Kur’an-ı Kerim, yaklaşık 1450 yıl önce sözlü kültüre sahip, ilk muhatapları olan Arap toplumuna hitaben şifahi olarak nazil olmuş bir hitaptır.
Allah (c.c.) bu hitabın muhatabını, Mü’minûn suresi 23/115. ayette de ifade ettiği gibi, eğlence için boş yere yaratmamıştır. O, her şeyi bir gaye için yaratmıştır. Kur’an’ın ifadesine göre bu gaye, ahlaklı ve Allah’ı tanıyan, bilen ve ona hakkıyla kulluk eden insandır. Dolayısıyla bir kulun görevi ilk önce kendisi bizatihi, Kur’an’a tabi olarak onu Hz. Peygamber’in ve ashabının anladığı gibi dosdoğru anlamaya çalışmalı, anladıkları doğrultusunda eğip bükmeden sadece Rabbinin rızasını umarak amel etmeli, daha sonra da İslam’ın bir mümessili olarak başkalarını onun hidayetine çağırmalıdır. Böylece Kur’an’ın değiştirdiği ve dönüştürdüğü, Kur’an’la iletişimini sürekli açık tutan bir kul olmalıdır.
Kur’an’la iletişimini iyi tutmak isteyen kişi samimi olarak Kur’an’ın kendisini değiştirmesi ve dönüştürmesine müsaade etmelidir. Bu değişim ve dönüşüm için Kur’an’ın doğru anlaşılması şarttır. Zira doğru anlaşılmamış bir kelamın istenildiği ve arzu edildiği şekilde bir değişim ve dönüşümü sağlaması mümkün değildir. Buna göre Allah’ın bizden ne istediğini anlamaktan daha sağlıklı bir yol yoktur. O, kitabını, düşünmemiz ve hükümlerini anlamamızdan başka bir amaç için indirmemiştir.
Sahabe, asr-ı saadet döneminde Kur’an’la iletişimini en iyi şekilde sağlamıştır. Onu iyi anlamış, maksatlarını iyi kavramış, büyük ölçüde hayatın farklı alanlarında onu uygulamış ve insanları büyük bir samimiyetle O’na davet etmiştir. Öyle ki Kur’an, onların hayatını tamamen değiştirmiş, onları cahiliye sapıklığından İslam’ın doğru yoluna taşımış, karanlıklardan aydınlığa çıkarmıştır.
Kur’an muhatapları, ilahi mesajı iyi okumalı, iyi anlamalı ve O’nun ilkelerini hayatlarına hâkim kılmalıdır. Kur’an muhatapları Hadid suresi 57/16. ayette ifade edilen yüce Rabbimizin şu ikazına “evet zamanı geldi” diyerek kulak vermelidir:
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذينَ اُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَثيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ.
“İnananların, daha önce kendilerine kitap verilenler ama aradan uzun bir zamandiliminin geçmesiyle kalpleri katılaşanlar gibi olmamaları için, Allah’ı ve O’ndan inen gerçeği anmak için kalplerinin ürperme zamanı henüz gelmedi mi? Onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.”
Yine Kur’an muhatapları, Furkan suresi 25/30. ayette Hz. Peygamber’in:
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِى اتَّخَذُوا هٰـذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورًا .
“Ey Rabbim! Halkım, bu Kur’an’ı terk etti!” diyerek Rabbine şikâyette bulunduğu kimselerden olmamak için Kur’an’a yönelmekte acele etmelidir.
İlahi vahyin muhatapları olarak dikkat etmemiz gereken hususlardan birisi de kuşkusuz şudur: Kur’an, Hz. Peygamber (a.s.) zamanındaki Arap dilinde inmiş bir hitaptır. Arap dili de diğer diller gibi sürekli bir değişim içinde olduğuna göre, bu durumda, Kur’an’ı, Hz. Peygamber’in ve onun güzide sahabesinin anladığı gibi anlama imkânımızın var olup olmadığı sorusunu sormamız gerekmektedir. Bu soruya verilebilecek cevap kanaatimizce kolay olmasa da imkânsız olmadığı, doğru yaklaşımlarla beraber pekâlâ mümkün olabileceğidir.
Dilcilerin ifade ettiğine göre “dil”, kendi kuralları doğrultusunda gelişen canlı bir varlık gibidir. Dil de canlı bir varlık gibi doğar, büyür, gelişir, değişir ve ölür. Genel anlamda her dilde var olan bu durum Arapça için de söz konusu olmuş ve bu değişim Arap dilinde de çeşitli şekillerde ortaya çıkmış ve hâliyle Kur’an’a da yansımıştır. Dolayısıyla asr-ı saadet döneminde kullanılan kelimeler bugün farklı anlamlara gelebilmektedir. Kur’an’ı doğru olarak yani Hz. Peygamber’in ve güzide ashabının anladığı gibi anlayabilmek için her şeyden önce onun kelimeleri doğru olarak anlaşılmalıdır. Bu bakımdan vahiy sürecinde artzamanlı semantik analiz yöntemi ile kelimelerin kök anlamlarında herhangi bir değişikliğin meydana gelip gelmediğinin araştırılması, değişiklik var ise ne tür bir değişikliğin olduğunun tespit edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu tür çalışmaların gerçek anlamın ortaya çıkarılmasında ve böylece Kur’an kavramlarının asr-ı saadet dönemindeki gibi anlaşılmasında çok önemli katkılar sağlayacağı kanaatini taşımaktayız. Biz de bu çalışmamızda Kur’an’ın daha doğru ve daha sağlıklı bir şekilde anlaşılmasına katkı sağlayacağını ümid ederek yedi başlık altında birbirini tamamlayan yedi konu üzerinde durmaya çalıştık. Biz de bu çalışmamızda Kur’an’ın daha doğru ve daha sağlıklı bir şekilde anlaşılmasına katkı sağlayacağını ümid ederek yedi başlık altında birbirini tamamlayan yedi konu üzerinde durmaya çalıştık…
Filed under: общий/genel/general | Tagged: grafiker yayınları, Kur'an ve Anlam, Kur'an'ı anlamak, mana, mürsel ethem, mehmet akın, tefsir., yorum, yusuf topyay | Leave a comment »