İnternette daha kolay sörf için

Sevgili Arkadaşlar!

İnternette daha rahat sörf yapabilmemiz için geliştirilen “adblock” uzantısı bulunmaktadır. Bütün reklamları kolayca engelleyen “adblock” uzantısını size tavsiye ediyorum.

  • Блокирует слежку, вредные сайты, баннеры, всплывающие окна и рекламу в видео – даже в Facebook и на YouTube
  •  Приемлемая реклама не будут блокироваться для поддержки сайтов
  •  Абсолютно бесплатно!

 

Merhum Prof. Dr. Salih Akdemir

Merhum Prof. Dr. Salih Akdemir hocamızın yeni resimlerini bir arkadaşımdan aldım.

Sizlerle paylaşmak istedim.

Sınav Değerlendirilmesi

Sevgili öğrenciler!

Tefsir Tarihi güz dönem sonu (20015-2016) sınavlarıyla  alakalı bazı değerlendirilmelerde bulunmak istiyorum. Özellikle bütünlemeye kalan ve düşük puan alan öğrenciler yazdıklarımı dikkatle okusunlar.

Unutmayın, Sizlere düşük puan vermek ilk önce beni üzmektedir.

  1. Arapça istemediğim yerde Arapça cevap yazanların puanını kesmedim, cevap olarak kabul ettim.
  2. Cevap kağıdınızda sadece sorduklarımı yazınız. Bunun dışında bir şey yazmanız/eklemeniz/yorumlamanız aleyhinize olabilir.
  3. Cevap kağıdınızda bana özel notlar bırakmayın.
  4. Arapçadan Türkçeye tercümelerde anlamlı cümleler kurmaya çalışın, yazdıktan sonra cümleyi okuyun, bariz hataları düzeltin.
  5. Notlarla alakalı sonuçları sosyal medya/telefon vb. iletişim araçlarla benimle tartışmaya girmeyin lütfen.

WP_20160125_015

WP_20160125_016

 

 

 




 

Örnek hatalar_Örnek hatalar_Örnek hatalar

WP_20160125_001.jpg

WP_20160126_001.jpg

WP_20160125_004.jpgWP_20160125_007.jpg

WP_20160125_011.jpg

WP_20160125_012.jpg

 




Yazdığınız cevapları hatırlamaya çalışın, daha sonra cevaplarınızı aşağıdaki örnek cevapla karşılaştırın, lütfen:

Öğrencimin bu güzel cevapları için huzurunuzda kendisine teşekkür ederim.

WP_20160125_009.jpg

WP_20160125_010.jpg




Her şeye rağmen puanlarınızı tartışmak istiyorsanız odama beklerim, buyurun.


















 

BAĞLAM MERKEZLİ BİR TAHLİL: FATİHA SURESİNİN ALTINCI VE YEDİNCİ AYETLERİ

BAĞLAM MERKEZLİ BİR TAHLİL: FATİHA SURESİNİN ALTINCI VE

YEDİNCİ AYETLERİ

Mürsel Ethem*

Özet

Bu çalışmada Fatiha suresinin son iki ayeti “gramer” ve “bağlamdaki anlamı” yönüyle incelenmiştir. Bu iki ayet – her ne kadar müstakil birer ayet olsalar da – hem mana açısından hem de dilbilgisi açısından birbirini tamamlamaktadır. Dolayısıyla söz konusu ayetlerde verilmek istenilen mesajı doğru anlamak ve Fatiha suresindeki konu bütünlüğünü koruyabilmek için her iki ayetin birlikte incelenmesi gerekmektedir. Çalışmamızın amacı,  merhum Salih Akdemir’in de dikkatlerini çeken, Fatiha suresi altıncı ve yedinci ayetlerin manasının anadili Arapça olan müfessirler ve başka dillere çeviri yapan mütercimler tarafından kısmen gramer yönünden doğru fakat anlamlandırma yönünden hatalı biçimde çevrildiği ve bu hatanın sürdürülüyor olması sebebiyle ayetlerin anlamlarını yeniden ortaya koymak olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Fatiha, Hidayet, Dalalet, Bağlam, Tefsir, Meal.

The Analyzing In The Context: Surah Al-Fatiha Sixth & Seventh Verses  

 

Abstract

İn this work the last two verses of Surah Al Fatiha analyzed from point view of “grammar” and “context meaning.” Though these two verses are independent from one another but they complete each other from both meaning and grammar point of view. Consequently, it is necessary to analyze both verses together to understand rightly the message given in these two verses and to protect theme integrity of Surah Al Fatiha. The aim of this work is to present afresh meaning of sixth & seventh verses of Surah Al-Fatiha because, as it was noticed by late Salih Akdemir, though these two verses have partly been examined correctly from grammar point of view but from meaning point of view these have been interpreted wrongly by both the Arab exegetes and translators of Quran into different languages and this mistake is carrying on.

Key Words: Al Fatiha, Guidance, Heresy, Context, Tafsir, Translation.

Giriş    

Fatiha suresinin inceleneceği bu çalışmada sürekli metin tekrarı yapmamak adına surenin bütününe yer vermek istiyoruz.

Müfessirlerin genel görüşüne göre, Fatiha suresi vahyin iniş sürecine göre Mekke’de nazil olan beşinci suredir.[1] Fatiha suresi tam olarak inen ilk suredir. Fazileti hakkında birçok rivayet bulunmaktadır.[2] Müfessirlere göre “وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعاً مِّنَ ٱلْمَثَانِي وَٱلْقُرْآنَ ٱلْعَظِيمَ”[3] ayetinde geçen “سَبْعاً مِّنَ ٱلْمَثَانِي – yedi tekrarlanan” ifadesinden maksat, Fatiha süresidir.[4]

Anlam açısından birbirini tamamladığı için Fatiha suresinin son iki ayetini beraber ele alarak incelemeye çalışalım:  

ٱهْدِنَا ٱلصِّرَاطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ (٦) صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ (٧)

Söz konusu bu ayetlerin Müslümanlara ait bir dua cümlesi olarak ifade edildiği görülmektedir. Zaten Fatiha suresi mümininler için bir duadan başka bir şey değildir. Buna binaen akla hemen şu soru gelmektedir: “esasen hidayet üzere olan birisinin “Bizi doğru yola ilet” demesine gerek var mıdır? Böyle bir durumda bulunan birisinin farklı bir dua etmesi daha uygun olmaz mı? Fatiha suresi yedinci ayetinde geçen “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم – ğayri’l-mağdubi aleyhim” veوَلَا الضَّالِّينَ – vele’d-dâllîn”  ifadeleriyle kimler kastedilmiştir? Bu konuda tefsir literatürümüzde izahlar var mıdır? Varsa bu açıklamalar ayetin yapısına uygun düşmekte midir?” Çalışmamızda bu soruların cevaplarını aramaya gayret edeceğiz.

Geçmiş tarihimizde bazı önyargıların Kur’ân’ı doğru anlamamıza engel olduğunu görmekteyiz. Mevzuubahis ayetlerin doğru olduğuna inandığımız anlamlarını tespit etmede ilk önce değerli mirasımız olan tefsir kaynaklarını inceleyeceğiz. Daha sonra seçtiğimiz bazı mealleri analiz ederek meal mütercimlerin konuya olan yaklaşımlarını ortaya koyacağız.

A.                    Tefsirlerde Fatiha Suresi Altıncı Ayetin Yorumu

Hemen belirtmek isteriz ki Fatiha suresinin son iki ayetini farklı anlayan ve yorumlayan müfessirler ve meal çalışmaları yapan ilim adamları olmuştur. Azımsanmayacak sayıda müfessirler {اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ}  ayetini “Bizi doğru yola ilet” manasından farklı bir yorum tercih etmişlerdir. Araştırmamıza göre bu ayete ilk farklı mana verenlerden birisi Garibu’l-Kur’ân eserinin sahibi Zeyd b. Alî (h.120)’dir:

وقوله تعالى: {اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ} فالهِدَايةُ: التثبيتُ.

Açıkça görüldüğü gibi Zeyd b. Alî ayette geçen “اهْدِنَا/ihdina” kelimesini “التثبيتُ” yani “sabit/daim eylemek” kelimesiyle açıklamaktadır.[5] Bu demektir ki zaten hidayette/sıratı müstakımde olan müminler “bizleri doğru yolda sabit eyle/daim kıl” diye dua etmektedirler.

Benzer yorumu Taberî (h.310) de benimsemektedir:

ومعنى قوله: ( اهْدِنا الصّرَاطَ المُسْتَقِيم ) في هذا الموضع عندنا : وَفّقنا للثبات عليه …

Ayeti “Sen bizi doğru yolda sebat etmeyi muvaffak eyle/Sen bizi doğru yolda kararlı olmaya muvaffak eyle” şeklinde yorumlayan Taberî daha sonra:

وقد زعم بعضهم أن تأويل قوله : ( اهْدِنا ) زدنا هداية.

“Bazıları “اهْدِنا” ifadesinin anlamının “Bizim hidayetimizi artır” şeklinde olduğunu iddia etmişlerdir” sözleriyle eleştirmekte ayrıca bu tür yaklaşımı farklı açılardan analiz ederek çürütmekte ve reddetmektedir.[6]

Yaptığımız araştırmaya göre “ٱهْدِنَا” kelimesinin “sabit/daim eyle” anlamlarına gelmesi bağlam açısından daha uygun düşmektedir. Bu istikamette benzer görüşleri beyan eden müfessirlerin sayısının fazlalığından dolayı hepsini ayrı ayrı zikretmek çalışmamızın sayfa sınırlarını aşacaktır. Dolayısıyla benzer görüşte olan bazı müfessirlerin sadece kaynaklarını belirtmek istiyoruz.[7]

B.                     Tefsirlerde Fatiha Suresi Yedinci Ayetin Yorumu

Fatiha suresi yedinci ayette “صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ” geçen “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم – ğayri’l-mağdubi aleyhim” ve“وَلَا الضَّالِّينَ – vele’d-dâllîn”  ifadeleriyle kimlerin kastedildiği hakkında tefsirlerde birçok açıklama vardır. Tefsirleri incelediğimizde genel olarak “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesi ile kastedilenlerin Yahudiler, “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadesi ile kast edilenlerin ise Hristiyanlar olduğu söylenmektedir.[8] Nakledilen bazı rivayetlere göre Fatiha suresinin son ayetini merak eden sahabe-i kirama Hz. Muhammed (sav) açıklama yapmıştır.[9] Bu rivayetleri detaylı bir şekilde inceleyen Halil Aldemir şu açıklamalarda bulunmaktadır:

Hz. Peygamber’den (s.a.v.) nakledilen üç rivayetin ilki tâbiûndan Abdullah İbn Şakîk’in, muhtemelen sahabe tabakasından olan ravinin ismini zikretmeden naklettiği açıklamadır. İkincisi ise Hıristiyan iken Medine döneminin sonlarına doğru Müslüman olan[10] Adiyy İbn Hâtim’den (ö. 67) nakledilmiştir. Üçüncü yorum ise Ebû Zerr’den rivayet edilmiştir.”[11]

Hz. Muhammed’den rivayet edilen hadisleri değerlendirdikten sonra aynı şekilde sahabe ve tabiundan nakledilen rivayetleri değerlendiren Halil Aldemir söz konusu rivayetlerin değerlendirmesinde şunları belirtmektedir:

“Gazaba uğrayanlar ve dalâlette olanlar hakkında Hz. Peygamber’den (s.a.v.) nakledilen rivayetler olmakla birlikte onun hadislerinde Fatiha Sûresi’nde nimet verilenlere ilişkin herhangi bir açıklama söz konusu değildir. Ancak sahabe ve tâbiûndan nakledilen rivayetlerde gazaba uğrayanlar ve dalâlette olanlar hakkında yapılan açıklamaların yanı sıra nimet verilenler hakkında da izahlar mevcuttur…

Gazaba uğrayanların Yahudiler ve dalâlette olanların Hıristiyanlar şeklinde tefsir edilmesi ise hadisler ile sabittir. Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından farklı yerlerde dile getirildiği anlaşılan bu yorum, bazı ilim adamlarının iddia ettiği gibi[12] sıhhat bakımından bir problem taşımamaktadır.[13] Ancak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu hadislerinin Fatiha Suresi ile irtibatı net değildir. Bununla birlikte sahabe, tâbiûn ve daha sonraki müfessirlerin önemli bir kısmı bu ayeti bu şekilde yorumlamışlardır.”[14]

Bu değerlendirmelerden sonra tefsir kaynaklarında ayete olan yaklaşımları incelemek istiyoruz:

Kurtubi’nin belirttiği gibi “غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ile “وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ” ifadeleriyle kimlerin kastedildiği müfessirler arasında ihtilaf konusudur. Yaptığımız incelemede “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadelerinin, altıncı ayette zikredilen bahtiyarların birer sıfatı, bedeli veya hali olduğunu tespit ettik. Dolayısıyla anlamın ona göre verilmesi gerektiği kanaatine ulaştık.

Fatiha suresinin son ayetini gramer açısından doğru inceleyen müfessirlerin neredeyse hepsinin, yaptıkları açıklamalarla ayete verdikleri mana arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır. Yapılan dilbilgisel açıklamalardan sonra kurala uygun mananın veril(e)memesi dikkatlerimizi çekmektedir. Görebildiğimiz kadarıyla ayet üzerinde farklı mülahazalarda bulunan ve dilbilgisi açısından inceleyen ilk kişi Ferra (h.207) olmuştur:

وقوله تعالى : { غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم . . . } بخفض ” غيرِ ” لأنها نعت للذين ، لا للهاء والميم من ” عليهم ”

Ferra’nın yaptığı açıklamalardan ayette geçen “غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesinin kendinden önceki “الذينَ ” kelimesinin sıfatı olduğu anlaşılmakta ve dolayısıyla صراط غيرِ anlamına gelmektedir.[15]

Ayetin sonunda zikredilen “وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ” kısmının “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesine atıf olduğunu dikkate aldığımızda cümlenin anlamı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu mana ise Kur’ân’ın bütünlüğüne, ayetin bulunduğu bağlama uymaktadır.

Benzer görüşte bulunan diğer bir müfessir ise Ahfeş (h.215)’tir:

{غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم} ( 7 ) هؤلاء صفة { الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ } لان ” الصراطَ ” مضاف إليهم ، فهم جرّ للإضافة . وأجريت عليهم ” غير ” صفة أو بدلا.

Ahfeş, Ferra’dan farklı olarak, ayette geçen “غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesinin kendinden önce zikredilmiş olan “الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ” ifadesine sıfat veya bedel olabileceğini söylemektedir.[16]

Zemahşerî (h.538), yedinci ayeti tefsir ederken şu ifadeyi kullanmaktadır:

{غَيْرِ المغضوب عَلَيْهِمْ} بدل من الذين أنعمت عليهم، على معنى أنّ المنعم عليهم: هم الذين سلموا من غضب الله والضلال، أو صفة على معنى أنهم جمعوا بين النعمة المطلقة وهي نعمة الإيمان، وبين السلامة من غضب الله والضلال.

Zemahşerî’nin açıklamasından da açıkça anlaşıldığı gibi {غَيْرِ المغضوب عَلَيْهِمْ} ifadesi kendinden önce geçen “الذين أنعمت عليهم” ifadesinin bedelidir. Bu açıklamayı yapan Zemahşerî, ayetin: “kendilerine nimet verilenler; onlar Allah’ın gazabından ve dalaletten kurtulmuşlardır” şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmektedir. Zemahşerî’nin ifade ettiğine göre { غَيْرِ المغضوب عَلَيْهِمْ } ifadesi aynı zaman ‘الذين أنعمت عليهم’ ifadesinin sıfatı da olabilir. Buna göre anlam “İman nimeti ile Allah’ın gazabı ve dalaletten kurtulma vasıflarını birleştirmiş olanlardır” şeklinde olur.[17]

Zemahşerî ayete yaptığı dilbilgisi açıklamalardan sonra zayıf bulduğu bir görüşe yer vermektedir:

وقيل المغضوب عليهم: هم اليهود؛ لقوله عز وجل: { مَن لَّعَنَهُ ٱللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ } [المائدة: 60]. والضالون: هم النصارى؛ لقوله تعالى: { قَدْ ضَلُّواْ مِن قَبْلُ } [المائدة: 77]…

Bu görüşe göre “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesi ile Maide suresi 60.ayetinde “Onlar, Allah’ın lânetlediği ve gazaba uğramış kimselerdir” sözünde işaret edilenin Yahudiler olduğu anlaşılmaktadır. “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadesi ise Maide suresi 77.ayetinde “Onlar daha önce sapmışlardı” hatırlatması ile kastedilen Hristiyanlardır.[18]    

Zemahşerî çok açık bir şekilde savunduğumuz manayı hem gramer hem de anlam açıdan ortaya koymaktadır. Dikkatimizi çeken diğer bir husus ise Zemahşerî’nin rivayetlere yer vermemesidir. Ayetin tefsirinin son kısmında ise Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsir etmeye çalışanların açıklamasını zayıf bulmakta, dolayısıyla isim vermeden yalnızca farklı bir görüşün var olduğunu zikretmektedir.[19]

Tabersi (h. 548) yedinci ayeti tefsir ederken ‘غَيْر – gayr’ kelimesinin i’rab yönünü incelemekte ve bu kelimenin esreli okunuşunun birkaç sebebini dile getirmektedir:

  1. “عَلَيْهِمْ” kelimesinde geçen ‘hum’ zamirinin bedelidir,
  2. “الذين” kelimesinin bedelidir,
  3. “الذين” kelimesinin sıfatıdır.

Tabersi, açıklamalarına devam ederek ‘غَيْر’ kelimesinin nasb okunması halinde de birkaç ihtimalden söz etmektedir:

  1. “عَلَيْهِمْ” kelimesinde zikredilen ‘hum’ zamirinin hal’i olmasından dolayıdır,
  2. “غير” kelimesinin “istisnai munkati” olmasından dolayıdır,
  3. Takdirî olarak ‘أعني’ kelimesinin mef’ulu olmasından dolayıdır.

Dikkat edilirse, Tabersi’nin gramer açısından yaptığı bu açıklamalar ve buna bağlı olarak elde edilen mana, çalışmamızda savunduğumuz manayı her açıdan desteklemektedir.[20]

Zikredilen gramer ve mana ilişkisi hususları dikkate alındığı zaman Fatiha suresi altıncı ve yedinci ayetlerin şu şekilde tercüme edilmesi daha uygun olacaktır:

“Sen bizleri doğru yolda; kendilerine nimet verdiklerinin yolunda daim kıl ki onlar senin gazabına yol açacak eylemlerde bulunmayan ve doğru yoldan sapmayan kimselerdir”.

Bununla beraber Fatiha suresi altıncı ve yedinci ayetlerine şu şekilde meal verilmesi de doğrudur:

  1. “O halde ey Rabbimiz sen bizleri doğru yolda, gazabına yol açacak eylemlerden uzak durdukları ve doğru yoldan sapmadıkları için senin nimetlerine gark ettiğin kimselerin yolunda daim kıl.”
  2. “O halde ey Rabbimiz! Sen bizleri doğru yolda; nimet verdiklerinin yolunda daim kıl: çünkü onlar senin gazabına yol açacak eylemlerde bulunmayanlar ve inanç konusunda doğru yoldan sapmayan kimselerdir.”[21]

Yaptığımız araştırmalar neticesinde ulaştığımız sonucu ve bu konudaki görüşlerimizi beyan ettik. Şimdiki aşamada ise incelemeye aldığımız bazı meallerde bu ayetlere verilen anlamları çalışmamızda kısaca zikretmek istiyoruz.

C.                    Meallerde Fatiha Suresi Altıncı ve Yedinci Ayetlerinin Manaları ve Değerlendirilmesi

Bu bölümde birkaç farklı dilde yayımlanan mealleri incelemek istiyoruz. Bu dilleri dilbilimcilerin tasnifine göre birbirine yakınlığı yönünden üç kısımda değerlendirmemiz mümkündür:

Birinci grupta Altay Dil Ailesinin kollarından birisi olan Türki Dillerdir. Türk dili başta olmak üzere Azerice, Özbekçe, Tatarca, Kazakça ve Kırgızca yayımlanan mealleri inceledik. Bu diller birbirine oldukça yakındır. Aralarında harf değişimleri öğrenildiği takdirde kolayca öğrenilebilmesi mümkündür.

İkinci olarak Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer alan İngilizce ve Rusça meallere yer verdik.

Son kısımda ise Hami-Sami dil ailesindeki İbranice yayımlanan mealleri tetkik ettik.

Arzuladığımız tüm meallere ulaşmada zorluk çektik. Ulaşamadığımız diğer mealleri ise bir sonraki çalışmamızda ele almayı ümit ediyoruz. Bu aşamadaki araştırmamızın hedefi meallerde Fatiha suresi son iki ayetine verilen manayı tespit ve tetkik etmek olacaktır. Makalenin sınırlı tutulabilmesi için birbirine benzeyen görüşler kategorize edilecektir.

1.                      Türkçe Mealler  

Bilindiği gibi Türk dilinde iki yüzü aşkın Kur’ân meali bulunmaktadır.[22] Bu meallerin hepsine ayrı ayrı bakmak makalemizin boyutlarını aşacağından ve bir hayli zor olacağından mevcutlar arasından birkaç tanesiyle yetineceğiz.[23] İncelediğimiz mealler Fatiha suresi altıncı ayette geçen “اهْدِنَا – ihdina” kelimesine “dosdoğru yola ilet”, “doğru yola hidayet et” ve “doğru yola ulaştır” gibi manalar içeren ifadelerle Türkçeye aktarmışlardır. Bu mealler arasında sadece A. Fikri Yavuz parantez içinde “sabit eyle” ifadesini kullanmıştır. Ayetin geçtiği bağlam göz önünde bulundurulduğunda söz konusu kelimenin “sabit eyle/daim kıl” şeklindeki çevirisi doğru olmaktadır.

Fatiha suresinin yedinci ayetine gelince incelediğimiz Türkçe meallerden sadece bir meal yukarıda savunduğumuz manayı vermiştir; Ömer Rıza Doğrul, her ne kadar altıncı ayete dikkat etmediyse de, yedinci ayeti şu şekilde tercüme etmiştir:

“Bizi doğru yola ilet. Nimetine erenlerin, gazaba uğramayanların ve sapmayanların dosdoğru yoluna ulaştır Ulu Tanrı! Âmin”[24]

Ömer Rıza Doğrul bu manayı verdikten sonra ayetle ilgili bazı açıklamalar ve yorumlar yapmaktadır. Açıklamasında Yahudi ve Hristiyanlardan bahsetmektedir. Dolayısıyla yapılan meal doğru olsa da izahta hata bulunmaktadır.[25]

Dikkatimizi çeken diğer bir çalışma ise Ahmet Hamdi Akseki’nin kaleme aldığı “Namaz Surelerinin Türkçe Terceme ve Tefsiri” başlıklı eseridir. Bu eserde Fatiha suresinin yedinci ayeti şu şekilde tercüme edilmiştir: “… Kendilerine bol bol nimet verdiğin bahtiyarların yoluna, ki onlar ne azıp sapmış, ne de gazabına uğramışlardır.”[26]

Bu manayı tercih eden Akseki ayetin tefsir bölümünde herhangi bir açıklamada bulunmamaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi söz konusu mananın bu istikamette olması hem gramer hem de ayetler arasındaki bağlamdan dolayı daha isabetli olmaktadır.

2.                      Azerice Mealler

İncelediğimiz Azerice mealler Fatiha suresi altıncı ayete şu manaları vermişlerdir: Mırza Resul İsmailzade Duzal[27] “Bizi doğru yola hidayət et – bizi doğru yola hidayet et” şeklinde tercüme etmektedir.[28] Bünyadov ve Memmedeliyev ise “Bizi doğru (düz) yola yönəlt! – bizi doğru (düz) yola yönelt!” şeklinde meal yapmışlardır.[29]

İncelediğimiz bu mealler Fatiha suresinin altıncı ayetine hem gramer hem de mana açısından ters düşmekte ve dolayısıyla icap eden manayı vermemektedir.

Yedinci ayete gelince sadece Mırza Resul İsmailzade Duzal doğru mana vermiştir:

“Ne’mәt verdiyin kimsәlәrin yoluna ki, onlar qәzәbinә düçar olmamışlar, azğın da deyiller – Nimet verdiğin kimselerin yoluna ki, onlar gazabına düçar olmamışlar, azgın da değildirler.”

Mırza Resul İsmailzade Duzal’ın ayete verdiği mana doğrudur. Azerice mealleri özetlemek gerekirse altıncı ayete verilen manalar yanlış bulunmaktadır. Fakat yedinci ayete sadece Mırza Resul verdiği mana ile isabet etmiştir.

3.                      Özbekçe Mealler  

Özbek dilinde incelediğimiz meallerde Fatiha suresi altıncı ayeti şu şekilde tercüme edilmiştir:

Altınhan Tora ayeti “Бизларни бошла тўғри йўлға – Bizleri doğru yola başlat” şeklinde tercüme etmiştir.[30]

Alauddin Mansur ise ayeti “Ўзинг бизни Тўғри Йўлга ҳидоят қилгин – Sen bizi Doğru Yola hidayet eyle” şeklinde tercüme etmiştir.[31] Daha sonra Alauddin Mansur şerh bölümünde “ihdina” kelimesinin sözlük anlamlarını açıklarken “hidayet et, gönder, başlat…” gibi manalara geldiğini söylemektedir.[32] Dolayısıyla Özbek dilinde yayımlanan meallerde çalışmamızda savunduğumuz mana verilmemiştir.

Fatiha suresinin yedinci ayetine gelince Özbekçe meallerin birçoğu yanlış mana vermiştir. Ayete faklı yaklaşım gösteren çok az Kur’ân mütercimi olmuştur. Altınhan Tora 7.ayeti iki ayet olarak göstermekte ve “7. Ул зотларининг йўллариғаки, Сан аларға инъом қилдинг. 8. На аларға ғазабинг нозил бўлғондур ва на алар йўлдин озганлардур” şeklinde meal yapmaktadır. Bu mealin Türkçesi “O zatların yollarına ki Sen onlara nimet olarak verdin. Onlara ne gazabın inmiştir ne de yoldan sapmışlardır” şeklindedir.

Görüldüğü gibi ayet doğru tercüme edilmiştir. Fakat tefsir bölümüne baktığımız zaman “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesinden kasıt Yahudi, “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadesinden kasıt ise Hristiyanlar olduğu şeklindeki açıklamalarını görmekteyiz. Dolayısıyla ayete doğru anlam verilmiş ama açıklama yanlış yapılmıştır. Buna benzer mana ve açıklamaları Abdulaziz Mansur ve Alauddin Mansur’un mealinde görebiliriz.[33]

İncelediğimiz mealler arasında sadece Hindistaniy doğru mana vermiştir. Kanaatimize göre bunu diğer mütercimler gibi herhangi açıklama yapmayışına borçludur. Dolayısıyla meal mana ve gramer açısından doğrudur. Hindistaniy 5-7.ayetleri birleştirerek şu şekilde tercüme etmiştir: “Эй Парвардигоро, бизни тўғри йўлга солгин. У йўлни анбиё (пайғамбар)лар ва авлиёлар ва солиҳ бандаларингга инъом қилгансан. Улар Сенинг тарафингдан ғазаб қилинган ва гумроҳ бўлганлардан ҳам эмаслар – Ey Yaratıcı olan Allah, bizleri doğru yola ilet. Sen o yolu peygamberler ve evliyalara nimet olarak verdin. Onlar Senin tarafından gazabına uğramamış ve sapmış değildirler.”[34]

Özetle Özbekçe meallerin altıncı ayette başarısız fakat yedinci ayette kısmen başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim yedinci ayete gramer açısından olan yaklaşımlar ve verilen manalar takdire şayandır.

4.                      Tatarca Mealler

Tatar dilindeki mealleri incelerken bu çalışmaların acilen redaksiyona ihtiyacı olduklarını gördük. Nitekim ulaşabildiğimiz eserlerin çok eski ve yıllarca önce basılmış olmalarının yanısıra kitap hakkında yeterince bilgi verilmemesinin okurları olumsuz etkilediğine inanmaktayız.

Tatar dilindeki bazı mealleri analiz ettikten sonra şu tespitlerde bulunmak mümkündür: Diyanet İşleri Başkanlığı destekleriyle 2006 yılında yayımlanan “Kur’ân-ı Kerim ve İzaatlı Manası” adlı mealde altıncı ve yedinci ayetler birleştirilerek şu şekilde tercüme edilmiştir:

“Бизге догъру ёлны косьтер. Озьлерине лютф ве икрам эткен кимселеринънинъ ёлуны; гъадапкъа огърагъанларнынъкине ве сапыкъларнынъкине дегиль! – Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil!”[35]

Görüldüğü gibi ayetlere genel ve yaygın fakat hatalı mana verilmiştir.

Nogmani Fatiha suresi altıncı ayeti şöyle tercüme etmiştir: “Ий тәрбиячебез Аллаһ! Безләрне туры юлга күндер! – Ey mürebbimiz Allah! Bizleri doğru yola gönder!”[36] Nogmani, ayetin yorumunu da şu şekilde yapmaktadır: “Туры юл – Коръән һәм сөннәт юлыдыр – doğru yol – Kur’ân ve Sünnet yoludur.”[37] Nogmani tarafından yapılan bu açıklamalar Fatiha suresinde verilmek istenen mesaja uygun düşmemektedir.

Yedinci ayet şu şekilde tercüme edilmiştir:

“Ул юлны Син әүвәлгеләргә ингам итеп бирдең, безләрне Синең ачуың төшкән вә адашкан кешеләрне бидеґәтъ һәм заләләт юлыннан башка юлга күндер,[38] ягъни Сине ачуландырмаган һәм хак юлдан адашмаган кешеләр юлына күндер!”

Konumuzu ilgilendiren kısmı ele alırsak Nogmani “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadelerine “seni kızdıranların ve yanılmış insanların hem bid’at hem de dalalet yolundan başka yola gönder” şeklinde yorumlar yapmaktadır. Daha sonra ise yaptığı meali açıklamak için “yani seni kızdırmayan ve hak yolundan sapmayanların yoluna gönder” şeklindeki yorumları da dikkat çekmektedir. Böylece netice olarak Nogmani ayete – dolaylı olarak olsa da – savunduğumuz manayı vermiştir.[39]

5.                      Kazakça Mealler

Kazakça meallerde ise, Fatiha suresinin altıncı ayetiyle alakalı meal ve yorumlar şöyledir:

Halife Altay ve Saule Kajı Bekenkızı Fatiha suresi altıncı ayeti şöyle tercüme etmişlerdir “Бізді тура жолға сала гөр! – bizi doğru yola ilet.” Dolayısıyla “ihdina” kelimesine “сала гөр/ilet” manasını vermiş bulunmaktadırlar.[40]

Alauddin Mansur ise “Өзің бізді тура жолға бастағын – Sen bizi doğru yola ilet” şeklinde meal yapmıştır. Daha sonra Alauddin Mansur ayetle alakalı açıklamalar ve kelime tahlilleri yapmakta fakat bağlamla alakalı bir şey söylememektedir.[41]

  1. Aday, D. Ebumenaf, A. Ahmet, D. Mubar ve I. Paltöre’den oluşan heyet, ayeti şu şekilde tercüme etmiştir: “Бізді тура жолмен жүргізе гөр! – bizi doğru yol ile yürüt!”[42]

Son olarak “The Holy Qur’an with Kazak and English Translations” adlı mealinde Fatiha suresi 6-7.ayetler birleştirilerek şu şekilde Kazakçaya aktarılmıştır: “Біздерді (Өзіңнің) қаһарыңа ұшырағандардың және адасқандардың емес, Өзің нығметке бөлендіргендеріңнің жолы болған тура жолмен бастай көр – Bizleri (Senin) kahrına uğrayanların ve yolunu kaybetmişlerin değil, Senin nimet verdiklerin yolu olan doğru yola başlat.”[43]

İncelediğimiz Kazakça meallerde Fatiha suresi altıncı ayetine verilen anlamları özetlemek gerekirse hiçbir mealde savunduğumuz “sabit eyle/daim eyle” şeklindeki açıklamalar bulunmamaktadır.

Kazakça meallerde Fatiha suresi yedinci ayetine verilen manalara gelince sadece iki meal yazarı savunduğumuz manayı vermiştir. Alauddin Mansur ayete şu anlamı yüklemiştir:

“(Біздерді) сондай кісілердің жолына (бастағын), Сенің өзің оларға (Тура жолды) тарту еткенсің – олар (Сен тараптан) ғазабыңа жолықпағандар және адаспағандар.”

Bu meali Türkçeye şu şekilde aktarabiliriz: Bizleri öyle kişilerin yolunda yürüt ki Sen onlara doğru yolu göstermişsin – onlar (Senin tarafından) gazabına uğramamışlar ve yanılmamışlardır.

Alauddin Mansur ayetin tefsir kısmında ise gazaba uğrayanların Yahudiler, doğru yoldan sapanların ise Hristiyanlar olduğunu açıklamaktadır. Yani, daha önce diğer çalışmalarda da gördüğümüz gibi, yapılan yorum verilen manaya ters düşmektedir.[44]

Doğru manayı yansıtan ikinci meal yazarı ise Orazbay son iki ayeti birleştirerek  “Бізді сират мұстақимға – (яғни) қаһарға кезікпегендер мен азғындыққа салынбағандардың, Сен оларға игілік сыйлағандардың (тура) жолына сала гөр! – Bizi sıratı müstakime (yani) kahra uğramamış ve azmamış, Sen iyilik verdiklerinin (doğru) yoluna ilet… ” şeklinde Kazakçaya aktarmıştır.[45]

Açıkça görüldüğü gibi bu iki meal ayetin bağlamına ve gramer yönüne uygun düşmektedir. Fakat yaptıkları yorumlar alakasız olduğundan dolayı mütercimin kastını ve yaklaşımını tespit etmek zor değildir.

6.                      Kırgızca Mealler

Aktarılan bilgilere göre Kırgız dilinde yaklaşık altı yedi tane meal bulunmaktadır.[46] Biz bu meallerin sadece birkaç tanesine ulaşabildik. Bu mealleri inceleyerek şu neticeye vardık: Ernis Tursunov Fatiha suresi altıncı ayeti “Туура жолго баштагын… – Doğru yolu göster…” şeklinde tercüme yapmıştır.[47] İncelediğimiz “Iyık Kur’ân” isimli mealde ise neredeyse Ernis Tursunov’un yaptığı mealiyle aynıdır.[48] Alauddin Mansur ise bu ayete “Туура Жолго жолдогун! – Doru Yola ilet/yönlendir” olarak meal vermiştir.[49]

Kırgız dilinde yapılan bu mealler savunduğumuz ve dilbilimsel açıdan gereken anlamı vermemektedirler.

Yedinci ayete gelince incelediğimiz Kırgızca meallerin her biri farklı bir yaklaşım sergilemişlerdir:

Ernis Tursunov Fatiha suresini şiirsel tercüme etmeye çalıştığı için yedinci ayetin manası neredeyse fark edilmemektedir. Bununla beraber kafiyeyi tutturabilmek için de ayette olmayan kelimeler eklemek mecburiyetinde kalmıştır.[50]

Iyık Kur’ân mealinin yazarları ise ayete “(ошол) Сенин каарыңа калбагандар жана адашпагандарга Өзүң тартуулаган жол – ki senin kahrına uğramayan ve sapmayanlara Kendin gösterdiğin yol” şeklinde verdikleri mana gramer ve bağlam açısından tamamen uygun düşmektedir. Fakat ayetin yorum kısmında ise Beydavi’ye atıfta bulunarak burada kastedilenlerin Yahudi ve Hristiyanlar olduğunu vurgulamaktadırlar.[51]

Aslında sadece Alauddin Mansur ayeti doğru tercüme etmektedir: “Бизди казапка дуушар болбогон жана Акыйкат Жолдон тайбагандарга Өзүң атаа кылып берген Жолуңа, Туура Жолго жолдогун! – Bizleri gazaba duçar olmayan ve Hakikat Yolundan kaymayanlara Kendin nimet olarak verdiğin Yoluna, Doğru Yola yönelt!”

Alauddin Mansur ayete herhangi bir yorum eklememektedir. Fakat Özbekçe ve Kazakça mealleri incelerken Alauddin Mansur’un ayetin yorum kısmında Yahudi ve Hristiyanlardan bahsettiğini görmüştük. O zaman eğer Özbek ve Kazak dillerinde yaptığı mealleri dikkate almazsak Kırgız dilinde yaptığı bu meali doğru kabul etmemiz gerekir.[52]

7.                      İngilizce Mealler

İngilizce meallerin bir kısmında Fatiha suresi altıncı ayetiyle alakalı şu sonucu elde ettik: Abdullah Yusuf Ali ve Muhammed Marmaduke Pickthall “Show us the straight way/path – bize doğru yolu göster” şeklinde tercüme etmişlerdir.[53] Böylece “ihdina” kelimesine “show/göstermek” anlamını vermiş bulunmaktadırlar. Muhammed Esed “Guide us the straight way – bizi doğru yola yönlendir” olarak meal yapmıştır.[54] Bilindiği gibi “guide” kelimesi “rehberlik etmek, yönlendirmek” anlamlarına gelmektedir. Muhammad Habib Shakir ise “Keep us on the right path – bizi doğru yolda sürdür/sabit eyle” şeklinde yaptığı meali ile isabet ettiğini düşünmekteyiz.[55] Malum, İngilizcede “Keep on” ifadesi “devam etmek, sürdürmek” anlamlarına gelmektedir. Ayetteki örnekte ise “keep sth. on” kalıbı kullanılmakta ve “tutmaya devam etmek” manasını ifade etmektedir. Bağlam dikkate alındığında M.H. Shakir’in yaptığı meal doğru olmaktadır.

Yedinci ayetle alakalı olarak incelenen meallerin birçoğu bizim bu makalede savunduğumuz manayı vermemiştir. Söz konusu mealler arasında farklı yaklaşımı sergileyen Abdullah Yusuf Ali olmuştur:

“The way of those on whom Thou hast bestowed Thy Grace, those whose (portion) is not wrath, and who go not astray.”

Bu meali şu şekilde tercüme edebiliriz: “Kendilerine nimet verdiğin insanların yoluna ki onlar ne gazabına uğramışlar ne de sapmışlardır.” Yusuf Ali bu ayetle alakalı iki dipnotla açıklama yapmıştır. Sadece konumuzla alakalı kısma dikkat çekmek istiyoruz: “…The negative ghayr should be construed as applying not to the way, but as describing men protected from two dangers by Allah’s Grace.” Yani “olumsuz ‘gayr’ edatı ‘yoluna değil’ şeklinde yorumlanmalıydı, fakat Allah’ın lütfüyle iki tehlikeden (gazaba uğrayanlar ve sapanlar) korunmuş insanları betimlemektedir.” Yusuf Ali’nin meal ve yorumlarını özetlemek gerekirse ayette geçen “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve“وَلَا الضَّالِّينَ”  ifadeleri “Nimetine erenlerin”i betimlemektedir. Dolayısıyla ayette Yahudi ve Hristiyanlar söz konusu edilmemiştir.

İngilizce mealleri incelerken dikkatimizi çeken diğer bir husus ise Muhammed Esed’in yaklaşımıdır. Esed yedinci ayete genel ve yaygın manayı verdikten sonra yorum kısmında iki farklı görüşü aktarmaktadır:

  1. Zemahşerî gibi düşünenler; “nimet bahşettiklerinin yoluna…” pasajını şöyle anlamışlardır: Senin gazabına uğramamış ve sapıklığa düşmemiş olanların yoluna.” Yani “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve“وَلَا الضَّالِّينَ” ifadeleri “kendilerine nimet verilenleri” ifadesinin açıklayıcı/defining mahiyetini taşımaktadır.
  2. Begavi ve İbn Kesir gibi düşünenlere göre; “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve“وَلَا الضَّالِّينَ” ifadeleri “gazaba uğrayanlarınkine ve sapanlarınkine değil” şeklinde anlaşılmalıdır.[56]

İngilizce mealleri özetlemek gerekirse M.H. Shakir altıncı ayete doğru mana vermektedir. Yedince ayette başarılı olan ise Yusuf Ali’dir. Bununla beraber Esed bazı açıklamalarıyla farklı manaların da var olduğunu hatırlatmaktadır.

8.                      Rusça Mealler  

Rusça meallerde[57] Fatiha suresi altıncı ayetindeki “ihdina” kelimesinin: “Направь нас на прямой путь – bizi doğru yola yönlendir”, “Веди нас путём прямым – bizi doğru yola ilet” ve “Веди нас прямым путём истины, блага и счастья – bizi doğru, hayır ve mutluluk yoluna ilet” şeklinde tercüme edildiğini görmekteyiz.

Görüldüğü gibi meallerde genel olarak “doğru yola ilet/yönlendir” anlamları verilmiştir. Elde ettiğimiz verilere göre “ihdina” kelimesinin Rusçaya bu şekilde çevrilmesi bağlam ve gramer açıdan doğru olmamaktadır.  Bununla birlikte bazı Rusça meallerde Fatiha suresi yedinci ayetine mana verilirken ayetteki gramer ve bağlamın dikkate alındığını müşahede etmekteyiz:

  1. Boguslavskiy 6-7. ayetleri birlikte ele alarak şu şekilde tercüme etmektedir:

“Направь нас на прямой путь, на путь тех, к которым Ты благоволишь, которые не подпали под гнев Твой и не заблуждаются – Bizleri doğru yola ilet, onların yoluna ki Sen onlara iyilikte bulundun, onlar ki Senin öfkene uğramadılar ve (doğru yoldan) sapmazlar.”[58]

Rusça yapılan bu meal dikkatlice okunduğunda görülecektir ki “غَيْرِ المغضوب عَلَيْهِمْ” ile “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadeleri  “الذين أنعمت عليهم” kısmındaki “عَلَيْهِمْ” kelimesinin [هم] zamirine bedel veya sıfat yapılmaktadır. Bu mananın ise hem gramer hem de suredeki verilmek istenilen mesajın manası bakımından isabetli olduğunu düşünmekteyiz.

  1. Şidfar’ın mealinde Boguslavkiy’nin verdiği manaya benzer anlamı görmekteyiz:

“Путем тех, кому ниспослал Ты милость Свою, кто не познал гнева Твоего и не впал в заблуждение – Kendilerine ihsanda bulunduğun yol ile ki onlar senin gazabını tatmamış ve sapmamışlardır.”

Her ne kadar Şidfar ayetin manasını eklediği yorumlarla biraz farklı yansıtmış olsa da Boguslavskiy’nin verdiği meale benzemekte ve dilbilim açısından daha isabetli görünmektedir.[59]

  1. Son olarak Abdullah Oryahili ve Fahrinur Şafik’in hazırladıkları üç ciltli tefsir-mealde 6-7. ayetlerine yer vermek istiyoruz:

“Поведи нас на прямой путь, на путь тех, которых Ты одарил благами, на которых не пал Твой гнев, и они не заблудшие – Bizleri doğru yola götür/ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet ki onlara gazabın inmemiş ve onlar sapmış değildirler.”[60]

Yapılan bu meal, ayetin cümle yapısına uygundur ve kanaatimize göre bu şekilde olmalıdır. Fakat ayetin tefsir kısmını okuduğumuz zaman meal kısmında verilen manayı anımsatacak açıklamalar bulunmamaktadır. Önemine binaen Rusça yapılan tefsir metnini burada zikretmek istiyoruz: “Т.е. получающие “награды” это не значит те люди, которые в земном мире на глазах всех обретают временные земные блага, но в действительности, они из тех, которые удостоятся Твоего гнева, и которые теряют дорогу к истинному благу и счастью. Из этого толкования ясно, что под “наградой” подразумевается та истинная и нескончаемая награда, что обретается в результате шествия по прямому пути и ради довольства Аллаха, а не те преходящие видимые награды, которые до этого получили фараоны, намруды и каруны. И ныне на наших глазах их получают тираны, грешники и те люди, что скитаются в дебрях заблуждения.”[61]

Abdullah Oryahili ve Fahrinur Şafik’in yaptıkları tefsiri şu şekilde özetleyebiliriz: “kendilerine nimet/награды verdiklerinin” ifadesinden maksat “dünyada geçici nimetlere nail olanlar değildir”. Aslında ayette kastedilen Senin gazabına nail olanlar ile mutluluk ve huzura giden yolu kaybedenlerdir.[62] Yapılan bu yorumlar meal kısmında verdikleri mana ile örtüşmemektedir. Dolayısıyla meal ile ona yapılan yorum arasındaki muğlaklık akıllarda bazı soru işaretleri bırakmaktadır.[63]

Bilindiği gibi Ruslar uzun zamandan beri Kur’ân’ı yakından tanımaktadırlar. Bu tarihi I. Petro zamanına kadar götürmemiz mümkündür.[64] Fakat yaptıkları Kur’ân’la ilgili çalışma ve tecrübeleri Türkiye’nin ulaştığı ilmi seviyenin gerisinde olduğunu düşünmekteyiz. Bu olumsuzluklara rağmen, çalışmamızda gördüğümüz gibi, Kur’ân’ı anlamada yaptıkları özgün tespitler takdire şayandır.

9.                      İbranice Mealler  

İbranice Kur’ân meallerinin sayısı oldukça azdır. Tespitlerimize göre toplam dört meal bulunmaktadır. Söz konusu mealleri kronolojik olarak incelemek istiyoruz:

Almanya’nın Leipzig şehrinde 1857 yılında yayımlanan “Alkoran o ha-Mikra” adlı mealinde Fatiha suresi altıncı ayetini şu şekilde çevirmiştir:

הורנו דרך המישרים ארחותיהם

Türkçesi: “Bizlere onların doğru yolunu göster.” Herrmann Reckendorf ayette geçen “onların” kim olduklarını “אלו המאמינים בדת מחמד – onlar Muhammed’in dinine inananlardır” şeklindeki dipnotla açıklık getirmektedir.[65]

Tel Aviv’de 1978 yılında Aharon ben Shemesh tarafından yayımlanan “Sefer ha Sfarim Shel ha-İslam” isimli mealde söz konusu ayeti şu şekilde tercüme etmiştir:

הנחנו בדרך הישר.

Bu mealin Türkçesi şöyledir: “Bize doğru yolu göster/Bizi doğru yola yönlendir.”[66] Ayette geçen “הנחנו” kelimesi “לנוח” kökünden türetilmiştir. Bu kelime Arapça “ن/و/خ” köküyle aynıdır. Hem İbranicede hem de Arapçada kökün asıl anlamı istirahat etmek/dinlenmek manalarıdır.[67] Ayetin içinde “לנוח” kelimesinin söz konusu mana uygun düşmemektedir. Dolayısıyla bu kelimenin diğer bir anlamını kullanmamız gerekmektedir. Kelimenin diğer bir anlamı ise “to lead, to guide/yol göstermek, rehberlik etmek” anlamlarıdır.[68] Durum böyle olunca – her ne kadar kanaatimize göre yanlış da olsa – ayete verilmek istenilen mana daha iyi anlaşılmaktadır.

Tel Aviv’de 1987 yılında yayımlanan “Al-Qur’an” isimli mealde 6. ayet şu şekilde tercüme edilmiştir:

נְחֵנוּ בְאֹרַח מֵישָׁרִים

Bu meali Türkçe şöyle tercüme edebiliriz: “Bize doğru yolu göster.”[69] Verilen bu manayı Aharon ben Shemesh’in mealinde bulmak mümkündür.

Son olarak Tel Aviv’de 2005 yılında yayımlanan Uri Rubin’in “ha Kuran” isimli mealinde ayete şu anlam verilmiştir:

נחנו באורח מישרים

Uri Rubin’in yaptığı bu meali Türkçeye şöyle aktarabiliriz: “Bize doğru yolu göster/Bizi doğru yola yönlendir.”[70] Bu mealde ayete verilen mana Aharon ben Shemesh tarafından yapılan manaya benzemektedir. Hatta Joseph Joel Rivlin’in yaptığı mealinin aynısı olduğunu görmekteyiz.

İbranice meallerin Fatiha suresi altıncı ayetine verdiği anlamları özetlemek gerekirse “doğru yolu göster” manası verilerek hiçbir mealde “sabit eyle/daim eyle” anlamları verilmemiştir.

Fatiha suresi yedinci ayete gelince incelediğimiz meallerdeki durum şu şekildedir: Joseph Rivlin hariç diğer meal yazarları ayette Yahudi ve Hristiyanların kastedildiğini ya açıkça zikretmektedirler ya da verdikleri manadan bu anlam çıkmaktadır. Fakat Joseph Rivlin’in mealine gelince onun yaklaşımının daha farklı olduğunu görmekteyiz. Mütercimin verdiği anlamın daha iyi anlaşılabilmesi için 6-7. ayetleri beraber zikretmek istiyoruz:

נְחֵנוּ בְאֹרַח מֵישָׁרִים:  אֹרַח אֵלֶּה אֲשֶׁר חַנּוֹתָ אוֹתָם : (אַשֶׁר) לאֹ הֶחָרוֹן עֲלֵיהֶם וְלאֹ (מִן) הַתּוֹעִים

Türkçesi: “Bize doğru yolu göster: üzerlerinde gazap olmayan ve sapanlardan olmayan kimselerin yolunu göster.”

Rivlin’in ayete mana verirken diğer İbranice meallerden etkilenmediği görülmektedir. Ayete grameri gözeterek ve bağlamı dikkate alarak mana veren Rivlin metinde Yahudi ve Hristiyanlardan bahsedildiğini dile getirmemektedir. Ayetle ilgi sadece “(אַשֶׁר) לאֹ הֶחָרוֹן עֲלֵיהֶם – üzerlerinde gazap olmayan” kısmını “אֲשֶׁר אֵינם זֽעוּמִים – onlar gazaplanmış değildir” şeklinde de tercüme edilebileceğine dikkat çekmektedir. Bu bakımdan Rivlin’in ayete olan bu yaklaşımını doğru bulmaktayız.

Çalışmamızdan genel anlaşılan şudur ki müfessirlerin birçoğu Fatiha suresi altıncı ayetinin manasını doğru tespit etmişlerdir. Buna rağmen Fatiha suresi yedinci ayetine gramer yönünden doğru tahlil yapabilmekteler fakat bu tahlile uygun anlamlandırmayı ver(e)memektedirler. Bizim bu yazıda da savunmakta olduğumuz sav ise gramer ve manayı tutarlı bir biçimde vermektir. Bununla birlikte örneğin Zemahşerî gibi çok az müfessir yedinci ayetle ilgili olarak sadece savunduğumuz manayı desteklemekte diğer görüşleri ise zayıf bulmaktadırlar.

Araştırdığımız meallere gelince, çok az meal mütercimi başarılı olmuştur. Altıncı ayetle ilgili sadece M.H. Shakir doğru mana vermiştir. Bununla birlikte A.F. Yavuz parantez içinde “sabit eyle” ifadesini kullanmıştır. Meallerin yedinci ayetle ilgili yaklaşımlarını olumlu bulduk. Nitekim birkaç meal mütercimi ayete mana verirken gramer açısından isabet etmişlerdir. Bazı meal-tefsirlerde ayet üzerine yapılan açıklamaların metindeki manayı destekleme bakımından başarılı olmadıklarını gördük. Bu mütercimlerin yaptıkları çevirilerde kendinden önceki görüş ve fikirlerden etkilendiğini tespit ettik. Zamanla bu yanlış çeviriler ayet metninin doğru çevirisinin yerine geçmiştir.

Halil Aldemir de “Surenin Mekke’de inen ilk surelerden biri oluşu, ilk muhatapların müşrik yapısı, Kur’ân’ın İslam’ın ilk yıllarında ehl-i kitaba yönelik ılıman tavrı, öncelikli olarak bu ayetler ile Yahudi ve Hıristiyanların hedef alınmadığını göstermektedir” ifadesine yer vererek görüşünü açıkça belirtmektedir ki isabet ettiğini düşünmekteyiz. Fakat devamında kendisine katılmadığımız “Esasında bu ayetin ilk hedefi müşrikleri hem Allah’ın gazabına uğramakla hem de dalâlette olmakla mahkûm etmektir. Ayrıca Müslümanların yolunun tek ve nimet yolu olması tevhid inancı ile uyum içinde iken, müşriklerin hem gazab hem de dalâlet ile damgalanmaları çokluğun tezahürü şirk ile paralellik arz etmektedir. Müşriklerin İslam karşısındaki muhalif tutumları, kendilerinin bu iki kötü sıfat ile tavsif edilmelerine neden olmuştur” fikriyle ayette kastedilen mananın farklı bir boyutta olduğunu iddia etmektedir.[71]

Yedinci ayetteki mananın yanlış anlaşılması zamanla ayetin üç farklı “sırat/yoldan” söz ettiği algısına yol açmıştır. Bu algıya göre ayette Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudilere ait yollardan söz edilmektedir. Hâlbuki ayette tek yoldan bahsedilmektedir o da “Sırat-ı Mustakım”dir.

Sonuç

Araştırmamız boyunca görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerim’in daha iyi anlaşılabilmesine için her zaman özel çaba gerekmektedir. Kur’ân her okuduğunda ilk defa okunuyormuşçasına verilen mesaja dikkat edilmelidir. Nitekim Kur’ân’ın ayetlerini doğru anlamak istiyorsak ön yargılardan sıyrılarak ayetlerin sahip olduğu gramer yapısını ve bağlamını dikkate almamız şarttır. Aksi halde, çalışmada verilen örneklerde de görüldüğü gibi, büyük yanlışların yapılması kaçınılmaz olur.

Faydasını kabul ettiğimiz ve değerli birer eser olan bu çalışmaları tenkit etmemiz ve bazı hataları ortaya koymamızın asıl sebebi, yeni yanlışlıklara yol açılmasını önlemek; düzeltme imkânı bulunanlar için bu gibi hatalara dikkat çekmektir.

Son zamanlarda Kur’ân üzerine telif edilen çalışmaların ümit verici mesafe katettiğini düşünmekteyiz. Bu durum ise yakın gelecekte daha da başarılı çalışmalara imza atılacağının belirtisidir. Bu yolda emek verenlerin gayretlerini minnetle anıyoruz. Nitekim çalışmaların en değerlisi Kur’ân’a hizmet eden çalışmalardır.

Kaynakça

Abu Adel, Koran, Perevod Smisla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovanie, 2008.

Aday, S., Ebumenaf, D., Ahmet, A., Mubar, D., Paltöre, I. (çevirmenler), Kuran Karim, 30. Para Mağınalık Audarma Jane Tapsir, Halife Altay Uluslararası Yardım Vakfı Yay., Almatı 2006.

Aharon ben Shemesh, Sefer ha Sfarim Shel ha-İslam, Karni Yay., Tel Aviv 1978.

Akdemir, Salih, Son Çağrı Kur’ân, Ankara Okulu Yay., Ankara 2009.

Akseki, Ahmet Hamdi, Namaz Surelerinin Türkçe Terceme ve Tefsiri, (tashih: İsmail Derin), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 21.baskı, Ankara 2012.

Aldemir, Halil, Fâtiha Suresi’nde Nimet Verilenler Gazaba Uğrayanlar ve Dalâlette Olanlar, Akademik Araştırma Dergisi, cilt 12, sayı 1, Samsun 2012.

al-Hamidi, Asadallah, el-İtkan fî Tercümeti’l-Kur’ân, Yorty Yay., Kazan 2005.

Altay, Halife, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, Kral Fahd Kur’ân-ı Kerim Basım Kompleksi, Suudi Arabistan 1991.

Arberry, Arthur John, The Koran İnterpreted, Touchstone Yay., New York 2009.

Asad, Muhammad, The Message of  The Qur’ân, İşaret Yay., İstanbul 2014.

Atamov, Mursal, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’ân Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), SBE, AÜİF, Ankara 2013.

Atay, Hüseyin, Kur’ân Türkçe Çeviri, Atay ve Atay Yay., Ankara 2007.

Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980.

Bekenkızı, Saule Kajı, Nurımbet, Askar Kajı, Kuranı Kerim, Kurannın 25, 26, 27, 28, 29, 30 Paraları Cane Fatiha Suresi, Arabşa Transkripsiyası Cane Kazakşa Mağınası, Almata 2008.

Bekenkızı, Saule Kajı, Nurımbet, Askar Kajı, Kurannın Otuzınşı Parası, Deyir Yay., Almata 2005.

Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen Yay., İstanbul 1965.

Boguslavskiy, Dmitriy Nikolayeviç, Koran, 4.baskı, Çağrı Yay., İstanbul 2005.

Bünyanov, Z.M. ve Memmedeliyev, V.M., Kur’ân’ı Kerim Meali, İpek Yolu Yay., Bakü 2007.

Çantay, Hasan Basri, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Mürşid Çantay Yay., İstanbul 1980.

Doğrul, Ömer Rıza, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm Tercüme ve Tefsiri, Muallim Ahmet Halit Kütüphanesi, İstanbul 1934.

Doğrul, Ömer Rıza, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm’in Tercüme ve Tefsiri, İnkılâp ve Aka Basımevi, İstanbul 1980.

Duzal, Mırza Resul İsmailzade, Qur’ani Kerim ve Azerbaycan Diline Tercümesi, 2006.

Dyüsenbi, Toktasın Ermaşulı, Kuran Karimnin Kazakşa Mağınası, Salık Tertibi Yay., Taraz 2009.

ed-Dervîş, Muhyiddin, İ’râbü’l-Kur’âni’l-Kerîm ve Beyânüh, Dâru’l-İrşâd, Humus 1992.

el-Ahfeş el-Evsat, Ebü’l-Hasen Saîd b. Mes‘ade, Meâni’l-Kur’ân, thk. Hüdâ Mahmûd Karâa, Mektebetü’l-Hancî, Kahire 1990.

el-Begavî, Ebû Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mes’ûd, Me‘âlimü’t-Tenzîl, Dâru Tayyibe, Riyad 1989.

el-Belhî, Ebü’l-Hasen Mukâtil b. Süleymân b. Beşîr el-Ezdî, et-Tefsîrü’l-Kebîr, Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî, Beyrut 2002.

el-Beyzâvî, Nâsırüddîn Abdullâh b. Ömer b. Muhammed, Envârü’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1998

el-Cessâs, Ebû Bekr Ahmed b. Alî er-Râzî, Ahkâmü’l-Kur’ân, thk. Muhammed Sâdık Kamhâvî, Dâru’l-İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1992.

el-Cevherî, Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd, es-Sıhâh, thk. Ahmed Abdülgafûr Attâr, Dâru’l-İlm li’l-Malâyîn, Beyrut 1990.

el-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut 1984.

el-Endelüsî, Ebû Muhammed Abdülhak b. Gâlib, el-Muharrerü’l-Vecîz fî Fefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2001.

el-Ferâhidî, Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-Ayn Muratteben alâ Hurûfi’l-Mu’cem, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003.

el-Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd, Meâni’l-Kur’ân, Âlemül-Kütüb Yay., Beyrut 1983.

el-Feyyûmî, Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Alî, Misbâhu’l Münîr, Lübnan Yay., Beyrut 1987.

el-Fîrûzâbâdî, Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya’kûb b. Muhammed, el-Kâmûsü’l-Muhît, Risâle Yay., Beyrut 2005.

el-Hüvvârî, Hûd b. Muhakkem, Tefsîru Kitabillâhi’l-Azîz, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1990.

el-Îcî, Ebü’l-Meâlî Muînüddîn Muhammed b. Abdirrahmân b. Muhammed, Câmiü’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004.

el-Kaysî, Ebû Muhammed Mekkî b. Ebî Tâlib Hammûş b. Muhammed, el-Hidâye ilâ Bulûği’n-Nihâye fî İlmi Meâni’l-Kur’ân ve Tefsîrihî ve Ahkâmihî ve Cümelin min Fünûni Ulûmih, Câmiatü’ş-Şârika, BAE 2008.

el-Kurtubî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Risâle Yay., Beyrut 2006.

el-Mansi, Abd es-Salam ve el-Afifi, Sumeyya, Tefsiru’l Kur’ân el-Muntahab, Mısır Vakıflar Müdürlüğü Yay., Kahire 2000.

el-Mâtürîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Risale Yay., Beyrut 2004.

el-Mâverdî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî, en-Nüketü ve’l-Uyûn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut trsz.

en-Nesefî, Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullâh b. Ahmed b. Mahmûd, Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, thk. Yûsuf Ali Büdeyvî, Dâru’l-Kelimi’t-Tayyib, Beyrut 1998.

en-Nîsâbûrî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ebi’l-Hasen b. el-Hüseyn, Îcâzü’l-Beyân an Meâni’l-Kur’ân, Tevbe Yay., Riyad 1997.

es-Sa’lebî, Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm, el-Keşf ve’l Beyân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2002.

es-San‘ânî, Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm, Tefsîru’l Kur’ân, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1989.

es-Semerkandî, Ebü’l-Leys İmâmü’l-hüdâ Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm, Bahru’l-Ulûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1993.

es-Süyûtî, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed, ed-Dürru’l-Mensûr fi’t-Tefsîr bi’l-Me’sûr, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Merkezü’l-Buhûsi ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyyeti’l-İslâmiyye, Kahire 2003.

eş-Şevkânî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Alî b. Muhammed, Fethu’l-Kadîr el-Câmi’ Beyne Fenneyi’r-Rivâye ve’d-Dirâye min İlmi’t-Tefsîr, thk. Abdurrahman ‘Umayr, Dâru’l-Vefa, Beyrut 1994.

et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Hicr Yay., Kahire 2001.

et-Tabersî, Ebû Alî el-Fadl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l Kur’ân, Dâru’l-Ulûm, Beyrut 2006.

et-Tûsî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî, et-Tibyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz.

ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî, el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmizi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyad 1998.

Gesenius, Friedrich Wilhelm, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, Baker Books Yay., Michigan 1996.

İbn Âşûr, Muhammed et-Tâhir b. Muhammed, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Dârü’t-Tûnüsiyye, Tunus 1984.

İbn Ebû Hâtim, Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî, Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm Müsneden an Rasulillâhi ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn, Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz, Riyad 1997.

İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Müessesetü Kurtuba, Kahire 2000.

İbn Şah Ahmet, Muhammet Sadık, Teshilu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’ân, Akademiya Poznaniya Yay., Kazan 2009.

İslamoğlu, Mustafa, Hayat Kitabı Kur’ân Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yay., İstanbul 2010.

İsmailov, Abdışşükür ve diğerleri, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, Erkam Matbaası, İstanbul 2006.

Karaoğlu, F., Koran, Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2012.

Khalidi, Tarif, The Qur’an, Penguin Books Yay., New York 2009.

Kraçkovskiy, İgnatiy Yulianoviç, Koran, 12.baskı, Feniks Yay., Rostov 2010.

Kuliev, Elmir Rafaeloğlu, Koran, 7.baskı, Ummah Yay., Yoşkar-Ola 2009.

Kurtnezir, Zakir, Kur’ân-ı Kerim ve İzaatlı Manası, Dolya Yay., 2007.

Magomedov, Süleyman, Svyaşennıy Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, Özel Baskı, Mahaçkale 2010.

Mansur, Alauddin, Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima, Çolpon Yay., Taşkent 2001.

Mansur, Alauddin, Kuran Karim Cana Anın Maanilerinin Kırgızça Kotormosu, Uçkun Yay., Bişkek 2005.

Mansur, Alauddin, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, Almatı-Bişkek 2006.

Nogmani, Kur’ân Tefsiri, Ankara 1996.

Orazbay, Zaripbay Cumanoğlu, Kuran Karim Jane Onın Mağınalarının Kazakşa Audarması men Tapsiri, Fasır-Ş Yay., Çimkent 2006.

Oryahili, Abdullah ve Şafik, Fahrinur, Al-Koranul Karim, Milsan Yay., İstanbul 2010.

Osmanov Magomed–Nuri Osmanoviç, Koran, 3.baskı, Dilya Yay., Moskova 2009.

Öztürk, Mustafa, Kur’ân-ı Kerim Meali Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Ankara Okulu Yay., Ankara 2015.

Öztürk, Yaşar Nuri, Kur’ân’ı Kerim Meali, Yeni Boyut Yay., İstanbul 2011.

Pickthall, Muhammed Marmaduke, The Meanıng Of The Glorious Quran, Text and Explanatory Translation, Muslim World League Yay., Mekke 1977.

Pickthall, Muhammed Marmaduke, The Quran Translated Message for Humanity, International Committe for the Support of the Final Prophet Yay., Washington 2005.

Porohova, İman Valeriya Mihaylovna, Koran, 10.baskı, Ripol Klassik Yay., Moskova 2009.

Reckendorf, Hermann, Alkoran o ha-Miḳra, Lipsiya Yay., Leipzig 1857.

Rezvan, Efim Anatol’eviç, Koran i Ego Mir, Peterburgskoe Vostokovedeniye Yay., Sankt Petersburg 2001.

Rivlin, Joseph Joel, Al-Qur’an, Dvir Yay., Tel Aviv 1987.

Rubin, Uri, ha Kuran, Universitat Tel Aviv, Hotsaʼa Laʼor Yay., Tel Aviv 2005.

Sablukov, Gordiy Semyonoviç, Koran, Zakonodatelnaya Kniga Mohamedanskogo Verouçeniya, 2.baskı, Kazan 1894.

Sarwar, Hafiz Ghulam ve Absattar, Mr. Smanov, The Holy Qur’an with Kazak and English Translations, Restu Foundation Yay., Selangor 2010.

Schachter, Haim, The New Universal Hebrew English Dictionary, Yavneh Publishing House, Tel Aviv, 1962.

Şen, Ercan, Cumhuriyet Dönemi Kur’ân Tercümeleri Bağlamında Bir Meâl Ve Bir Mütercim: Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu (1886-1978) ve Kur’ân Çevirisi (Eleştirel Bir Yaklaşım), Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt 6, sayı 28, 2013.

Şidfar, Betsi Yakovlevna, el-Koran, Ummah Yay., Moskova 2003.

Şumovskiy, Teodor Adamoviç, Sveşenniy Koran, Akt Yay., Moskova 2004.

Tursunov, Ernis, Kur’ân, Kırgızistan Yay., Bişkek 1991.

Yavuz, A. Fikri, Kur’ân-ı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi, İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş., İstanbul 1967.

Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Kur’ân-ı Kerim ve Meali, (haz. Dücane Cündioğlu), Sistem Matbaacılık, İstanbul 2003.

Yıldırım, Suat, Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meali, Işık Yay., İstanbul 2002.

Yusuf Ali, Abdullah, The Meaning of the Holy Qur’ân, Amana Yay., 10.baskı, Maryland 2001.

Yüksekkaya, Gülden Sağol, Kur’ân-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri, Turkish Studies dergisi, cilt 9, sayı 9, Ankara 2014.

Zeyd b. Alî b. Hüseyin, Tefsîru Garîbi’l-Kur’ân, thk. Muhammed Cevâd el-Hüseynî el-Celâlî, Dâru’l-Va’yi’l-İslâmî, Beyrut trsz.

http://www.al-quran.info

http://www.quran.az

http://www.quran.uz

* Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, murselethemoglu@pau.edu.tr

[1] Nesefî’nin aktardığı bilgiye göre ilk nazil olan sure Fatiha suresidir, bu konudaki görüşü “cumhura göre ilk nazil olan sure Fatiha’dır. Daha sonra Alak suresi nazil oldu” şeklindedir. Bkz: Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullâh b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, thk. Yûsuf Alî Büdeyvî, Dâru’l-Kelimi’t-Tayyib, Beyrut 1998, III, 662.

[2] Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Hicr Yay., Kahire 2001, I, 202-203; Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed es-Süyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr fi’t-Tefsîr bi’l-Me’sûr, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Merkezü’l-Buhûsi ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyyeti’l-İslâmiyye, Kahire 2003, I, 44 vd.

[3] Hıcr 15/87.

[4] Ebû Bekr Ahmed b. Alî er-Râzî el-Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, thk. Muhammed Sâdık Kamhâvî, Dâru’l-İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1992, I, 26-27. Ayrıca bkz: Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut 1984, I, 10; Hûd b. Muhakkem el-Hüvvârî, Tefsîru Kitabillâhi’l-Azîz, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1990, I, 74.

[5] Zeyd b. Alî b. Hüseyin, Tefsîru Garîbi’l-Kur’ân, thk. Muhammed Cevâd el-Hüseynî el-Celâlî, Dâru’l-Va’yi’l-İslâmî, Beyrut trsz, s.120. Buna benzer ifadeler Kur’ân’ın başka yerlerinde de vardır. Örnek için bkz: Ali İmran 3/8, 147.

[6] Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 165 vd.

[7] Ebü’l-Meâlî Muînüddîn Muhammed b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Îcî, Câmiü’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, I, 24; Ebü’l-Leys İmâmü’l-hüdâ Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm es-Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1993, I, 82; Ebû Muhammed Mekkî b. Ebî Tâlib Hammûş b. Muhammed el-Kaysî, el-Hidâye ilâ Bulûği’n-Nihâye fî İlmi Meâni’l-Kur’ân ve Tefsîrihî ve Ahkâmihî ve Cümelin min Fünûni Ulûmih, Câmiatü’ş-Şârika, BAE 2008, I, 109; Ebü’l-Muzaffer Mansûr b. Muhammed b. Abdilcebbâr et-Temîmî el-Mervezî es-Sem‘ânî, Tefsîru’l-Kur’ân, Dâru’l-Vatan, Riyad 1997, I, 38; Ebû Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mes’ûd el-Begavî, Me‘âlimü’t-Tenzîl, Dâru Tayyibe, Riyad 1989, I, 54; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmizi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyad 1998, I, 121; Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, I, 32.

[8] Ebü’l-Hasen Mukâtil b. Süleymân b. Beşîr el-Ezdî el-Belhî, et-Tefsîrü’l-Kebîr, Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî, Beyrut 2002, I, 36; Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 185 vd; Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî İbn Ebû Hâtim, Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm Müsneden an Rasulillâhi ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn, Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz, Riyad 1997, I, 31; Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Risale Yay., Beyrut 2004, I, 10; Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, I, 83; Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Risâle Yay., Beyrut 2006, I, 230-231. Ayrıca bkz: Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-Mâverdî, en-Nüketü ve’l-Uyûn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut trsz., I, 60-61.

[9] “Gayri’l-mağdubi aleyhim”den kasıt Yahudiler, “dallîn”den ise Hristiyanlardır. Bkz: Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 185 ve devamı; Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî, Tefsîru’l Kur’ân, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1989, I, 37; Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Müessesetü Kurtuba, Kahire 2000, I, 225-226.

[10] Kaynaklarımızda Adiyy’in ne zaman Müslüman olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Onun ne zaman Müslüman olduğunu konusunda verilen en erken tarih hicretin VII. yılının Şa’ban ayıdır. En geç rivayet ise hicretin X. yılının Şa’ban ayıdır. Ayrıntılı bilgi için bk. İbn Abdilberr, el-İstîâb, IV, 470.

[11] Halil Aldemir, Fâtiha Suresi’nde Nimet Verilenler Gazaba Uğrayanlar ve Dalâlette Olanlar, Akademik Araştırma Dergisi, cilt 12, sayı 1, Samsun 2012, s.228.

[12] Şimşek, M. Sait, Hayat Kaynağı Kur’ân Tefsiri, I, 18.

[13] Elbânî, el-Ehâdîsi’s-Sahîha, IX, 785.

[14] Halil Aldemir, s. 234-235.

[15] Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ’, Meâni’l-Kur’ân, Âlemül-Kütüb Yay., Beyrut 1983, I, 7-8.

[16] Ebü’l-Hasen Saîd b. Mes‘ade el-Ahfeş el-Evsat, Meâni’l-Kur’ân, thk. Hüdâ Mahmûd Karâa, Mektebetü’l-Hancî, Kahire 1990, I, 16-18.

[17] Zemahşerî, Keşşâf, I, 122-123. Benzer anlamlar için bkz: Ebû Abdillâh Muhammed b. Alî b. Muhammed eş-Şevkânî, Fethu’l-Kadîr el-Câmi’ Beyne Fenneyi’r-Rivâye ve’d-Dirâye min İlmi’t-Tefsîr, thk. Abdurrahman ‘Umayr, Dâru’l-Vefa, Beyrut 1994, I, 92; Muhammed et-Tâhir b. Muhammed İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Dârü’t-Tûnüsiyye, Tunus 1984,  I, 195.

[18] Zemahşerî, Keşşâf, I, 123.

[19] Zemahşerî’nin bu yorumu ve ayete olan yaklaşımı Muhammed Esed’in de dikkatlerini çekmiştir ve Fatiha suresini incelerken ayetin yorum kısmında buna işaret etmiştir. İngilizce mealleri bölümünde daha detaylı açıklamalar yapılacaktır.

[20] Ebû Alî el-Fadl b. Hasan et-Tabersî, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l Kur’ân, Dâru’l-Ulûm, Beyrut 2006, I, 36-38. Benzer yorum ve açıklamalarda bulunan müfessirlerin sayısı çok olduğu için burada sadece bazılarının isim ve kaynakçasını belirtmek istiyoruz: Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 180 vd.;

Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm es-Sa’lebî, el-Keşf ve’l Beyân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2002, I, 123; Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî et-Tûsî, et-Tibyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz., I, 44 vd.; Ebû Muhammed Abdülhak b. Gâlib el-Endelüsî, el-Muharrerü’l-Vecîz fî Fefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, Dâru’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut 2001, I, 76-77; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ebi’l-Hasen b. el-Hüseyn en-Nîsâbûrî, Îcâzü’l-Beyân an Meâni’l-Kur’ân, Tevbe Yay., Riyad 1997, I, 70; Nâsırüddîn Abdullâh b. Ömer b. Muhammed el-Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1998, I, 31; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I, 223; Muhyiddin ed-Dervîş, İ’râbü’l-Kur’âni’l-Kerîm ve Beyânüh, Dâru’l-İrşâd, Humus 1992, I, 15.

[21] Merhum Salih Akdemir hocamız ile yaptığımız derslerde bu manalar üzerinde çalışmalar ve bazı müzakerelerde bulunmuştuk. Dolayısıyla zikrettiğimiz bu iki meal merhum hocamızın benimsediği manalardır. “Son Çağrı Kur’ân” isimli mealde Fatiha suresini bu istikamette redaksiyon yapmak istediğini sık sık dile getirmekteydi.

[22] Ercan Şen, Cumhuriyet Dönemi Kur’ân Tercümeleri Bağlamında Bir Meâl Ve Bir Mütercim: Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu (1886-1978) ve Kur’ân Çevirisi (Eleştirel Bir Yaklaşım), Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt 6, sayı 28, 2013, s.348.

[23] Türk dilinde incelediğimiz mealler şunlardır: Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Kur’ân-ı Kerim ve Meali, (haz. Dücane Cündioğlu), Sistem Matbaacılık, İstanbul 2003; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen Yay., İstanbul 1965; A. Fikri Yavuz, Kur’ân-ı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi, İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş., İstanbul 1967; Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Mürşid Çantay Yay., İstanbul 1980; Yaşar Nuri Öztürk, Kur’ân’ı Kerim Meali, Yeni Boyut Yay., İstanbul 2011; Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980; Suat Yıldırım, Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meali, Işık Yay., İstanbul 2002; Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân, Ankara Okulu Yay., Ankara 2009; Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm Tercüme ve Tefsiri, Muallim Ahmet Halit Kütüphanesi, İstanbul 1934; Hüseyin Atay, Kur’ân Türkçe Çeviri, Atay ve Atay Yay., Ankara 2007; Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’ân Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yay., İstanbul 2010; Mustafa Öztürk, Kur’ân-ı Kerim Meali Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Ankara Okulu Yay., Ankara 2014.

[24] Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm’in Tercüme ve Tefsiri, s.7.

[25] 1980 yılında yayımlanan 4.baskısında ise Yahudi ve Hristiyanlardan söz edilmemektedir, bkz: Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm’in Tercüme ve Tefsiri, İnkılâp ve Aka Basımevi, İstanbul 1980, s.7.

[26] Ahmet Hamdi Akseki, Namaz Surelerinin Türkçe Terceme ve Tefsiri, (tashih: İsmail Derin), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 21.baskı, Ankara 2012, s.7-8. Araştırmamız esnasında Akseki’nin bu çalışmasından bahseden Ahmet Nedim Serinsu hocamıza burada şükranlarımızı bildirmek istiyoruz.

[27] İncelediğimiz bu mealin yayınevi ve yayın yeri belirtilmemiştir. Sadece “İran İslam Cumhuriyetinin Vakıf ve Hayriyye İşleri Teşkilatı Tarafından İdâre Olunan Qur’ani Kerimin Dünya Dillerine Tercüme Merkezinin Tetkikat Şubesi” tarafından kontrol edildiği bildirilmektedir.

[28] Mırza Resul İsmailzade Duzal, Qur’ani Kerim ve Azerbaycan Diline Tercümesi, 2006, s.1. Benzer manayı Alihan Musayev de vermektedir, bkz: Alihan Musayev, http://www.quran.az/1/t:1, (19 Şubat, 2015).

[29] Z.M. Bünyanov ve V.M. Memmedeliyev, Kur’ân’ı Kerim Meali, İpek Yolu Yay., Bakü 2007, s.VI.

[30] Muhammed Sadık, Usmanhan Alimov, Şamsiddin Babahanov ve Abdulaziz Mansur yaptıkları mealiyle Altınhan Tora’nın mealine benzerlik göstermiştir. İncelediğimiz mealleri “http://www.quran.uz” adresinden ulaşabilirsiniz (27 Şubat, 2015).

[31] Alouddin Mansur, Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima, Çolpon Yay., Taşkent 2001, s.30.

[32] Alouddin Mansur, Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima, s.30.

[33] Alouddin Mansur, Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima, s.31. İncelediğimiz diğer meallere “http://www.quran.uz” adresinden ulaşılabilir (27 Şubat, 2015).

[34] http://www.quran.uz, (27 Şubat, 2015).

[35] Zakir Kurtnezir, Kur’ân-ı Kerim ve İzaatlı Manası, Dolya Yay., 2007, Fatiha suresi. Ayrıca bkz: Muhammet Sadık b. Şah Ahmet, Teshilu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’ân, Akademiya Poznaniya Yay., Kazan 2009, s.9.

[36] Benzer mana için bkz: Asadallah al-Hamidi, el-İtkan fî Tercümeti’l-Kur’ân, Yorty Yay., Kazan 2005, s.5;

[37] Nogmani, Kur’ân Tefsiri, Ankara 1996, s.4.

[38] Benzer mana için bkz: Asadallah al-Hamidi, el-İtkan fî Tercümeti’l-Kur’ân, s.5. Bu eser es-Suyuti’nin çalışması esas alınarak 1907 yılında Kazan’da yayımlanmıştır, bkz: Efim Rezvan Anatol’eviç, Koran i Ego Mir, Peterburgskoe Vostokovedeniye Yay., Sankt Petersburg 2001, s. 430.

[39] Nogmani, Kur’ân Tefsiri, s.4.

[40] Halife Altay, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, Kral Fahd Kur’ân-ı Kerim Basım Kompleksi, Suudi Arabistan 1991, s.1. Benzer anlamlar için bkz: Saule Kajı Bekenkızı, Askar Kajı Nurımbet, Kurannın Otuzınşı Parası, Deyir Yay., Almata 2005, s.8; Saule Kajı Bekenkızı, Askar Kajı Nurımbet, Kuranı Kerim, Kurannın 25, 26, 27, 28, 29, 30 Paraları Cane Fatiha Suresi, Arabşa Transkripsiyası Cane Kazakşa Mağınası, Almata 2008, s.7; Zaripbay Cumanoğlu Orazbay, Kuran Karim Jane Onın Mağınalarının Kazakşa Audarması men Tapsiri, Fasır-Ş Yay., Çimkent 2006, I/4.

[41] Alauddin Mansur, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, Almatı-Bişkek 2006, s.23-24.

[42] S. Aday, D. Ebumenaf, A. Ahmet, D. Mubar, I. Paltöre (çevirmenler), Kuran Karim, 30. Para Mağınalık Audarma Jane Tapsir, Halife Altay Uluslararası Yardım Vakfı Yay., Almatı 2006, s.3. Benzer mana için bkz: Toktasın Ermaşulı Dyüsenbi, Kuran Karimnin Kazakşa Mağınası, Salık Tertibi Yay., Taraz 2009, s.5.

[43] Hafiz Ghulam Sarwar ve Mr. Smanov Absattar, The Holy Qur’an with Kazak and English Translations, Restu Foundation Yay., Selangor 2010, s.6.

[44] Alauddin Mansur, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, s.24-27.

[45] Zaripbay Cumanoğlu Orazbay, Kuran Karim Jane Onın Mağınalarının Kazakşa Audarması men Tapsiri, I, 94-95.

[46] Gülden Sağol Yüksekkaya, Kur’ân-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri, Turkish Studies dergisi, cilt 9, sayı 9, Ankara 2014, ss.33-37.

[47] Ernis Tursunov, Kur’ân, Kırgızistan Yay., Bişkek 1991, s.51.

[48] “Өзүң бизди туура жолго баштагын – Sen bize doğru yolu göster” şeklinde meal vermişlerdir. Bkz: Abdışşükür İsmailov, Düyşön Abdıldayev, Sadibakas Doolov, Sadık Gavay, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, Erkam Matbaası, İstanbul 2006, Fatiha suresi.

[49] Alauddin Mansur, Kuran Karim Cana Anın Maanilerinin Kırgızça Kotormosu, Uçkun Yay., Bişkek 2005, s.1.

[50] Ernis Tursunov, Kur’ân, s.51.

[51] Abdışşükür İsmailov ve diğerleri, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, Fatiha suresi.

[52] Alauddin Mansur, Kuran Karim Cana Anın Maanilerinin Kırgızça Kotormosu, s.1.

[53] Abdullah Yusuf Ali, The Meaning of the Holy Qur’ân, Amana Yay., 10.baskı, Maryland 2001, s.15; Muhammed Marmaduke Pickthall, The Meanıng Of The Glorious Quran, Text and Explanatory Translation, Muslim World League Yay., Mekke 1977, s.2. Ayrıca Pickthall’e ait diğer bir meal için bkz: M. Marmaduke Pickthall, The Quran Translated Message for Humanity, International Committe for the Support of the Final Prophet Yay., Washington 2005, s.29.

[54] Muhammad Asad, The Message of  The Qur’ân, İşaret Yay., İstanbul 2014, s.2; Benzer anlam için bkz: Tarif Khalidi, The Qur’an, Penguin Books Yay.,  New York 2009, s.3; Arthur John Arberry, The Koran İnterpreted, Touchstone Yay., New York 2009, I/29.

[55] Muhammed Habib Shakir, The Qur’an, http://www.al-quran.info/#1:7 , (11 Mart, 2015).

[56] Muhammad Asad, The Message of The Qur’ân, s.2. Esed açıklamalarında ikinci görüşü savunduğunu dile getirmektedir.

[57] İncelediğimiz Rusça mealler: Gordiy Sablukov Semyooviç, Koran, Zakonodatelnaya Kniga Mohamedanskogo Verouçeniya, 2.baskı, Kazan 1894, s.5; Dmitriy Boguslavskiy Nikolayeviç, Koran, 4.baskı, Çağrı Yay., İstanbul 2005, s.1; İgnatiy Kraçkovskiy Yulianoviç, Koran, 12.baskı, Feniks Yay., Rostov 2010, s.3; Teodor Şumovskiy Adamoviç, Sveşenniy Koran, Akt Yay., Moskova 2004, s.28; İman Valeriya Porohova Mihaylovna, Koran, 10.baskı, Ripol Klassik Yay., Moskova 2009, s.28; Osmanov Magomed–Nuri Osmanoviç, Koran, 3.baskı, Dilya Yay., Moskova 2009, s.4; Elmir Kuliev Rafaeloğlu, Koran, 7.baskı, Ummah Yay., Yoşkar-Ola 2009, s.13; Betsi Şidfar Yakovlevna, el-Koran, Ummah Yay., Moskova 2003, s.3; Abd es-Salam el-Mansi ve Sumeyya el-Afifi, Tefsiru’l Kur’ân el-Muntahab, Mısır Vakıflar Müdürlüğü Yay., Kahire 2000; Abu Adel, Koran, Perevod Smisla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovanie, 2008, s.1; Abdullah Oryahili ve Fahrinur Şafik, Al-Koranul Karim, Milsan Yay., İstanbul 2010, s.13; Süleyman Magomedov, Svyaşennıy Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, Özel Baskı, Mahaçkale 2010; F. Karaoğlu, Koran, Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2012.

[58] Boguslavskiy, Koran,  s.1.

[59] Şidfar Betsi Yakovlevna, el-Koran, s.3.

[60] Abdullah Oryahili ve Fahrinur Şafik, Al-Koranul Karim, s.13.

[61] Bkz: Abdullah Oryahili ve Fahrinur Şafik, Al-Koranul Karim, s.15.

[62] Görüldüğü gibi, cümle olumsuz olması gerekirken olumlu yapılmış ve tam ters anlam verilmiştir. Hâlbuki cümle şu şekilde olmalıydı: “Aslında ayette kastedilen Senin gazabına nail olmayanlar ile mutluluk ve huzura giden yolu kaybetmeyenlerdir.” Kanaatimize göre asıl manaya çok ters düşen bu hata yazım hatasıdır. Nitekim bu şekilde bariz bir hatanın yapılması asla kabul edilemez bir durumdur.

[63] Abdullah Oryahili ve Fahrinur Şafik, Al-Koranul Karim, s.15. Her ne kaDâr yapılan meal isabetli olsa da açıklamalar farklı ve ters düşmektedir. Bu tutumun sebebini meal yazarlarının eserde verdikleri mail adresle öğrenmek istedik ve ama bir cevap gelmedi.

[64] Konuyla ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak için bkz: Mursal Atamov, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’ân Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), SBE, AÜİF, Ankara 2013, s.38 vd.

[65] Hermann Reckendorf, Alkoran o ha-Miḳra, Lipsiya Yay., Leipzig 1857, s.1;

[66] Aharon ben Shemesh, Sefer ha Sfarim Shel ha-İslam, Karni Yay., Tel Aviv 1978, s.2.

[67] Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh, thk. Ahmed Abdülgafûr Attâr, Dâru’l-İlm li’l-Malâyîn, Beyrut 1990, I, 434. Ayrıca bkz: Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Alî el-Feyyûmî, Misbâhu’l Münîr, Lübnan Yay., Beyrut 1987, s.241; Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya’kûb b. Muhammed el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-Muhît, Risâle Yay., Beyrut 2005, s.262;

Halîl b. Ahmed el-Ferâhidî, Kitâbü’l-Ayn Muratteben alâ Hurûfi’l-Mu’cem, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003, IV, 276.

[68] Haim Schachter, The New Universal Hebrew English Dictionary, Yavneh Publishing House, Tel Aviv, 1962, II, 338; ayrıca bkz: Friedrich Wilhelm Gesenius, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, Baker Books Yay., Michigan 1996, s.538.

[69] Joseph Joel Rivlin, Al-Qur’an, Dvir Yay., Tel Aviv 1987, s.1.

[70] Uri Rubin, ha Kuran, Universitat Tel Aviv, Hotsaʼa Laʼor Yay., Tel Aviv 2005, s.1.

[71] Bkz: Halil Aldemir, s.241.

“KUTSAL KUR’AN: KIRGIZCA MEAL” İSİMLİ ESERİN TANITIMI VE ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN İNCELENMESİ.

KUTSAL KUR’AN: KIRGIZCA MEAL

İSİMLİ ESERİN TANITIMI VE ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN İNCELENMESİ.

Özet

Kırgızistan’da İslami ilimler sahasında yapılmakta olan çalışmalar daha yeni gelişmektedir. Kırgızistan 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, ülkede İslamî ilimlerle ilgili kitaplar bağımsızlık öncesine göre daha çok yayımlanmaya başlamıştır. Aynı şekilde meal çalışmaları da bu dönemde büyük bir ilerleme göstermiştir.

Kur’an-ı Kerim’in mealler dünyası merhum Salih Akdemir hocamın da dikkatlerini çekmekteydi. Vefat etmeden önce benden Kırgızistan’da yayımlanan en son meallerden birini tespit edip bu konuda makale yazmamı istemişti. Böylece bu çalışmayla hedefimiz: 1993 yılından beri Ankara Üniversitesi ile Oş Devlet Üniversitesi arasındaki ilmi alışverişimizi pekiştirmek ve Kırgızistan’da yapılan meallere bir nebze de olsa katkı sağlayabilmek ümididir.[1]

Anahtar Kelimeler: Kur’an, Tercüme, Çeviribilim, Anlam, Anlam değişmeleri, Bağlam, Tefsir, Kırgızca.

The Introduction And Analysis Front Translation Studies Point Of View Of The Book Named “The Holy Quran: The Kyrgyz Translation”.

Abstract

The works in the field of Islamic Studies in the Kyrgyzstan are developing recently. Kyrgyzstan after gaining independence in 1991started publishing much more Islamic books than it was before independency. The studies of Quran translations too have shown great progress during this period.

My dearest teacher Salih Akdemir was interested in the translations of The Holy Quran, too. Before passing away, he asked me to detect the last translation of The Holy Quran in the Kyrgyzstan and to write article about it. The aim of this article is: to reinforce the scientific exchange between the Osh State University and Ankara University from the 1993 and to contribute to the publication of the translations of the Quran in Kyrgyzstan.[2]

Keywords: Quran, Translation, Translation Studies, Meaning, Meaning Changes, Context, Exegesis, Kyrgyz Language.

Genel Düşünceler

Kur’an-ı Kerim’in Sovyet Rusya çatısı altına girmeden önceki döneme ait Kırgızca çevirisi bulunmamaktadır. Bağımsızlık yitirildikten sonra Kırgızistan’da İslam hakkında bilgilenmeler, Rusça literatür vasıtasıyla olmuştur. Ancak bağımsızlıkla birlikte ülkede dine yönelik çok ciddi bir eğilim tezahür etmiştir. Bu, neşriyat alanında da kendini göstermeye başlamıştır. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren neşriyat alanında da kendini göstermeye başlamıştır. [3] Son dönemlerde ise Kırgızca Kur’an mealinin oluşmasına yardımcı olabilecek makaleler, yüksek lisans ve doktora tezleri yazılmaktadır.[4]

Kırgızistan’da başlangıçta meal çalışmaları yapanların ayetlerdeki manayı daha iyi anlamak için Rus müsteşrikler tarafından tercüme edilen meallere müracaat ettikleri bir vakıadır. Bu yüzden Kur’an’ın Kırgızca yapılan ilk mealinin Arapçadan değil de Rusça yayımlanan meallerden yapıldığı bilinmektedir.[5] Şunu da belirtmek gerekir ki haliyle herhangi bir alanda yapılan ilk çalışmalar o sahada ilk olmalarından dolayı birtakım hataları ve eksiklikleri içermektedir. Ancak daha sonraki çalışmalar kendinden önceki birikimin üzerine inşa edileceği için o sahada yapılan çalışmaları bir adım öne götürebilecektir. Buna binaen, Kırgızistan’da yayımlanan en son meallerden birini inceledik ve konuyla ilgili yaptığımız tespitleri okura göstermek istedik.

Makalemizin konusu, “Kutsal Kur’an: Kırgızca Meal” isimli eserin tanıtımı ve incelemesi olacaktır. Eserin Kırgızca adı şöyledir: Ыйык Куран: Маанилеринин Кыргызча Котормосу Менен. Meal dört kişiden oluşan bir heyet tarafından hazırlanmıştır: Абдышүкүр Исмаилов, Дүйшөн Абдыллаев, Садибакас Доолов, Садык Гавай. Bu Meal Erkam Matbaası tarafından 2006 senesinde yayımlanmıştır.[6]

Kırgızistan’da yayımlanan mealler arasında incelemeye aldığımız bu eserin diğerlerinden farklı birkaç önemli özelliği bulunmaktadır. Bu mealin farklı olan yönlerini burada zikretmek istiyoruz:

  • Öncelikle bu meal bir heyet çalışmasıdır.
  • Kırgızistan’da, 2006 yılında, en son yayımlanan Kur’an meallerinden birisidir.
  • Bu meal Kırgız halkının kolay ulaşabileceği en yaygın meallerden birisidir.
  • Mealin okur tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için gerektiğinde dipnotlarla açıklamalar yapılmıştır.
  • Ayetler çevrilirken geniş bir tefsir literatüründen istifade edilmiştir.
  • Mealin yayımlanması için Kırgızistan Müftülüğünden resmi onay alınmıştır.
  • İncelediğimiz meal, Kırgızistan’da ücretsiz dağıtılmaktadır.[7]

2006 yılında yayımlanan bu meal yukarıda da belirtildiği üzere, Kırgızca mealler arasında en yaygın olanlardan biridir. Surelerin başında, her surenin ismi Kırgızca transkripsiyon edilerek yazılmış, ayrıca dipnotta o surenin ne anlama geldiği açıklanmıştır. Bu meali okuduğumuzda akıcı ve erek dil odaklı olduğunu, bununla beraber bazı yerlerde kaynak dile bağlı kalmak kaygısıyla lâfzî tercümenin de esas alındığını tespit ettik.

İncelediğimiz mealin giriş kısmında hem İslam dünyasında hem de Kırgızistan’da meşhur olan tefsirler kaynak olarak kullanılmıştır.[8] Mütercimler, mealin sonunda bu çalışmayı hazırlama gerekçelerini ve izledikleri prensipleri kısa bir açıklama ile anlatmışlardır. Bu açıklamada Kur’an’ın sıradan bir kitap olmadığına, kendine has bir üslubunun ve belağatının bulunduğuna dikkat çekilmektedirler. Daha sonra: “Bununla beraber Kur’an tercüme edildiğinde Arap dilinin özelliklerinin aktarılmasında zorluklar ve eksiklikler meydana gelmektedir.” ifadesi kullanılmıştır.[9] Açıklamalarına şöyle devam etmektedirler: “Bu hem üzücü hem de korkutucudur. Çünkü bu Kutsal Kur’an’ın manasını değiştirmeye denktir. İşte bundan dolayı geçmiş âlim ecdadımız Kur’an’ı başka dillere tercüme etmeye karşı çıkmışlardır… Bizim tarihimizde de Kur’an’ı iyi bilen âlimler mevcuttu. Fakat “takva”larından dolayı bu işi yapmamışlardı. Meselenin bu hassas yönü bizi de tercüme faaliyetinden alıkoyacaktı; ancak aşağıda verdiğimiz nedenlerin bizi bu meali yapmaya mecbur kıldığını söyleyebiliriz:

  1. Allah’ın kitabına hizmet etmek.
  2. Kur’an’ı anlamayan, emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker (iyiliği emretmek ve kötülükten men etmekten)’den habersiz hayatlarını sürdüren birçok insanın bulunması. Hâlbuki iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek görevi her Müslüman için farzdır.
  3. Daha önceki çalışmalarda çeviriye Kur’an’dan olmayan sözlerin dâhil edilmesi. Bundan dolayı biz her bir ayeti Arapça nüshasından aktarmaya çalıştık, yeni bir kelime eklemedik. Açıklamaları ise metne dâhil etmeden aşağıda vermeye çalıştık. Elbette biz de bir insanız. Hatalarımız varsa bize bildirmenizi ve yapıcı fikirlerinizi ümitle beklemekteyiz.
  4. Kutsal Kur’an tercümesinin (meal) artık sıradan bir ticaret işine dönüşmüş olması.
  5. Bu kutsal görevde heyetle çalışmak. Bu kutsal görevi yerine getirirken heyetle çalıştık ve bunun faydasını gördük. Bundan dolayı birliğe ve beraberliğe davet ederek hareket etmeye çaba gösterdik.”[10]

Görüldüğü gibi ilim heyetinin hedeflediği prensipler gerçekten çok güzeldir, yaklaşımları da takdire şayandır. Fakat üzülerek ifade etmemiz gerekir ki hala bazı araştırmacılar tarafından  “Kur’an’ın icazı” başka dile tercüme edilemeyeceği düşüncesiyle açıklanmaktadır. Kur’an’ın icazı ile Kur’an’ın tercümesini birbirine karıştırmaktadırlar. Hâlbuki Kur’an’ın icazı meselesi ile Kur’an’ın tercüme edilebilirliği birbirinden farklıdır.  Elbette ki Kur’an’ı bir dile tercüme etmek onun bir benzerini getirmek demek değildir. Böyle bir düşünce yanlıştır.

Çeviri İncelenmesinde Uyulacak Yöntem

Daha önce yapılan çalışmalarımızda birçok meali inceleme imkânımız oldu.[11] Söz konusu mealleri incelerken tercüme ve çeviribilim açısından var olan olumlu veya olumsuz yönlerini tespit ettik. İncelediğimiz meallerde, yapılan hataların hemen hemen benzer olduğunu gördük. Bunun sebebinin ise “meal çalışmalarında birbirinden yararlanma ve etkilenme” bir diğer önemli etken de “Kur’an Tercümelerinde Yöntem Sorunu” olduğunu söyleyebiliriz.[12]

“Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen” adındaki Kırgızca meali incelerken kendimize bir yöntem belirledik. Bazı bölümleri baştan sonuna kadar okumakla beraber,  ağırlıklı olarak yanlış anlaşılan, mütercimlerin çeviribilim yönünden düştükleri hatalar ve bu hataların tekrarlandığı yerlere baktık. Böylece sistematik olarak meali inceledik ve bazı tespitlerde bulunduk.

İncelediğimiz “Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen” Kur’an mealinde yapılan yaygın hatalardan bazıları şunlardır:

A.    Kur’an’ın sözlü metin oluşu gerçeğinin göz ardı edilmesi,

B.     Kelimelerin anlam değişikliğine uğramaları hakikatine dikkat edilmemesi,

C.     Konu bağlamının dikkate alınmaması,

D.    Kur’an-ı Kerim’in kendisine has bazı dil özelliklerinin var oluşunun farkında olunmaması.

Şimdi çalışmanın bu kısmında, örnekler eşliğinde, yukarıda zikrettiğimiz dört esas üzerinde durarak bazı tespitlerde bulunmak istiyoruz:

A.    KUR’AN’IN SÖZLÜ METİN OLUŞU

Sözlü bir metinde, muhatap dinleyicidir. Sözlü hitaptaki anlam dinleyiciyi hesaba katmadan şekillenmez. Bu tür metinlerde anlam genellikle ibarenin sınırlarını aşar. Bundan dolayı sözlü hitaplarda o anda, içinde bulunulan bağlamın önemi telaffuz edilen sözlerin önemi kadardır. O sözün “kim tarafından” söylendiği, “kime” söylendiği, “nerede” söylendiği, “ne zaman” söylendiği ve “niçin” söylendiği anlamın belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Eğitim öğretim hayatında, eserlerde, dergilerde ve tamamen yazıda kullanılan dil ise “yazı dili”dir. Yazınsal bir metinde anlam genellikle okuyucudan bağımsızdır. Dolayısıyla anlam cümlenin sınırları içerisinde teşekkül etmek durumundadır. Anlatılmak istenilen şey belli bir mantıksal dizgi içerisinde, bir bütünlük gözetilerek, giriş, gelişme ve sonuçtan oluşan bir kurgu içerisinde, mümkün olduğu ölçüde anlam boşluğu bırakılmadan anlatılır. Çünkü “okuyucu” sadece bir metinle karşı karşıyadır. Her şeyi metnin sınırları içerisinde anlamak durumundadır. Bu yüzden yazınsal/ kitabî metinlerde anlamın belirlenmesinde metin dışı unsurlara pek fazla ihtiyaç duyulmaz.

Kur’an’ın “sözlü metin” oluşunu son derecede önemseyen merhum hocam Salih Akdemir şöyle bir açıklama yapmaktadır:

“Şu halde başarılı bir Kur’ân çevirisi, onun bu sözlü metin olma özelliğini göz önünde bulundurmak suretiyle, bu durumun yol açtığı kapalılıkları gidermek üzere tarihi arka plana inmek, orada olayları sanki yaşıyormuşçasına belirlemeye çalışmak ve sonuçta gerekirse yeni bir metin inşa etmekle mümkün olur.  Eğer ayetlerin inişine neden olan tarihi arka plan belirlenmeyecek, yani tarihi bağlam kurulamayacak olursa, salt Arapça bilgisi ile inen ayetleri doğru olarak anlayabilmek asla söz konusu olamaz.”[13]

Şimdi, incelediğimiz mealden bir örnek vermek istiyoruz. Bağlamı bilen ve aynı zamanda kendisi de bağlamın bir parçası olan dinleyicinin rahatlıkla anladığı bir konuşma, yazıya aktarıldığında bağlamın dışında olan ve bağlamı bilmeyen “okur” tarafından anlaşılamayan kısımları olabilir yahut yanlış anlaşılabilir. Aynı durum Kur’ân metninin anlaşılması hususunda da söz konusu olabilir:

وَأَنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

Аллах жолунда (мал-мүлкүңөрдү) сарптагыла. Өзүңөрдү өз колуңар менен отко таштабагыла. Чындыгында, Аллах – жакшылык кылуучуларды жакшы көрөт.[14]

Tercümesi: Allah yolunda (mal-mülkünüzü) sarf edin. Kendinizi, kendi elleriniz ile ateşe atmayınız. İyilik edin. Muhakkak ki, Allah – iyilik yapanları sever.

İstanbul Gazve’sinde Müslümanlardan bir zat, şehrin surları içinde güvenlik içerisinde bulunan Rumlar üzerine açıktan hücum etmiş, bunu gören diğer Müslümanlar ( ayetinin sebebi nüzulünü bilmedikleri için yukarıdaki ayete işaret ederek ); kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor “ألقى بيده إلى التهلكة” demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Ebû Eyyûb el-Ensarî şöyle demiştir:

“Bu ayetin manası, sizin anladığınız gibi değildir. Bu ayeti biz daha iyi biliyoruz. Çünkü bu ayet, biz, Ensar topluluğu hakkında nazil olmuştur.  Allah Teâlâ, Peygamberine yardım edip İslâmiyet’i galip ve muzaffer kıldığında biz artık mallarımızın başında durup onların ıslahı ile meşgul olalım, bu zamana kadar kaybolan mallarımızı yeniden kazanalım demiştik. Allah Teâlâ ise ‘Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın’ ayetini indirdi.”[15]

Sözlü metin ile yazılı metin arasındaki inceliklere dikkatleri çeken Walter J. Ong, sözlü metni yazılı metne geçirdiğimizde hangi uçurumların ortaya çıkacağını şu şekilde dile getirmektedir:

…Fakat metinleşmiş kelimeler, yazılı veya basılı olsun, özellikle açıklama gerektirir, çünkü on binlerce yıl her insan toplumunda yegâne kelime biçimi olan konuşulan kelimeler çoğunlukla nihayette açıklanan, (zımnen fakat gerçek olarak) anlamları verilen kelimeler olmuştur. Bu anlam verilme, kelimelerin konuşulduğu durumdaki sözlü-olmayan unsurlar yoluyla gerçekleşmiştir: Kim kime konuşuyor, hangi münasebetle, nasıl bir dürtüyle, hangi jestlerle, hangi yüz ifadeleriyle, vb. konuşuyor. Bu sözlü olmayan unsurlar bir metinde yoktur ve bir şekilde telafi edilmelidirler…[16]

Yapılan açıklamalardan da görüldüğü gibi ayet kendi bağlamı dikkate alınmadan anlamlandırıldığı için tamamen yanlış anlaşılmıştır. Yukarıda verdiğimiz örnekte de görüldüğü üzere bağlamdan bağımsız, bağlamı göz ardı ederek Kur’ân ayetlerini anlamaya çalışmak, cümleden bağımsız olarak, cümleyi göz ardı ederek kelimeyi anlamaya/anlamlandırmaya çalışmak gibidir. Nasıl ki, onlarca anlamı olan, onlarca anlama gelebilen bir kelime bir cümlenin içerisinde yer aldığında, bir cümle dizgesinin içine girdiğinde kelimenin anlamı kesinleşiyorsa, aynı şekilde çok farklı biçimlerde anlaşılması/anlamlandırılması mümkün olan bir ayet de aynı şekilde bir bağlama oturduğu zaman tek bir anlama gelmektedir.[17]

B.     KELİMELERİN ANLAM DEĞİŞMESİNE UĞRAMASI

Dil, zaman içinde değişen ve gelişen bir varlıktır. Dildeki anlam değişmesini şu şekilde açıklayabiliriz: Bir kelimede anlam değişmesi, onun anlattığı kavramlardan az ya da çok uzaklaşması, onunla uzak yakın ilgisi bulunan, ya da hiç ilgisi bulunmayan yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesidir.[18] 19. yüzyılda dil bilimlerinin değişme ve gelişmesiyle ilgili kurallar ve düşünceler ileri sürülmüş ve dildeki unsurların doğuşu, değişmesi ve gelişmesi bakımından dili değerlendiren tarihi yöntem şekillenmeye başlamıştır.[19]

Sami dillerinde bir kelimenin anlam değişmelerini tespit için dilcilerin geliştirdiği art süremli (diachronic) semantik ve eş süremli (synchronic) semantik metodu kullanılır. Bu tasnif Ferdinand de Saussure’ye aittir. Art süremli semantik, dilin zaman içinde yani geçmişten günümüze kadar geçirmiş olduğu değişiklikleri inceler. Eş süremli semantik ise,  dilin şu andaki durumunu ya da belli bir zaman dilimi içindeki konumunu belirler.[20] Özellikle Sami Dilleri söz konusu olduğunda art süremli semantik araştırmaların, dildeki bir kelimenin kaybolan kök anlamlarının yeniden keşfedilmesinde çok önemli bir rolü vardır.

Meal incelemesinde karşılaştığım bir durum da “E/M/R” fiilinin “söylemek” anlamı göz ardı edildiği için bundan dolayı bazı ayetler yanlış anlaşılabilmektedir.[21] Burada konuyu bir örnekle açıklamak istiyoruz:

وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا.

Качан бир айылды (калааны) жок кылгыбыз келсе, алардын дөөлөтүнө чиренгендерине буйрук кылабыз. Бирок алар каршылашып, бузукулугун улантышат. Ошондо аларга деген сөз (өкүм) чындыкка айланат. Ошентип, түбү менен ойрон кылабыз. [22]

Bu mealin Türkçe karşılığı şöyledir: Ne zaman bir köyü (şehri) yok etmek istersek, onlardan zenginliğiyle böbürlenenlerine emrederiz. Fakat onlar karşı gelerek bozgunculuğuna devam ederler. O zaman onlara denilen söz (hüküm) gerçeğe dönüşür. Böylece tamamıyla helak ederiz.

Süleyman Ateş bu ayete şu şekilde meal vermiştir:

“Biz bir kenti helâk etmek istediğimiz zaman onun varlıklılarına emrederiz, orada kötü işler yaparlar, böylece o ülkeye (azâb) karâr(ı) gerekli olur, biz de orayı darmadağın ederiz.”[23]

Bu ayette geçen “E/M/R” fiiline “söylemek” anlamı verilirse metnin anlamı bağlama uygun ve belirgin hale gelir. Dolayısıyla ayetteki “أَمَرْنَا  – emernâ” fiiline zevkine düşkün zenginleri “söz sahibi kılarız” diyebiliriz. Böylece onlar memleketin başına gelince “hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” ifadesi yerini bulmuş olur.

C.    KUR’AN-I KERİM’İ ANLAMADA BAĞLAMIN ÖNEMİ

Meal çalışması esnasında ayetlerin inişine neden olan tarihi arka plan dikkatlice incelenmezse veya doğru tespit edilmezse sadece Arapçaya hâkim olmakla ayetlere doğru anlam vermek, onların manalarını gerektiği gibi yansıtmak asla söz konusu değildir. Nitekim incelediğimiz meale baktığımızda bağlamı doğru kuramadıkları için Kur’ân-ı Kerim bazı ayetleri yanlış anlaşılmış ve dolayısıyla yanlış tercüme edilmiştir. Bunu bir örnekle açıklamak istiyoruz:

  • A’raf Suresi 9/31-32. ayetleri

يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ. قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ.

(31). Эй, Адамдын урпактары! Ибадатка ең мыкты кийимиңерди кийгиле. Жегиле, ичкиле, бирок ысырапкорлук кылбагыла! Анткени, Аллах ысырапкорлорду жакшы көрбөйт. (32). “Аллах өз пенделерине чыгарган Аллахтын кооз нерселерин (кийимдерин) жана Ал берген жакшы насиптерди (ырыскыларды) силерге ким арам кылды?” – деп айткын. “Бул жакшы нерселер, чындыгында, бул дүйнөдө ыйман келтиркендер үчүн (гана жаратылган, бирок башкалар да андан пайдаланышат). Акыретте болсо бул момундарга гана таандык”, деп айт. Билген коомго Биз аяттарыбызды ушинтип байандайбыз.[24]

Mealin Türkçe tercümesi şöyledir: Ey, Âdemoğulları! İbadet için en iyi elbiselerinizi giyinin. Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah müsrifleri sevmez. De ki: “Allah kendi kullarına çıkardığı güzel şeyleri (elbiseleri) ve Onun verdiği güzel nasipleri (rızıkları) sizlere kim haram kıldı?”. De ki: “Bu iyi şeyler, gerçekten, bu dünyada iman edenler için (sadece yaratılmıştır, fakat başkaları da bundan faydalanıyorlar). Ahirette ise bu sadece Müslümanlara hastır”. Bilen kavme biz ayetlerimizi böyle açıklarız.

Bu örnek incelendiğinde söz konusu ayetin bağlamının mütercimler tarafından yanlış anlaşıldığı açıkça görülecektir. Fakat bununla birlikte 31. ayetin manasını tamamlayan 32. ayetin meali bağlamına uygun bir şekilde verilmiştir.

Bu ayetin sebeb-i nüzulü şudur:

Müşrikler, Kâbe’yi çıplak ziyaret ediyorlardı. Ziyaret dönemlerinde et, yağ, süt gibi değerli gıda maddelerini yemezler; diğerlerini ise çok az yerler ve bunun dinî bir vecibe olduğuna inanırlardı. Bu şekilde daha çok sevap elde edildiğine inanılıyordu. A’raf 31. ayeti bu batıl uygulamayı kaldırmaktadır. A’raf 32. ayette ise dünyadaki rızıkların herkes için, kıyamette ise sadece inananlar için olduğu vurgulanmaktadır.

Konuyla alakalı Taberi şu ifadeye yer vermektedir:

يقول تعالى ذكره لهؤلاء الذين يتعرّون عند طوافهم ببيته الحرام ويبدون عوراتهم هنالك من مشركي العرب ، والمحرّمين منهم أكل ما لم يحرّمه الله عليهم من حلال رزقه تبرّرا عند نفسه لربه : يا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ من الكساء واللباس ، عِنْدَ كُلْ مَسْجِد وكُلُوا من طيبات ما رزقتكم ، وحللته لكم ، وَاشْرَبُوا من حلال الأشربة ، ولا تحرّموا إلا ما حرّمت عليكم في كتابي أو على لسان رسولي محمد صلى الله عليه وسلم .

Allah (c.c.) bu ayet ile çıplak bir vaziyette Beytü’l-Haram’ı tavaf eden Arap müşriklere seslenmektedir. Taberi’nin tefsirinde açıkça görülmektedir ki ayet, müşrik Arapların bu çirkin adetlerini bertaraf etmek için inmiştir. Ayrıca aç-susuz kalarak kendilerine eziyet eden müşriklere bunun bir sevap olmadığını bildirmektedir. Bilakis Allah’ın helal kıldığı şeyleri haram kılarak aşırılığa kaçmamalarını emretmektedir. Daha sonra Taberi aşağıda, 32. ayette geçen ( قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ) kısmını da ele alarak (خَالِصَةً) kelimesinde kıraat farklılığı olduğunu söylemektedir.

يقول الله تعالى ذكره لنبيه محمد صلى الله عليه وسلم : قل يا محمد لهؤلاء الذين أمرتك أن تقول لهم مَنْ حَرّمَ زِينَةَ اللّهِ التي أخْرَجَ لِعِبادِهِ والطّيّباتِ مِن الرّزْقِ إذ عيوا بالجواب فلم يدروا ما يجيبونك : زينة الله التي أخرج لعباده ، وطيبات رزقه للذين صدّقوا الله ورسوله ، واتبعوا ما أنزل إليك من ربك في الدنيا ، وقد شركهم في ذلك فيها من كفر بالله ورسوله وخالف أمر ربه ، وهي للذين آمنوا بالله ورسوله خالصة يوم القيامة، لا يشركهم في ذلك يومئذٍ أحد كفر بالله ورسوله وخالف أمر ربه.

Her ne kadar kelimeyi ötreli okumak caiz ise de  (خَالِصَة) kelimesinin nasb okunmasını daha uygun gören Taberi, ayetin delaletinde, dünyada Allah’a iman etmeyenlerin de Allah’ın sunduğu nimetlere ortak olduklarını, fakat ahirette ise o nimetlerin sadece Müslümanlara has olacağını ifade etmektedir.[25] Ayrıca bu görüşü paylaşan çok sayıda müfessir bulunmaktadır.[26]

İşte bu sebebe binaen Allah Teâlâ  (يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ – Ey Âdemoğulları! İbadet etmek üzere mescide (Kâbe) her gidişinizde elbiselerinizi giyinin.) şeklinde hitap etmiştir. Ayetin devamında ise ( وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ – Yiyin, için (helal olan yiyecek ve içeceklerden kendinizi mahrum bırakarak) aşırılığa kaçmayın) aç-susuz kalarak aşırılığa gitmeden (israf etmeden) dengenin sağlanması istenmektedir.[27] 32. ayette de önemli bir ayrıntı vardır ki, o da, Allah’ın, ayetin sonuna doğru:

قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ – “Onlar dünya hayatında (müşterek ) kıyamet gününde ise sadece inananlar içindir” diye haber ver” buyurmasıdır. Allah’ın nimetlerinin hem Müslümanları hem de Müslüman olmayanları kapsadığını, ahirette ise sadece Müslümanlara has “خَالِصَة” olacağını bildirmesidir.[28]

Bugün sofra duası haline gelen bu ayetler aslında güzel “elbiselerle süslenmeyi” değil “çıplak olmamayı”, “az yememeyi” değil bilakis “aç kalmamayı” emretmektedir. Bütün bunları göz önüne aldığımızda 31. ve 32. ayetlerin anlamı şu şekilde olmalıdır:

31-32. Ey Âdemoğulları! İbadet etmek üzere mescide (Kâbe) her gidişinizde elbiselerinizi giyinin. Yiyin, için (helal olan yiyecek ve içeceklerden kendinizi mahrum bırakarak) aşırılığa kaçmayın. Çünkü Allah, aşırılığa kaçanları sevmez. Öyleyse “Allah’ın kulları için yarattığı elbiseyi, temiz ve hoş rızıkları yasaklayan kimdir?” diye sor. “Onlar dünya hayatında (müşterek ) kıyamet gününde ise sadece inananlar içindir” diye haber ver. İşte biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.

D.    KUR’AN-I KERİM’İN BAZI DİL ÖZELLİKLERİ

1)      Kur’ân’da Zikredilen “Siz” Zamirlerinin Özellikleri

Kur’ân-ı Kerîm, insanların kendi aralarındaki konuşmalarını aktarırken o dönemin dil özelliğine dair önemli bir üsluba dikkatlerimizi çekmektedir. Örneğin “Biz” zamiri bulunan ifadeler Kur’ân-ı Kerîm’de “Siz” zamiriyle aktarılmaktadır. Bu özellik, Kur’ân’ın inmiş olduğu dönemdeki Arapçaya ait bir özelliktir; çünkü kişilerin kendi aralarındaki konuşmalar, bugünkü Arapçada da “biz” zamiriyle ifade edilmektedir. Fakat bu üslubun bir istisnası Ankebut Suresinde geçmektedir:

وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلَّذِينَ آمَنُواْ ٱتَّبِعُواْ سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُمْ بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِّن شَيْءٍ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

İnkâr edenler iman edenlere, “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim” derler…[29]

Her ne kadar dış görünüşüne göre “وَلْنَحْمِلْ – yüklenelim” ibaresi emir kipi gibi gözükse de anlam açısından haber niteliği taşımaktadır.[30] Bu ayet dışında günlük konuşmalarımızda kullandığımız “yapalım”, “diyelim”, “gidelim” şeklindeki ifadeleri Kur’an “siz” zamirlerinin bulunduğu emir kipinde kullanmaktadır.

Bu konuyu örnekle izah etmek istiyoruz. Ali İmran Suresi’nin 72-74 ayetlerinde şöyle bir diyalog bulunmaktadır:

وَقَالَتْ طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ ٱلْكِتَابِ آمِنُواْ بِٱلَّذِيۤ أُنْزِلَ عَلَى ٱلَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ ٱلنَّهَارِ وَٱكْفُرُوۤاْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (72) وَلاَ تُؤْمِنُوۤاْ إِلاَّ لِمَن تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ ٱلْهُدَىٰ هُدَى ٱللَّهِ أَن يُؤْتَىۤ أَحَدٌ مِّثْلَ مَآ أُوتِيتُمْ أَوْ يُحَآجُّوكُمْ عِندَ رَبِّكُمْ  قُلْ إِنَّ ٱلْفَضْلَ بِيَدِ ٱللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَآءُ وَٱللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ  (73)  يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَآءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ (74) [31]

İncelediğimiz meal bu ayeti Kırgız diline şöyle tercüme etmiştir:

“Китеп ээлеринин бир тобу (өз ара) “Ыймандууларга түшүрүлгөнгө күндүн башында ыйман келтирип, анын айагынга каршы чыккыла! Балким алар кайтаар”, – дешет.” “Силердин диниңерди ээрчигендерге Сен: “Чындыгында, Аллахтын жолу – туура жол!” – деп айткын. (Алар): “Эгер силер аларды ээрчисеңер, анда силерге түшүрүлгөн нерселер алардын бирөөсүнө да берилгендигине ишенбегиле, же алар Эгеңердин алдында силерге (күнөөнү) жаап салышат”, – деп айтышат.  (Сен): “Чындыгында, жакшылык – Аллахтын колунда, аны Өзү каалаганына берет”, – деп айт.  Чындыгында, Аллах – баарын Камтуучу, Билүүчү. Ал каалаган адамына Өз ырайымын багыштайт. Аллах – Улуу Ырайымдуулуктун Ээси!”[32]

Kırgızca Mealin Türkçe tercümesi şöyledir: “Kitap ehlinden bir grup (kendi aralarında) “İman edenlere indirilene günün başında iman edip, onun sonunda karşı çıkın! Belki onlar dönerler” derler. Sizin dininize tabi olanlara Sen: “Gerçekten Allah’ın yolu – doğru yoldur!” de.  (Onlar): “Eğer siz onlara tabi olursanız, o zaman size indirilen şeylerin onlardan hiçbirine verildiğine inanmayın, veya onlar Rabbinizin huzurunda sizlere (günahı) üzerinize yükler”, – derler. (Sen): “Gerçekten iyilik – Allah’ın elindedir,  onu dilediğine kendisi verir,” – diye söyle. Gerçekten, Allah – her şeyi kapsayan, bilendir. O, rahmetini dilediğine verir. Allah – Büyük Lütuf Sahibidir”.

Görüldüğü üzere bu mealde “siz” zamiri,  ayetin Arapça metninin dış görünüşüne göre tercüme edilmiştir ve böyle bir tercüme Kur’an’ın dil özelliğine uygun değildir.

Bu ayetlerde “konuşan” ile “muhatabın” sözleri birbirine karıştırılmış, dolayısıyla kimin kime ne dediği mütercimler tarafından açık bir şekilde anlaşılamamıştır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu mealde “وَلاَ تُؤْمِنُوۤاْ إِلاَّ” ifadesi tercüme edilmemiştir, ayetin baş kısmı göz ardı edilerek: “Силердин диниңерди ээрчигендерге Сен: “Чындыгында, Аллахтын жолу – туура жол!” – деп айткын” yani: “Sizin dininize tabi olanlara Sen: “ Gerçekten Allah’ın yolu – doğru yoldur!” de.” şeklinde tercüme edilmiştir. Böyle bir ifade ise ayetin anlamını tamamen bozmuştur. Verdiğimiz mealin tercümesinde de açıkça görüldüğü gibi ayetin vermek istediği mesaj yanlış anlaşılarak bağlam yanlış kurulmuştur. Bununla beraber “siz” zamirleri ise dış görünüşlerine göre tercüme edilmiş ve zamirlerin kullanımına dair bu tarzın Kur’ân’ın inmiş olduğu dönemdeki dile ait bir özellik olduğunun farkına varılamamıştır.[33]

2)      Kur’ân’da Zikredilen“ قَالُوا – kâlû” Üslubunun Dikkate Alınmaması

Kur’an’ı Kerim’in birkaç yerinde Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki münakaşadan bahsedilmektedir. Ayetteki bilgilere göre her grup kendi haklılığını savunmaktadır ve hidayetin, doğru yolun ve kurtuluşun ancak kendi dinlerine tabi olunmakla gerçekleşebileceğini iddia etmektedirler.[34] Dolayısıyla Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslümanları da kendi dinlerine çağırmaktadırlar. Bu durumla ilgili aktarılan bilgi ayette şu şekilde geçmektedir:

وَقَالُواْ كُونُواْ هُوداً أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ .

Ayet-i kerimenin Kırgızca meali şöyledir: “Алар: “Иудей, же христиан болгула, туура жолду табасыңар”, – дешти. “Жок! Ибрахимдин дини таза , ал көп кудайчылардан болгон эмес”, – дегин!”[35]

Kırgızca mealin Türkçe tercümesi: Onlar: “Yahudi veya Hıristiyan olun, doğru yolu bulursunuz”, – derler. De ki “Hayır! İbrahim’in dini temiz, o müşriklerden değildi”.

Bu ayeti Hasan Basri Çantay şu şekilde tercüme etmiştir:

(Yahudî ve Hıristiyanlar Müslümanlara:) «Yahudî veya Nasranî olun ki doğru yolu bulasınız» dediler. De ki (Habîbim): «Hayır, (biz) muvahhid (Allah’ı bir tanıyarak ve müslim) olarak İbrâhîmin dîni (n deyiz). O, Allaha eş tutanlardan değildi».[36]

Yahudiler, Müslümanlardan hidayete erebilmeleri için kendi dinlerine uymalarını istemektedirler. Hıristiyanlar da Müslümanlardan aynı şeyi istemektedirler. Fakat elimizdeki Kırgızca meal incelendiğinde sanki her iki grup bir ağızdan konuşuyorlarmış gibi gösterilmektedir. Hâlbuki her grup kendi dininin hak olduğunu, karşı tarafın mensubu olduğu dinin ise batıl olduğunu savunmaktadır.

Ayetin doğru mealinin şöyle olması gerekiyor: (Yahudiler) “Yahudi olun ki doğru yolu bulasınız”  ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler…

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Bakara Suresi’nden bir örnek daha vermek istiyoruz:

وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ ٱلْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَىٰ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنْتُمْ صَادِقِينَ .

Алар: “Бейишке иудей же христиан болгондон башка эч ким кире албайт”, – дешет. Бул – алардын үмүт-тилеги гана! Аларга: “Эгер айтканыңар чын болсо, далилиңерди келтиргиле!” – деп айт.[37]

Kırgızca mealin Türkçe tercümesi: Onlar: “Cennete Yahudi veya Hıristiyan olandan başka hiç kimse giremeyecektir”, – derler. Bu – onların sadece ümit-dilekleridir! Onlara “Eğer dediğiniz doğru ise, delilinizi getirin!” – diye söyle.[38]

Diyanet Mealinde bu ayet şu şekilde tercüme edilmiştir:

Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.”[39]

Yukarıda da görüldüğü üzere bazı meallerde ne Hıristiyanlar Yahudilerin cennete girebileceklerini söylüyorlar ne de Yahudiler Hıristiyanların cennete girebileceklerini söylüyorlar. Ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki her iki grup sadece kendi din mensuplarının cennete gireceklerini iddia etmektedirler.

Mesela Taberi şöyle bir izah yapmaktadır: “Söz konusu ayette şu kastedilmektedir: Yahudiler: “Ancak Yahudi olan cennete girecek.” dediler, Hıristiyanlar da: “Ancak Hıristiyan olan cennete girecek.” dediler. Mana muhatap tarafından iyi bilindiği için her iki grubun söylediği bir araya getirilmiştir…”[40] ve kanaatimize göre doğru meal de Taberi’nin belirttiği gibi olmalıdır.

Seçtiğimiz örnekler ve tefsirlerden verdiğimiz açıklamalar göstermektedir ki Kur’an’ın kendine has bir dil özelliği vardır. Bu özellik bilinmediği takdirde ayetler yanlış anlaşılmaya her zaman açıktır.

3)      “ لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları

Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılabilmesi, öncelikle Arap dilinin ve belağatının en iyi biçimde bilinmesine ve Kur’an’ın, ilk muhatapları olan Hz. Peygamberin ve Onun güzide ashabının Kur’ân’ı anladıkları gibi anlaşılmasına bağlıdır.[41]

Kırgızca “umulur ki, belki” ifadeleri “үмүт кылуу, балким, мүмкүн” kelimeleri ile karşılanmaktadır. Bununla beraber cümledeki sebebiyeti bildirmek için “үчүн, ошон үчүн” sözcükleri kullanılır.

Şimdi ise birkaç örnekle konuyu izah etmek istiyoruz. Mesela Bakara Suresi’nin 21. ayetini ele alalım:

يَٰـأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ٱلَّذِي خَلَقَكُمْ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ.

“Эй, адамдар! Силерди да, силерге чейинкилерди да жараткан Эгеңерге сыйынгыла! Балким силер коркоорсуңар.”[42]

Mealin Türkçe tercümesi: Ey insanlar! Sizleri de, sizden daha öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin! Belki sizler korkarsınız.

Bu ayeti doğru meali şu şekilde olmalıdır:

Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız.[43]

Mealde görüldüğü gibi “ لَعَلَّ – Lealle” edatı mütercimler tarafından “балким-belki” şeklinde tercüme edilmiştir. Hâlbuki tefsir kaynaklarımız bu ayette geçen “ لَعَلَّ – Lealle” edatının sebebiyet anlamında olduğunu bariz bir şekilde vurgulamışlardır. Mütercimlerin yararlandıklarını ifade ettikleri tefsir kitaplarında da durum bizim söylediğimiz gibidir.[44]

Başka bir örneği ise A’raf Suresi’nden vermek istiyoruz:

وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي ٱلأَرْضِ أُمَماً مِّنْهُمُ ٱلصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذٰلِكَ وَبَلَوْنَاهُمْ بِٱلْحَسَنَاتِ وَٱلسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ .

“Аларды жер бетинде (ыдыратып) тайпаларга бөлүп салдык. Алардын жакшылары да, жамандары да бар. Аларды жакшылык менен да, жамандык менен да сынайбыз. Мүмкүн (каапырлыктан) кайтышаар.”[45]

Mealin Türkçe tercümesi: Onları yeryüzünde (yayıp) kavimlere böldük. Onların iyileri de kötüleri de vardır. Onları hem iyilikle hem de kötülükle imtihan edeceğiz. Umulur ki (küfürden) dönerler.[46]

Bu ayette de geçen “ لَعَلَّ – Lealle” edatına “Мүмкүн – mümkün/belki” anlamı verilmiştir. Hâlbuki bağlam dikkate alındığında “sebebiyet” anlamı vermek daha uygun düşmektedir. Yine “Аларды жакшылык менен да, жамандык менен да сынайбыз – Onları hem iyilikle hem de kötülükle imtihan edeceğiz” cümlesi gelecek zaman kipiyle tercüme edilmiştir. Hâlbuki ayette geçmişten bahsedilmektedir.[47]

İncelediğimiz mealde “umulur ki, belki” anlamları “үмүт – ümüt, балким – balkim, мүмкүн – mümkün” sözcükleriyle karşılanmıştır. Sebebiyeti bildirmek için ya açıkça “үчүн-üçün” sözcüğü kullanılmış veya mananın içinde sebebiyeti gizli şekilde bildirecek bir cümle kurulmuştur. Mealde “ لَعَلَّ – Lealle” edatına toplam 37 defa sebebiyet anlamı verilmiştir. Bunun dışında bazı ayetlerde “ لَعَلَّ – Lealle” edatına istifham anlamı verilmiş,[48] bazen te’kid anlamı verilmiş,[49] bazen de hiç mana verilmemiştir.[50] Bu sonuç bize mütercimlerin “ لَعَلَّ – Lealle” edatını sözlük ve bağlam anlamını bilerek ve farkında olarak kullanmadıklarını göstermektedir.

4)      A’la Suresi’nde [إِن] edatının çevirisi

Daha önce de vurgu yaptığımız gibi ayetin doğru anlaşılabilmesi için ayetin arka planının/esbab-ı nüzulünün tespit edilmesi gerekmektedir. Bu alanda uzman olan müfessirlerimizden Ebu’l A’la el-Mevdudi’nin de dediği gibi,[51] sözlü bir metin olan Kur’ân’ı Kerîm’de, yazılı metinlerde alışık olduğumuz “giriş-gelişme-sonuç” düzenini aramak yanlıştır. Kur’ân metni, birbiriyle irtibatlı fakat müstakil parçalar halinde olup ayetler farklı zamanlarda, farklı mekânlarda, farklı konularda ve farklı topluluklara hitaben nazil olmuştur. Konuşma diliyle ifade edilen pasajlardan meydana gelen ve kronolojik olarak (nüzul sırasına göre) düzenlenmemiş olan Kur’ân metni, bu nedenle günümüz okurunun beklentilerinden farklı olabilir. Kur’ân-ı Kerîm’in bu özellikleri gerçekten de O’nun doğru anlaşılması için kesinlikle göz önünde bulundurulması gereken hususlardır. Bununla beraber Kur’an-ı Kerim bir hitap dili olduğundan, içerdiği bazı konular çok kısa geçmektedir/zikredilmektedir. Zaten nazil olan ayet veya ayetler muhatabın zihninde belli bir şekil almaktadır, dolayısıyla Kur’an onları tekrar dile getirmek istememiştir. Bundan dolayı, biz Müslümanlar, bugün ayetleri okuduğumuzda, açık olmasına rağmen bazı konuları anlamakta güçlük çekebilmekteyiz.

Konuyu örnekle açıklamak istiyoruz:

فَذَكِّرْ إِن نَّفَعَتِ ٱلذِّكْرَىٰ.

“Эгер эскертүү пайдалуу болсо, анда эскерткин.”[52]

Türkçe tercümesi şöyledir: Eğer hatırlatma faydalı olursa o zaman hatırlat.[53]

İncelediğimiz mealde bu ayetin yanlış tercüme edildiğini düşünüyoruz. İlim heyeti burada hazfın var olduğunu dikkate almamıştır. Nitekim öğüt vermenin kime yararının olacağını sadece Allah bilmektedir. Dolayısıyla peygamberimizin üzerine düşen sadece tebliğdir: Sen, ancak bir uyarıcısın.[54] Fatır suresinde geçen bu ayeti yorumlayan Kurtubi şu açıklamada bulunmuştur:

أي : رسول منذر ، فليس عليك إلا التبليغ ، ليس لك من الهدي شيء إنما الهدى بيد الله تبارك وتعالى .

“Yani uyaran bir elçisin. Sana düşen ancak tebliğdir. Hidayete iletmek gibi bir imkânın yoktur. Hidayet ancak şanı yüce ve mübarek olan Allah’ın elindedir”.[55]

Bu ve buna benzer ayetler, peygamberimizin üzerine düşen görevin sadece tebliğ etmek olduğunu sıkça vurgulamaktadır. Dolayısıyla bu tebliğden nasibini kimin alabileceği sadece Yüce Mevla’mız tarafından bilinmektedir. Fakat bununla beraber A’la Suresindeki bu ayete, sanki tezatmış gibi; “O halde eğer öğüd fâide verirse (durma) öğüd ver.”[56] şeklinde anlam verilmesi, ayeti anlama bakımından kafaları karıştırabilmektedir.

Bu ayet bazı Kur’an araştırmacılarının dikkatini çekmiş ve mananın doğru anlaşılabilmesi için hazf edilen kısmın da tespit edilmesine gayret gösterilmiştir. Bu tespitlere dair ilk önce müfessirlerden birkaçının ifadelerini zikretmek istiyoruz. Beğavi ayeti şu şekilde yorumlamaktadır:

{ فَذَكِّرْ } ، عِظْ بالقرآن، { إِن نَّفَعَتِ ٱلذِّكْرَىٰ } ، الموعظة والتذكير. والمعنى: نفعت أو لم تنفع، وإنما لم يذكر الحالة الثانية، كقوله: { سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ ٱلْحَرَّ } ، وأراد: الحر والبرد جميعاً.

Beğavi, ayette “fayda verse de vermese de” açıklaması ile hazfın var olduğunun altını çizmekte ve bununla yetinmeyip Kur’an’ın başka yerlerinde de buna benzer hazfların var olduğunu örnekleriyle gözler önüne sermektedir.[57]

Aynı konuya dikkatleri çeken meal yazarları da vardır. Tefsirlerde gördüğümüz gibi meallerde de mananın tam anlaşılabilmesi için hazf edilen kısım ya parantez içerisinde ya da düz cümle olarak verilmiştir.[58] Bazı meal yazarları ise gereksiz açıklamalar ve konudan uzak izahlardan da kendilerini alıkoyamamışlardır.

5)      Tevbe Suresi

Tevbe suresi hariç surelerin hepsi besmele ile başlamaktadır. Bu surenin neden besmelesiz başlandığına dair tefsir literatürümüzde farklı ve geniş bilgiler verilmektedir. İnceleme konumuz olan meale baktığımız zaman durum biraz faklıdır. Bu mealde her ne kadar Arapça kısmında besmele bulunmuyor ise de surenin mealinde besmelenin (tercümesi) bulunmaktadır. Hatırlatmak isteriz ki bu hata Kırgızistan’da ilk değildir. Daha önce de aynı hata yapılmış ve büyük tepkilere neden olmuştur.[59]

SONUÇ

Kırgızistan’da son zamanlarda yayımlanan meallerden birini “dil özellikleri” ve “çeviribilim” açısından incelemeyi hedeflediğimiz bu yazıda konuyla ilgili bazı tespitlerimizi göstermeye çalıştık. İncelenen eserde, kendinden önce yapılan meallere göre gelişme göstermekle birlikte anlam-bağlam ilişkisi ve dilsel özellikler yönünden karşılaştığımız yetersizliklerin olduğunu tespit ettik. Bu eksiklikler bir yönüyle “kaynak dil” ile “hedef dil” özelliklerine ait hususların dikkate alınmamasıyla ilgilidir. Diğer taraftan ise kelimelerin geçirdiği anlam değişmeleri, dile ait özellikler ve anlam-bağlam ilişkisi hususu başarıyla uygulanamamıştır. Bu eksikler: kelimenin anlamlandırılması, cümlenin doğru çevirilmesi ve konunun tespiti düzeyinde görülmektedir. Bu mesele yalnızca incelediğimiz meale ait bir sorun değildir.

Ecdadımızdan kalan zengin bir tefsir literatürüne sahibiz. Kur’an’ı anlamada ve farklı dillere tercüme etmede bu literatür hakkıyla kullanılırsa büyük başarılar elde edileceğine inanıyoruz. Fakat günümüzde, incelediğimiz çalışmada da görüldüğü gibi, meal hazırlayanların, geçmiş mirası yeterince incelememeleri bir yana, dil araştırmaları sahasında ortaya çıkan yeni gelişmelerden de yararlanmadıkları görülmektedir. Bunun doğal bir neticesi olarak da birçok Kur’an ayetini okurlara yanlış aktarmış olmaktadırlar. Biz bu tür yanlışların daha az yapılması için bazı tespit ve önerilerde bulunmuş olduk. Dikkate alındığı zaman meal hazırlanmasında faydasının olacağını düşündüğümüz örnekleri yazı içerisinde verdik.

BİBLİYOGRAFYA

  • Abduh, Muhammed ve Rızâ, Reşîd, Tefsîru’l-Menâr-Tefsîru’l-Kur’âni’I-Hakîm, Dâru’l-Menâr, Kahire 1947.
  • Ahanov, Kaken, Dil Bilimin Esasları, Türk Dil Kurumu yay., Ankara 2008.
  • Akdemir, Salih, Son Çağrı Kur’ân, Ankara Okulu yay., Ankara 2009.
  • Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil Genel Çizgileriyle Dilbilim, Özkan Mat., Ankara 2000.
  • Atamov, Mursal, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi, Ankara 2013.
  • Atamov, Mursal, “Kur’ân-ı Kerim’de “لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları,” Diyanet İlmi Dergi, 29:3, ( 2013), ss.77-94.
  • Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980.
  • Azimov, İnayetulla, Kur’an’daki Deyimler, Kırgızca Karşılıkları ve Arapça Öğretiminde Kullanımı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Danışman: Musa Yıldız, Gazi Üniversitesi, Ankara
  • Azimov, İnayetulla, “Kurandagı Frazeologizmderdi Kırgız Tiline Kotoruu Maselesi,” Oş Devlet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İlmî Dergisi, sayı 16-17 (2012), ss.53-63.
  • Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân’ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen yay., İstanbul 1965.
  • Cündioğlu, Dücane, Kur’ân Çevirilerinin Dünyası, Kapı yay., İstanbul 2011.
  • Cündioğlu, Dücane, Kur’ân’ı Anlama’nın Anlamı Hermenötik Bir Deneyim, Tibyan yay., İstanbul 1995.
  • Çantay, Hasan Basri, Kurân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Mürşid Çantay yay., İstanbul 1980.
  • Ebu’s-Suud b. Muhammedi’l-Imadî el-Hanefi, Tefsiru Ebi’s-Suud, (thk: Abdü’l-Kadir Ahmet Taha), Mektebetü’l-Riyadi’l-Hadiseti, Riyad-trs.
  • El-Bağavi, Ebu Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mes’ud, Ma‘âlimu’t-Tenzîl, Daru Tayyibe, Riyad h.1409.
  • El-Cevzi, Ebu’l-Ferec Cemalüddin Abdurrahman b. Ali b. Muhammed, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, Mektebetü’l-İslami, Dımaşk 1984.
  • El-Endelusi, Ebu Hayyan Muhammed b. Yusuf, el-Bahru’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyyi, Beyrut 1993.
  • El-Hazin, Alauddin Ali b. Muhammed b. İbrahim, Lübabu’t-Te’vil fi Maâni’t-Tenzil, Daru’l-Kutubu’l-İlmiyyi, Beyrut 2004.
  • El-Kaysî, Ebû Muhammed Mekkî ibn Ebî Tâlib, El-Hidaye İlâ Buliği’n-Nihaye, Câmiatü’ş-Şârika, Birleşik Arap Emirlikleri 2008.
  • El-Kurtubi, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed Ebi Bakr, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’ân, Risale yay., Beyrut 2006.
  • El-Maverdi, Ebul Hasen Ali b. Muhammed b. Habib el-Basri, En-Nüketü ve’l Uyun Tefsiru Maverdi, Dar’ul Kütübi’l İlmiyyi, Beyrut trsz.,
  • El-Mevdudi, Ebu’l-E’la, Tefhimu’l-Kur’ân, Daru’l-Kalem, Kuveyt 1987.
  • Er-Razi, Fahruddîn Muhammed İbn Ziyâuddîn Ömer İbn El-Hüseyn El-Kureşî, Mefatihu’l Ğayb, Daru’l–Fikr, Beyrut 1981.
  • Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı Meal – Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), İşaret yay., İstanbul 2002.
  • Es-Semerkandi, Abu’l-Leys, Bahru’l-Ulum, Daru’l-Kutubi’l İlmiyyi, Beyrut
  • Es-Suyuti, Celalüddin, ed-Durru’l-Mensur fi’t-Tefsiri bi’l-Me’sur, Merkezu lil-Buhusi ve’d-Diraseti’l-Arabiyyi el-İslamiyyi yay., Kahire 2003.
  • Et-Taberi, Ebu Cafer Muhammed ibn Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (tahkik: Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türki), Daru’l-Hıcr, Kahire 2001.
  • Et-Tabersi, Ebû Ali Fadl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l- Kur’ân, Daru’l-Ulum, Beyrut
  • Ez-Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmud İbn Ömer el-Harezmî, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Daru’l-İhyai’t-Turasü’l-Arabiyye, Riyad 2001.
  • Göktaş, Vahit. “Kırgızistan’da Dini Yayınlar,” Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmî Dergisi, 54:2 (2013), ss. 99-112.
  • Gölpınarlı, Abdülbaki, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, Remzi Kitabevi yay., İstanbul 1955.
  • Hacımüftüoğlu, Halil, Kuran Tercümelerinde Yöntem Sorunu, İz yay., İstanbul 2008.
  • İbn Adil, Ebu Hafs Ömer b. Ali Ed-Dımeşki el-Hanbelî, el-Lübab fi Ulûmi’l Kitab, (tah. Adil Ahmed Abdulmevcud vd.), Dar’ul Kütübi’l İlmiyye, Beyrut 1998.
  • İbn Atiyye, Ebu Muhammed Abdulhak b.Galib, Muharrerü’l-Veciz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, Daru’l-İlmiyye, Beyrut 2001.
  • İbn-i Kesir, Abu’l Fida İsmail ed-Dimaşkî, Tefsîru’l Kur’ân’il Azîm, (tahkik: heyet), Müessesetü Kurtuba yay., Kahire 2000.
  • İsmailov, Abdışşükür, Abdıldayev, Düyşön, Doolov, Sadibakas, Gavay, Sadık, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, Erkam Matbaası, 2006.
  • İzzu’d-Din, Abdürrezzak b. Rizkulla el-Hanbelî, Rumuzu’l-Kunuz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, Mekke 2008.
  • Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’ân’ı Anlamada Semantik Yöntem, Hikmet Yurdu, 2013/1, cilt 6, sayı: 11, ss. 105-178.
  • Koç, Mehmet Akif, Sebeb-i Nüzule Bağlı Anlamın Aşılmasını Kolaylaştıran Bir Unsur Olarak ‘Kur’ân Metni’: 7. A’raf Suresinin 31-32. ayetleri, İslamiyat VII, Ankara 2004, sayı 1, s. 113-124.
  • Kunduzov, Erkinbek, Kırgızcadaki Arapça Kelimeler ve Bunların Arapça Öğrenimindeki Yeri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Danışman: Emrullah İşler, Gazi Üniversitesi, Ankara 2006.
  • Mukatil b. Süleyman, et-Tefsiru’l Kebir, Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabiyy yay., Beyrut 2002.
  • Ong, Walter Jackson, Oral Tradition, cilt 3, sayı 3, Kolombiya 1988, ss.259-269.
  • Öztürk, Yaşar Nuri, Kur’an’ı Kerim Meali, Yeni Boyut yay., İstanbul 2011.
  • Tursunov, Ernis, Kur’an, Kırgızistan yay., Bişkek 1991.
  • Vardar, Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Multilingual yay., İstanbul 1998
  • Yavuz, A. Fikri, Kur’ân-ı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi, İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş. yay., İstanbul 1967.
  • Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Matbaai Ebüzziya, İstanbul 1935.
  • Yıldırım, Celal, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, Anadolu yay., İzmir 1986.
  • Yüksekkaya, Gülden Sağol, “Kur’an-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri,” Turkish Studies dergisi, 9:9 (2014), ss.31-37.

[1] Verilen bilgilere göre her sene Kırgızistan’dan Ankara ve Bolu’ya öğrenim için 60 öğrenci gönderilmektedir. Böylece bu öğrenciler bir yıl ülkemizde “Hazırlık Sınıfı” programını alarak öğrenimlerine Oş’ta devam etmektedirler. Ayrıca mezunlardan her yıl 10 öğrenci yüksek lisans ve doktora için Ankara’ya gönderilmektedir. Detaylı bilgi için OşMU’nun resmi sitesine bakınız: http://www.teolog.edu.kg

[2] According to the information, each year 60 students are sent from Kyrgyzstan to Ankara and Bolu for the study. These students study here one year a “Preparatory School” program and after continue their education in own country in Osh. In addition, each year, 10 students sent to Ankara for the master degree and Ph.D. For more information please refer to the official website of OşMU: http://www.teolog.edu.kg

[3] Gülden Sağol Yüksekkaya, “Kur’an-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri,” Turkish Studies dergisi, 9:9 (2014), s.32. Konuyla ilgili ayrıca bkz: Vahit Göktaş, “Kırgızistan’da Dini Yayınlar,” Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmî Dergisi, 54:2 (2013), s.159-160.

[4] Örneğin bkz: Erkinbek Kunduzov, Kırgızcadaki Arapça Kelimeler ve Bunların Arapça Öğrenimindeki Yeri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Danışman: Emrullah İşler, Gazi Üniversitesi, Ankara 2006.  Ayrıca bkz: İnayetulla Azimov, Kur’an’daki Deyimler, Kırgızca Karşılıkları ve Arapça Öğretiminde Kullanımı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Danışman: Musa Yıldız, Gazi Üniversitesi, Ankara 2012. İnayetulla Azimov, “Kurandagı Frazeologizmderdi Kırgız Tiline Kotoruu Maselesi,” Oş Devlet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İlmî Dergisi, sayı 16-17, (2012), s.53-57.

[5] Bkz: Ernis Tursunov, Kur’an, Kırgızistan yay., Bişkek 1991, s. 4. Bu meal Ernis Tursunov tarafından Rusçadan Kırgızca’ya çevrilmiştir.

[6] Eser hakkındaki bilgilerin Türkçe okunuşu: Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen. Abdışşükür İsmailov, Düyşön Abdıldayev, Sadibakas Doolov, Sadık Gavay, Erkam Matbaası, 2006.

[7] 607. sayfada Arapça ve Kırgızca “ücretsiz dağıtılmaktadır, para ile satılmaz” ibaresi bulunmaktadır.

[8] 1. Kutsal Kur’an (Kur’an-ı Kerim); 2. Celaleyn tefsiri; 3. Nesefi tefsiri; 4. Beydavi tefsiri; 5. Taberi tefsiri; 6. Bağavi tefsiri; 7. Safvetü’t-Tefasir tefsiri; 8. İbni Kesir tefsiri; 9. Tefsiru’l-kerimi’r-rahman fi tefsiri kelami’l-mennan tefsiri; 10. Znaçenie i smısl korana, I-IV cilt, Abd es-Salam el-Mansi ve Sumeyya Muhammed el-Afifi, bkz: Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, s.610.

[9] Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, s.605

[10] Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, s. 605.

[11] Burada ilk önce doktora tezimizi zikredebiliriz: Mursal Atamov, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), danışman: Salih Akdemir, Ankara Üniversitesi, 2013. Bunun dışında “ لَعَلَّ – Lealle” edatını incelediğimiz bir makalede de birçok makaleyi ele alıp inceledik: Mursal Atamov, “Kur’ân-ı Kerim’de “لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları,” Diyanet İlmi Dergi, 29:3, ( 2013), ss.77-94.

[12] Konuyla alakalı bkz: Halil Hacımüftüoğlu, Kuran Tercümelerinde Yöntem Sorunu, İz yay., İstanbul 2008.

[13] Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân, Ankara Okulu yay., Ankara 2009, s. XXVIII.

[14] Bakara Suresi, 2/195, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen. Benzer örnek için bkz: Rum Suresi, 30/1-5, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[15] Detaylı bilgi için bkz.: Abu’l Fida İsmail ed-Dimaşkî, İbn-i Kesir, Tefsîru’l Kur’ân’il Azîm, (tahkik: heyet), Müessesetü Kurtuba yay., Kahire 2000, II/220-221.

[16] Bkz.: Walter J. Ong, Oral Tradition, cilt 3, sayı 3, Kolombiya 1988, ss.259-269.

[17] Bu konuyla alakalı daha geniş bilgi için bkz: Dücane Cündioğlu, Kur’ân’ı Anlama’nın Anlamı Hermenötik Bir Deneyim, Tibyan yay., İstanbul 1995, s.65-78.

[18] Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Genel Çizgileriyle Dilbilim, Özkan Mat., Ankara 2000,  s.118.

[19] Kaken Ahanov, Dil Bilimin Esasları, (aktaran: Murat Ceritoğlu), Türk Dil Kurumu yay., Ankara 2008, s.70.

[20] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz.: Abdurrahman Kasapoğlu, Kur’ân’ı Anlamada Semantik Yöntem, Hikmet Yurdu, 2013/1, cilt 6, sayı: 11, s. 105-107.  Ayrıca bkz.: Dücane Cündioğlu, Kur’ân Çevirilerinin Dünyası, Kapı yay., İstanbul 2011, s.33; Berke Vardar, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Multilingual yay., İstanbul 1998, s.39-40.

[21] Ayrıca “E/M/R”, “H/N/F”, “V/S/Y”, “A/B/D”, “R/H/M” köklerine verilen anlamlarda da benzer durumla karşılaştım. Örnek için bkz: İsra Suresi, 17/16, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen. Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyenler Salih Akdemir hocanın semantikle alakalı yüksek lisans ve doktora tezlerinde danışmanlık yaptığı çalışmalara müracaat edebilirler. Ayrıca Salih Akdemir’e ait Son Çağrı Kur’ân mealin giriş kısmını okuyabilirler.

[22] İsra Suresi, 17/16, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[23] İsra Suresi, 17/16, Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980.

[24] A’raf Suresi, 7/31-32, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[25] Et-Taberi, Ebu Cafer Muhammed ibn Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (tahkik: Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türki), Daru’l-Hıcr, Kahire 2001, X/149-162.

[26] Ebu’s-Suud b. Muhammedi’l-Imadî el-Hanefi, Tefsiru Ebi’s-Suud, (thk: Abdü’l-Kadir Ahmet Taha), Mektebetü’l-Riyadi’l-Hadiseti, Riyad-trs, II/338-339; Celalüddin Suyuti, ed-Durru’l-Mensur fi’t-Tefsiri bi’l-Me’sur, Merkezu lil-Buhusi ve’d-Diraseti’l-Arabiyyi el-İslamiyyi yay., Kahire 2003, VI/361-376; Muhammed b. Yusuf Ebu Hayyan el-Endelusi, el-Bahru’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l İlmiyyi, Beyrut 1993, IV/291-294; Abu’l-Leys es-Semerkandi, Bahru’l-Ulum, Daru’l-Kutubi’l İlmiyyi, Beyrut: 1993, I/538; Ebu Hafs Ömer b. Ali Ed-Dımeşki el-Hanbelî, İbn Adil, el-Lübab fi Ulûmi’l Kitab, (tah. Adil Ahmed Abdulmevcud vd.), Dar’ul Kütübi’l İlmiyye, Beyrut 1998, IX/87-95; Abdürrezzak b. Rizkulla el-Hanbelî, İzzu’d-Din, Rumuzu’l-Kunuz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, Suudi Arabistan 2008, II/107-111; Ebul Hasen Ali b. Muhammed b. Habib el-Basri, El-Maverdi, En-Nüketü ve’l Uyun Tefsiru Maverdi, Dar’ul Kütübi’l İlmiyyi, Beyrut trsz., II/217-219; Muhammed Abduh ve Reşîd Rızâ, Tefsîru’l-Menâr-Tefsîru’l-Kur’âni’I-Hakîm, Dâru’l-Menâr, Kahire 1947, VIII/379-391; Ebu’l-Ferec Cemalüddin Abdurrahman b. Ali b. Muhammed, El-Cevzi,  Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, Mektebetü’l-İslami, Dımaşk 1984, III/186-190; Ez-Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmud İbn Ömer el-Harezmî, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Daru’l-İhyai’t-Turasü’l-Arabiyye, Riyad 2001, II/438-439.

[27] Bu ayetler üzerinde ayrıca bir makale yazarak Mehmet Akif Koç da durmuştur. Bkz.: Mehmet Akif Koç, Sebeb-i Nüzule Bağlı Anlamın Aşılmasını Kolaylaştıran Bir Unsur Olarak ‘Kur’ân Metni’: 7. A’raf Suresinin 31-32. ayetleri, İslamiyat VII, Ankara 2004 , sayı 1, s. 113-124.

[28] Bu ayetin tefsiri ile alakalı bkz: Et-Taberi, Camiu’l-Beyan An Te’vili Âyi’l-Kur’an, X/149-162; Es-Suyuti, ed-Durru’l-Mensûr fi’t-Tefsirî bi’l-Me’sûr, VI/361-376.

[29] Ankebût Suresi, 29/12.

[30] Mesela Taberi kendi tefsirinde bu ayeti “وَلْنَحْمِلْ ” ibaresini “نتـحمل  – yükleniriz/üstleniriz” şeklinde açıklamıştır:

يقول: قالوا فإنكم إن اتبعتـم سبـيـلنا فـي ذلك، فبعثتـم من بعد الـمـمات، وجوزيتـم علـى الأعمال، فإنا نتـحمل آثام خطاياكم حينئذٍ  …

bkz.: et-Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, XVII/367; Razi ise bu kalıbı daha açık bir şekilde izah etmektedir. Bu  “وَلْنَحْمِلْ ” kipinin şart edatının cevabı olduğunu söylüyor:

ولنحمل صيغة أمر، والمأمور غير الآمر، فكيف يصح أمر النفس من الشخص؟ فنقول الصيغة أمر والمعنى شرط وجزاء، أي إن اتبعتمونا حملنا خطاياكم، قال صاحب «الكشاف»: هو في معنى قول من يريد اجتماع أمرين في الوجود، فيقول ليكن منك العطاء وليكن مني الدعاء، فقوله ولنحمل، أي ليكن منا الحمل وليس هو في الحقيقة أمر طلب وإيجاب …

bkz.: Fahruddîn Muhammed İbn Ziyâuddîn Ömer İbn El-Hüseyn El-Kureşî, er-Razi,  Mefatihu’l Ğayb, Daru’l–Fikr, Beyrut 1981,  XXV/41; Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed Ebi Bakr, El-Kurtubi,  el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’ân, Risale yay., Beyrut 2006, XVI/342-343.

[31] Başka örnekler için bkz: Yusuf Suresi, 12/8-10, 80-82.

[32] Al-i İmran Suresi’nin 73-74, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[33] Şimdi doğru olduğuna inandığımız 72-74 ayetlerin meali sunmak istiyoruz: “Kitap eh-linden bir gurup (diğer bir guruba): “ İnananlara indirilene, günün başında inanalım, sonunda da inkâr edelim ki, onlar da (inançlarından) dönsünler “(derlerken), (diğer bir gurup da onlara): “Dinimize uyanlardan başkasına asla inanmayalım; aksi halde onlar (bu tür davranışlarımızı) Allah nezdinde (halk arasında) aleyhimize delil olarak kullanırlar “ demektedirler. De ki: “ Doğru yol, Allah’ın (belirlemiş olduğu) doğru yol, size verilmiş olanın aynen bir başkasına da verilmesidir. “ Yine de ki: “Kuşkusuz, lütuf Allah’ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah (lüt-fu ) çok geniş olan, çok bilendir. O, sevgi ve rahmetini dilediğine ayırır. Allah çok büyük lütuf sahibidir.” Al-i İmran Suresi’nin 72-74, Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân.

[34] Örnek için bkz: Bakara Suresi, 2/113, 135.

[35] Bakara Suresi, 2/135, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[36] Hasan Basri Çantay, Kurân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Mürşid Çantay yay., İstanbul 1980.

[37] Bakara Suresi, 2/111, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[38] Şimdi doğru olduğuna inandığımız meali vermek istiyoruz: (Yahudiler): “Ancak Yahudi olanlar,” (Hıristiyanlar ise) “Ancak Hıristiyan olanlar, cennete girecektir.” demişlerdi. Bu, onların kuruntularıdır… Bakara Suresi, 2/111, Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân.

[39] Bakara Suresi, 2/111, DİB Meali. Benzer biçimde tercüme eden mealler için bkz.: Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Matbaai Ebüzziya, İstanbul 1935; Abdülbaki Gölpınarlı, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, Remzi Kitabevi yay., İstanbul 1955; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân’ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen yay., İstanbul 1965; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, Anadolu yay., İzmir 1986;Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ı Kerim Meali, Yeni Boyut yay., İstanbul 2011.

[40] Et-Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, II/428; Ayrıca bkz: Ez-Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmud İbn Ömer el-Harezmî, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, I/310.

[41] “ لَعَلَّ – Lealle” edatı ile ilgili detaylı bilgi için bkz: Mursal Atamov, “Kur’ân-ı Kerim’de “ لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları”, s.77-94.

[42] Bakara Suresi, 2/21, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[43] Bakara Suresi, 2/21, DİB Meali.

[44] Örneğin Taberi bu anlamı açıkça ortaya koymaktadır: Et-Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, I/387. Benzer yorumlar için bkz: Ebû Ali Fadl b. Hasan, Et-Tabersi, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l- Kur’ân, Daru’l-Ulum, Beyrut 2005, I/78; Mukatil b. Süleyman, et-Tefsiru’l Kebir, Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabiyy yay., Beyrut 2002, I/93.

[45] A’raf Suresi, 7/168, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[46] Ayetin doğru meali şu şekilde olmalıdır: O Yahudî’leri yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık; içlerinde sâlihleri (iyileri) de vardı, bunlardan aşağı (küfürde) olanlar da. Onları hem nimetle, hem de musibetle imtihan ettik ki, gerçeğe dönsünler. (A. Fikri Yavuz, Kur’ân-ı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi, İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş. yay., İstanbul 1967).

[47] Mesela bkz: et-Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, X/533-534.

[48] Mesela bkz: En’âm Suresi, 6/51.

[49] Mesela bkz: Zuhruf Suresi, 43/28.

[50] Mesela bkz: Ra’d Suresi, 13/2; İbrahim Suresi, 14/37; Kehf Suresi, 18/6.

[51] Ebu’l A’la’l-Mevdudi de bu sorunu fark ederek meramını şöyle dile getirir: “Okuyucu, Kur’ân’ı incelemeye başlamadan önce, O’nun okunan diğer kitaplardan farklı ve eşsiz bir kitap olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Sıradan kitapların aksine Kur’ân, edebî bir sıraya göre tertip edilmiş belirli konular hakkında bilgi, fikir ve tartışmaları ele almaz. Bu nedenle Kur’ân’a yabancı olan kişi, O’nunla ilk karşılaştığında, bölümler ve kısımlara ayrılmamış veya farklı konuların farklı bir şekilde ele alınmamış ve hayatın farklı yönleri ile ilgili emirlerin düzenli bir şekilde verilmemiş olduğunu görünce şaşkınlığa düşer… İşte bu nedenle yabancı bir okuyucu, kendi kitap anlayışına hiç uymayan bu tip şeylerle karşılaştığında şaşkına döner. Kur’ân’ın, ayetleri arasında hiç ilgi ve bağlantı veya konularında süreklilik bulunmayan bir kitap olduğunu, anlaşılmaz bir şekilde çeşitli konuları ele aldığını veya kelimenin kabul edilen anlamıyla bir kitap olmadığı halde, kitap şeklinde düzenlendiğini düşünmeye başlayabilir.” (Ebu’l-E’la, el-Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’ân, Daru’l-Kalem, Kuveyt 1987, I/7-9.)

[52] A’la Suresi, 87/9, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[53] Ayetin doğru meali şu şekilde olmalıdır: O halde, sen, yararlı olsun ya da olmasın, öğüt ver! (A’la Suresi, 87/9, Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân).

[54] Fatır Suresi, 35/23.

[55] El-Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’ân, XXII/229.

[56] A’la Suresi, 87/9, H. Basri Çantay Meali.

[57] Bu konu ile alakalı benzer yorumlar için bakınız: Et-Tabersi, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, X/254; Er-Razi, Mefatihu’l Ğayb, XXXI/144; El-Cevzi, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, IX/90; Ebu Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mes’ud El-Bağavi, Ma‘âlimu’t-Tenzîl, Daru Tayyibe, Riyad h.1409, VIII/401; Ebu Muhammed Abdulhak b.Galib İbn Atiyye, Muharrerü’l-Veciz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, Daru’l-İlmiyye, Beyrut 2001, V/470; Ebû Muhammed Mekkî ibn Ebî Tâlib el-Kaysî, El-Hidaye İlâ Buliği’n-Nihaye, Câmiatü’ş-Şârika, Birleşik Arap Emirlikleri 2008, XIII/821; Alauddin Ali b. Muhammed b. İbrahim El-Hazin, Lübabu’t-Te’vil fi Maâni’t-Tenzil, Daru’l-Kutubu’l-İlmiyyi, Beyrut 2004, IV/418; Muhammed b. Yusuf Ebu Hayyan el-Endelusi, el-Bahru’l-Muhit, VIII/454.

[58] Örnekler için bkz: A. Fikri Yavuz, Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı Meal – Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), İşaret yay., İstanbul 2002; Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân.

[59] Haber hakkında bilgi için bkz: http://www.for.kg/ru/news/41669, tarih: 04 Mart, 2014.

KUR’AN’I KERİM’DE “ لَعَلَّ – LEALLE” EDATININ KULLANIŞI VE ANLAMLARI

KUR’AN’I KERİM’DE “ لَعَلَّ – LEALLE” EDATININ KULLANIŞI VE ANLAMLARI

Özet

İnsanlığın mazhar olduğu en büyük medeniyetlerinden birini oluşturan İslam medeniyeti Kur’an merkezli bir medeniyettir. Bu yüzden Kur’an’ı Kerim’in doğru bir biçimde anlaşılması hayati bir önem arz etmektedir. Sorunun bilincinde olan âlimlerimiz Kur’an’ın anlaşılması için daha erken dönemlerden “Meanil- Kur’an”, “İ’rabul-Kur’an”, “sarf-nahiv” ve sözlükler konusunda ölümsüz eserler yazmışlardır. Ancak günümüzde Kur’an sahasında eser veren araştırmacılar yüce ecdadımızın bize sunmuş olduğu bu zengin birikimden genelde gereği gibi yararlanamamaktadırlar. Sonuç ortadadır. Birçok Kur’an ayeti yanlış anlaşılmış ve dolayısıyla yanlış çevrilmiştir. Bu çalışma   “ لَعَلَّ – Lealle” edatı bağlamında yaygın olan hataların giderilmesini hedeflemektedir.

Anahtar Kelimeler: “ لَعَلَّ – Lealle” edatı, Kur’an, anlam, nahiv, sarf, sözlük, tefsir.

Abstract

Islamic civilization that constitutes one of the most important civilizations humanity has ever seen is a Quran centered civilization. Therefore to understanding the Quran correctly is of crucial importance. Our scholars, who were aware of the problem composed everlasting works on “maani al-Quran”, “I’rab al-Qur’an”, “morphology (sarf) – syntax (nahiv)” and dictionaries. However our scholars who study on Quranic topics don’t take into consideration these riches our noble ancestors bequeathed to us. Consequently, most of Quranic verses were misunderstood and mistranslated. Our research aims at correcting widespread mistakes in context of “لَعَلَّ – Lealle” preposition.

Keywords: “ لَعَلَّ – Lealle” preposition, Quran, meaning, syntax, morphology, dictionary, exegesis.

Genel Düşünceler

Kur’ân-ı Kerim insanlığın mazhar olduğu son ilahî kelâmdır. Yüce Allah, onu 610-632 yılları arasında son Peygamber Hz. Muhammed vasıtası ile öncelikle ilk nazil olduğu topluma ve o dönemden itibaren de kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa Arapça olarak indirmiştir. Bu yüzden onun doğru anlaşılması büyük bir önem arz etmektedir. Doğru anlaşılabilmesi ise öncelikle inmiş olduğu Arap dilinin ve belağatının en iyi bir biçimde bilinmesine ve Kur’an’ın ilk muhatapları olan Hz. Peygamberin ve O’nun güzide ashabının onu anladıkları gibi anlaşılmasına bağlıdır. Buradan ortaya çıkan sonuç şudur:

  1. Arap dilini ve belagatini iyi bilmek,
  2. Kur’an’ı Hz. Peygamberin ve O’nun güzide ashabının anladığı gibi anlamak.

Erken dönemlerden itibaren âlimlerimiz Arap dili ve belağatı konusunda çok değerli eserler yazmışlar ve onları bizlere ulaştırmışlardır. Aynı şekilde müfessirlerimiz de Asr-ı Saâdet’ten itibaren Hz. Peygamberin ve O’nun güzide ashabının tefsirlerini/yorumlarını bizlere en doğru bir biçimde ulaştırmada son derece titiz davranmışlardır. O halde bizlere düşen, bize ulaşan bu değerli mirası gereği gibi incelemektir; çünkü Kur’an’ı doğru bir biçimde anlamak ancak ve ancak bu mirası değerlendirmemize ve incelememize bağlıdır. Ancak üzülerek ifade edelim ki, bizler bu mirası gereği gibi değerlendirmekten uzak bulunuyoruz. Elbette ki sonuçlar ortadadır: birçok Kur’an ayeti, azımsanmayacak sayıdaki araştırmacılar tarafından, bu aymazlıktan ötürü yanlış anlaşılmıştır. Daha da önemlisi, yapılmış hatalı anlamalarını hatalı biçimde okurlara da yansıtmalarıdır. İşte biz bu araştırmamızda âlimlerimizin bize ulaştırdığı değerli mirası dikkate almamaktan ötürü ortaya çıkan hataları incelemek istiyoruz.  Bu araştırmamızda inceleme konumuzu “ لَعَلَّ – Lealle” edatı ile sınırlamak istiyoruz.[1] “ لَعَلَّ – Lealle” edatını öncelikle Arap dili gramer açısından ele alacağız. Klasik dönemden itibaren Arap dili gramercileri edatların kullanımına özel bir önem vermişlerdir. Bu gramerciler arasında özellikle “ لَعَلَّ – Lealle” edatının anlamı ve kullanımı hakkında bilgi verenleri zikredeceğiz.

Bazı gramerciler, değerli araştırmalarında “ لَعَلَّ – Lealle” edatına aşağıda da göstereceğimiz asıl üç manadan farklı anlamlar vermişlerdir. Mesela “Zan” ve “Şüphe” anlamını verenler arasında şu sözlük sahiplerini örnek gösterebiliriz: Hasan b.Kadim el-Muradî, el-Cana’d-Dani Fi Hurufi’l-Meani; Abu Bakr Muhammed b. Sehl ibn es-Sirac en-Nahvi el-Bağdadi, el-Usul Fi’n-Nahv, Bununla beraber gramercilerimiz genel olarak esas üç farklı anlamına ve kullanımına dikkat çekmişlerdir:

  1. Beklenti ve Ümit,
  2. Sebebiyet,
  3. İstifham.

Gramercilerimizden sonra sözlük yazarlarımızın çok değerli eserlerine yer vermemiz gerekir. Gerçekten de âlimlerimiz erken dönemlerden itibaren bu alanda çok büyük eserler meydana getirmişlerdir.

 

Bu sözcükler incelendiğinde “ لَعَلَّ – Lealle” edatının genel olarak üç farklı anlamda kullanıldığı ortaya çıkar:

  1. Beklenti,
  2. Sebebiyet,
  3. İstifham.

Fakat bu üç ana anlamla beraber bazıları “ لَعَلَّ – Lealle” edatının şüphe ve zan anlamlarına da dikkat çekmektedirler: İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab; el-Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sihah, Tacü’l-Luğa ve Sıhahu’l-Arabiyye.

Bu sözlüklerle ilgili yapmamız gereken en önemli değerlendirme şudur:

 

  1. Baktığımız bu sözlüklerden onu (10) “ لَعَلَّ – Lealle” edatını açıklarken Kur’an’a da atıflarda bulunmaktadır. Daha da önemlisi sadece bu sözlükler “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebebiyet anlamını vermektedirler.[2]
  2. Kimi sözlükler ise Kur’an’ı Kerim ayetlerine atıfta bulunmamaktadırlar. Dolayısıyla üstte de belirttiğimiz gibi “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebebiyet anlamı dikkatleri çekmemektedirler.[3]

 

Açıkça görülmektedir ki gramerciler ve sözlük yazarları “ لَعَلَّ – Lealle” edatı ile ilgili olarak üç farklı anlam tespit etmişlerdir. Önemli olan, söz konusu edatın metinlerde ve ayetlerde hangi anlamda kullanıldığının belirlenmesidir. Biz bu araştırmamızda “ لَعَلَّ – Lealle” edatının yerimizin sınırlı olması nedeniyle sadece Kur’an’ı Kerimdeki kullanımları üzerinde yoğunlaşacağız. “ لَعَلَّ – Lealle” edatı Kur’an’ı Kerimde 129 kez kullanılmıştır.[4] Amacımız bu “ لَعَلَّ – Lealle” edatının geçtiği ayetlerde hangi anlamlarda kullanıldığını belirlemektir. Bu konuda en önemli kaynaklarımız ecdadımızın bize miras bıraktığı tefsir kaynaklarımızdır. Bu kaynaklar, bize Kur’an’ı Hz. Peygamber ve onun güzide ashabının (r.a.) anladığı gibi anlamamıza imkân vermektedirler. İlke olarak geçmişten günümüze dek en önemli tefsir kaynaklarımızı araştırmamızda esas alacağız. Bu yapılmadığı içindir ki birçok araştırmacı, birazdan örnekleyeceğimiz üzere küçümsenmeyecek sayıda Kur’an ayetini yanlış anlamışlar ve dolayısıyla birçok dile yanlış çevirmişlerdir. Yerimizi kısıtlı olması nedeniyle biz burada sadece Türkçe, Rusça ve İngilizce Kur’an çevirileri üzerinde odaklanacağız. Kur’an’ı Kerimde 129 kez geçen “ لَعَلَّ – Lealle” edatını kullanımlarını geçmişten günümüze seçtiğimiz tefsir kaynakları incelediğimiz zaman söz konusu edatın kullanımı ilgili olarak şu sonuca ulaşmış bulunuyoruz:

 

1.      Sebep ifade etmek için 121 kez kullanılmıştır,

2.      Ümit ve beklenti olarak 6 kez kullanılmıştır,[5]

3.      Soru edatı olarak 2 kez kullanılmıştır,[6]

 

Açıkça görülmektedir ki “ لَعَلَّ – Lealle” edatı bütün Kur’an’ı Kerimde ümit ve beklenti kullanım dışında sadece sebep ifade etmek için kullanılmıştır.

Hal böyleyken incelemeye konu olan dillerdeki araştırmacılar tefsir kaynaklarımıza başvurma konusunda gereken özeni göstermedikleri için sebep ifade etmek için kullanılan “ لَعَلَّ – Lealle” edatını “umulur ki, belki” anlamında yanlış çevirmişlerdir. Aşağıda konuyu daha iyi izah edebilmemiz için bazı örnekler sunacağız:

 

Örnek 1: Bakara, 2/183.

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

 

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. (Diyanet İşleri Başkanlığı).[7]

Açıkça görüleceği üzere Diyanet İşleri Başkanlığı çevirisi ayete “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebep anlamı vererek onu doğru bir biçimde çevirmiştir.[8] Ancak şimdi sunacağımız çeviriler bu konuda başarılı olamamışlardır:

  1. Ey imân edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günlerde farz kılındı. Ola ki korunup sakınırsınız. (Celal Yıldırım)[9]
  2. Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız. (Ali Bulaç)[10]
  3. Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır. (Yaşar Nuri Öztürk)[11]
  4. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. (Diyanet Vakfı)[12]

 

Sunacağımız İngilizce çeviri de ayeti doğru çevirmiştir:

O ye who believe! fasting is prescribed to you as it was prescribed to those before you, that ye may (learn) self restraint (Abdullah Yusuf Ali)[13]

 

Türkçedeki “belki, olabilir, şans eseri, umulur ki” gibi kelimelerin Rus dilinde karşılığı “может быть, быть может, авось, возможно, пожалуй ”’dır.  Fakat Rus dilinde yayınlanan meallerde genelde “может быть/ быть может” ifadesi kullanılır. Rus dilinde sebebiyeti bildiren kelimeler ise: “чтобы, чтоб, дабы, для, для того чтоб, для того чтобы, затем чтоб, затем чтобы, ради, с тем чтоб, с тем чтобы” gibi lafızlardır.

Bu kısa bilgiyi verdikten sonra şimdi biz burada Rusça mealleri de zikretmek istiyoruz.

 

İlk önce yanlış tercüme edilen mealleri ele almak istiyoruz:

 

  1. … Предписан вам пост так же, как он предписан тем, кто был до вас, – может быть, вы будете богобоязненны! Пост воспитывает и укрепляет ваши души. (Abd es-Salam el-Mansi ve Sumeyya el-Afifi, Tafsir al-Koran, el-Muntahab, 1999).[14]
  2. О те, которые уверовали! Вам предписан пост, подобно тому, как он был предписан вашим предшественникам, – быть может, вы устрашитесь. (Kuliyev Elmir Rafaeloğlu, Koran, 2002).[15]
  3. О вы, которые уверовали! Вам предписан пост, подобно тому, как он был предписан тем, кто жил до вас, – быть может, вы станете богобоязненными (Osmanov Magomed – Nuri Osmanoviç, Koran, 1995)
  4. О те, которые уверовали! Предписан вам пост, так же как он предписан тем, кто был до вас, – может быть, вы будете богобоязненны! (Kraçkovskiy İgnatiy Yulianoviç, Koran, 1963)[16]

 

Başarılı olan mealler ise şunlardır:

 

  1. О вы, кто верует! Предписан пост вам,
  2. Как он предписан был для тех, кто был до вас,
  3. Чтоб благочестие могли вы обрести (Porohova İman Valeriya Mihaylovna, Koran, 1991)
  4. О те, которые уверовали! Предписан [сделан обязательным] вам (Аллахом) пост, как он (был) предписан тем (общинам), которые были до вас, чтобы вы этим остереглись (Аллаха) [чтобы вы, будучи покорными Ему и исполняя возложенные Им обязательства, могли отдалиться от совершения грехов]! (Abu Adel, Koran, 2008).

 

Örnek 2. Alü İmran, 3/72.

 

وَقَالَت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُواْ بِالَّذِيَ أُنزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُواْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 

Ayeti yanlış tercüme eden mealler arasında şunlardır:

 

  1. Ehli kitabdan bir taife de şöyle dedi: «Varın o mü’minlere indirilene güpe gündüz iman edin, Âhırinde de dönüb küfredin belki onlar da dönerler (Elmalılı)[17]
  2. Ehl-i kitaptan bir gürûh dedi ki: «Mü’minlere indirilmiş olana sabahleyin imân ediniz, akşamleyin de onu inkâr eyleyiniz. Olabilir ki dönüverirler.» (Ö.N.Bilmen)
  3. Kitap Ehlinden bir topluluk, (ayak takımlarına) dediler ki: Şuna (Muhammed’e) inananlara indirilene günün evvelinde inanın, günün sonunda inkâr edin; ola ki (dinlerinden) dönerler.(C.Yıldırım) mealleri bulunmaktadır.[18]

 

Ayeti doğru çevirenler:

  1. And a party of the People of the Scripture say: Believe in that which hath been revealed unto those who believe at the opening of the day, and disbelieve at the end thereof, in order that they may return. (Muhammed Marmaduke William Pickthall)[19]
  2. … “İnananlara indirilene, günün başında inanalım, sonunda da inkâr edelim ki, onlar da (inançlarından) dönsünler”… (Salih Akdemir)[20]

 

Rusça meallerde bu ayeti yanlış çevirenler arasında aşağıdakilerdir:

 

  1. Часть людей Писания говорит: “Уверуйте в то, что ниспослано верующим, в начале дня и перестаньте верить в конце его. Быть может, они обратятся вспять. (Kuliev)[21]
  2. И есть среди людей Писания такие, кто говорит:

“Вы на рассвете дня уверьте в Книгу,

Что тем ниспослана, кто в Господа уверовал (душой),

В конце же дня вы отрекитесь от нее –

Как знать, быть может, отрекутся и они (Porohova)[22]

  1. Некоторые из людей Писания говорят: “Веруйте в начале дня в то, что ниспослано верующим, и отрекайтесь в конце дня. Быть может, они отрекутся [от своей веры]. (Osmanov)[23]
  2. И говорит партия из обладателей писания: “Веруйте в то, что ниспослано тем, которые уверовали, в начале дня и отрекитесь в конце его, – может быть, они вернутся. (Kraçkovskiy)[24]

 

İncelediğimiz Rus dilinde yazılan mealler arasında bu ayeti doğru anlayan bir meal yoktur. Üstte de gösterdiğimiz gibi, bütün mealler buradaki  “ لَعَلَّ – Lealle” edatına “belki” anlamı vermişlerdir.

 

Örnek 3. El-A’raf, 7/57.

 

وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ حَتَّى إِذَا أَقَلَّتْ سَحَاباً ثِقَالاً سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَنزَلْنَا بِهِ الْمَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ كَذَلِكَ نُخْرِجُ الْموْتَى لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

  1. … Olur ki, (bunu yeterince) düşünür de öğüt ve ibret alırsınız. (C. Yıldırım)[25]
  2. … belki düşünür ders alırsınız. (M.Esed)
  3. … Her halde bundan ibret alırsınız.(Diyanet Vakfı)[26]

 

Ayeti doğru çevirenler:

  1. And He it is Who sends forth the winds bearing good newsbefore His mercy, until, when they bring up a laden cloud, Wedrive it to a dead land, then We send down water on it, then bringforth with it of fruits of all kinds; thus shall We bring forth thedead that you may be mindful. (M. H. Shakir)
  2. Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle diriltip çıkarırız. (A. Bulaç).[27]

 

Rusça mealler arasında ayeti yanlış tercüme edenler:

 

  1. … Так изведем Мы и мертвых, – может быть, вы опомнитесь! (Kraçkovskiy)[28]
  2. …Так Мы и мертвых изведем,

(Чтоб воскресить на Суд их);

Быть может, это вас уразумит. (Porohova)[29]

  1. … быть может, вы запомните это как назидание. (Osmanov)[30]
  2. … Быть может, вы помяните назидание. (Kuliev)[31]

 

Ayeti doğru çevirenlerden ise sadece bir meal olmuştur:

  1. И (только) Он [Аллах] – Тот, Который посылает ветры (несущие облака), как радостную весть (о том, что будет дождь), по Своему милосердию. А когда они [ветра] поднимут тяжелое облако, Мы гоним его на безжизненную [засушливую] местность, низводим посредством этого воду [дождь] и выводим ею [водой] всякие плоды. Таким же образом Мы выведем и умерших (из их могил) (в День Суда). (И этот пример приводится), чтобы вы получили пользу от этого наставления! (Abu Adel).[32]

 

Örnek 4. El-A’raf, 7/164.

 

وَإِذَ قَالَتْ أُمَّةٌ مِّنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْماً اللّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَدِيداً قَالُواْ مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

 

Bu ayeti kerimeyi yanlış çevirenlerden bazıları:

 

  1. Ve içlerinden bir ümmet niçin Allahın helâk edeceği veya şiddetli bir azâb ile ta’zib eyliyeceği bir kavme va’z ediyorsunuz dediği vakit o va’ızlar dediler ki: rabbınıza i’tizar edebileceğimiz bir ma’ziret olmak için, bir de ne bilirsiniz belki Allahtan korkar sakınırlar.(Elmalılı)[33]
  2. Ve hani onlardan bir cemaat de dedi ki: «Allah Teâlâ’nın kendilerini helâk edeceği ve şiddetli bir azap ile muazzep kılacağı bir gürûha ne için nasihatta bulunuyorsunuz?» Dediler ki: «Rabbinize karşı itizarda bulunmak için.» Ve umulur ki, ittikada bulunurlar. (Ö.N. Bilmen)
  3. İçlerinden bir topluluk, «Allah’ın yok edeceği veya şiddetli bir azâb ile azâblandıracağı bir kavme neden öğüt veriyorsunuz ?» demişlerdi de, onlar da : «Rabbımıza bir özür (beyan edelim) ve bir de belki Allah’tan korkup kötülüklerden sakınırlar diye (öğüt verme ihtiyacını duyuyoruz), cevabında bulunmuşlardı. (C.Yıldırım)[34]

 

İncelediğimiz meallerden sadece ikisi manayı doğru yansıtmıştır:

… İçlerinden bir grup (cumartesi yasağını çiğneyenleri engellemeye çalışanlara): “Allah’ın yok edeceği ya da (hiç değilse) çok şiddetli bir azap ile cezalandıracağı bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz ki…?” diye sorduklarında, onlar: “Rabbinizin katında sorumluluktan kurtulmak ve (yasağı çiğneyenlerin) Allah bilincine varmalarını (sağlamak) için … ” diyerek karşılık vermişlerdi. (S. Akdemir).[35]

 

Rusça meallere gelince yanlış olanları şunlardır:

 

  1. И вот сказал народ из них: ” Почему вы увещаете людей, которых Аллах погубит или накажет сильным наказанием?” Они сказали: ” Для оправдания пред вашим Господом, и, может быть, они будут богобоязненны!” (Kraçkovskiy)
  2. Когда же некие из них сказали:

“Зачем вы увещаете народ,

Который Аллах (задумал) погубить иль наказать суровой карой?”,

(Они) ответили: “Чтоб оправдаться пред Владыкой вашим
И дать возможность им страшиться Его гнева”. (Porohova)[36]

  1. [Вспомни] также, как некоторые люди из их числа вопрошали: “Ради чего вы читаете наставления людям, которых погубит или сурово накажет Аллах?” Они ответили: “Чтобы оправдаться перед вашим Господом. Да к тому же, быть может, они станут богобоязненными”. (Osmanov)
  2. Вот некоторые из них сказали: “Зачем вам увещевать людей, которых Аллах погубит или подвергнет тяжким мучениям?” Они сказали: “Чтобы оправдаться перед вашим Господом. Быть может, они устрашатся”. (Kuliev)[37]

 

Yine açıkça görülmektedir inceleme konumuz olan mealler arasında bu ayeti doğru yansıtan meal bulunmamaktadır.

 

Örnek 5. Yusuf, 12/62.

 

وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُواْ بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Ayeti yanlış çevirenler listesi:

 

  1. Yûsuf, adamlarına dedi ki: “Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler.” (Diyanet İşleri)[38]
  2. Uşaklarına da dedi: sermayelerini yüklerinin içine koyuverin belki ailelerine avdetlerinde anlarlar belki yine gelirler. (Elmalılı)
  3. Ve (Hazreti Yusuf) hizmetkârlarına dedi ki: «Onların sermayelerini, yükleri içine koyuveriniz. Belki anneleri yanına dönüp gidince, onu bilirler ve umulur ki geri dönerler.» (Ö.N.Bilmen)
  4. Yusuf, uşaklarına, «zahire bedellerini yüklerinin içine yerleştirin, belki ailelerine döndüklerinde anlarlar da yine (bize) dönüp gelirler» dedi. (C.Yıldırım)[39]

 

Doğru çevirenler arasında:

  1. Bunun üzerine Yusuf, hizmetçilerine: “Erzağa karşılık olarak getirdikleri mallarını yüklerine koyun ki, ailelerine döndüklerinde onları bulsunlar (ve böylece tekrar erzak almak üzere Mısır’a kolayca) dönsünler!” demişti. (S. Akdemir).[40]
  2. And he said to his servants: Put their money into theirbags that they may recognize it when they go back to theirfamily, so that they may come back (M. H. Shakir)

 

Rusça mealleri ele alacak olursak, yanlış anlam verenler arasında:

 

  1. И сказал он своим слугам: “Положите товар их в их вьюки, – может быть, они узнают, когда возвратятся к своей семье, может быть, они вернутся!” (Kraçkovskiy)
  2. Своим же слугам он сказал:

“Вы им в седельные вьюки

Их (меновой) товар вложите,

Чтоб обнаружили они его

Только тогда, когда вернутся к своим семьям.

Быть может, это их заставит возвратиться”. (Porohova)

  1. [Йусуф] велел своим слугам: “Положите их [исходный] товар во вьюки. Быть может, они, когда возвратятся в свои семьи, узнают [исходный товар] и вернутся [в Египет]”. (Osmanov)
  2. Он велел своим слугам: “Положите их деньги во вьюки, чтобы они узнали о них, когда возвратятся к своим семьям. Быть может, они вернутся”. (Kuliev)[41]

 

Rusça mealler arasında doğru çevirenler şunlardır:

 

  1. И сказал (Йусуф) своим слугам: «Положите товар их (которым они расплатились за продовольствие) (обратно) в их вьюки, чтобы они узнали, когда возвратятся к своей семье [чтобы обнаружили по прибытии домой], чтобы они вернулись (будучи уверенными в том, что я выполняю свои обещания)!» (Abu Adel).

 

Örnek 6. En-Nahl, 16/90.

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

 

Ayeti yanlış anlayanlar:

  1. Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. (Y.N. Öztürk)[42]
  2. … Böylece (bütün bunları) belki aklınızda tutarsınız. (M. Esed)
  3. … Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (A. Bulaç)
  4. … Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (Tefhimul-Kur’an)[43]

 

Ayete doğru anlam verenler:

  1. Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (Diyanet İşleri).[44]
  2. Allah commands justice, the doing of good, and liberality to kith and kin, and he forbids all shameful deeds, and injustice and rebellion: he instructs you, that ye may receive admonition. (A.Y. Ali)

 

Rusça meallerden Nahl suresinin 90 ayetine yanlış anlam verenler:

 

  1. … Он увещает вас: может быть, вы опомнитесь! (Kraçkovskiy)
  2. … Он наставляет вас, – быть может, вы последуете совету. (Osmanov)
  3. … Он увещевает вас, – быть может, вы помяните назидание. (Kuliev)[45]

 

Bağlamından da açıkça sebebiyet anlama geldiği anlaşılan bu ayeti doğru çevirenler:

  1. Аллах повелевает справедливость,

Благодеяние и щедрость к близким,

Он запрещает мерзость, беззаконие и бунт,

Он вразумляет вас,

Чтоб вы размыслили (и обратились). (Porohova)[46]

 

Örnek 7. Taha, 20/113.

 

وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآناً عَرَبِيّاً وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً

Ayeti yanlış tercüme edenlerden bazıları:

  1. Ve işte onu böyle Arabî bir Kur’an olarak indirdik ve bunda vaîydden türlü şekilde tekrar yaptık, ki belki korunur takvâ yolunu tutarlar, yahud da o, onlara bir zikr ihdas eyler.(Elmalılı)[47]
  2. Ve böylece O’nu bir Arabî Kur’an olarak indirdik ve O’nda tehditlerden mükerrer şeyler açıkladık. Belki korunurlar, yahut onlar için bir öğüt vücuda getirmiş olur. (Ö.N.Bilmen)
  3. İşte böylece onu, Arapça Kur’ân olarak indirdik ve tehdîdden (bölümleri ve belgeleri) değişik tekrarlarla açıkladık; ola ki Allah’tan korkup fenalıklardan sakınırlar veya O, onlara yeni bir hatırlama ve idrâk uyanıklığı sağlar. (C.Yıldırım)
  4. İşte böylece biz, onu Arabca bir KUR’AN olarak indirdik. Onda tehdidlerden nice türlüsünü tekrar tekrar beyan ettik ki, belki sakınır ve takva yolunu tutarlar; yahud o (Kur’an’daki nasihat ve tehditler), onlara bir ibret ve uyanış verir. (A.F. Yavuz)[48]

 

Ayeti doğru çevirenler:

  1. İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık. (Diyanet İşleri).[49]
  2. And thus have We sent it down an Arabic Quran, and havedistinctly set forth therein of threats that they may guard(against evil) or that it may produce a reminder for them. (M.H. Shakir )

 

 

Rusça meallerden ayeti yanlış çevirenlerden bazıları:

 

  1. И так Мы ниспослали Коран арабским и рассыпали в нем угрозы, – может быть, они побоятся, или возбудит это в них воспоминание! (Kraçkovskiy)
  2. Так ниспослали Мы его — Коран арабский –

И поместили в нем угрозы

(Для тех, кто глух к знаменьям Нашим), –

Быть может, побоятся они Бога,

Иль он пробудит в них воспоминание (о Нем). (Porohova)

  1. Таким образом Мы ниспослали Коран на арабском языке и изложили в нем угрозы, – быть может, они устрашатся [Аллаха] или он (т. е. Коран) будет им назиданием. (Osmanov)
  2. Так Мы ниспослали Писание — арабский Коран, повторяя и изъясняя то, что им угрожает, может быть, убоятся они и внемлют увещанию. (Şidfar)[50]

 

 

Ayeti doğru çevirenler ise:

  1. Таким образом Мы ниспослали его в виде Корана на арабском языке и подробно разъяснили в нем Свои угрозы, чтобы они устрашились или чтобы это стало для них назиданием. (Kuliev)[51]

 

Aşağıda vereceğimiz örnek “ لَعَلَّ – Lealle” edatını tercüme edebilmemiz açısından çok dikkat çekicidir. Nitekim bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına hem sebebiyet hem de belki/umulur ki anlamı vermemiz mümkündür. Her iki anlam da bağlamı dikkate alındığında doğrudur. Fakat yine de  “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebebiyet anlamı verilmesi kanaatimizce daha doğrudur.

 

Örnek 8.  Taha, 20/10.

 

إِذْ رَأَى نَاراً فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَاراً لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى

 

Bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına umulur ki ve belki anlamları verenlerden bazıları:

 

  1. Bir vakıt o bir ateş gördü de ehline durun, dedi: benim gözüme bir ateş ilişti belki size ondan bir yalın getiririm, yâhud üzerinde bir kılağuz bulurum (Elmalılı)[52]
  2. Hani o çölde, gece yol alırken, bir ateş gördü uzaktan. “Durun!” dedi, ailesine: “Bir ateş ilişti gözüme. Oraya doğru gideyim, Belki oradan bir kor alıp size getiririm. Belki orada yolu bilen birini bulurum.” (S.Yıldırım)
  3. Hani (o) bir ateş görmüştü de âilesine: “Siz durun ben bir ateş gördüm, belki ondan size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösteren bulurum” demişti. (S.Ateş)[53]

 

Şimdi ayete doğru anlam veren meali alalım:

“Hani o bir ateş görmüştü de ehline (ailesine, yakınlarına): “kesinlikle ben bir ateş gördüm. Ondan size bir kor parçası getirmem yahut ateş üzerinde bir kılavuz bulmam için siz bekleyin” demişti…” (Hakkı Yılmaz)[54]

 

Şimdi Rusça meallerden bu ayete yanlış anlam verenleri inceleyelim:

 

  1. Вот увидел он огонь и сказал своей семье: “Останьтесь, я почуял огонь. Может быть, я вернусь к вам с факелом оттуда или найду у огня верный путь”. (Kraçkovskiy)
  2. Вот он огонь увидел

И сказал семейству своему:

“Останьтесь (здесь).

Я чувствую присутствие огня.

Быть может, от него я принесу вам головешку

Иль у огня того путь верный отыщу”  (Porohova)

  1. Вот он увидел огонь [вдали] и сказал [членам] своей семьи: “Подождите здесь, ибо я увидел огонь. Быть может, я принесу вам головешку или же найду дорогу [и проведу всех] к огню”. (Osmanov)
  2. Вот он увидел огонь и сказал своей семье: “Оставайтесь здесь! Я увидел огонь. Быть может, я принесу вам головню или же найду возле огня дорогу”. (Kuliev).[55]

Gösterdiğimiz bu ayet hiçbir meal tercümeni tarafından doğru anlaşılmayan üçüncü örnektir. Bu ayeti de maalesef doğru yansıtan Rusça meal bulunmamaktadır.

 

Örnek 9. Ed-Duhan, 44/58.

 

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

 

Türkçe mealler arasında ayeti yanlış tercüme edenler:

  1. Şüphe yok ki, onu (Kur’an-ı Mübîn’i) senin lisanınla kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tefekkür ederler. (Ö.N.Bilmen)[56]
  2. Biz Kur’an’ı senin dilinle indirib onu (okuyuşunu) kolaylaştırdık; olur ki anlar ve öğüd alırlar. (A.F.Yavuz)
  3. Biz Kur’ân’ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar. (Elmalılı s 2)
  4. Belki onlar öğüt alıp düşünürler diye, biz onu (Kur’an’ı), senin dilinle kolaylaştırdık. (Tefhimu’l-Kur’an)

 

İncelediğimiz mealler arasında ayeti doğru anlamlandıranlar bazıları:

 

  1. Biz onu, (iyi anlayıb) ibret alsınlar diye, ancak senin dilinle (indirerek) kolaylaşdırdık. (H.B. Çantay).[57]
  2. Verily, We have made this (Quran) easy, in thy tongue, in order that they may give heed. (A. Y. Ali)

 

 

Rusça mealler arasında yanlış olanlar:

 

  1. Мы ведь облегчили его на твоем языке: может быть, они вспомнят! (Kraçkovskiy)
  2. Воистину, Мы сделали его (т. е. Коран) легким [для восприятия] на твоем языке: быть может, они примут как наставление. (Osmanov)
  3. Поистине Мы облегчим Коран, ниспослав его на языке твоем, может быть, они примут увещание. (Şidfar)
  4. На языке твоем тут речи: скорей, быть может, Нас поймут,

Быть может, вспомнят нечестивцы! Так подожди, они-то ждут. (Şumovskiy)[58]

 

 

Rus dilinde anlamı doğru yansıtanlardan bazıları:

  1. Поистине, Мы облегчили тебе чтение Корана и передачу его, ниспослав его на твоём и их языке, чтобы они извлекали уроки, уверовали в него и соблюдали его заветы![59]

 

Sonuç

Sonuç olarak – yukarıda da verilen örneklerden açıkça görüldüğü gibi – Kur’an’ı Kerim’de 129 defa geçen “ لَعَلَّ ” edatının anlamı 121 yerde “sebebiyet” 6 yerde “belki, umulur ki, ümit edilir ki”, 2 yerde “istifham/soru” anlamalarında kullanılmıştır. Bununla birlikte günümüzde araştırmacılar, geçmiş mirası incelemedikleri için bu ayırımın farkına varamamışlar ve dolayısıyla birçok Kur’an ayetini okurlara yanlış aktarmışlardır. O halde bütün çabalar Kur’an’ın doğru bir biçimde okura aktarılmasına yönelik olmalıdır.

 

BİBLİYOGRAFYA

  1. Abd es-Salam el-Mansi ve Sumeyya el-Afifi, Tefsiru’l Kuran, el-Muntehab, yay. Mısır Vakıflar Müdürlüğü, Kahire – 2000.
  2. Abdullah Âtif Tüzüner, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Meâli, yay. Yağmur, İstanbul – 1970.
  3. Abdullah Yusuf Ali, An English İnterpretation of Holy Quran With Full Arabic Text, yay. Sh. Muhammad Ashraf, Pakistan – 1985.
  4. Abdurrahman b. Nasir es-Saadi, Teysiru’l-Kerimi’r-Rahman fi Tefsiri Kelami’l-Mannan, (çev: Kuliev Elmir Rafaeloğlu).
  5. Abdülbaki Gölpınarlı, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, yay. Remzi Kitabevi, İstanbul – 1955.
  6. Abu Adel, Koran, 2008.
  7. Abu Bakr Muhammed b. Sehl ibn es-Sirac en-Nahvi el-Bağdadi (h.v. 316), el-Usul Fi’n-Nahvi, (III cilt), yay. Müessesetü’r-Risale, 3.baskı, Beyrut, 1988.
  8. Abu’l-Huseyn Ahmad b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Makayisi’l-Lüğa, (tah: Abdu’s-Selam Muhammed Harun), Daru’l-Fikr, IV/12-15.
  9. Abu’l-Hasan Ali B. Ahmed El-Vahidi, El-Veciz Fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, (Iı Cilt), 1.Baskı, Yay. Daru’l-Kalem, Lübnan – 1995.
  10. Abu’l-Hasan Ali b. İsmail b. Side el-Mursî, el-Muhkamu ve’l-Muhitu’l-A’zam, yay. Daru’l-Kutubu’l-İlmiyya, (tah:Abdu’l-Hamid Hinravi), Beyrut – 2000.
  11. Abu’l-Hasen İbrahim B. Umar El-Bukaî, Nizamu’d-Durari Fi Tanasubi’l-Ayati Ve’s-Suveri, (I-Xxıı Cilt), Yay. Daru’l-Kitabi’l-İslamiy, Kahire – Trs.
  12. Alauddin Ali B.Muhammed B.İbrahim El-Hazin, Lübabu’t-Te’vil Fi Maâni’t-Tenzil, (I-IV Cilt), Yay. Matbaatü’l-Hayriyye, Mısır – 1309.
  13. Ali Bulaç, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Anlamı, yay. Çıra, İstanbul – trs.
  14. Boguslavskiy Dmitriy Nikolayeviç, Koran, 4.baskı, yay. Çağrı, İstanbul – 2005.
  15. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, (I-XI cilt) yay. Anadolu, İzmir – 1986.
  16. Ebu Cafer Muhammed B.El-Hasan Et-Tusi, Et-Tıbyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, (I-X Cilt), Yay. Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut, Trs.
  17. Ebu’l A’lâ Mevdûdî, Tefhimu’l-Kur’an (VII cilt), yay. İnsan, İstanbul – 1986.
  18. Ebu’l-Ferec Abdurrahman B.Ali İbnü’l-Cevzi, Zadu’l-Mesir Fi İlmi’t-Tefsir, (I-Ix Cilt), Yay. Mektebetü’l-İslami, Dımaşk – 1965.
  19. El-Alûsî, Şihubuddin Es-Seyyid Muhammed, Ruhu’l-Meani, Fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Azim Ve’s-Seb’i’l-Mesani,(I-Xxx Cilt), Yay. Daru’t-Türasü’l-Arabiy, Lübnan Trs.
  20. El-Beydavi, Nasıru’d-Din Ebi Se’yad Abdullah B. Ömer B. Muhammed Eş-Şirazi, Anvaru’t-Tanzil Ve Esraru’t-Te’vil,(I-V Cilt), Yay. Daru İh’yai’t-Türasi’l-Arabiy, Beyrut – 1998.
  21. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Kur’an-ı Kerim ve Meali, Sistem Matbaacılık, (Haz: Dücane Cündioğlu), İstanbul – 2003.
  22. ElSaid M. Badawi, Muhamad Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, Brill, Leiden-Boston, 2008.
  23. Er-Razi, Fahruddîn Muhammed İbn Ziyâuddîn Ömer İbn El-Hüseyn El-Kureşî, Tefsiru’l Fahri’r Razi, Tefsiru’l Kebir Mefatihu’l Ğayb, (I-Xxxıı Cilt), Daru’l –Fikr, Beyrut 1981.
  24. Es’ad Mahmud Hummad, Eyserü’t-Tefasir,4.Baskı, Yay.Mecmeu’l-Luğati’l-Arabiy, (Iıı Cilt), Süriye – 2009.
  25. Es-Sabuni, Muhammed Aliyy, Safvetu’t-Tefasir, (I-Iıı Cilt), Yay. Daru’l-Fikr, Lübnan – 2001.
  26. Es-Seyyid Muhammed Hüseyin Et-Tabatabai, El-Mîzân Fî Tefsîri’l-Kur’an, (I-Xxıı Cilt), Yay. Müessesetu’l-Alemi Li’l-Matbuat, Lübnan – 1997.
  27. Eş-Şevkani, Kadi Muhammed B. Ali B. Muhammed, Fethü’l Kadir, (Tah. Abdurrahman ‘Umayr), Daru’l-Vefa, Beyrut – 1997, (I-V), Beyrut – 2005.
  28. Et-Taberi, Ebu Ce’fer Muhammed İbn Cerir, (Tah: Et-Turkiy, Abdullah İbn Abdu’l-Muhsin), Tefsiru’t-Taberi, Camiu’l-Beyan An Te’vili Âyi’l-Kur’an, Daru Hicr Yayınevi, Birinci Baskı, Kahire – 2001.
  29. Et-Tabersi Ebû Ali Fadl, Mecmeu’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, (I-X Cilt), Yay. Kitabfuruş-İ İslamiyye, Tahran – 1966.
  30. Ez-Zemahşeri, Ebi’l-Kâsım Carullah Muhammed b. Ömer b. Ahmed (h.467-538), el-Mufassal fi San’ati’l-İ’rab, yay. Hilal, 1.baskı, Beyrut, 1997.
  31. Ez-Zemahşeri, Ebi’l-Kâsım Carullah Muhammed B. Ömer B. Ahmed, El-Keşşaf An Hakaiki ‘Avamidi’t-Tenzil Ve Uyuni’l Akavil Fi Vucuhi’t-Te’vil, (I-IV) Daru İhyai’t –Türasi’l-Arabiy, 2.Baskı, Lübnan – 2001.
  32. Fikri Yavuz, Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meâli Âlisi, yay. İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş., İstanbul – 1967.
  33. Hakkı Yılmaz, Nüzul Sırasına Göre Necm Necm Kur’ân’ın Türkçe Meâli, yay. İşaret, İstanbul – 2011.
  34. Hasan Basri Çantay, Kurân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, yay. Mürşid Çantay, (III cilt), İstanbul – 1980.
  35. Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meâli, yay. Özgün Matbaacılık San. Ve Tic. A.Ş., 12.baskı, Ankara – 2006.
  36. Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meâli, yay. Özgün Matbaacılık San. Ve Tic. A.Ş., 12.baskı, Ankara – 2006.
  37. Hüseyin Atay, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı (Meâl), yay. SEK, Ankara – 1995.
  38. İbn Hişâm, Ebû Muhammed Cemâluddîn Abdullah b. Yûsuf, Muğni’l-Lebîb an Kütübi’l-E‘ârîb, (tah. ve şerh: Dr. Abdüllatif Muhammedü’l-Hatib), Silsiletü’t-Türase, trs.
  39. İbni Menzur, Ebu Fadl Muhammed b. Celaluddin Mukrim el-Ensari (tah: heyet), Lisanu’l-Arab, yay. Daru Sadır, Beyrut – trs.
  40. İsfahani, Ebu’l-Kasım el-Hüseyn ibn Muhammed, (Muhammed Halil İtani), el-Müfredet fi Garibi’l-Kur’an, Daru’l-Ma’rife Yayınevi, Lübnan – 2005.
  41. İsmail b. Hammad el-Cevheri, es-Sihah, Tacu’l-luğa ve Sihahu’l-Arabiy, (Ahmad Abdu’l-Gafur Attar), 4.baskı, yay. Daru’l-İlm, Lübnan- 1990.
  42. İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Kur’an, yay. Yıldız Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş., Ankara – 1957.
  43. Kraçkovskiy İgnatiy Yulianoviç, Koran, 12.baskı, yay. Feniks, Rostov – 2010.
  44. Kuliev Elmir Rafaeloğlu, Koran, 7.baskı, yay. Ummah, Yoşkar – Ola – 2009.
  45. Metin Saruhan, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, yay. Erkam Matbaası, 2012.
  46. Muhammed b. Abi Bekir b. Abdi’l-Kadir er-Razi, Muhtaru’s-Sihah, yay. Dairetü’l-Meacim Mektebetü Lübnan, Beyrut – 1986.
  47. Muhammed bin Abu Bakr bin Abdu’l-Kadir er-Razi, Muhtaru’s-Sihah, yay. Dairatü’l-Meacim fi Mektebeti Lübnan, Beyrut – 1946.
  48. Muhammed bin Muhammed Murteza ez-Zebidi, Tacü’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, (tah: Abdulkerim el-İzbavi), yay. Türasü’l-Arabiy, Küveyt – 1965.
  49. Muhammed bin Muhammed Murteza ez-Zebidi, Tacü’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, yay. Türasü’l-Arabiy, Küveyt – 1965.
  50. Muhammed Esed, Kur’an Mesajı Meal – Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), yay. İşaret, İstanbul – 2002.
  51. Muhammed Fuad Abdü’l-Baki, Mu’cemü’l-Müfehres li-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, Darü’l-Kutubü’l-Misriyye yayınevi, Kahire – h.1364.
  52. Muhammed Marmaduke William Pickthall, The Meanıng Of The Glorious Koran, yay. Mentor Books, New York – 1961.
  53. Mukatil B. Süleyman, Tefsiru Mukatil B. Süleyman, Yay. Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabiy, (V Cilt), Lübnan – 2002.
  54. Mustafa Yıldız, Son Mesaj, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali, yay. İşrak, İstanbul – 2007.
  55. Nasr Bin Muhammed Bin Ahmed Bin İbrâhîm Es-Semerkandî, Bahru’l-Ulum, (I-III Cilt), Yay. Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, Lübnan – 2006.
  56. Osmanov Magomed – Nuri Osmanoviç, Koran, 3.baskı, yay. Dilya, Moskova – 2009.
  57. Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri (VII cilt), yay. Bilmen, İstanbul – 1965.
  58. Porohova İman Valeriya Mihaylovna, Koran, 10.baskı, yay. Ripol Klassik, Moskova – 2009.
  59. Sablukov Gordiy Semönoviç, Koran, Muhammedî itikadının kanuni kitabı, 2.baskı, Kazan – 1894.
  60. Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’an, yay. Ankara Okulu, Ankara – 2009.
  61. Salih Parlak, Bilgi Toplumuna Doğru Kur’ân-ı Kerim Meal – Tefsiri, yay. Ek – BİL Matbaası, İstanbul – 2001.
  62. Sami Kocaoğlu, Apaçık Kur’an ve Türkçe Hikmetli Meali, yay. Zafer Matbaası, İstanbul –
  63. Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, yay. Kılıç Kitabevi, Ankara – 1982.
  64. Şidfar Betsi Yakovlevna, el-Koran, yay. Ummah, Moskova – 2003.
  65. Şumovskiy Teodor Adamoviç, Koran, yay. Akt, Moskova – 2004.
  66. Talat Koçyiğit, İsmail Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, yay. Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara – 1985.
  67. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ı Kerim Meali, yay. Yeni Boyut, İstanbul – 2011.

 

 

[1] “ لَعَلَّ ” “lealle” nin  “ َعَلَّ” “alle” kökünden geldiğini söyleyenler de vardır. “ لَعَلَّ ” edatının kökü hakkında daha fazla bilgi için bkz: Muhammed bin Muhammed Murteza ez-Zebidi, Tacü’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, (tah: Abdulkerim el-İzbavi), yay. Türasü’l-Arabiy, Küveyt – 1965, XXX/372; Muhammed bin Abu Bakr bin Abdu’l-Kadir er-Razi, Muhtaru’s-Sihah, yay. Dairatü’l-Meacim fi Mektebeti Lübnan, Beyrut – 1946, s. 250; İbn Hişâm, Ebû Muhammed Cemâluddîn Abdullah b. Yûsuf, Muğni’l-Lebîb an Kütübi’l-E‘ârîb, (tah. ve şerh: Dr. Abdüllatif Muhammedü’l-Hatib),  yay. Silsiletü’t-Türase, II/434-439.

[2] “ لَعَلَّ – Lealle” edatı Allah’ın kitabında kullanıldığında bazılarına göre: ümit ve beklentiyi güçlendirme içindir. Diğer bir gruba göre ise sebebiyet anlamında kullanılır. Bkz: … “ فأمّا لعلَّ إذا جاءت في كتاب الله تعالى، فقال قوم: إنَّها تقويةٌ للرَّجاء والطَّمع وقال آخرون: معناها كَيْ ” . Abu’l-Huseyn Ahmad b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Makayisi’l-Lüğa, (tah: Abdu’s-Selam Muhammed Harun), Daru’l-Fikr, trs, IV/12-15; Abu’l-Hasan Ali b. İsmail b. Side el-Mursî, el-Muhkamu ve’l-Muhitu’l-A’zam, yay. Daru’l-Kutubu’l-İlmiyya, (tah:Abdu’l-Hamid Hinravi), Beyrut – 2000, I/97-98; … Ümit, beklenti ve şüphe için, Kur’an’da zikredildiğinde sebebiyet anlamında kullanılmaktadır. Bkz: … وهي كلمة رجاءٍ وطمَع وشك وقد جاءت في القرآن بمعنى كَيْ … İbn Menzur, Ebu Fadl Muhammed b. Celaluddin Mukrim el-Ensari (tah: heyet), Lisanu’l-Arab, yay. Daru Sadır, Beyrut – trs, XI/607; Muhammed bin Muhammed Murteza ez-Zebidi, Tacü’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, yay. Türasü’l-Arabiy, Küveyt – 1965, XXX/372.

[3] Bu edatın anlamına gelince istenilen veya korkulan bir şeyin beklentisini ifade eder… Bkz: Muhammed b. Abi Bekir b. Abdi’l-Kadir er-Razi, Muhtaru’s-Sihah, yay. Dairetü’l-Meacim Mektebetü Lübnan, Beyrut – 1986, s. 189: … ومعناه التوقع لمرجو أو مخوف وفيه طمع وإشفاق … ; İsmail b. Hammad el-Cevheri, es-Sihah, Tacu’l-luğa ve Sihahu’l-Arabiy, (Ahmad Abdu’l-Gafur Attar), 4.baskı, yay. Daru’l-İlm, Lübnan- 1990, V/1774.

[4] Muhammed Fuad Abdü’l-Baki, Mu’cemü’l-Müfehres li-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, Darü’l-Kutubü’l-Misriyye yayınevi, Kahire – h.1364, s.648-649; ElSaid M. Badawi, Muhamad Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, Brill, Leiden-Boston, 2008, s.842; İsfahani, Ebu’l-Kasım el-Hüseyn ibn Muhammed, (Muhammed Halil İtani), el-Müfredet fi Garibi’l-Kur’an, Daru’l-Ma’rife Yayınevi, Lübnan – 2005, s. 454-455.

[5] Hud, 11/12; el-Enbiya, 21/111; el-Ahzab, 33/63; eş-Şûrâ, 42/17; et-Talâk, 65/1; Abese, 80/3.

[6] El-Kehf, 18/6; eş-Şuarâ, 26/3.

[7] El-Bakara/183, Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meâli, yay. Özgün Matbaacılık San. Ve Tic. A.Ş., 12.baskı, Ankara – 2006. Ayrıca müfessirlerimizin bu ayete sebebiyet anlamı verenlerden bazıları için bkz: Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, yay. Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabiy, (V cilt), Lübnan – 2002, I/160; Et-Taberi, Ebu Ce’fer Muhammed ibn Cerir, (tah: et-Turkiy, Abdullah ibn Abdu’l-Muhsin), Tefsiru’t-Taberi, Camiu’l-Beyan An Te’vili Âyi’l-Kur’an, Daru Hicr Yayınevi, Birinci Baskı, Kahire – 2001, III/156; er-Razi, Fahruddîn Muhammed İbn Ziyâuddîn Ömer ibn el-Hüseyn el-Kureşî, Tefsiru’l Fahri’r Razi, Tefsiru’l Kebir Mefatihu’l Ğayb, Daru’l –Fikr, Beyrut 1981, (I-XXXII), V/76; es-Sabuni, Muhammed Aliyy, Safvetu’t-Tefasir, (I-III cilt), yay. Daru’l-Fikr, Lübnan – 2001. I/108; El-Alûsî, Şihubuddin es-Seyyid Muhammed, Ruhu’l-Meani, fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Azim ve’s-Seb’i’l-Mesani,(I-XXX cilt), yay. Daru’t-Türasü’l-Arabiy, Lübnan trs, II/57; Abu’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Vahidi, el-Veciz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, (II cilt), 1.baskı, yay. Daru’l-Kalem, Lübnan – 1995, I/150; Es’ad Mahmud Hummad, Eyserü’t-Tefasir,4.baskı, yay.Mecmeu’l-Luğati’l-Arabiy, (III cilt), Süriye – 2009, I/82.

[8] Ayrıca bkz: Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’an, yay. Ankara Okulu, Ankara – 2009; Hasan Basri Çantay, Kurân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, yay. Mürşid Çantay, (III cilt), İstanbul – 1980; Muhammed Esed, Kur’an Mesajı Meal – Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), yay. İşaret, İstanbul – 2002; Abdülbaki Gölpınarlı, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, yay. Remzi Kitabevi, İstanbul – 1955; Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, yay. Kılıç Kitabevi, Ankara – 1982; Talat Koçyiğit, İsmail Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, yay. Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara – 1985; Salih Parlak, Bilgi Toplumuna Doğru Kur’ân-ı Kerim Meal – Tefsiri, yay. Ek – BİL Matbaası, İstanbul – 2001; Hüseyin Atay, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı (Meâl), yay. SEK, Ankara – 1995; Hakkı Yılmaz, Nüzul Sırasına Göre Necm Necm Kur’ân’ın Türkçe Meâli, yay. İşaret, İstanbul – 2011; Sami Kocaoğlu, Apaçık Kur’an ve Türkçe Hikmetli Meali, yay. Zafer Matbaası, İstanbul – 2009; Ş.  Piriş; Ö. N. Bilmen.

[9] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri,(I-XI cilt) yay. Anadolu, İzmir – 1986.

[10] Ali Bulaç, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Anlamı, yay. Çıra, İstanbul – trs.

[11] Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ı Kerim Meali, yay. Yeni Boyut, İstanbul – 2011.

[12] Ayrıca bkz: A. Metin Saruhan, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, yay. Erkam Matbaası, 2012; Mustafa Yıldız, Son Mesaj, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali, yay. İşrak, İstanbul – 2007; Abdullah Âtif Tüzüner, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Meâli, yay. Yağmur, İstanbul – 1970.

[13] Abdullah Yusuf Ali, An English İnterpretation of Holy Quran With Full Arabic Text, yay. Sh. Muhammad Ashraf, Pakistan – 1985.

[14] Tercümesi: … belki de …

[15] Tercümesi: … belki korkarsınız.

[16] Tercümesi: belki siz Allah’tan korkan biri olursunuz. Aynı şekilde bkz: Şidfar Betsi Yakovlevna, el-Koran, tercüme ve tefsirleri, 2003; Şumovskiy Teodor Adamoviç, Koran, 1995, Sablukov Gordiy Semönoviç, Koran, Muhammedî itikadının kanuni kitabı, 1879, Boguslavskiy Dmitriy Nikolayeviç, Koran, 1971.

[17] Alü İmran, 72. Bu ayeti kerimeye sebebiyet anlamı veren bazı müfessirleri zikretmek istiyoruz:

Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman; I/284; El-Alûsî, Ruhu’l-Meani, III/199; eş-Şevkani, Kadi Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadir, (tah. Abdurrahman ‘Umayr), Daru’l-Vefa, Beyrut – 1997, (I-V), Beyrut – 2005, I/578.

[18] Ayrıca bkz: A. Gölpınarlı; A. Fikri Yavuz, Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meâli Âlisi, yay. İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş., İstanbul – 1967; A. Metin Saruhan; H.B. Çantay; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Abdullah Âtif Tüzüner; Sami Kocaoğlu; M.Esed; S. Ateş; A.Y. Ali; H.B.Çantay; Tefhimul-Kur’an; Diyanet Vakfı.

[19] Muhammed Marmaduke William Pickthall, The Meanıng Of The Glorious Koran, yay. Mentor Books, New York – 1961.

[20] Ayrıca bu ayeti doğru çeviren: Hakkı Yılmaz.

[21] Tercümesi: … belki geri dönerler.

[22] Tercümesi: … belki, onlar da inkar ederler.

[23] Tercümesi: … belki onlar (dinlerinden) dönerler.

[24] Tercümesi: … belki onlar dönerler. Ayrıca bkz: Boguslavskiy; Sablukov; Abu Adel; Şidfar; el-Muntahab; Şumovskiy.

[25] El-A’râf, 57. Burada “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebebiyet anlamını veren bazı tefsirleri göstermek istiyoruz:

Et-Taberi, Camiu’l-Beyan, X/255; Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, II/42; Et-Tabersi Ebû Ali Fadl, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, (I-X cilt), yay. Kitabfuruş-i İslamiyye, Tahran – 1966, IV/431; Ebu Cafer Muhammed b.el-Hasan Et-Tusi, Et-Tıbyan fi Tefsiri’l-Kur’an, (I-X Cilt), Yay. Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Beyrut, Trs, IV/431; Nasr bin Muhammed bin Ahmed bin İbrâhîm es-Semerkandî, Bahru’l-Ulum, (I-III cilt), yay. Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, Lübnan – 2006, I/548.

[26] A. Gölpınarlı bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına anlam vermemiştir. Ayrıca Bkz: S. Ateş, A.Y. Ali; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Abdullah Âtif Tüzüner; Sami Kocaoğlu; Tefhimul Kuran.

[27] A. Gölpınarlı; S. Akdemir; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Hakkı Yılmaz.

[28] Tercümesi: …belki kendinize gelirsiniz.

[29] Tercümesi: … belki bu sizi akıllandırır.

[30] Tercümesi: … belki siz bunu nasihat olarak aklınızda tutarsınız.

[31] Tercümesi: … belki siz nasihati hatırlarsınız.  Ayrıca bkz: Boguslavskiy; Sablukov; Şumovskiy; Betsi Şidfar.

[32] Tercümesi: … bu nasihatten faydalanabilmeniz için.

[33] El-A’râf, 164.

[34] Ayrıca bkz: H.B. Çantay; M. Esed; A.Gölpınarlı; S.Ateş; A.Y. Ali; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Abdullah Âtif Tüzüner; Sami Kocaoğlu; Diyanet Vakfı, Tefhimul-Kur’an.

[35] Ayrıca bkz: Hakkı Yılmaz. Aynı görüşte olan bazı müfessirler:

Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman; II/70; es-Seyyid Muhammed Hüseyin et-Tabatabai, el-Mîzân fî Tefsîri’l-Kur’an, (I-XXII cilt), yay. Müessesetu’l-Alemi li’l-Matbuat, Lübnan – 1997, VIII/300.

[36] “ لَعَلَّ – Lealle” edatına ‘imkân tanıma’ anlamını vermiştir.

[37] Burada da Rusça mealler “ لَعَلَّ – Lealle” edatına “belki” anlamını vermişlerdir. Ayrıca bkz: Abu Adel; Sablukov; Şidfar; Es-Saadi; Boguslavskiy; Şumovskiy.

[38] Yusuf, 62. Açıkça görüldüğü gibi ayetin iki yerinde “ لَعَلَّ – Lealle” edatı geçmektedir. Dolayısıyla her iki “ لَعَلَّ – Lealle” edatını dikkate alacağız.

[39] A.F. Yavuz; H.B. Çantay; M. Esed birinci “ لَعَلَّ – Lealle” edatına doğru anlam vermesine rağmen ikincisine “belki” diyerek yanlış anlam veriyor. Aynı hatayı Abu Adel yapıyor; Ayrıca bkz: S. Ateş; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Sami Kocaoğlu; Abdullah Âtif Tüzüner; Diyanet Vakfı; Tefhimul-Kur’an.

[40] Ayrıca bkz: A. Gölpınarlı; Hakkı Yılmaz; M. M. Pickthall; A.Y. Ali. Sebebiyet anlamını veren bazı müfessirler: Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman; II/342; el-Beydavi, Nasıru’d-din Ebi Se’yad Abdullah b. Ömer b. Muhammed eş-Şirazi, Anvaru’t-Tanzil ve Esraru’t-Te’vil,(I-V cilt), yay. Daru İh’yai’t-Türasi’l-Arabiy, Beyrut – 1998, III/169; Ebu’l-Ferec Abdurrahman b.Ali İbnü’l-Cevzi, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, (I-IX Cilt), Yay. Mektebetü’l-İslami, Dımaşk – 1965, IV/249; Abu’l-Hasen İbrahim b. Umar el-Bukaî, Nizamu’d-Durari fi Tanasubi’l-Ayati ve’s-Suveri, (I-XXII cilt), yay. Daru’l-Kitabi’l-İslamiy, Kahire – trs, X/152.

[41] Zikrettiğimiz dört mealde “ لَعَلَّ – Lealle” edatını “belki de” diye yanlış tercüme etmişlerdir. Ayrıca bkz: Sablukov, Es-Saadi; Boguslavskiy; Şumovskiy.

[42] En-Nehl, 90.

[43] Ayrıca bkz: Abdullah Âtif Tüzüner.

[44] Tabi ki bu ayeti doğru çevirenlerin sayısı az değildir. Buradaki amacımız her cuma halka okunan ayeti hala yanlış çevirenleri göstermekti. Bunun dışında inceleme konumuz olan Türkçe mealleri ayeti doğru tercüme etmişlerdir. Burada, aynı görüşte olan bazı müfessirleri de zikretmede fayda vardır:

Et-Taberi, Camiu’l-Beyan, XIV/336; Et-Tabersi, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, VI/380; Er-Razi, Mefatihu’l-Gayb; XX/105; Alauddin Ali b.Muhammed b.İbrahim El-Hazin, Lübabu’t-Te’vil fi Maâni’t-Tenzil,  (I-IV Cilt), Yay. Matbaatü’l-Hayriyye, Mısır – 1309, III/138.

[45] Açıkça görüldüğü gibi gösterdiğimiz mealler “ لَعَلَّ – Lealle” edatına Ayrıca bkz: Sablukov, Şidfar, es-Saadi; Şumovskiy.

[46] Ayrıca bkz: Abu Adel; Boguslavskiy.

[47] Taha, 113.

[48] Ayrıca bkz: H.B. Çantay; A. Gölpınarlı; A. Metin Saruhan; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Abdullah Âtif Tüzüner; Diyanet Vakfı.

[49] Ayrıca bkz: Hakkı Yılmaz; Sami Kocaoğlu; S. Ateş; M. Esed; Mustafa Yıldız. Sebebiyet anlamı veren bazı müfessirleri zikretmek istiyoruz:

Et-Taberi, Camiu’l-Beyan, XVI/178; Ez-Zemahşeri, Ebi’l-Kâsım Carullah Muhammed b. Ömer b. Ahmed, el-Keşşaf an Hakaiki ‘Avamidi’t-Tenzil ve Uyuni’l Akavil fi Vucuhi’t-Te’vil, (I-IV) Daru İhyai’t –Türasi’l-Arabiy, 2.baskı, Lübnan – 2001, III/90; Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, III/42; Şevkani, Fethu’l-Kadir; III/532; Er-Razi, Mefatihu’l-Gayb, XII/121.

[50] Ayrıca bkz: Sablukov; Şidfar; Boguslavskiy; Şumovskiy.

[51] Doğru çeviren diğer mealler için bkz: el-Muntahab; Abu Adel; es-Saadi.

[52] Taha, 10. Benzer ayetler için bkz: Neml, 7; Kasas, 29; mesela bu ayete sebebiyet anlamı verenlerden bazı müfessirler: Mukatil b. Süleyman, III/22.

[53] A. Gölpınarlı ve Hüseyin Atay bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına anlam vermemiştir. Ayrıca bkz: A. F. Yavuz; Ö.N. Bilmen; H.B. Çantay; M. Esed; A.Y. Ali; S. Akdemir; İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Kur’an, yay. Yıldız Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş., Ankara – 1957; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; Sami Kocaoğlu; Abdullah Âtıf Tüzüner. C. Yıldırım; Diyanet Vakfı; Tefhimu’l-Kuran.

[54] Bu ayete sebebiyet anlamını verenler arasında aşağıdaki bazı tefsirleri zikredebiliriz: Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, III/22.

[55] “ لَعَلَّ – Lealle” edatının anlamı burada belki, umulur ki anlamları verilerek asıl anlamından saptırılmıştır. Boguslavskiy bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına anlam vermemiştir. Ayrıca bkz: Sablukov, el-Muntahab, Abu Adel, es-Saadi, Şidfar. Boguslavskiy.

[56] Duhan, 58.

[57] Ayrıca bkz: Diyanet İşleri; M. Esed; S. Akdemir; S. Ateş; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; A. Göpınarlı; Hüseyin Atay; Hakkı Yılmaz; Sami Kocaoğlu; Abdullah Âtif Tüzüner.

Ayrıca burada ayeti sebebiyet anlamı vererek çevirenleri zikretmek gerekir:

Et-Taberi, Camiu’l-Beyan, XXI/70; el-Cevzi, Abdurrahman b. Ali, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, VII/352; Et-Tabersi, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, IX/70; Şevkani, Fethu’l-Kadir, IV/756; Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman; III/826.

[58] Gösterdiğimiz bu ayetlerde de her dört meal “belki” anlamını vermektedirler.

[59] Ayrıca bkz: Kuliev; Porohova; Sablukov; Boguslavskiy.

MİM’siz Hocalar

FB,53568,51,fildisi-uzerine-sedef-kakma-mim-harfi-yazili-el-isi-yuzuk.jpg

“Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen” İsimli Kırgızca Kur’ân-ı Kerim Meali

Исмаилов, Абдышүкүр, Дүйшөн Абдыллаэв, Садибакас Доолов, Садык Гавай (Которгондор)

Ыйык Куран. Маанилеринин кыргызча котормосу менен.

Редактор: Шерназар Шүкүров, Корректор: Куттугалы Закиров. Бишкек, 2006:  604 б.

1 FÂTİHA SÛRESİ

2 BAKARA SÛRESİ

3 ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

4 NİSÂ SÛRESİ

5 MÂİDE SÛRESİ

6 EN’ÂM SÛRESİ

7 A’RÂF SÛRESİ

8 ENFÂL SÛRESİ

9 TEVBE SÛRESİ

10 YÛNUS SÛRESİ

11 HÛD SÛRESİ

12 YÛSUF SÛRESİ

13 RA’D SÛRESİ

14 İBRÂHİM SÛRESİ

15 HİCR SÛRESİ

16 NAHL SÛRESİ

17 İSRÂ SÛRESİ

18 KEHF SÛRESİ

19 MERYEM SÛRESİ

20 TÂ HÂ SÛRESİ

21 ENBİYÂ SÛRESİ

22 HAC SÛRESİ

23 MÜ’MİNÛN SÛRESİ

24 NÛR SÛRESİ

25 FURKÂN SÛRESİ

26 ŞU’ARÂ SÛRESİ

27 NEML SÛRESİ

28 KASAS SÛRESİ

29 ANKEBÛT SÛRESİ

30 RÛM SÛRESİ

31 LOKMÂN SÛRESİ

32 SECDE SÛRESİ

33 AHZÂB SÛRESİ

34 SEBE’ SÛRESİ

35 FÂTIR SÛRESİ

36 YÂSÎN SÛRESİ

37 SÂFFÂT SÛRESİ

38 SÂD SÛRESİ

39 ZÜMER SÛRESİ

40 MÜ’MİN SÛRESİ

41 FUSSİLET SÛRESİ

42 ŞÛRÂ SÛRESİ

43 ZUHRUF SÛRESİ

44 DUHÂN SÛRESİ

45 CÂSİYE SÛRESİ

46 AHKÂF SÛRESİ

47 MUHAMMED SÛRESİ

48 FETİH SÛRESİ

49 HUCURÂT SÛRESİ

50 KÂF SÛRESİ

51 ZÂRİYÂT SÛRESİ

52 TÛR SÛRESİ

53 NECM SÛRESİ

54 KAMER SÛRESİ

55 RAHMÂN SÛRESİ

56 VÂKI’A SÛRESİ

57 HADÎD SÛRESİ

58 MÜCÂDELE SÛRESİ

59 HAŞR SÛRESİ

60 MÜMTEHİNE SÛRESİ

61 SAFF SÛRESİ

62 CUM’A SÛRESİ

63 MÜNÂFİKÛN SÛRESİ

64 TEĞÂBUN SÛRESİ

65 TALÂK SÛRESİ

66 TAHRÎM SÛRESİ

67 MÜLK SÛRESİ

68 KALEM SÛRESİ

69 HÂKKA SÛRESİ

70 ME’ÂRİC SÛRESİ

71 NÛH SÛRESİ

72 CİN SÛRESİ

73 MÜZZEMMİL SÛRESİ

74 MÜDDESSİR SÛRESİ

75 KIYÂME SÛRESİ

76 İNSAN SÛRESİ

77 MÜRSELÂT SÛRESİ

78 NEBE’ SÛRESİ

79 NÂZİ’ÂT SÛRESİ

80 ABESE SÛRESİ

81 TEKVÎR SÛRESİ

82 İNFİTÂR SÛRESİ

83 MUTAFFİFÎN SÛRESİ

84 İNŞİKÂK SÛRESİ

85 BÜRÛC SÛRESİ

86 TÂRIK SÛRESİ

87 A’LÂ SÛRESİ

88 ĞÂŞİYE SÛRESİ

89 FECR SÛRESİ

90 BELED SÛRESİ

91 ŞEMS SÛRESİ

92 LEYL SÛRESİ

93 DUHÂ SÛRESİ

94 İNŞİRÂH SÛRESİ

95 TÎN SÛRESİ

96 ALÂK SÛRESİ

97 KADR SÛRESİ

98 BEYYİNE SÛRESİ

99 ZİLZÂL SÛRESİ

100 ÂDİYÂT SÛRESİ

101 KÂRİ’A SÛRESİ

102 TEKÂSÜR SÛRESİ

103 ASR SÛRESİ

104 HÜMEZE SÛRESİ

105 FÎL SÛRESİ

106 KUREYŞ SÛRESİ

107 MÂ’ÛN SÛRESİ

108 KEVSER SÛRESİ

109 KÂFİRÛN SÛRESİ

110 NASR SÛRESİ

111 TEBBET SÛRESİ

112 İHLÂS SÛRESİ

113 FELÂK SÛRESİ

114 NÂS SÛRESİ

Başarı Hikayesi

Değerli arkadaşlar;

İlk önce kendimi tanıtayım sizlere. İsmim  Mustafa D. 32 yaşındayım ve Kırıkkale’de oturuyorum. 2014 yılında Kafkas Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezunun oldum. İşsizliğin vermiş  olduğu sonuçlar doğrultusunda üniversite okudum ve çevremdeki insanların 26 yaşından sonra okuyamazsın, başaramazsın demelerine aldırmadan okudum ve fakülte ikincisi oldum. Aynı zamanda Sami dillerine karşı da ilgim vardı ve öğrenmek için İbranice dilini seçtim. Kendi çabalarımla bir süre alfabenin harflerini çözmeye uğraştım ve sonucunda harfleri birleştirip kelimeleri okumaya başladığım zaman hoca yardımı almaya karar verdim. Mürsel Hocam ile derslere başladık ama kısa sürede başarılı bir ders performansı sergilediğimi düşünüyorum. Mürsel Hocam Everday Hebrew isimli 30 ünitelik bir kitabı en kısa sürede yani 33 derste bitiren öğrenci olduğumu söyleyince bu başarının sırrını maddeler halinde sizlerle paylaşmak istedim.

  • İlk önce donanımlı bir eğitmenle dil eğitimine başladım
  • Kendime güvendim
  • Bir ders programı oluşturup düzenli ve sabırlı bir şekilde çalıştım
  • Devamlı İbranice harflerle kelimelerle içli dışlı oldum
  • Hoca anlatırken sürekli not aldım kelimesi kelimesine dersi not tuttum
  • Evde bütün eşyaların üzerine İbranice kelimeleri yazdım
  • Kelime haznemi geliştirdim. Kendime bir sözlük oluşturdum ve çıktısını aldım. Dikkat edin bilgisayarda olan kelimelerle elinizin altında kağıtta yazan kelimeler arasında dağlar kadar fark vardır. O kağıtlara temas çok önemlidir.
  • Mürsel Hocamla derse başlarken hazır bir şekilde, elimden geldiği kadar çeviriyi yaparak başladım ve ders esnasında hataları düzelttik.
  • Günlük 4-5 saat gibi bir zaman dilimini İbranice için ayırdım, diğer ders günü gelene kadar defalarca tekrar ettim ve her ünitenin mp3 lerdeki dialoglarını saatlerce dinledim
  • Önceki üniteleri de tekrar etmeyi unutmadım tabi
  • Her ders bir ünite geçtik ve toplam 271 sayfadan oluşan kitabı 33 derste bitirdik
  • Unutmayalım ki ders aldığımız hoca ne kadar iyi anlatırsa anlatsın alanında Ordinaryüs bile olsa öğrenci verilen dersi tekrar edip bir sonraki derse hazırlanmadığı müddetçe verim alınamaz. Şüphesiz ki Mürsel Hocam dil eğitimi konusunda gerekli donanıma sahip ve işini severek yapıyor, bana düşen görev ise çalışmak…çalışmak…çalışmak

 

Sizlere bir nebze de olsa yardımcı olabildiysem ne mutlu bana

Saygılarımla…

hasbünallahu ve ni’mel vekil

12552723_951220688298729_7000758801257629844_n.jpghasbunallahu-ve-nimel-vekil.jpg

bize benzeyip de bizden olmayan

1917431_971666899588302_7174358336962558296_n.jpg

Bir insanlık dersi

TRT’nin sevilerek izlenen programı “Sen Olsan Ne Yapardın? izleyenleri göz yaşına boğdu. Sinema ve tiyatro Sanatçısı Altan Erkekli’nin sunuculuğunu yaptığı ve vatandaşların olaylara karşı tepkilerinin ölçüldüğü ‘Sen Olsan Ne Yapardın?’ programında evsiz rolündeki oyuncunun yaşadığı sıkıntıya duyarlılık gösteren bayanın davranışları, olayın kurgu olduğunu bilen kameramanı bile ağlattı.

 

sbh1452500623270.jpg

 

Dua Ederken

12506923_10206744439702225_573431783_n.jpg

hayvanat bahçesi ziyaretinde…

Nihayet bulduk

Tefsirlerle alakalı bir kitap okurken aşağıda zikri geçen metni okumuştum ve çok hoşuma gitmişti:

WP_20160108_001.jpg

Metni bulan arkadaşıma gönülden teşekkür ediyorum…

Hocamdan Bir Mektup

Biliyorsunuz, dillere olan merakım merhum Salih hocamla beraber tanıştıktan sonra başlamıştır. Hocamın, öğrenciye olan sevgi ve ilgisi hiçbir kimseyi etkisiz bırakamazdı. Kelimeleri özenle seçer, cümlelerine dikkat eder, ihtiyacın hasıl olmasını bekler, geri dönüş yapılmamışsa ulaşır ve netleştirirdi…

Sizinle bana gönderdiği ilk maillerden birisini sizinle paylaşmak istiyorum.

Adsız.png

tarih: 09/26/10 tarihinde, 2:37 PM saatinde

Sevgili Mursel,
İyi günler…. Anladığım kadarıyla sana dosyalar gelmemiş…. Şimdi tekrar gönderiyorum. Aldığını bildirirsen sevinirim. Pazartesi günü süryaniceye başlayacağız. Bu hafta onunla ilgileniriz…. Belkide bir haftada bitirebiliriz….. Dilerse eşin de katılabilir, söylediğim gibi…. Elif adında bir doktora öğrencim de katılacak…. Daha sonra İbraniceye ve klasik yunancaya başlayacağız….. Yarın sabat sekiz otuzda derste görüşmek üzere en içten sevgiler ve saygılar…. Bilgisayarını da getirmeyi unutma…. görüntülü ders yaparız…. uygun sınıf bulursak….

Bir kıraat ve tecvid terimi: Revm, İhtilâs ve İşmam

Revm

Sözlükte “istemek” anlamına gelen revm Kur’ân-ı Kerîm tilâvetinde kelime sonlarında icra edilen vakıf türlerinden birini ifade eder. Revmin “harekeyi hafif bir sesle belli etmek; harekedeki sesi zayıflatmak” gibi tarifleri yapılmıştır. Kıraat âlimleri, revmin uygulanması sırasında harekenin üçte bir sesle belli edilmesi gerektiği kanaatindedir. Revmin iki özelliğinden biri revm uygulanan harekenin hafif bir sesle belli edilmesi, diğeri revmin kelime sonunda yapılması ve vakıf haline mahsus olmasıdır. Revm kesre ve zammede icra edilir; bölünemeyecek kadar zayıf bir hareke olan fetha üzerinde revm yapılmaz. Vasıl halinde harfin sabit olan harekesinin vakıf halinde hafif bir sesle de olsa belli edilmesinin dinleyenleri o harekenin ne olduğu hakkında bilgilendirmek gibi bir faydası olduğu ileri sürülmüş, uygulamada hareke kısmî de olsa sesle belirtildiğinden görme özürlülerin revmi işitebileceklerinden söz edilmiş, Kur’an tilâvet edilirken okuyandan başka kimsenin bulunmadığı durumlarda revm yapmaya gerek olmadığı ifade edilmiştir.
İhtilâs
Sözlükte “çalmak, aşırmak” anlamındaki pals kökünden türeyen ve revm ile kısmî benzerliği bulunan ihtilâsa “harekeyi süratle telaffuz etmek” mânası verilmiş, ayrıca “harekeyi gizli ve hafif bir sesle belli etmek; harekenin çoğunu veya üçte ikisini telaffuz etmek” gibi tarifler yapılmıştır. İhtilâs uygulanma yeri ve miktarı bakımından şu noktalarda revmden ayrılır: 1. Revm kelimenin son harfinde ve vakıf halinde uygulanırken ihtilâs için son harf sınırlaması yoktur ve vasıl halinde yapılır. 2. Revm yalnız kesre ve zammede yapılırken ihtilâs üç harekede de icra edilebilir. 3. Revmde harekenin azı, ihtilâsta üçte ikisi telaffuz edilir.
işmâm 
Sözlükte “birine bir şeyi koklatmak; kibirden dolayı başı yukarıda yürümek; bir şeyden yüz çevirmek” anlamlarındaki işmâm, “vakıf durumunda zammeyi sessiz olarak dudaklarla göstermek ve vakıf sebebiyle meydana gelen sükûnu icra ettikten sonra zammeyi belirtmek üzere dudakları ileriye doğru toplamak” demektir. Maksat, üzerinde vakfedilirken kelimenin sâkin hale gelen son harfinin harekesinin zamme olduğunu belirtmek, tilâvet edeni aynı zamanda bakmak suretiyle dinleyen ve mânayı takip etmek isteyen kişiler, meselâ işitme özürlüler için kelimenin i‘rabının ne olduğunu göstermektir.

hangi durumlarda yapılmaz:

Fetha ve kesre ile ârızî harekede, harekesi zamme de olsa cemi “mîm”inde ve te’nîs “tâ”sında işmam yapılmaz. “سيق، سيئت، غيض، قيل” gibi kelimelerde ilk harfin asıl harekesine işaret etmek üzere uygulanan bir işmam şekli daha vardır ki bu kelimenin ilk harfinin harekesi zammeye, arkasından gelen yâ harfi de “vâv”a doğru işaret edilerek kelimenin asıl yapısı gösterilmeye çalışılır. “لا تأمنّا” sözünde (Yûsuf 12/11) Ebû Ca‘fer el-Kārî dışındaki kırâat-i aşere imamları için geçerli olmak üzere iki vecih vardır. Birincisi ilk nûn harfini diğerine idgam ederken birinci “nûn”un ötresine işaret etmek için işmam kuralını uygulamak, ikincisi ilk nûn harfini açık şekilde (izhar) okurken ihtilâs etmektir. İşmam vechinin sebebi birinci nûn harfinin aslında zamme olan harekesini dudak hareketiyle göstermektir. Revm, ihtilâs, işmam vb. kıraat ve tecvid kurallarının en doğru biçimde öğreniminin ancak Kur’ân-ı Kerîm’i usulüne uygun şekilde okuyan ve öğreten bir muallim (fem-i muhsin) önünde mümkün olacağı özellikle belirtilmelidir. (islamansiklopedisi)

Ayrıca bkz: Revm Ve İşmam
















 

Tecvidli Kuran Öğreniyorum Hafız Davut Kaya

İşmam Nedir? (Yusuf Suresi 11. Ayet-i Kerîme) – Fatih Çollak

Traduttore Traditore

Roma atasözü

Traduttore Traditore…

Her Mütercim Haindir…

feat_traditore

ИГИЛ. НЕ ИСЛАМСКОЕ И НЕ ГОСУДАРСТВО

Вот уже несколько месяцев СМИ пестрят сообщениями о зверствах экстремистской группировки, называющей себя «Исламским государством Ирака и Леванта» (ИГИЛ). Ведущие мусульманские ученые сразу же осудили преступную группировку, постановив, что ни исламским, ни государством ее назвать нельзя. Более того, ее действия открыто противоречат самому духу религии Ислам. (islam.com.ua)

intikam

Не мсти врагам, ведь это ни к чему,
Не погружай себя в отмщенья тьму…
Не сомневайся, что остынешь постепенно…
А за грехи они ответят непременно!

intikam

Коль предал близкий друг — держись,
И мстить ему не торопись.
Ты раны сможешь залечить,
Ему придётся с этим жить…

intikam

Хотела часто я вернуться в прошлое.
Чтоб отомстить, сыграть победный марш!
Но, как-то села и подумала:
” Кому он нужен, этот мой реванш? ”
Я огляделась — жизнь давно налажена,
и рядом тот, кто не обидит, не предаст.
… Ну, а обидчик? Пусть живет, как сможет он.
А за меня ему Господь воздаст!

intikam

Жизнь всё расcтавит по своим местам…
Бог всем воздаст за их заслуги.
Не мстите никогда своим врагам…
Им уготованы уже другие муки…

intikam

Умные и сильные не мстят. Они прощают. Со спокойной улыбкой желают тебе счастья. И убивают этим спокойствием сильнее, чем если бы мстили со всей жестокостью…

intikam

Не мстите никому вовек, пусть даже вас укусит враг —
Нелеп и жалок человек, в ответ кусающий собак!