Son Çağrı Kur’an’ın Mukaddimesi Üzerine

Son Çağrı Kur’an’ın Mukaddimesi Üzerine

 

ÖZ

Kur’an’ın çevirisinin yapıldığı en yaygın dillerden birisi Türkçedir. Türkiye’de kemiyet açısından meal çok olup keyfiyet açısından nev-i şahsına münhasır meal çok azdır. Nev-i şahsına münhasır çalışmalardan birisi Salih Akdemir’in Son Çağrı Kur’an isimli Türkçe mealdir. Akdemir bu çalışmasının “Giriş” bölümünde hem tefsir ilmi hem de Kur’an’ın farklı dillere tercüme edecek meal yazarları için yöntemleri anlatmıştır. Bu çalışmada Akdemir’in söz konusu “Giriş”i incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Kur’an, Türkçe Meal, Tefsir, Çeviribilim.

On İntroduction of “Son Çağrı Kur’an”

ABSTRACT

Turkish is one of the most common language in which the translation of Qur’an is made. There are a lot owner of the translation of Qur’an in Turkey, but this is not in terms of quality, only just in terms of quantity. One of the quality researches is the translation of Qur’an in called “Son Çağrı Kur’an” which belongs to Salih Akdemir. Akdemir has explained methods for both tafsir and translators of the Qur’an to different languages in the “Introduction” of his research. In this study, it will examined his “Introduction”.

Keywords: Qur’an, the Meanings of the Qur’an in Turkish, Tafsir, Translation Studies.

KAYNAKÇA

Abdürrezzâk Ali İbrâhîm Mûsâ, el-Muharrerü’l-vecîz fî addi âyi’l-kitâbi’l-azîz, Mektebetü’l-Meârif, Riyad 1988.

Akdemir, Salih, Cumhuriyet Dönemi Kur’an Tercümeleri, Akid Yay., Ankara 1989.

Akdemir, Salih, Kur’ân-ı Kerim’e Dilsel Yaklaşımlar: Yeni Bir Kur’ân-ı Kerim Sözlüğünün Gerçekleştirilmesine Katkı, 1. Uluslararası Kur’ân’ı Yeniden Düşünme İlmî Toplantısı, Ankara, 3-5 Mayıs 2013.

Akdemir, Salih, Linguistic Approaches to the Qur’an: Contribution to Creating a Great Dictionary of the Qur’an, 1st Internatıonal Symposıum On Rethınkıng The Qur’an, Ankara, 3-5 Mayıs 20013.

Akdemir, Salih, Son Çağrı Kur’an, Ankara Okulu Yay., Ankara 2015.

Arslan, Elif, Vahiy Sürecinde HNF kökünün Semantik Açıdan İncelenmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2012.

Atamov, Mursal, Rus Dilinde Yayımlanan Kur’an-ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim Açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2013.

Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980.

Bilgin, Abdulcelil, Kur’an Meallerindeki Anlatım Bozuklukları, Ankara Okulu Yay., Ankara 2012.

Cündioğlu, Dücane, Kur’ân Çevirilerinin Dünyası, Kapı Yay., İstanbul 2014.

Dumlu, Ömer ve diğerleri, Kur’an Mealleri Sempozyumu, DİB Yay., Ankara 2010

Ed-Dâni, Ebû Amr, el-Beyân fî addi âyi’l-Kur’ân, Merkezü’l-Mahtûtât ve’l-Vesâik, Kuveyt 1994.

el-Hûlî, Emin, Kur’ân Tefsirinde Yeni Bir Metod, çev.: Mevlüt Güngör, Bizim Büro Basımevi Yay., Ankara 2001.

et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr, Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, Hicr Yay., Kahire 2001.

Hacımüftüoğlu, Halil, Kur’ân Tercümelerinde Yöntem Sorunu, İz Yay., İstanbul 2008.

Saipova, Saida, Tevrat, İnciller ve Kur’ân’da H-S-B Kökünün Semantik Açıdan İncelenmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi SBE, Ankara 2017.

Topyay, Yusuf, Vahiy Sürecinde “Rûh ve Nefs” sözcüklerinin Semantik Açıdan İncelenmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2016.

Türkmen, Mutlu, Kur’ân-ı Kerîm ve Kitâb- Mukaddes’te “BRK”, “SBH” ve “KDS” Köklerinin Semantik İncelemesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2007.

“Y-M-M” Kökünün Art Süremli Semantik İncelemesi

 

يمم  /YMM” Kökünün Art Süremli Semantik İncelemesi

ÖZET:  Allah Teâlâ ilk peygamberden son peygambere mesajlarını vahiy ile göndermiştir. Dolayısıyla Allah’ın vahiy göndermesi bir zaman süreci içerisinde gerçekleşmiştir. Her peygambere gönderilen vahiyler önce gönderilen vahiyleri tasdik etmektedir. Bu sebeple Kur’an’da kendinden önceki gönderilen vahiylerden alınmış ifadeler bulunmaktadır. Bu ifadelerin manasının doğru bir şekilde tespit edilebilmesi için artsüremli semantik araştırmalara ihtiyaç vardır.

Artsüremli semantik metot ile manasını tespit etmeye çalıştığımız “يمم  /ymm” kökü de Kur’an’dan önceki vahiylerden Kur’an’a geçen ifadelerdendir. Kök Kur’an’da isim olarak önceki vahiylerdeki anlamıyla kullanılmış olmasına karşın fiil anlamında özellikle Türkçe meallerde problem bulunmaktadır. Bu çalışmamızda vahiy sürecinde Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an dönemlerinde “يمم  /ymm” kökünün anlamıyla ilgili tespit edilen bu problemin çözümü sağlandı.

 

Anahtar sözcükler: Kur’an, teyemmüm, semantik.

 

The Dıachronıc Semantics Analysis Of The Root “يمم  /YMM

 

ABSTRACT: Allah sent his messages to the prophets from the first to the last via revelation. That revelation process occurred in a course of time. Each of those revelations sent to the prophets confirms the earlier ones. That is why we find some statements in Quran resembling the statements of previous revelations. This leads us to the necessity of carrying out diachronic semantic researches so that we can ascertain their meaning correctly.

The root “يمم  /ymm”, which we try to ascertain its meaning by the diachronic semantic method is one of the words that passed into Qur’an from the former revelations. There is no problem in understanding the meaning of that root word when it is used in noun form in Quran & earlier revelations. But whenever it is used in verb form it is mostly misunderstood specially in Turkish translations of Quran. This article tries to find out the solution of that problem and find out the true meaning of root “يمم  /ymm” when it is used in verb form in old Testament, New Testament and Quran.

Keywords: Qur’an, dry ablution, semantics.

 

 

 

GİRİŞ

Kur’an-ı Kerim’de geçen anahtar kavramların anlamlarının, muradı ilahi doğrultusunda ve inzal olduğu zamanda muhatabının anladığı şekilde tespit edilmesi, tefsir ilmi açısından büyük önem arz etmektedir. Dil denilen olgu statik değil, anlam değişmelerine uğrayan, çevre dillerden etkilenen, çok anlamlılık kazandığı gibi anlam daralmasına da uğrayan dinamik bir yapıya sahiptir.

Kur’an-ı Kerim’de geçen “Teyemmüm” kavramının türetildiği “ymm” köküne Türkçe meallerde, fıkıh ilminde kazandığı, belirli hareketlerden oluşan ve abdest yerine geçen terim anlamı verilmektedir. Oysa İslami ilimlerin vahyin tamamlanmasından sonra oluştukları bir gerçektir. İslami ilimlerin sonradan oluşmasıyla beraber doğal olarak kullandıkları terimler de sonradan oluşmuştur. Bu sebeptendir ki, meal sahipleri “ymm” köküne terim anlamını vermekle hataya düşmüşlerdir.

Bazı ilim adamları bu kelimenin İbranice asıllı olduğunu belirtmektedirler.[1] Bazı dilciler ise kelimenin Süryanice ve İbranice olabileceği gibi Koptik (antik Mısır dili) diline mensup bir kelime olabileceğini de öne sürmektedirler.[2] Bazıları ise kelimenin Arapça olduğunu iddia ederek İbranice veya Süryanice olduğunu savunanlara sert bir şekilde karşı çıkmaktadırlar.[3]

Bu makalemizde, vahyin ilk peygamberden son peygambere kadar birbirini tasdik ederek devam eden bir sürece sahip olduğunu göz önünde bulundurarak “ymm” kökünü, artsüremli semantik araştırma yöntemini kullanarak Tevrat, İncil ve Kur’an’da yüklendiği anlamlarını araştırdık.

 

A.    TANAH’TA “YMM” KÖKÜ

İncelediğimiz kelimenin Strong numarası H3220’dir. Söz konusu kelime Tanah’ta toplam isim olarak yaklaşık dört yüz kez geçmektedir. Kökün fiil olarak kullanımına Tevrat’ta rastlayamadık. Kanaatimizce kökün fiil anlamının olması da gerekirdi, olmamasının nedeni ise fiil anlamı ya unutulmuş, ya da isim olarak kullanımı daha baskın gelmiş olabildiği içindir. Günümüz İbranicesinde kök, Arapçadaki “kast, taammüt” anlamını çağrıştırmaktadır. İsrailoğullarının bulundukları yere göre denizin batıda olması kökün “Akdeniz, batı” anlamlarına gelmesi yön ifade etmektedir. Bundan dolayı denize doğru “yönelmek, yeltenmek” anlamlarını zımnen de olsa içermektedir.

 

1.      İbranice Sözlüklerinde “ymm” Kökü

 

1.1.Deniz

Kelimenin sahip olduğu temel anlamlarından birisi “deniz”dir.[4] Kelimeye verilen diğer anlamlarnın bazılarının ise bu temel anlama bağlı kaldığını söyleyebiliriz:

  1. Denizcilik, Denizci[5]
  2. Su Birikintisi

İbranicede “göl, nehir” gibi su birikintisine “ים / yam” denmektedir.[6]

  1. Havuz[7]

Sözlüklerde “ים של שלמה /yam şel şlomô” ifadesi “mabette büyük havza” anlamına gelmektedir.[8] “גאות הים /geût ha’yam” ifadesi ise gelgit olayında denizin kabarması anlamına gelen “met” demektir.[9]

  1. Körfez

İbranicede körfeze “לשון ים /lişôn yam” denmektedir.[10]

  1. Denizaşırı ülkeler

İbranicede “מדינות הים /medinôt ha’yam” ifadesi “denizaşırı ülkeler” demektir.[11]

  1. Sıcak su kaynağı

İbranicede “יֵם /yem” kelimesi “sıcak su kaynağı” anlamına da gelmektedir.[12] Söz konusu kelimenin kökeni incelediğimiz “ים /yam” kelimesine benzemektedir. Fakat dilbilimcilerin yaptıkları araştırmalara göre kelimenin kökünün farklı olma ihtimali de vardır. Örneğin Yaratılış Kitabı, 36:24’de söz konusu kelimenin anlamı üzerinde ihtilaf edilmiştir. Hatta Or Yaşar, Sidur Ramak ve Amud A Tora Tanah’ın elde mevcut olan en eski Antik Yunanca çevirisi Septuaginta’daki bu sözcüğü çevirmeden bırakmıştır. Ayrıca kelimenin güvercin ve katır anlamına gelebileceği de bildirilmektedir.[13]

  1. Çokluk

Kanaatimizce kelimeye verilen “çokluk/bereket” anlamı mecazendir. Bolluğun ve bereketin simgelerinden birisi de hiç şüphesiz ki denizdir.[14]

Ayrıca İbranicede “ים התלמוד /yam hatalmud” ifadesi Talmud’un geniş yorumlarını ifade etmektedir.[15]

Türkçemizde kullandığımız “denizde damla” atasözü İbranicede “כטפּה מן הים /ketipa min hayam” ifadesiyle dile getirilmektedir. Böylece denizin büyük, çok ve önemli bir şey olduğu ona kıyas edilen şeyin ise küçük, az ve önemsiz olduğu dile getirilmektedir.[16]

  1. Batı

Batı, İsrail’de Akdeniz’e doğru yer alan kara bölgesidir. İsrail haritasına bakıldığı zaman Akdeniz’in batı yönünde bulunduğu görülecektir. Bundan dolayı kelime “batı” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu anlam denizle yakından ilişkilidir.[17]

Ayrıca Akdeniz/Batı bölgesinde bulunan ülkelere “uzakta bulunan ülkeler” anlamında “איי־הים /iyey hayam” denmektedir.[18]

  1. İcat

İbranicede “מצא את הימים במדבר /matsa et hayemîm bamidbar” ifadesi[19] her hangi bir alanda yeni bir şeyi bulmayı ifade etmektedir.[20]

1.2.Hayvan Türü

İbranicede söz konusu kökün bazı kelime terkipleriyle değişik anlamlara geldiğini tespit ettik. Maddeler halinde özetle şunlardır:

  1. Kobay

İbranicede “חזיר־הים /hazir hayam” kelimesi “kobay” anlamına gelmektedir.[21]

  1. Ayı Balığı

İbranicede  “כּלב־הים /kelev hayam” kelimesi “ayı balığı” anlamına gelmektedir.[22]

  1. Mors

“סוס־הים /sus hayam” kelimesi de bir hayvan türü olan “balina atı, mors” anlamına gelmektedir.[23]

 

2.      Tanah Sözlüklerinde “ymm” Kökü

 

2.1.Su Kütlesi

Fürst ve Davidson’un kelimeye verdikleri ilk anlam bir yerde biriken “su kütlesi”dir. Gesenius ise “ים /yam” kelimesinin “okyanus veya onun herhangi bir uzantısı” olarak ifade etmektedir. Söz konusu diğer anlamlar da kök anlama bağlı kalınarak kazandığı yeni anlamlardır.[24]

  1. Deniz[25]
  2. Büyük Nehir

Örneğin “Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar…” cümlesinde gördüğümüz gibi “nehir, dere, çay, ırmak” anlamlarına gelmektedir.[26]

  • Şarkı

“ימים /yamîm” kelimesi şiirsel dilde “şarkı” anlamında da kullanıldığı bildirilmektedir. Zikri geçen mana mecazi, teşbih ve mübalağa yoluyla elde edilmektedir.[27]

  • Fırtına bulutları

İncelediğimiz kök aynı zaman “fırtına bulutları, bulut denizi” anlamlarına da gelmektedir.[28]

  • Deniz yatağı

Sözlüklerde kelimeye verilen diğer bir anlam ise su ile doldurulmuş “deniz yatağı” manasıdır.[29]

  • Ordu

Mecazi olarak “tumultuous army /gürültülü ordu” anlamına gelmektedir. Ayrıca “ordu kitlesi, insan denizi” anlamına da gelmektedir.[30]

  • Batı[31]
  • Kozmetik Boya Şişesi[32]
  • Un alıcısı, getiricisi[33]
  • Şarap veya yağ baskı haznesi, tank, depo[34]
  • Denizin kaynaması ve köpürmesi

Gesenius söz konusu kelimenin kök anlamının “denizin kaynaması/köpürmesi” tespitlerinde bulunmuştur.[35]

 

3.      “ymm” Kökünün Tanah’taki Kullanımları

“يمم  /ymm” kökünün Tanah’taki anlamlarına geçmeden önce kökün Eski Ahit’te kullanımını gösteren bir tabloya yer vermek istiyoruz:

Strong’sNumber:   03220
Original Word Word Origin
ים from an unused root meaning to roar
Transliterated Word TDNT Entry
Yam TWOT – 871a
PhoneticSpelling Parts of Speech
yawm NounMasculine
Definition
1.        sea

a.        Mediterranean Sea

b.        Red Sea

c.        Dead Sea

d.        Sea of Galilee

e.        Sea (general)

f.         Mighty river (Nile)

g.        Thesea (thegreatbasin in thetemplecourt)

h.        Seaward, west, westward

King James Word Usage – Total: 396
sea 321, west 47, westward 21, westside 4, seafaring men 1, south 1, western 1

 

3.1.Deniz    

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi incelediğimiz kök en çok “deniz” anlamında kullanılmıştır.[37] Ayrıca söz konusu kök bazı terkiplerle birlikte kullanılarak farklı manalarda da kullanıldığını müşahede etmekteyiz. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için birer örnek vererek söz konusu kelimelere açıklık getirmek istiyoruz:

  1. Akdeniz

כָּל-הַמָּקוֹם, אֲשֶׁר תִּדְרֹךְ כַּף-רַגְלְכֶם בּוֹ–לָכֶם יִהְיֶה:  מִן-הַמִּדְבָּר וְהַלְּבָנוֹן מִן-הַנָּהָר נְהַר-פְּרָת, וְעַד הַיָּםהָאַחֲרוֹן–יִהְיֶה, גְּבֻלְכֶם.

“Ayak basacağınız her yer sizin olacak. Sınırlarınız çölden Lübnan’a, Fırat Irmağı’ndan Akdeniz‘e kadar uzanacak.”[38]

Pasukta geçen “הַיָּם הָאַחֲרוֹן – hayam haaharôn” ifadesi Akdeniz anlamında kullanılmıştır. Aslında kelimenin tam çevirisi “sondaki denize” ya da “arkadaki denize” şeklindedir. Tanah’ta ana yön “doğu” olduğundan oraya dönük duran birinin arkası batıyı gösterir. Bundan dolayı “הַיָּם הָאַחֲרוֹן – hayam haaharôn” ifadesine Akdeniz denilmiştir.[39]

  1. Kızıldeniz

וַיַּסֵּב אֱלֹהִים אֶת-הָעָם דֶּרֶךְ הַמִּדְבָּר, יַם-סוּף; וַחֲמֻשִׁים עָלוּ בְנֵי-יִשְׂרָאֵל, מֵאֶרֶץ מִצְרָיִם.

Böylelikle, Tanrı halkı Kızıldeniz’e doğru [götürürken] çöl yolundan dolaştırdı. İsrailliler Mısır’dan tam donanımlı çıkmışlardı.[40]

Metinde geçen “יַם-סוּף /yam sûf” terkibi “Sazlık Denizi” anlamına gelmektedir. Her ne kadar “יַם-סוּף /yam sûf” ifadesi hakkında farklı yorumlar ve görüşler olsa da çevirilerde karşılığını Kızıldeniz olarak görmekteyiz.[41]

  1. Ölü Deniz

וַיֹּאמֶר אֵלַי, הַמַּיִם הָאֵלֶּה יוֹצְאִים אֶל-הַגְּלִילָה הַקַּדְמוֹנָה, וְיָרְדוּ, עַל-הָעֲרָבָה; וּבָאוּ הַיָּמָּה, אֶל-הַיָּמָּה הַמּוּצָאִים וְנִרְפּאוּ הַמָּיִם.

Adam bana, “Bu sular doğu bölgesine doğru akıyor ve Araba’dan geçerek aşağıya inecek, sonra Denize ulaşacak. Bu sular denize dökülünce denizin suları da iyileşecek…”[42]

Aslında “הַיָּמָּה /hayama” kelimesi “belli bir deniz” demektir ve Ölü Deniz olduğu açıkça bildirilmemektedir. Fakat kelimenin geçtiği bağlam dikkate alındığında Ölü Deniz’den bahsedildiği öngörülmektedir.[43]

3.2.Göl

İncelediğimiz “ymm” kökü Tanah’ın farklı yerlerinde “Kineret Gölü” ve “Nil nehri” anlamlarında geçmektedir:

  1. Kineret Gölü

וְיָרַד הַגְּבֻל מִשְּׁפָם הָרִבְלָה, מִקֶּדֶם לָעָיִן; וְיָרַד הַגְּבֻל, וּמָחָה עַל-כֶּתֶף יָם-כִּנֶּרֶת קֵדְמָה.

Sınır, Şefam’dan, Ayin’in doğusunda Rivla’ya inecek. Sınır (daha da) inip Kineret Gölü’nün doğu kıyısına temas edecek.[44]

Günümüzdeki Teverya şehrinin yanındaki büyük Kineret Gölü’nün İbranicedeki adı “יָם-כִּנֶּרֶת /yamkineret” şeklindedir.[45]

  1. Nil Nehri

וְנִשְּׁתוּ-מַיִם, מֵהַיָּם; וְנָהָר, יֶחֱרַב וְיָבֵשׁ.

Nil’in suları çekilecek, Kuruyup çatlayacak yatağı[46].

Metinde geçen “מֵהַיָּם /mehayam” ifadesinin sözlük anlamı “denizden” demektir. Fakat kelimenin geçtiği bağlam dikkate alındığında söz konusu kelimeden kastın Nil nehri olduğu anlaşılmaktadır.[47]

3.3.Havuz

Söz konusu anlam genel manadaki “havuz” anlamında kullanıldığı gibi özel manada da “mabet içinde yer alan havuz” anlamında da kullanılmıştır.[48]

  • Batı

Tanah’ın farklı yerlerinde söz konusu kök “batı”, “batıya doğru” ve “batı tarafı” gibi farklı anlamlarda da kullanılmaktadır.[49]

 

Değerlendirme    

Arapçada kullanılan “ymm” kökünün İbranicedeki karşılığı olan “ים /yam” sözcüğü araştırılarak genelde isim olarak “deniz” anlamına geldiği tespit edilmiştir. Bununla beraber geçtiği bağlam ve beraberinde kullanılan sözcüklere göre az da olsa mana açısından farklılık arz ettiğini söylememiz mümkündür. “ymm” kökü Tanah’ta fiil olarak kullanılmamıştır. Ancak yönleri ifade etmek için kökün kullanılması “yönelmek, kastetmek, hedeflemek, amaçlamak” anlamlarını zımnında barındırmaktadır.

 

B.     YENİ AHİT’TE   “YMM” KÖKÜ

Yeni Ahitte “ܝܰܡܳܐ /ymm” kökü hem isim hem de fiil olarak geçmektedir. Fiil olarak “yemin etmek, ant içmek” anlamında kullanılmaktadır. Süryanice sözlüklerde de kökün isim olarak anlamları İbranice sözlüklerdeki anlamlarla bire bir örtüşmektedir. Mesela Payne Smith temel anlam olarak “ymm” köküne “deniz ve göl” anlamlarını vermiştir. Diğer anlamları da “sahil, Tuz Denizi, Ölü Deniz, Büyük Deniz, Akdeniz” gibi deniz ile ilgili türevlerden oluşmaktadır.[50]

Aşağıda Matta İncilinden verdiğimiz örnekte de göreceğimiz üzere kök “deniz” anlamında kullanılmıştır. Metinde göklerin egemenliği denize atılan ağa benzetilmiştir. Ağ dolunca çekilip işe yarayan balıklar kaplara konulurken işe yaramayan kötü balıklar atılır. Aynı şekilde iyi insanların cennete gireceği kötü kişilerin de cehenneme atılıp ceza göreceği anlatılmıştır.

ܬ݁ܽܘܒ݂ ܕ݁ܳܡܝܳܐ ܡܰܠܟ݁ܽܘܬ݂ܳܐ ܕ݁ܰܫܡܰܝܳܐ ܠܰܡܨܺܝܕ݂ܬ݁ܳܐ ܕ݁ܢܶܦ݂ܠܰܬ݂ ܒ݁ܝܰܡܳܐ ܘܡܶܢ ܟ݁ܽܠ ܓ݁ܢܶܣ ܟ݁ܶܢܫܰܬ݂

ܘܟ݂ܰܕ݂ ܡܠܳܬ݂ ܐܰܣܩܽܘܗ ܠܰܣܦ݂ܳܪܰܝ ܝܰܡܳܐ ܘܺܝܬ݂ܶܒ݂ܘ ܓ݁ܰܒ݁ܺܝܘ ܘܛܳܒ݂ܶܐ ܐܰܪܡܺܝܘ ܒ݁ܡܳܐܢܶܐ ܘܒ݂ܺܝܫܶܐ ܫܕ݂ܰܘ ܠܒ݂ܰܪ

  1. “Yine Göklerin Egemenliği, denize atılan ve her çeşit balığı toplayan ağa benzer.48.Ağ dolunca onu kıyıya çekerler. Oturup işe yarayan balıkları kaplara koyar, yaramayanları atarlar.[51]

“ymm” kökü İncil metinlerinde “deniz” anlamından sonra “göl” anlamında kullanılmış nadiren de “su, nehir kıyısı” anlamlarını yüklenmiştir.

ܘܟ݂ܰܕ݂ ܡܗܰܠܶܟ݂ ܚܕ݂ܳܪܰܝ ܝܰܡܳܐ ܕ݁ܰܓ݂ܠܺܝܠܳܐ ܚܙܳܐ ܠܫܶܡܥܽܘܢ ܘܠܰܐܢܕ݁ܪܶܐܘܳܣ ܐܰܚܽܘܗ݈ܝ ܕ݁ܪܳܡܶܝܢ ܡܨܺܝܕ݂ܳܬ݂ܳܐ ܒ݁ܝܰܡܳܐ ܐܺܝܬ݂ܰܝܗܽܘܢ ܗ݈ܘܰܘ ܓ݁ܶܝܪ ܨܰܝܳܕ݂ܶܐ

  1. İsa, Celile Gölü’nün kıyısından geçerken, göle ağ atmakta olan Simun ile kardeşi Andreas’ı gördü. Bu adamlar balıkçıydı.[52]

ܘܰܩܪܶܒ݂ܘ ܐܰܥܺܝܪܽܘܗ݈ܝ ܘܳܐܡܪܺܝܢ ܠܶܗ ܪܰܒ݁ܰܢ ܪܰܒ݁ܰܢ ܐܳܒ݂ܕ݁ܺܝܢܰܢ ܗܽܘ ܕ݁ܶܝܢ ܩܳܡ ܘܰܟ݂ܐܳܐ ܒ݁ܪܽܘܚܶܐ ܘܰܒ݂ܡܰܚܫܽܘܠܶܐ ܕ݁ܝܰܡܳܐ ܘܢܳܚܘ ܘܰܗܘܳܐ ܫܶܠܝܳܐ

ܘܶܐܡܰܪ ܠܗܽܘܢ ܐܰܝܟ݁ܳܐ ܗ݈ܝ ܗܰܝܡܳܢܽܘܬ݂ܟ݂ܽܘܢ ܗܶܢܽܘܢ ܕ݁ܶܝܢ ܟ݁ܰܕ݂ ܕ݁ܰܚܺܝܠܺܝܢ ܡܶܬ݁ܕ݁ܰܡܪܺܝܢ ܗ݈ܘܰܘ ܘܳܐܡܪܺܝܢ ܚܰܕ݂ ܠܚܰܕ݂ ܡܰܢܽܘ ܟ݁ܰܝ ܗܳܢܳܐ ܕ݁ܳܐܦ݂ ܠܪܽܘܚܶܐ ܦ݁ܳܩܶܕ݂ ܘܰܠܡܰܚܫܽܘܠܶܐ ܘܰܠܝܰܡܳܐ ܘܡܶܫܬ݁ܰܡܥܺܝܢ ܠܶܗ

 

  1. Gidip İsa’yı uyandırarak, “Efendimiz, Efendimiz, öleceğiz!” dediler. İsa kalkıp rüzgârı ve kabaran dalgaları azarladı. Fırtına dindi ve ortalık sütliman oldu.25. İsa öğrencilerine, “Nerede imanınız?” dedi. Onlar korku ve şaşkınlık içindeydiler. Birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgâra, suya bile buyruk veriyor, onlar da sözünü dinliyor!” dediler.[53]

“ymm” kökü İncillerde fiil olarak “yemin etmek” anlamını yüklenmiştir. Ses dönüşüm sistemine göre kurallara uygun herhangi bir harf dönüşümü olmamıştır. Yemin ederken öfke halinin de mevcut olduğu kökün geçtiği metinlerden anlaşılmaktadır.

ܡܰܢ ܕ݁ܝܳܡܶܐ ܗܳܟ݂ܺܝܠ ܒ݁ܡܰܕ݂ܒ݁ܚܳܐ ܝܳܡܶܐ ܒ݁ܶܗ ܘܰܒ݂ܟ݂ܽܠ ܡܳܐ ܕ݁ܺܐܝܬ݂ ܠܥܶܠ ܡܶܢܶܗ

ܘܡܰܢ ܕ݁ܝܳܡܶܐ ܒ݁ܗܰܝܟ݁ܠܳܐ ܝܳܡܶܐ ܒ݁ܶܗ ܘܰܒ݂ܡܰܢ ܕ݁ܥܳܡܰܪ ܒ݁ܶܗ

ܘܡܰܢ ܕ݁ܝܳܡܶܐ ܒ݁ܰܫܡܰܝܳܐ ܝܳܡܶܐ ܒ݁ܟ݂ܽܘܪܣܝܶܗ ܕ݁ܰܐܠܳܗܳܐ ܘܰܒ݂ܡܰܢ ܕ݁ܝܳܬ݂ܶܒ݂ ܠܥܶܠ ܡܶܢܶܗ

  1. Öyleyse sunak üzerine ant içen, hem sunağın hem de sunaktaki her şeyin üzerine ant içmiş olur. 21.Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur. 22. Gök üzerine ant içen, Tanrı’nın tahtı ve tahtta oturanın üzerine ant içmiş olur.[54]

Yüklendiği anlamları tespit etmeye çalıştığımız “ymm” kökü vahiy sürecinde Yeni Ahit bölümünde Tevrat’taki isim olarak “deniz, göl, nehir” anlamını yüklenmesinin yanında, deniz ve bileşenleri ile aynı anlamları içermektedir. Tevrat dönemi anlamlarından farklı olarak Yeni Ahit döneminde fiil anlamının da olmasıdır. Kök fiil olarak öfkeli, sinirli ve hatta küfürlü bir ruh halinde “yemin etmek, ant içmek” anlamlarını yüklenmiştir.

 

C.    KUR’AN’DA “YMM” KÖKÜ

“ymm” kökü isim olarak aynı kalıp şekliyle Kur’an’da toplam sekiz defa tekrarlanmaktadır.[55] Yine Kur’an’da “ymm” kökü fiil olarak tefa’ul kalıbında üç defa geçmektedir. Bu kökten türetilen kelimelerin Kur’an’daki toplam kullanımı ise on birdir.

 

1.      Erken Dönem Arapça Sözlüklerinde “ymm”  Kökü

1.1.Deniz      

Köke verilen ilk anlamlardan birisi “deniz”dir. Dilciler denizi “uçsuz bucaksız” olarak tanımlamışlardır.[56] İbn Manzûr’a göre dilciler bu konuda hemfikirdirler.[57] Bununla beraber söz konusu kök,  türemiş veya terkip içinde kullanıldığında biraz da olsa farklı anlamlara gelmektedir. Fakat dikkatle incelendiğinde kökün temel anlamı olan “deniz” anlamıyla irtibat kurmak mümkündür.

1.1.1.      Nil Nehri

Ezherî, ayette geçen[58] “ymm” kökünün “Nil Nehri” anlamında kullanıldığını bildirmektedir.[59]

1.1.2.      Boğulmak  

Kökün fiil hali kullanılarak “denize düşen ve boğulan” anlamına geldiği aktarılmaktadır.[60]

1.1.3.      Suyun Taşması

Arapçada sahil kenarındaki suyun taşmasına ve oraları örtmesine “يُمَّ السّاحل – yümme’s-sâhil” denmektedir.[61] Kökün bu tür anlamları deniz kelimesine yardımcı fiiller eklenerek yapılmış fiil anlamlarıdır. Kökün fiil olarak sözlükte temel anlamı “kastetmek”tir.

1.2.Kastetmek

Kelimeye en çok verilen anlamlardan birisi de “kastetmek”tir. İbn Abbâd örnek olarak “yaralamaya kalkışmak, yeltenmek, kastetmek” manasını vermiş ve böylece “adamın ölümünü hazırlamak” şeklinde açıklamıştır.[62] Daha sonra ise bu kelime terim halini alarak bildiğimiz teyemmüm anlamında kullanılmaya başlamıştır.[63] Fakat bazı lügatçiler teyemmüm kelimesinin “الام – el-emmü” kökünden geldiğini söylemektedirler.[64]

1.3.Kuş Türü

Sözlüklerde aktarılan ifadeye göre “اليمامة/el-yemâmeh” ifadesi “güvercin” demektir.[65]

1.4.Özel İsim

Arapçada “يَمَامَةُ /yemâme” ifadesi bir kadın ismidir. Aynı şekilde bir mekânın da adıdır.[66]

1.5.Her İsteğini Elde Eden

Araplar “رجل ميمم /racülün müyemmemün” ifadesini “her istediğine ulaşan kişi” için kullanmaktadırlar.[67]

2.      Son Dönem Arapça Sözlüklerinde ymmKökü

2.1.Deniz

Kelimeye verilen yaygın anlamlardan birisi de “deniz”dir.[68] Bunun dışında kök fiil olarak kullanıldığında, yine denizle alakalı bazı manalar elde edilmiştir:

2.1.1.      Boğulmak

Arapçada birinin denize atılması ve boğulmasını bu kelimenin meçhul hali kullanılarak ifade edilmektedir.[69]

2.1.2.      Suyun Taşması

Arapçada denizin sahil kenarındaki suyun taşmasına ve oraları örtmesine “يُمَّ السّاحل – yümme’s-sâhil” denmektedir.[70]

2.2.Kastetmek

Kök tef’îl kalıbında “yönelmek” anlamına gelmektedir.[71] Aynı şekilde kelime teyemmüm etmek anlamına da içermektedir.[72]

2.3.Kuş Türü

Sözlüklerde kelimenin güvercin anlamına geldiği bildirilmektedir.[73]

2.4.Yılan Türü

Arapçada “اليم /el-yemm” kelimesi  “حَيَّة /yılan” anlamına gelmektedir.[74]

2.5.İstediğine Ulaşan

Araplar “رجل ميمم /racülün müyemmemün” ifadesini “her istediğine ulaşan kişi”yi ifade etmek için kullanmaktadırlar.[75]

 

3.      Kur’an Sözlüklerinde “ymm”  Kökü

Kur’an’da toplam on bir defa kullanılan köke verilen manaları şu şekilde sıralamamız mümkündür:

3.1.Deniz 

“ymm” kökünün Kur’an’da kazandığı isim olarak temel anlamı “deniz”dir.[76] Bununla beraber kelime fiil ve isim olarak kullanıldığında şu anlamlara da gelmektedir:

3.1.1.      Denize Atılmak

İncelediğimiz kelime edilgen fiil olarak “birisinin denize atılması” anlamında kullanılmaktadır.[77]

3.1.2.      Nehir[78]
3.1.3.      Suyun Taşması[79]

3.2.Kastetmek   

Arapçada “ymm” kökünden gelen ve “يَمَّمْتُ كذا /yemmemtü kezâ” ile “تَيَمَّمْتُهُ /teyemmemtühû” şeklinde kullanılan kalıp “bir şeye kast etmeyi” ifade etmektir. Aynı şekilde “تَيَمَّمْتُهُ /teyemmemtühû” ifadesi “sadece belli bir kişiyi hedeflemek” anlamına gelmektedir.[80]

Burada hemen belirtmek isteriz ki Müfredat’ın mütercimleri kelimeyi yanlış tercüme yapmışlardır. Nitekim mütercimler metni tercüme ederken[81] kelimenin anlamının “kastetmek” olduğunu söyleseler de verdikleri örnekte[82] zikri geçen “فَتَيَمَّمُوا صَعِيداً طَيِّباً” ifadesini “teyemmüm edin…” şeklinde tercüme ederek yukarıdaki “kastetmek” ifadesiyle çelişkiye düşmektedirler. Aslında, İsfahânî’nin de açıkça belirttiği gibi, ayette geçen “فَتَيَمَّمُوا /feteyemmemû” ifadesi temiz bir toprağa doğru “yeltenin” demektir. Benzer hatayı Mehmet Okuyan da yapmaktadır. Ele aldığı kelimeye verdiği üç farklı anlamdan birisi de “teyemmüm etmek”tir. Fakat Okuyan’ın örnekleri İsfahânî’nin verdiği örneklerden farklı değildir.[83]

3.3.Kuş Türü

Sözlüklerde aktarılan ifadeye göre “اليَمَامُ /el-yemâm” ifadesi yaban güvercininden daha küçük olan bir kuş türüdür.[84]

3.4.Özel İsim

Arapçada “يَمَامَةُ /yemâme” ifadesi bir kadın ismidir.[85]  Aynı şekilde bir şehrin adıdır.[86]

 

4.      Tefsirlerde “ymm” Kökü

Kur’an-ı Kerim’de daha önce de belirttiğimiz gibi “ymm” kökü fiil olarak üç ayette geçmektedir. Bu ayetlerin ikisi teyemmüm abdesti ile ilgili iken diğer ayet de ticaret malları ile alakalıdır. Fiil olarak “ymm” kökü “تعمد ” ve “تقصد” yani “kastetmek, amaçlamak, niyet etmek, yeltenmek, kalkışmak, yönelmek, bir tarafa doğru gitmek istemek” anlamlarına gelmektir.

4.1.Kastetmek

Kökün kastetmek anlamıyla alakalı olarak Kur’an’dan iki örnek ayet vererek açıklamak istiyoruz.

Örnek I

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَلاَ تَيَمَّمُواْ الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ

Ey inananlar! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın iyilerinden (başkaları için de) harcayın! Göz yummadan alamayacağınız kötü şeyleri de hayır diye harcamaya niyetlenmeyin! Bilin ki, Allah, kendine yeten, çok övülendir.”[87]

Bakara 2/267. ayetinde geçen “ymm” köküne fiil olarak meal sahiplerinin kahir çoğunluğu “kalkışmak, …e kalkmak, yeltenmek” anlamlarını yüklemişlerdir. Bu anlamlardan farklı olarak Akdemir, köke “niyetlenmek” anlamını verirken Esed ise “seçmek”[88] anlamını vermiştir. Söz konusu ayette geçen kökün, teyemmüm abdesti ile ilgili olmadığı için meal sahipleri “ymm” köküne sözlüklerdeki temel anlamı vermişlerdir. Kanaatimizce isabet ettikleri anlaşılmaktadır. Tefsirlerde ise köke sözlük anlamını veren müfessirlerin tamamı “kastetmek, kalkışmak, yeltenmek, taammüden” anlamlarına gelen “تعمد” ve “تقصد” sözcükleriyle yorumlamışlardır.[89]

Örnek II

وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مِّنكُم مِّن الْغَآئِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا

“…Bununla birlikte, eğer hasta veya yolculukta iseniz veya tuvaletten gelmişseniz ya da kadınlara dokunmuşsanız ve (bu gibi durumlarda) su da bulamamışsanız, o zaman temiz bir toprak bulup (onunla) yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin! Kuşkusuz ki, Allah çok affeden, çok bağışlayandır.”[90]

Çalışmamızın girişinde de bahsettiğimiz gibi İslamî disiplinler Hz. Muhammed’in vefatından sonra oluşmuştur. Fıkıh ilmindeki fıkhî bir terim olan teyemmüm, bazı hareketlerden oluşan ve abdest yerine geçen bir fıkıh kavramıdır. Teyemmüm sözcüğü de sonradan fıkıh ilminde terim anlamıyla kullanılmaya başlamıştır. Dolayısıyla ayetin nazil olduğu zamanda “ymm” kökünün sözlük anlamında anlaşılması muhakkaktır. Ayette anlamını araştırdığımız kök, tefa’ul kalıbında fiil olarak geçmektedir. Allah Teâlâ burada su bulunmadığı ve abdest alınması gereken durumlarda kolaylık olması için su yerine toprakla abdest almanın ne şekilde olacağını tarif etmektedir.

Nisa 4/43. ayette geçen “ymm” kökü, Türkçe meallerde ekseriyetle fıkhi terim anlamıyla “teyemmüm edin”  denilerek tercüme edilmektedir. O da kelimenin aslının Türkçe harflerle yazılarak “teyemmüm edin” denilerek meal yapmışlardır. Bu meallerden farklı olarak Akdemir köke “bulmak”, Esed ise “almak” anlamlarını vermişlerdir. Diyanet İşlerinin yeni mealinde ise köke “yönelmek” anlamı verilerek isabetli bir çeviri yapıldığı görülmektedir.[91] Eski çevirisinde “teyemmüm” olarak hatalı çeviri yapılmıştır.[92] Maide suresinin 5/6. ayetinde ise köke Edip Yüksel “yönelmek” anlamını vermekle isabet etmiş olmasına karşın bu ayete de farklı olarak “dokunmak” anlamını vererek isabet edememiştir.[93] Tefsirlerde ise kökün anlamını açıklayan müfessirler, örnek olarak verdiğimiz ilk ayetteki gibi “تعمد” ve “تقصد” yani “kastetmek, amaçlamak, niyet etmek, yeltenmek, kalkışmak, yönelmek, bir tarafa doğru gitmek istemek ” anlamlarını vermişlerdir.

4.2.Deniz

Anlamını araştırdığımız “ymm” kökü isim olarak Kur’an-ı Kerim’de sekiz defa geçmektedir. İsim olarak “deniz” anlamındadır. Örnek olarak Araf suresi 7/136. ayetini inceledik.

فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ فِى الْيَمِّ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلٖينَ

bunun üzerine biz, onları denizde boğarak onlardan intikam almıştık; çünkü onlar, mucizelerimizi yalanlamışlar ve onları umursamamışlardı.[94]

Neredeyse bütün müfessirler “ymm”  kelimesine “deniz” anlamını vermişlerdir. Bunun dışında ayetin bağlamını dikkate alarak kelimeye yakın anlamların verildiğini görmekteyiz.

İbranice olduğu söylenilen “ymm” kökünün geçtiği bağlam dikkatle incelendiğinde Hz. Musa’yla yakından ilgili olayların anlatıldığı görülecektir.[95]

Müfessirlere göre kelimenin anlamı “البَحْرِ /el-bahr” yani “deniz” demektir. İncelediğimiz müfessirlerin neredeyse hepsi bu manayı öngörmüşlerdir.[96] Zemahşeri kelimenin deniz anlamına geldiğini söyledikten sonra kelimenin iştikakının “التيمم /et-teyemmüm” yani “kastetmek” olduğunu belirtmektedir. Bunun açıklamasını ise “nitekim istifade edenler kendisine yönelmektedirler” şeklinde izah etmektedir.[97] Hâzin ise Zührî’den bir aktarmada bulunarak “ymm”  kelimesinin Süryaniceden Arapçaya geçtiğini ve Arapçalaştırıldığını haber vermektedir. Buna göre kelime hem tuzlu hem de tatlı sudan oluşan su birikintisidir.[98]

4.3.Nehir 

Anlamını araştırdığımız “ymm” kökü Kur’an-ı Kerim’de iki ayette ve üç defa “nehir, ırmak” anlamında geçmektedir. Aynı ayette kök iki defa tekrar etmektedir. Firavun’un doğan erkek çocuklarını öldürtmesi sebebiyle Hz. Musa bebek iken Allah Teâlâ annesine vahyederek, bebeği bir sandukaya koymasını ve Nil nehrine bırakmasını emreder. Böylece Allah Teâlâ hem bebeği ölümden koruyacak hem de Allah’ın ve büyüyünce de Hz. Musa’nın düşmanı olacak olan Firavunun sarayında büyütecektir. Kökün “nehir, ırmak” anlamının verildiği ayetlerde genellikle Hz. Musa’nın annesine vahyedilen, bebeğin suya bırakılması hadisesi anlatılmıştır.

أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي

Onu bir sandığa koy ve sandığı ırmağa bırak; ırmak onu kıyıya çıkaracaktır; bana düşman olan biri ve ona ilerde düşman olacak olan biri onu oradan alıp evlat edinecektir. Ve (böylece daha o çağda) kendi katımdan kutlu bir sevgiyle seni kuşattım ki, gözümün önünde yetişip olgunlaşasın.”[99]

Türkçe meallerde “ymm” köküne “deniz, derya, su ve ırmak” anlamları yüklenmiştir. Ancak ayetin anlattığı olay ve olayın gerçekleştiği yer göz önünde bulundurulduğunda “nehir” kastedildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla köke “nehir, ırmak” anlamı veren meal sahiplerinin isabetli oldukları görülmektedir.[100] Köke “deniz, su ve ırmak” anlamı veren bazı meal sahipleri bundan kastın ne olduğunu açıklama babında parantez içinde “Nil” veya “Nil nehri” ifadesini kullanmışlardır.[101]

Tefsirlerde de köke mana veren müfessirler bu ayette geçen “ymm” kökünün isim manası olarak “النهر, نهر النيل” yani “ırmak, nehir, Nil nehri” anlamını vermişlerdir.[102] Ayetin tefsirinde de her müfessir Hz. Musa’nın Nil nehrine annesi tarafından bırakılması ve firavun tarafından sarayında büyütülmesinden bahsetmişlerdir. Yapılan açıklamalara göre “ymm” kökü “nehir” anlamına da gelmektedir.[103]

 

Değerlendirme

Arapçada  “ymm”  kökünün temel anlamı “yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan su kütlesi” manasına gelmektedir. Sözlükler genelde kelimeye isim olarak “deniz, nehir” anlamları vermektedirler. Kelimenin kök anlamıyla ilişkisi olmadığını düşündüğümüz “kuş türü, kadın/mekân adı” gibi manaların da verildiğini görmekteyiz.

Fiil olarak ise “birisinin suya atılması/suda boğulması, suyun taşması” gibi anlamlar verilmektedir. Bazı lügatçiler “ymm”  kelimesini “teyemmüm” kelimesi arasında ilişki kurarak “kastetmek, yönelmek” anlamlarını verdiklerini müşahede ettik. Kökün Kur’an-ı Kerim ayetlerinde fiil olarak “kastetmek, kalkışmak, amaçlamak, niyet etmek, yeltenmek, yönelmek” manalarına geldiğini lügat ve tefsirlerden çıkardık. Bunun dışında kelimenin kök anlamıyla irtibat kuramadığımız “istediğine ulaşan/elde eden” anlamlarının da verildiğini tespit ettik.

Söz konusu kökün Kur’an’daki kullanımı ve taşıdığı anlama gelince bazı istisnalar hariç isim olarak “deniz, nehir” anlamında kullanıldığını müşahede ettik.

Arapçaya “yemin” kelimesinin başka dilden geldiği bilinmektedir. Kökün Süryanicedeki bu anlamından dolayı Arapçadaki “ymn” kökündeki son harfin “n” değil “m” olması gerektiği sonucuna ulaştık. Bunun sonucu olarak “yemin” kelimesi Süryanicede öfkeli, sinirli, hatta küfürlü bir ruh halinde söylenmektedir. Anlam olarak da “yemin”de bir “kasten, taammüden” anlamlarını barındırmaktadır. Kur’an’da “yemin etmek” şeklinde fiil olarak kullanılmamıştır. Arapçada “yemin ederim” derken kökün son harfi “n” bazen kullanılmaz. Mesela “الله أَيمن /eymenullâhe” ifadesinin yerine “الله أَيمُ /eymullâhe” ifadesi kullanılabilmektedir. Her iki şekilde de yani, hem kökte “n” harfi ile hem de “n” siz ifade edilmektedir.

 

SONUÇ

Kur’an-ı Kerim’de “فَتَيَمَّمُوا /feteyemmemû” sözcüğü fiil olarak üç defa geçmektedir. İnfak ile ilgili ayette geçen “ymm” köküne meallerde ve tefsirlerde “kastetmek, hedeflemek, amaçlamak, yeltenmek, yönelmek” anlamları verilirken teyemmüm abdestinin yapılışının tarif edildiği diğer iki ayette ise bir iki meal haricinde fıkıh ilmindeki terim anlamının kullanıldığını gördük. Ayetlerde geçen köke fıkıh ilmindeki terim anlamının verilmesinin bir hata olduğunu problem olarak tespit ettik. Hâlbuki İslami ilimler vahyin tamamlanmasından sonra oluşmuştur. Dolayısıyla ayetlerde geçen “ymm” kökünün fiil olarak sözlük anlamı veya kök anlamı kullanılması gerekirdi. Bu anlam kargaşasını çözmek için “ymm” kökü üzerinde artsüremli bir araştırma yapılması zorunlu oldu.

Kökün vahiy sürecinin Tevrat dönemindeki anlamları İbranice ve Tanah sözlüklerinde araştırıldı. Ayrıca kökün Eski Ahit metinlerinden de anlamları tespit edildi. “ymm” kökü İbranice sözlüklerinde ve Tanah pasuklarında isim olarak “deniz, göl, ırmak, su, batı ve çokluk” anlamlarında kullanılmıştır. Denizin “çokluk ve bereket” anlamları hem Arapçada hem de Türkçemizde kullanılmaktadır. Mesela Türkçede “denizde kum, onda para” denildiği zaman o kimsenin çok zengin olduğu, parasının çok olduğu anlaşılır. Kökün “deniz” anlamından türetilen denizle ilgili anlamları olduğu “Akdeniz, Kineret Gölü, Nil” gibi özel isim olarak da anlamları vardır. Eski Ahit’te kökün fiil olarak anlamları geçmemektedir. İsim olarak “batı, batı tarafı” gibi yön belirten anlamlarından dolayı “kastetmek, yeltenmek, yönelmek” gibi fiil anlamlarını da zımnında barındırmakta olduğu anlaşılmaktadır.

Yeni Ahit dönemine gelindiğinde kökün isim olarak “deniz, göl, su” temel manalarına geldiği gibi bunlardan türeyen “sahil, Tuz Denizi, Ölü Deniz, Büyük Deniz, Akdeniz” gibi anlamlara da gelmektedir. Bu yönüyle Eski Ahit’teki anlamlarıyla örtüşmektedir. Yeni Ahit döneminde bizim dikkatimizi çeken kökün fiil anlamlarının da olması ve kullanılmasıdır. Kök fiil olarak “yemin etmek, ant içmek” manasına gelmektedir. Kelimenin aslının İbraniceden geldiğini ifade edenler olduğu gibi Süryaniceden geldiğini ileri sürenler de olduğunu yukarıda ifade etmiştik.

Vahiy sürecinin son dönemi Kur’an-ı Kerim’de “ymm” kökünün anlam yüklenmelerini araştırdığımızda isim olarak “deniz ve nehir” anlamlarında kullanılmıştır. Kökün geçtiği ayetlerde konu itibariyle Hz. Musa ve zamanında geçen olaylardan bahsedilmektedir. Vahyin kaynağı Allah Teâlâ olduğu için, bazen Tevrat’taki ifadelerin Kur’an’da da aynen geçtiğini görmekteyiz. Anlamını araştırdığımız “ymm” kökünün isim anlamı da bu tür sözcüklerdendir. Bundan dolayıdır ki bazı müfessirler kelimenin aslının İbranice olduğunu ifade etmişlerdir.

Kur’an’da “ymm” kökü fiil olarak “tefa’ul” kalıbında üç defa kullanılmıştır. İnfakla ilgili olan ayette köke “kastetmek, yeltenmek, amaçlamak, kalkışmak, niyet etmek” şeklinde doğru mana verilmiştir. Fakat teyemmümle alakalı iki ayette köke daha sonra kazandığı terim anlamı verilmiştir. Araştırmamızın neticesinde elde ettiğimiz verilere göre bu mana yanlıştır. Nitekim bu iki ayetteki kökün anlamı “kastetmek, yeltenmek, amaçlamak, kalkışmak, niyet etmek” şeklinde olup infakla ilgili ayetteki manalarıyla aynıdır. Tefsirlerde ise köke fiil olarak anlam veren müfessirler her üç ayetteki köke  “kastetmek ve amaçlamak” anlamına gelen “تعمد ” ve “تقصد” ifadeleriyle yorumlamışlardır.

Vahiy sürecinde “ymm” kökü Eski Ahit döneminde sadece isim anlamı olarak geçmektedir. Kök “deniz” anlamında Eski Ahit’te toplamda 396 defa kullanılmıştır. Yeni Ahit’te kök isim anlamının yanında “ant içmek, yemin etmek” şeklinde fiil anlamı da kazanmıştır. Kur’an döneminde ise kök hem isim hem de fiil olarak kullanılmıştır. Fiil olarak “yemin etmek, ant içmek” olarak değil de “kastetmek, amaçlamak” anlamlarına gelmektedir. Kökün Yeni Ahit döneminde kazandığı “yemin etmek, ant içmek” manası “kasten, taammüden” anlamlarını içermektedir.

 

 

 

 

KAYNAKLAR

Abduh, Muhammed ve Rızâ, Reşîd, Tefsîrü’l-menâr, Dâru’l-Menâr, Kahire 1947.

Akdemir, Salih, Son Çağrı Kur’an, Ankara Okulu Yay. Ankara 2009.

Altuntaş, Halil ve Şahin, Muzaffer, Kur’an-ı Kerim Meâli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 2011.

Badawi, ElSaid M. ve Abdel Haleem, Muhamad,  Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, Brill Yay., Leiden 2008.

Bar Bahlule, Hassano, Lexicon Syriacum, E Reipublicae Typographaeo, Paris 1901.

Benyakar, İsrael ve Siliki, Yuda, Türkçe-İbranice, İbranice-Türkçe Sözlük, İtahdut Yotsei Turkiya be-Israel, İsrail 2011.

Brown, Francis, Rolles, Samuel Driver ve Briggs, Charles Augustus, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, Oxford University Press, Oxford 1939.

El-Begavî, Ebû Muhammed Muhyissünne el-Hüseyn b. Mes‘ûd, Me‘âlimü’t-tenzîl, Dâru Tayyibe, Riyad 1989.

El-Bikâî, Ebü’l-Hasen Burhânüddîn İbrâhîm b. Ömer, Nazmü’d-dürer fî tenâsübi’l-âyât ve’s-süver, Dâru’l-Kitâbi’l-İslamî, Kahire trsz.

El-Cevherî, Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd, es-Sıhâh, Dâru’l-İlm li’l-Malâyîn, 4. baskı, Beyrut 1990.

El-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed, Tehzîbü’l-luga, ed-Dâru’l-Mısriyye, Mısır 1964.

El-Ferâhîdî, Ebû Abdirrahmân el-Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-ayn muratteben alâ hurûfi’l-mu’cem, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003.

El-Feyyûmî, Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Alî, Misbâhu’l-münîr, Lübnan Yay., Beyrut 1987.

El-Fîrûzâbâdî, Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya’kûb b. Muhammed, el-Kâmûsü’l-muhît, Risâle Yay., 8. baskı, Beyrut 2005.

El-Hâzin, Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Muhammed b. İbrâhîm el-Bağdâdî, Lübâbü’t-te’vîl fî me’âni’t-tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004.

El-Hüvvârî, Hûd b. Muhakkem, Tefsîrü kitâbillâhi’l-azîz, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1990.

El-İsfahânî, Rağib, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kalem, 4. baskı, Şam 2009.

El-Kurtubî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed, el-Câmi li-ahkâmi’l-Kur’ân, Daru Âlemi’l-Kütüb, Riyad 2003.

El-Mazharî, Kâdî Muhammed Senâullah el-Osmânî, Tefsîrü’l-Mazharî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2004.

El-Merâgî, Ahmet Mustafa, Tefsîrü’l-Merâgî, Mektebetü ve Matbaatü Mustafa el-Bâbî el-Halebî, Kahire 1946.

El-Vâhidî, Ebü’l-Hasen Alî b. Ahmed b. Muhammed, el-Vecîz fî tefsîri’l-kitâbi’l-azîz, Dâru’l-Kalem Yay., Beyrut 1995.

En-Nîsâbûrî, Nizâmüddîn Hasen b. Muhammed b. Hüseyn, Garâibü’l-Kur’ân ve regâibü’l-furkân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1996.

Er-Râzî, Ebu Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn, Mefâtîhu’l-gayb, Dâru’l–Fikr, Beyrut 1981.

Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir, (çev. C. Koytak; A. Ertürk), İşaret Yay., İstanbul 2002.

Es-Sem‘ânî, Ebü’l-Muzaffer Mansûr b. Muhammed b. Abdilcebbâr et-Temîmî el-Mervezî, Tefsîrü’l-Kur’ân, Dâru’l-Vatan, Riyad 1997.

Es-Semerkandî, Ebü’l-Leys Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm, Bahru’l-ulûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1993.

Es-Süyûtî, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr, ed-Dürrü’l-mensûr fi’t-tefsîr bi’l-me’sûr, Merkezü lil-Buhûsi ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyeti vel-İslâmiyye, Kahire 2003.

Es-Süyûtî, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr, el-Mühezzeb fimâ vakaa fi’l-Kur’an’i mine’l-muarreb, (şrh. Et-Tihâmî er-Râcî el-Hâşimî), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1988.

Et-Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî el-Bağdâdî, Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, (thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Dâru’l-Hıcr, Kahire 2001.

Et-Tabersî, Emînü’l-İslâm Ebû Alî el-Fadl b. Hasan, Mecmau’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Dâru’l-Ulûm, Beyrut 2005.

Et-Tûsî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî, et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz.

Ez-Zebîdî, Muhammed el-Murtazâ el-Hüseynî, Tâcü’l-arûs min cevâhiri’l-Kâmûs, et-Türâsü’l-Arabî, Kuveyt 2001.

Ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer, el-Keşşâf an hakâ’ikı gavâmizi’t-tenzîl ve uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyad 1998.

Farsi, Moşe, Tora ve Aftara, Bamidbar, Gözlem Yay., İstanbul 2010.

Farsi, Moşe, Tora ve Aftara, Bereşit, Gözlem Yay., İstanbul 2010.

Farsi, Moşe, Tora ve Aftara, Devarim, Gözlem Yay., İstanbul 2012.

Farsi, Moşe, Tora ve Aftara, Şemot, Gözlem Yay., İstanbul 2007.

Fürst, Julius ve Davidson, Samuel, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, Bernhard Tauchnitz Yay., Leipzig 1867.

Gesenius, Heinrich Wilhelm Friedrich, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, (haz. Tregelles), Baker Books Yay., A.B.D. 1996.

http://www.biblestudytools.com/lexicons/hebrew/kjv/yam-aramaic.html, (08.12.2015).

http://www.kuranmeali.org/20/taha_suresi/39.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx, (19.08.2017).

İbn Abbâd, Ebü’l-Kâsım es-Sâhib İsmâîl, el-Muhît fî’l-luga, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut 1994.

İbn Âdil, Ebû Hafs Ömer b. Ali, el-Lübâb fî ulûmi’l-kitâb, (thk. heyet), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1998.

İbn Âşûr, Muhammed et-Tâhir b. Muhammed, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, Dârü’t-Tûnüsî,  Tunus 1984.

İbn Atıyye, Ebû Muhammed Abdülhak b. Gâlib el-Endelüsî, Muharrerü’l-vecîz fî tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2001.

İbn Düreyd, Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasen, Cemheretü’l-luga, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1987.

İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Zekeriyyâ, Mu’cemü mekâyîsi’l-luga, Daru’l-Fikr, Beyrut 1979.

İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Ömer el-Kureşî ed-Dımaşkî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-azîm, Dâru Tayyibe, Riyad 1999.

İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, Dâru-Sâdır, Beyrut 1414.

İbn Sîde, Ebü’l-Hasen Alî b. İsmâîl el-Mürsî, el-Muhkem ve’l-muhîtu’l-a’zam, (thk. Abdu’l-Hamid Hinravi), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2000.

İbnü’l-Hâim, Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed b. İmâd, et-Tibyân fî tefsîri garîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 2003.

Jastrow, Marcus, A Dictionary of the Targumim the Talmud Babli, Yerushalmi, Midrashic Literature, G. P. Putnam’s Sons Yay., New York 1903.

Jeffery, Arthur, The Foreign Vocabulary of the Qur’an, Brill Yay., Leiden 2007.

Karaman, Hayrettin, Çağrıcı, Mustafa, Kâfi Dönmez, İbrahim ve Gümüş, Sadrettin, Kur’an Yolu Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 2015.

Kaufman, Judah Ibn-Shmuel, English-Hebrew Dictionary, Dvir Yay., Tel Aviv 1929.

Kısa, Mahmut, Kısa Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali, Armağan Yay., Konya 2013.

Klein, Ernest, A Comprehensive Etymological Dictionary of the Hebrew Language for Readers of Englısh, Carta Yay., Kudüs 1987.

Lane, Edward William, An Arabic-English Lexicon, Librairie Du Liban Yay., Beyrut 1968.

Maluf, Louis, el-Müncid fi’l-lüğati ve’l-edebi ve’l-ulum, el-Matbaatu’l-Katulikiyye, Beyrut 1956.

Medkûr, İbrahim, el-Mu’cemü’l-vecîz, Talim ve Terbiye Bakanlığı Özel Baskı, Mısır 1994.

Medkûr, İbrahim, Mu’cemü elfâzi’l-Kur’âni’l-kerîm, el-İdaratü’l ‘Âmme li’l Mu’cemât ve İhya’it-Türâs Yay., Kahire 1989.

Mekkî b. Ebû Tâlib, Ebû Muhammed Hammûş b. Muhammed el-Kaysî, el-Hidâye ilâ bulûği’n-nihâye fî ilmi meâni’l-Kur’ân ve tefsîrihî ve ahkâmihî ve cümelin min fünûni ulûmih, Câmiatü’ş-Şârika, BAE 2008.

Mes’ûd, Cübrân, er-Râid, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1992.

Muhammed, Ebüssuûd, İrşâdü’l-akli’s-selîm, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz.

Mukâtil b. Süleymân, et-Tefsîrü’l-kebîr, Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabî Yay., Beyrut 2002.

Mustafa, İbrahim, Abdülkadir, Hamid, Zeyyat, Ahmed Hasan ve Neccar, Muhammed Ali, el-Mu’cemu’l-vasît, Mektebetü’ş-Şuruki’d-Devliyye, Kahire 2004.

Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık, İstanbul 1995.

Okuyan, Mehmet, Çok Anlamlılık Bağlamında Kur’ân Sözlüğü, Düşün Yay., İstanbul 2015.

Penrice, John, A Dictionary and Glossary of the Koran, Adam Yay., Londra 1873.

Raffalovitch, Isaiah, Anglo-Hebrew Modern Dictionary, Express Yay., Londra 1926.

Roy, William, A Complete Hebrew-English Dictionary, John F. Trow & Co. Yay., New York 1846.

Scharfstein, Ben-Ami ve Sappan, Raphael, Milon Anglî-İvrî, Dvir Yay., Tel Aviv 1961.

Semîn el-Halebî, Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Yûsuf b. İbrâhîm, ed-Dürrü’l-masûn fî ulûmi’l-kitâbi’l-meknûn, Dâru’l-Kalem, Şam trsz.

Shachter, Haim, The New Universal Hebrew-English Dictionary, Yavneh Publishing House, Tel Aviv 1960.

Shoshan, Avraham Even, HaMilon HeHadash, Kiryath Sepher Yay., Kudüs 1979.

Smith, J. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Oxford, New York 1903.

Waldstein, Abraham Solomon, English-Hebrew Dictionary, Mizpah Publishing, Kudüs trsz.

Wehr, Hans, A Dictionary of Modern Written Arabic, Otto Harrossowitz, 3. baskı, Wiesbaden 1971.

William, Robertson, Robertson’s Compendious Hebrew Dictionary, Bath Yay., y.y. 1814.

Zeyd b. Alî b. Hüseyin, Tefsîrü garîbi’l-Kur’ân, (thk. Muhammed Cevâd el-Hüseynî el-Celâlî), Dâru’l-Va’yi’l-İslâmî, Beyrut trsz.

 

 

[1] Mukâtil b. Süleymân, et-Tefsîrü’l-kebîr, Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabî Yay., Beyrut 2002, II/59. Ayrıca bkz: Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr es-Süyûtî, el-Mühezzeb fimâ vakaa fi’l-Kur’an’i mine’l-muarreb, (şrh. et-Tihâmî er-Râcî el-Hâşimî), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1988, s. 141; Ebü’l-Leys Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm es-Semerkandî, Bahru’l-ulûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1993, I/565. Bazı dilciler ise kelimenin Süryaniceden geldiğini aktarmaktadırlar: Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasen b. Düreyd, Cemheretü’l-luga, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1987, I/171. Ayrıca bkz: Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed el-Ezherî, Tehzîbü’l-luga, ed-Dâru’l-Mısriyye, Mısır 1964, XV/642; Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Dâru-Sâdır, Beyrut 1414, XII/647; Hans Wehr, A Dictionary of Modern Written Arabic, Otto Harrossowitz, 3. baskı, Wiesbaden 1971, s. 1109.

[2] ElSaid M. Badawi ve Muhamad Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, Brill Yay., Leiden 2008, s. 1058; Muhammed Abduh ve Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-menâr, Dâru’l-Menâr, Kahire 1947, IX/95. Ayrıca bkz: Ahmet Mustafa el-Merâgî, Tefsîrü’l-Merâgî, Mektebetü ve Matbaatü Mustafa el-Bâbî el-Halebî, Kahire 1946, IX/45; Muhammed et-Tâhir b. Muhammed İbn Âşûr, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, Dârü’t-Tûnüsî,  Tunus 1984, IX/75.

[3] Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed b. İmâd İbnü’l-Hâim, et-Tibyân fî tefsîri garîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 2003, s. 169.

[4] Avraham Even Shoshan, HaMilon HeHadash, Kiryath Sepher Yay., Kudüs 1979, III/964. Ayrıca bkz: Ernest Klein, A Comprehensive Etymological Dictionary of the Hebrew Language for Readers of Englısh, Carta Yay., Kudüs 1987, s. 259; Haim Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, Yavneh Publishing House, Tel Aviv 1960, I/300; Isaiah Raffalovitch, Anglo-Hebrew Modern Dictionary, Express Yay., Londra 1926, s. 697; William Robertson, Robertson’s Compendious Hebrew Dictionary, Bath Yay., y.y. 1814, s. 337; Abraham Solomon Waldstein, English-Hebrew Dictionary, Mizpah Publishing, Kudüs trsz, s. 544; Judah Ibn-Shmuel Kaufman, English-Hebrew Dictionary, Dvir Yay., Tel Aviv 1929, s. 585; Ben-Ami Scharfstein ve Raphael Sappan, Milon Anglî-İvrî, Dvir Yay., Tel Aviv 1961, s. 611; İsrael Benyakar ve Yuda Siliki, Türkçe-İbranice, İbranice-Türkçe Sözlük, İtahdut Yotsei Turkiya be-Israel, İsrail 2011, s. 128, 235.

[5] Klein, A Comprehensive Etymological Dictionary, s. 259. Ayrıca bkz: Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964; Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, I/300; Benyakar ve Siliki, Türkçe-İbranice, İbranice-Türkçe Sözlük, s. 235.

[6] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964. Ayrıca bkz: Klein, A Comprehensive Etymological Dictionary, s. 259.

[7] Klein, A Comprehensive Etymological Dictionary, s. 259.

[8] Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, I/300.

[9] Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, I/300. Ayrıca bkz: Raffalovitch, Anglo-Hebrew Modern Dictionary, s. 405. Denizle ilgili daha geniş kullanımlar için bkz: Kaufman, English-Hebrew Dictionary, s. 585-586.

[10] Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, I/300. Ayrıca bkz: Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964. Raffalovitch, Anglo-Hebrew Modern Dictionary, s. 50; Francis Brown, Samuel Rolles Driver ve Charles Augustus Briggs, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, Oxford University Press, Oxford 1939, s. 410.

[11] Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, I/300. Benzer anlamlar için bkz: Raffalovitch, Anglo-Hebrew Modern Dictionary, s. 568.

[12] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[13] Daha fazla bilgi için bkz: Moşe Farsi, Tora ve Aftara, Bereşit, Gözlem Yay., İstanbul 2010, s. 282-283. Ayrıca bkz: Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[14] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964. Ayrıca bkz: Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, I/300.

[15] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[16] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[17] Bu manayı destekleyecek mahiyette “Yahudiler doğuya da “Negba” demektedirler. Nitekim İsrail’in doğusunda orada “נגב /Negev” çölü bulunmaktadır. Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964. Ayrıca bkz: Klein, A Comprehensive Etymological Dictionary, s. 259; Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, I/300; Benyakar ve Siliki, Türkçe-İbranice, İbranice-Türkçe Sözlük, s. 235; Brown, Driver ve Briggs, A Hebrew and English Lexicon of the Old Testament, s. 410.

[18] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[19] Deyimin sözlük anlamı şu şekildedir: “çölde su bulmak”.

[20] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[21] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[22] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[23] Shoshan, HaMilon HeHadash, III/964.

[24] Julius Fürst ve Samuel Davidson, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, Bernhard Tauchnitz Yay., Leipzig 1867, s. 573. Ayrıca bkz: Marcus Jastrow, A Dictionary of the Targumim the Talmud Babli, Yerushalmi, Midrashic Literature, G. P. Putnam’s Sons Yay., New York 1903,  I/579; Heinrich Wilhelm Friedrich Gesenius, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, (haz. Tregelles), Baker Books Yay., A.B.D. 1996, s. 350.

[25] Fürst ve Davidson, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, s. 573. Ayrıca bkz: Jastrow, A Dictionary of The Targumim, I/579; Gesenius, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, (haz. Tregelles), s. 350.

[26]Fürst ve Davidson, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, s. 573. Ayrıca bkz: Jastrow, A Dictionary of The Targumim, I/579; Gesenius, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, (haz. Tregelles), s. 350.

[27] Fürst ve Davidson, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, s. 573. Ayrıca bkz: Gesenius, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, (haz. Tregelles), s. 350.

[28] Fürst ve Davidson, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, s. 573.

[29] Fürst ve Davidson, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, s. 573.

[30] Fürst ve Davidson, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, s. 573. Ayrıca bkz: William Roy, A Complete Hebrew-English Dictionary, John F. Trow & Co. Yay., New York 1846, s. 291.

[31] Fürst ve Davidson, A Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, s. 573. Ayrıca bkz: Gesenius, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, (haz. Tregelles), s. 350; Roy, A Complete Hebrew-English Dictionary, s. 291.

[32] Jastrow, A Dictionary of The Targumim, I/579.

[33] Jastrow, A Dictionary of The Targumim, I/579.

[34] Jastrow, A Dictionary of The Targumim, I/579.

[35] Gesenius, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, (haz. Tregelles), s. 350.

[36] Roy, A Complete Hebrew-English Dictionary, s. 291.

[37] Daniel Kitabı 2. ve 4. pasuklarında “deniz” anlamında kullanılmakta olan “ים /yam” kelimesinin kökünün Aramiceden geldiği bildirilmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz: http://www.biblestudytools.com/lexicons/hebrew/kjv/yam-aramaic.html, (08.12.2015).

[38] Yasanın Tekrarı, 11:24.

[39] Moşe Farsi, Tora ve Aftara, Devarim, Gözlem Yay., İstanbul 2012, s. 244-245.

[40] Mısır’dan Çıkış, 13:18.

[41] Moşe Farsi, Tora ve Aftara, Şemot, Gözlem Yay., İstanbul 2007, s. 136-137.

[42] Hezekiel, 47:8.

[43] Ayrıca bkz: Hezekiel, 47:11, 18.

[44] Sayılar, 34:11.

[45] Moşe Farsi, Tora ve Aftara, Bamidbar, Gözlem Yay., İstanbul 2010, s.667-669.

[46] Yeşaya, 19:5.

[47] Ayrıca bkz: Yeşaya, 18:2; Nahum, 3:8.

[48] 1. Krallar, 7:23, 24; 2. Korintliler, 4:3; 2. Krallar, 25:13.

[49] Yaratılış, 12:8, 13:14, 28:14; Mısır’dan Çıkış, 10:19, 26:22, 26:27, 27:12, 36:27, 36:32.

[50] J. Payne Smith, A Compendious Syriac Dictionary, Oxford, New York 1903, s. 193; Hassano Bar Bahlule, Lexicon Syriacum, E Reipublicae Typographaeo, Paris 1901, s. 846.

[51] Matta, 13:47, 48.

[52] Markos, 1:16.

[53] Luka, 8:24, 25.

[54] Matta, 23:20, 21, 22.

[55] A’râf, 7/136; Tâhâ, 20/39, 78, 97; Kasas, 28/7, 40; Zâriyât, 51/40.

[56] Ebû Abdirrahmân el-Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbü’l-ayn muratteben alâ hurûfi’l-mu’cem, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003, VIII/431. Ayrıca bkz: İbn Düreyd, Cemheretü’l-luga, I/171; Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XV/641; Ebü’l-Kâsım es-Sâhib İsmâîl b. Abbâd, el-Muhît fî’l-luga, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut 1994, X/463; Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh, Dâru’l-İlm li’l-Malâyîn, 4. baskı, Beyrut 1990, V/2065; Ebü’l-Hasen Alî b. İsmâîl b. Sîde el-Mürsî, el-Muhkem ve’l-muhîtu’l-a’zam, (thk. Abdu’l-Hamid Hinravi), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2000, X/579; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XII/647;  Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Alî el-Feyyûmî, Misbâhu’l-münîr, Lübnan Yay., Beyrut 1987  s. 261; Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya’kûb b. Muhammed el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, Risâle Yay., 8. baskı, Beyrut 2005, s. 1172; Muhammed el-Murtazâ el-Hüseynî ez-Zebîdî, Tâcü’l-arûs min cevâhiri’l-Kâmûs, et-Türâsü’l-Arabî, Kuveyt 2001, XXXIV/139.

[57] İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, IV/42.

[58] Taha, 20/39.

[59] Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XV/642. Ayrıca bkz: İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XII/647.

[60] Ferâhîdî, Kitâbü’l-ayn, VIII/431. Ayrıca bkz: Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XV/642 Cevherî, Sıhâh, V/2065; Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Fâris b. Zekeriyyâ, Mu’cemü mekâyîsi’l-luga, Daru’l-Fikr, Beyrut 1979, VI/153; İbn Sîde, Muhkem, X/579; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XII/647;  Fîrûzâbâdî, Kâmûsü’l-muhît, s.1172; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, XXXIV/139.

[61] Ferâhîdî, Kitâbü’l-ayn, VIII/431. Ayrıca bkz: Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XV/642; İbn Sîde, Muhkem, X/579; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab,, XII/647; Fîrûzâbâdî, Kâmûsü’l-muhît, s. 1173; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, XXXIV/142.

[62] Sâhib b. Abbâd, Muhît fî’l-luga, X/463. Ayrıca bkz: Cevherî, Sıhâh, V/2064; İbn Fâris, Mu’cemü mekâyîsi’l-luga, VI/152; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XII/648; Feyyûmî, el-Misbâhu’l-münîr, s. 261; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, XXXIV/140.

[63] Fîrûzâbâdî, Kâmûsü’l-muhît, s.1172; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, XXXIV/141.

[64] Ferâhîdî, Kitâbü’l-ayn, VIII/431. Ayrıca bkz: İbn Sîde, Muhkem, X/579; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XII/647;  Fîrûzâbâdî, Kâmûsü’l-muhît, s. 1172; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, XXXIV/140.

[65] Ferâhîdî, Kitâbü’l-ayn, VIII/431. Ayrıca bkz: Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XV/642; Sâhib b. Abbâd, Muhît fî’l-luga, X/463; Cevherî, Sıhâh, V/2065; İbn Fâris, Mu’cemü mekâyîsi’l-luga, VI/153; İbn Sîde, Muhkem, X/579; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XII/647; Feyyûmî, Misbâhu’l-münîr, s. 261; Fîrûzâbâdî, Kâmûsü’l-muhît, s. 1172; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, XXXIV/140.

[66] Ferâhîdî, Kitâbü’l-ayn, VIII/431. Ayrıca bkz: Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XV/642; Sâhib b. Abbâd, Muhît fî’l-luga, X/463; Cevherî, Sıhâh, V/2065; İbn Sîde, Muhkem, X/579; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XII/648; Feyyûmî, Misbâhu’l-münîr, s. 261; Fîrûzâbâdî, Kâmûsü’l-muhît, s. 1172-1173; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, XXXIV/141-142.

[67] İbn Fâris, Mu’cemü mekâyîsi’l-luga, VI/153. Ayrıca bkz: Fîrûzâbâdî, Kâmûsü’l-muhît, s. 1173; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, XXXIV/140.

[68] Louis Maluf, el-Müncid fi’l-lüğati ve’l-edebi ve’l-ulum, el-Matbaatu’l-Katulikiyye, Beyrut 1956, s. 926. Ayrıca bkz: Wehr, A Dictionary of Modern Written Arabic, s. 1109; İbrahim Mustafa, Hamid Abdülkadir, Ahmed Hasan Zeyyat ve Muhammed Ali Neccar, el-Mu’cemu’l-vasît, Mektebetü’ş-Şuruki’d-Devliyye, Kahire 2004, II/1096; İbrahim Medkûr, el-Mu’cemü’l-vecîz, Talim ve Terbiye Bakanlığı Özel Baskı, Mısır 1994, s. 687; Serdar Mutçalı, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık, İstanbul 1995,  s. 1022.

[69] Maluf, Müncid, s. 926. Ayrıca bkz: Heyet, Mu’cemu’l-vasît, II/1096.

[70] Maluf, Müncid, s. 926. Ayrıca bkz: Heyet, Mu’cemu’l-vasît, II/1096.

[71] Edward William Lane, An Arabic-English Lexicon, Librairie Du Liban Yay., Beyrut 1968, VIII/3064. Ayrıca bkz: Maluf, Müncid, s. 926; Heyet, Mu’cemu’l-vasît, II/1096; Cübrân Mes’ûd, er-Râid, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1992, s. 879; Medkûr, Mu’cemü’l-vecîz, s. 687; Mutçalı, Arapça-Türkçe Sözlük, s. 1022.

[72] Lane, An Arabic-English Lexicon, VIII/3064. Ayrıca bkz: Maluf, Müncid, s. 926-927; Heyet, Mu’cemu’l-vasît, II/1096; Mesûd, Râid, s. 879; Medkûr, Mu’cemü’l-vecîz, s. 687.

[73] Lane, An Arabic-English Lexicon, VIII/3064. Ayrıca bkz: Maluf, Müncid, s.927; Wehr, A Dictionary of Modern Written Arabic, s. 1109; Heyet, Mu’cemu’l-vasît, II/1096; Medkûr, Mu’cemü’l-vecîz, s. 687; Mutçalı, Arapça-Türkçe Sözlük, 1022.

[74] Maluf, Müncid, s. 927.

[75] Heyet, Mu’cemu’l-vasît, II/1096.

[76] Rağib el-İsfahânî, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kalem, 4. baskı, Şam 2009, s. 893. Ayrıca bkz: Mehmet Okuyan, Çok Anlamlılık Bağlamında Kur’ân Sözlüğü, Düşün Yay., İstanbul 2015, s. 899; John Penrice, A Dictionary and Glossary of the Koran, Adam Yay., Londra 1873, s. 165; İbrahim Medkûr, Mu’cemü elfâzi’l-Kur’âni’l-kerîm, el-İdaratü’l ‘Âmme li’l Mu’cemât ve İhya’it-Türâs Yay., Kahire 1989, II/1220; Badawi ve Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, s. 1058; Arthur Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’an, Brill Yay., Leiden 2007, s. 293.

[77] Penrice, A Dictionary and Glossary of the Koran, s. 165.

[78] Penrice, A Dictionary and Glossary of the Koran, s. 165. Ayrıca bkz: Badawi ve Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, s. 1058; Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’an, s. 293.

[79] Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’an, s. 293.

[80] İsfahânî, Müfredât, s. 893. Ayrıca bkz: Okuyan, Çok Anlamlılık Bağlamında Kur’ân Sözlüğü, s. 899; Medkûr, Mu’cemü elfâzi’l-Kur’âni’l-kerîm, II/1219; Badawi ve Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, s. 47, 1058.

[81] Metin şu şekildedir: “يَمَمْتَ كذا” ve “تَيَمَّمْتُهُ” fiilleri, kastetmeyi ifade eder.” İsfahânî, Müfredât, s. 893.

[82] Nisa, 4/43.

[83] Bkz: Okuyan, Çok Anlamlılık Bağlamında Kur’ân Sözlüğü, s. 899.

[84] İsfahânî, Müfredât, s. 893.

[85] İsfahânî, Müfredât, s. 893.

[86] İsfahânî, Müfredât, s. 893.

[87] Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’an, Ankara Okulu Yay. Ankara 2009, s. 44; Bakara, 2/267.

[88] Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir, (çev. C. Koytak; A. Ertürk), İşaret Yay., İstanbul 2002, s. 81.

[89] Zeyd b. Alî b. Hüseyin, Tefsîrü garîbi’l-Kur’ân, (thk. Muhammed Cevâd el-Hüseynî el-Celâlî), Dâru’l-Va’yi’l-İslâmî, Beyrut trsz., s. 154; Mukâtil b. Süleymân, et-Tefsîrü’l-kebîr, I/222; Ebü’l-Muzaffer Mansûr b. Muhammed b. Abdilcebbâr et-Temîmî el-Mervezî es-Sem‘ânî, Tefsîrü’l-Kur’ân, Dâru’l-Vatan, Riyad 1997, I/272; Emînü’l-İslâm Ebû Alî el-Fadl b. Hasan et-Tabersî, Mecmau’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Dâru’l-Ulûm, Beyrut 2005, II/155; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an hakâ’ikı gavâmizi’t-tenzîl ve uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyad 1998, I/498; Ebû Muhammed Abdülhak b. Gâlib b. Atıyye el-Endelüsî, Muharrerü’l-vecîz fî tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2001, I/362.

[90] Akdemir, Son Çağrı Kur’an, s. 84; Nisa, 4/43.

[91] Halil Altuntaş ve Muzaffer Şahin, Kur’an-ı Kerim Meâli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 2011, s. 95. Ayrıca bkz: Hayrettin Karaman, Mustafa Çağırıcı, İbrahim Kafi Dönmez ve Sadrettin Gümüş, Kur’ân Yolu Meâli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 2015, s. 84.

[92] http://www.kuranmeali.org, (19.08.2017).

[93] http://www.kuranmeali.org, (19.08.2017).

[94] Akdemir, Son Çağrı Kur’an, s. 165. A’raf, 7/136.

[95] A’râf, 7/136; Tâhâ, 20/39, 78, 97; Kasas, 28/7, 40; Zâriyât, 51/40.

[96] Zeyd b. Alî, Tefsîrü garîbi’l-Kur’ân, s. 198-199. Ayrıca bkz: Hûd b. Muhakkem el-Hüvvârî, Tefsîrü kitâbillâhi’l-azîz, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1990, II/39; Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî et-Taberî el-Bağdâdî, Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, (thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Dâru’l-Hıcr, Kahire 2001, X/403; Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, I/565; Ebû Muhammed Mekkî b. Ebî Tâlib Hammûş b. Muhammed el-Kaysî, el-Hidâye ilâ bulûği’n-nihâye fî ilmi meâni’l-Kur’ân ve tefsîrihî ve ahkâmihî ve cümelin min fünûni ulûmih, Câmiatü’ş-Şârika, BAE 2008, IV/2521; Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî et-Tûsî, et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz., IV/524; Ebü’l-Hasen Alî b. Ahmed b. Muhammed el-Vâhidî, el-Vecîz fî tefsîri’l-kitâbi’l-azîz, Dâru’l-Kalem Yay., Beyrut 1995, I/410; Ebû Muhammed Muhyissünne el-Hüseyn b. Mes‘ûd el-Begavî, Me‘âlimü’t-tenzîl, Dâru Tayyibe, Riyad 1989, III/273; Tabersî, Mecmeu’l-beyân, IV/254; Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmi li-ahkâmi’l-Kur’ân, Daru Âlemi’l-Kütüb, Riyad 2003, VII/272; Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Yûsuf b. İbrâhîm el-Halebî, ed-Dürrü’l-masûn fî ulûmi’l-kitâbi’l-meknûn, Dâru’l-Kalem, Şam trsz., V/437; Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Ömer b. Kesîr el-Kureşî ed-Dımaşkî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-azîm, Dâru Tayyibe, Riyad 1999, III/466; Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr es-Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr fi’t-tefsîr bi’l-me’sûr, Merkezü lil-Buhûsi ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyeti vel-İslâmiyye, Kahire 2003, VI/521; Ebüssuûd Muhammed, İrşâdü’l-akli’s-selîm, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz., III/266; Kâdî Muhammed Senâullah el-Osmânî el-Mazharî, Tefsîrü’l-Mazharî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2004, III/427; İbn Âşûr, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, IX/75.

[97] Zemahşerî, Keşşâf, II/498. Ayrıca bkz: Nizâmüddîn Hasen b. Muhammed b. Hüseyn en-Nîsâbûrî, Garâibü’l-Kur’ân ve regâibü’l-furkân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1996, III/309; Ebü’l-Hasen Burhânüddîn İbrâhîm b. Ömer el-Bikâî, Nazmü’d-dürer fî tenâsübi’l-âyât ve’s-süver, Dâru’l-Kitâbi’l-İslamî, Kahire trsz., VIII/43.

[98] Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Muhammed b. İbrâhîm el-Hâzin el-Bağdâdî, Lübâbü’t-te’vîl fî me’âni’t-tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, II/242.

[99] Tâhâ, 20/39.

[100] Esed, Kur’an Mesajı Meal-Tefsir, s. 628. Ayrıca bkz: Mahmut Kısa, Kısa Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali, Armağan Yay., Konya 2013, s. 298. Diğer mealler için bkz: http://www.kuranmeali.org/20/taha_suresi/39.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx, (19.08.2017).

[101] http://www.kuranmeali.org/20/taha_suresi/39.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx, (19.08.2017).

[102] Mekkî b. Ebû Tâlib, Hidâye ilâ bulûği’n-nihâye, IX/4634; Vâhidî, Vecîz, II/694; Sem‘ânî, Tefsîrü’l-Kur’ân, III/329; Begavî, Me‘âlimü’t-tenzîl, V/272; Tabersî, Mecmeu’l-beyân, VII/17; Ebu Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, Dâru’l–Fikr, Beyrut 1981, XXII/52.

[103] Mukâtil b. Süleymân, et-Tefsîrü’l-kebîr, II/59. Ayrıca bkz: İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, IV/42; Ebû Hafs Ömer b. Ali b. Âdil, el-Lübâb fî ulûmi’l-kitâb, (thk. heyet), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1998, IX/288; İbn Âşûr, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, IX/75; Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl, II/242; Halebî, ed-Dürrü’l-masûn, V/437; Abduh ve Rızâ, Tefsîrü’l-menâr, IX/95.

BİR TERCÜME TEKNİĞİ OLARAK “SİZ” ZAMİRİNİN “BİZ” ŞEKLİNDE TERCÜMESİ

BİR TERCÜME TEKNİĞİ OLARAK “SİZ” ZAMİRİNİN “BİZ” ŞEKLİNDE TERCÜMESİ

 

Öz: Kur’an, Arapça nazil olmuştur. Fakat unutulmamalıdır ki Arapçadan kasıt yedinci yüzyılda Araplar tarafından kullanılan Arapçadır. O dönemin Arapçasının bir özelliği olarak, kişiler arasında geçen konuşmalarda, genelde “biz” yerine “siz” zamiri kullanılmaktadır. Araplar arasında kullanılan bu üslup Kur’an-ı Kerim’de de yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Çağımızda Kur’an’ın bu dil özelliğine Muhammed Hamidullah ve Salih Akdemir dikkat çekmiştir. Ancak Hamidullah, meâlinde bu dil özelliğini uygulamazken Akdemir onu çalışmasında dikkate almıştır. Bu makalede, Kur’an’ın bu dil özelliğinin, yani “biz”li zamirlerin “siz”li olarak aktarılmasının üzerinde durulmuştur. Bu özellik, bazı mütercimler tarafından dikkate alınmadığı için çeviri hataları kaçınılmaz olmuştur.

Anahtar Kelimeler: Kur’an, Kur’an’ın Dil Özelliği, Meâl, Belagat, İltifat.

 

AS A TRANSLATİON TECHNİC THE TRANSLATİON OF PRONOUN “YOU”  AS PRONOUN “WE”

Abstract: The Qur’ān has been revelation in Arabic. But it should not be forgotten that Arabic was an Arabic language used by the Arabs in the seventh century. As a characteristic of Arabic at that time, in conversations between people, the pronoun “you” is generally used instead of “us”. This style used between Arabs was very common in the Qur’ān too. In our period, Muhammad Hamidullah and Salih Akdemir have attracted attention to this language feature of the Qur’ān. However, while Hamidullah not applied this language feature in his meaning of the Qur’ān, Akdemir considered that in his study. In this article, it is focused on this language characteristic of the Qur’ān: namely, on transfer of the pronouns “we” as “you”. Because some translators didn’t consider this feature, translation errors was inevitable.

Key Words: Qur’ān, Language Feature of Qur’ān, the Meanings of the Qur’ān, Rhetoric, Iltifat.

 

 

 

 

GİRİŞ      

Her ne kadar Kur’an, zihinlerde yazılı metin olarak algılansa da onun sözlü bir metin olduğu unutulmamalıdır. Hitap ettiği topluluğun hayatını değiştirmeyi hedefleyen Kur’an’ın, ifadelerinde yazı dilinin değil de konuşma yani hitap dilinin özelliklerine ağırlık vermesi son derece doğaldır.

Kur’an çevirileri genel itibariyle iki kısma ayrılmaktadır:

  1. Kaynak dile bağımlı olan lafzi çeviriler,
  2. Erek dile önem veren çeviriler.

Hemen belirtmek gerekir ki kaynak dile bağımlı olan lafzi çeviriler çoğunluktadır. Bu çeviriler kaynak dile sadık oldukları (!) için akıcı değildir. Okuyucu söz konusu çeviriyi her okuduğunda bunu açıkça hissetmektedir. İkinci gruptaki çeviriler daha azdır. Erek dile önem veren Kur’an mütercimleri bu üsluba önem vermeyenlerin Allah’ın kitabını anlaşılmaz kıldıklarını belirtmektedirler (Akdemir, 2015: XXV).

Kur’an, muhatap aldığı insanların, kendi aralarındaki konuşmalarını aktarırken önemli bir üsluba dikkatlerimizi çekmektedir: Biz zamiri bulunan ifadeleri Kur’an Siz zamiriyle aktarmaktadır. Bu özellik, onun nüzul dönemindeki Arap diline ait olmalıdır. Nitekim dönemin Arapçasının bir özelliği olarak, kişiler arasında geçen konuşmalarda, genelde “biz” yerine “siz” ifadesi kullanılırdı. Bunun böyle olduğunu birçok tefsirde ve bazı meâllerde görmek mümkündür. Çalışmanın devamında bu görüşler örneklendirilmeye ve delillendirilmeye çalışılacaktır.

Günümüz Arapçasına bakıldığında bu dil özelliğinin artık kullanılmadığı görülecektir. Çünkü bugün Araplar karşılıklı konuşmalarda, “yapalım”, “gidelim” gibi ifadelere yer vermektedirler. Artık “Yapın”, “gidin” gibi hitaplar tercih edilmemektedir.

Bazı ilim adamları buna belagatte yer alan “iltifat” adını verseler de dikkatli bir şekilde incelendiğinde görülecektir ki Kur’an’ın biz’li zamirleri siz’li olarak aktarması “iltifat”tan farklı bir özelliktir.

“İltifat” kelimesi “l-f-t” kökünden türemiş ve “dönmek, yönelmek, çevrilmek” gibi anlamlara gelmektedir (el-Ferâhîdî, 2003: VIII/121; el-Cevherî, 1990: I/264; İbn Manzûr, 1300: II:84 vd.; Lane, 1968: VII/2666; El-İsfahânî, 2009: 743). Arap belagatinde ise, bir ifadede sözün yönünü birdenbire değiştirerek üslûp farklılığı meydana getirmek demektir. Bu değişiklikler, monotonluğu kırarak muhatabın ilgisini uyandırmak ve konunun önemine dikkat çekmek gibi amaçlarla yapılır (Durmuş, 2000: XXII/152). Belagat eserlerinde “iltifat” ile alakalı birkaç farklı kullanımından söz edilmektedir:

  • Gaibden muhataba geçiş:

Üçüncü şahısla başlanan bir konuşmanın ikinci şahısla devam edilmesidir. Buna el-Fâtiha 1/1-5. ayetleri örnek olarak verilebilir.

  • Gaibden mütekellime geçiş:

Üçüncü şahısla başlanan bir konuşmaya birinci şahısla devam edilmesidir. “İltifat”ın bu türüne Fussilet 41/11-12. ayetleri örnektir.

  • Muhataptan gaibe geçiş:

İkinci şahısla başlanan bir sözün üçüncü şahısla devam edilmesidir. Buna örnek olarak Âl-i İmrân 3/9. ayeti verilebilir.

  • Mütekellimden gaibe geçiş:

“İltifat”ın bu türü, birinci şahısla başlayan söze üçüncü şahısla devam edilmesidir. Buna ez-Zümer 39/53. ayetini örnek olarak verilebilir.

  • Mütekellimden muhataba geçiş:

Birinci şahısla başlanan bir konuşmanın ikinci şahısla devam edilmesidir. Buna örnek olarak Yâsîn 36/22. ayeti verilebilir.

  • Mâziden muzâriye geçiş:

Geçmiş zaman kipiyle başlayan sözün şimdiki, gelecek veya geniş zaman kipiyle devam etmesidir. Buna el-Hac 22/25. ayeti örnek olarak teşkil etmektedir.

  • Muzâriden mâziye geçiş:

Şimdiki, gelecek veya geniş zaman kipiyle başlayan bir cümlenin devamında mâzi kipine dönüşmesidir. Buna örnek en-Neml 27/87. ayetini vermek mümkündür.

  • Mâziden emre geçiş:

Geçmiş zamanla başlanan bir sözün emir kalıbıyla devam ettirilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Buna da el-Mülk 67/3. ayeti örnek verilebilir (Özdemir, 2006: 156-160; Kınar, 2005: 86-103; Eren ve diğerleri, 2014: 100-102).

Belagat kitaplarında, yukarıda da görüldüğü gibi, “iltifat”ın birçok türünden bahsedilmektedir. Dikkat edilirse, örneklerin ve açıklamaların hiçbirinde siz’li zamirlerin biz’li olarak aktarılması yer almamaktadır. Ayrıca, “iltifat”, Arap dilinde hala aktif halde kullanılan bir edebî sanattır. Bu çalışmada bahsedilen dil özelliği ise Araplar tarafından artık kullanılmamaktadır. Bu dil özelliği nüzul döneminde kalmıştır.

Kur’an’ın sadece bir yerinde biz’li emir kipi el-‘Ankebût 29/12. ayetinde geçmektedir:

“وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّبِعُوا سَبٖيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُمْ بِحَامِلٖينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَیْءٍ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ”

“İnkârcılar müminlere, ‘Gelin bizim yolumuza uyun, günahınızı biz yüklenelim’ derler. Oysa onların hiçbir günahını gerçekten yüklenecek değillerdir; hakikatte onlar katıksız yalancılardır.” (Karaman ve diğerleri, 2015, el-‘Ankebût 29/12).

Kalıp olarak “وَلْنَحْمِلْ / ve’l-nahmil” ibaresi emir kipi gibi gözükse de anlam açısından haber niteliği taşımaktadır. Mesela Taberî (ö. 310/923) Câmiu’l-beyân’ında bu ayetteki “وَلْنَحْمِلْ /ve’l-nahmil” ibaresini “نتـحمل  – yükleniriz/üstleniriz” şeklinde açıklamıştır (Et-Taberî, 2001: XVII/367). Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210) ise “وَلْنَحْمِلْ / ve’l-nahmil” ibaresinin emir anlamında olmadığını vurgulamıştır (Er-Râzî, 1981: XV/41; El-Kurtubî, 2006: XVI/342-343). Bu ayet dışında, örneğin günlük konuşmalarda kullanılan “yapalım”, “diyelim” şeklindeki emir kipini, Kur’an “yapın”, “deyin” şeklinde sizli emir kipiyle gerçekleştirmektedir (Akdemir, 2002: 143-161).

Kur’an’ının bu özelliğinin daha iyi anlaşılabilmesi için örnekler üzerinden devam edilecektir:

Örnek I: Âl-i İmrân  

Âl-i İmrân 3/72. ayetinde şöyle bir diyalog vardır:

“وَقَالَتْ طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ ٱلْكِتَابِ آمِنُواْ بِٱلَّذِيۤ أُنْزِلَ عَلَى ٱلَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ ٱلنَّهَارِ وَٱكْفُرُوۤاْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ”

“Kitap ehlinden bir grup dedi ki: ‘İnananlara indirilmiş olana, günün önünde inanın, sonunda inkâr edin; belki (size bakarak onlar da) dönerler’” (Ateş, t.y., Âl-i İmrân 3/72).

Hâlbuki bu çalışmada ele alınan dil kuralına göre mana şu şekilde olması gerekir: “Ehl-i Kitap’tan bir grup (diğer bir gruba): ‘(dinlerinden) dönmeleri için inananlara indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edelim.’ dedi.” Söz konusu dil özelliği uygulandığında ayette kastedilen mana daha berrak ve daha anlaşılır hale gelmektedir.

Yukarıda Âl-i ‘İmran 3/72. ayeti aktarılırken diyaloğun cereyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu dikkate alınmadığı için bazı çevirilerde diyaloğun karşılıklı yansıtıldığı gözükmemektedir. Âl-i İmrân 3/72’den sonra gelen ayetlerdeki mananın akışına dikkat edilirse diyaloğun var olduğu anlaşılacaktır. Fakat maalesef bazı meâl yazarlarının çevirilerinde diyaloğun yansıtıldığı gözükmemektedir.

“وَلَا تُؤْمِنُٓوا اِلَّا لِمَنْ تَبِـعَ د۪ينَكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْهُدٰى هُدَى اللّٰهِۙاَنْ يُؤْتٰٓى اَحَدٌ مِثْلَ مَٓا اُو۫ت۪يتُمْ اَوْ يُحَٓاجُّوكُمْ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِۚ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ﴿٧٣﴾ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿٧٤﴾”

‘“Ve kendi dininize uyanlardan başka hiç kimseye inanmayın.’ De ki: ‘Doğru olan yol ancak Allah’ın gösterdiği yoldur. Birine, size verilenin benzeri veriliyor diye mi veya rabbinizin huzurunda aleyhinize deliller getirecekler diye mi (böyle davranıyorsunuz)?’ De ki: ‘Kuşkusuz lütuf Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir.’ Allah (zatında ve sıfatlarında) sınırsızdır ve her şeyi bilmektedir. Rahmetini dilediğine özgü kılar. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Karaman ve diğerleri, 2015: Âl-i İmrân, 3/73-74).

Âl-i İmrân 3/72-74. ayetleri müfessirleri yormuş ve zor durumda bırakmış gibi gözükmektedir. Kaldı ki bazı müfessirler bunu açıkça dile getirmiştir. Örneğin Râzî, Âl-i İmrân 3/73. ayetle alakalı uzun açıklamalardan sonra şunu söylemek zorunda kalmıştır:

“Bil ki bu ayet, zor ve müşkil olan ayetlerdendir. Buna göre biz deriz ki, bu ifade ya Allah’ın sözü veya Yahudilerin sözü olup onların ‘ve dininize tâbi olandan başkasına inanmayın’ şeklindeki sözlerinin bir devamı niteliğindedir. Bu iki ihtimalden her birini benimsemiş olan müfessirler bulunmaktadır.” (Er-Râzî, 1981: VIII/106; Karaman ve diğerleri, 2014: I/601-606).

Tefsirlerdeki kararsızlığı Türkçe meâllerde de görmek mümkündür (Esed, 2002; Kısa, 2013; Ateş, 1989: 1/59-64; Bilmen, t.y., 1/395-397). Aslında bu durum Azerice (Bünyadov ve diğerleri, 2015), Özbekçe (Mansur, 2001), Tatarca (Kurtnezir, 2007), Kazakça (Altay, 1991), Kırgızca (Tursunov, 1991; Mansur, 2005; İsmailov ve diğerleri, 2016), İngilizce (Pickthall, 1977; Yusuf Ali, 2001), Rusça (Kraçkovskiy, 2010; Porohova, 2009; Osmanov, 2009), İbranice (Rivlin, 1987; Ben Shemesh, 1978; Rubin, 2005) ve benzeri dillerdeki meâller için de geçerlidir. Hemen belirtmek gerekir ki bu ayetlerin çevirisinde ne konu bağlamı doğru kurulmuş ne de siz’li zamirler biz’li olarak tercüme edilmiştir. Söz konusu ayetler hem kurgu hem de Kur’an’ın nüzul dönemindeki dil özelliği dikkate alınarak şu şekilde tercüme edilebilir:

“Ehl-i Kitap’tan bir grup (diğer bir gruba) şöyle dedi: ‘(Dinlerinden) dönmeleri için inananlara indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edelim’. (Diğer bir grup da onlara): ‘Dinimize uyanlardan başkasına asla inanmayalım; aksi halde onlar (bu tür davranışlarımızı) Allah nezdinde aleyhimize delil olarak kullanırlar’ demektedirler. De ki: ‘hidayet, Allah’ın (belirlemiş olduğu) hidayettir, size verilmiş olanın aynen bir başkasına da verilmesidir.’ Yine de ki: ‘Kuşkusuz, lütuf Allah’ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah (lütfu) çok geniş olan, çok bilendir. O, rahmetini dilediğine ayırır. Allah çok büyük lütuf sahibidir.’” (örnek çeviri için bk. Akdemir, 2015).

Görüldüğü gibi meâllerde siz’li cümleler biz’li olarak tercüme edildiği ve kurgu dikkate alınarak aktarıldığı zaman meâller daha anlaşılır olmaktadır. Kurgunun doğru kurulmasıyla da kimin kime ne dediği daha belirgin olmaktadır.

Kur’an’ın nüzul dönemindeki dil özelliği olan biz’li zamirlerin siz’li olarak aktarılmasına ilk dikkat çeken Muhammed Hamidullah (ö. 2002) olduğu anlaşılmaktadır. Âl-i İmrân 3/72. ayetini “kitap halkından kimileri şöyle dedi: ‘İnananlara indirilene, günün başlangıcında inanın ve günün sonunda inkâr edin…” şeklinde çeviren Hamidullah, ayette geçen “inanın” kelimesiyle alakalı yorumunda “‘inanın’: İnandık diyeceğiz. Bunu diyen kendi aralarında konuşan kitap halkıdır.” görüşüne yer vermektedir (Hamidullah, 2000). Görebildiğimiz kadarıyla Hamidullah, bunun ötesinde mezkûr dil özelliğiyle alakalı bir açıklamada bulunmamıştır.

Konuya dikkat çeken Akdemir (ö. 2014) şu açıklamaya yer vermektedir:

“Bu ayetlerde geçen emirler, metinde siz’li geçmektedir. O dönemim Arapçasının bir özelliği olarak, kişiler arasında geçen konuşmalarda, genelde “biz” yerine “siz” ifadesi kullanılmaktadır. Bu üslup Kur’an-ı Kerim’de çok yaygındır. Bu konuya ilk dikkat çeken Muhammed Hamidullah olmuştur. Ancak o, bu özelliğe dikkat çekmekle birlikte bu özelliği yaptığı Fransızca çeviride uygulamamıştır. Bildiğimiz kadarıyla da, bir ayet dışında, uygulayan da hemen hiç yoktur. Ancak biz, Allah kelamını Türkçeye aktardığımız için, Türkçenin dil kurallarına uymak durumundayız. Bu yüzden, çeviriyi Türk okuruna anlamlı kılmak için izlediğimiz yolu kaçınılmaz bulduk” (Akdemir, 2015: Yusuf 12/8-10).

Akdemir’in izlediği bu üslubu İhsan Eliaçık ve Mustafa Öztürk’ün meâlinde de görmek mümkündür. Recep İhsan Eliaçık, zikri geçen ayetlere şu şekilde mana vermiştir:

“72 – Önceki çağlarda kendilerine kitap verilenlerden bazısı aralarında şöyle konuşur: ‘Bunların yanına gündüzün gidince inandığımızı söyleyelim, günün sonunda bir araya gelince yine bildiğimizi okuruz. Böylece belki şüpheye düşüp dönerler.’ 73- ‘Doğru, kendi yolumuza uyanlardan başkasını dinlememeliyiz’ derler. Onlara söyle: ‘Yürünecek yol, Allah’ın gösterdiği yoldur. Size verdiğini herhangi birisine de verdi’ veya Rabbiniz onu size tercih etti diye mi bütün bunlar? Onlara söyle: ‘Nimet Allah’ın elindedir, onu layık gördüğüne verir. Allah’ın nimeti geniştir, Allah ne yapacağını çok iyi bilir. 74- Sevgi ve merhametine layık gördüğüne ayrıcalık verir. Allah, çok büyük nimet sahibidir.” (Eliaçık, 2007: I/158).

Söz konusu ayetlere benzer yaklaşımı Mustafa Öztürk’ün meâlinde de görmek mümkündür:

“72-73. Bazı Yahudiler kendi aralarında şöyle sözleşirler: “Şu müminlere indirilen ayetlere sabahleyin inandığımızı söyleyelim, ama akşam üzeri de inkâr ettiğimizi belirtelim. Belki böylece inançlarından dönerler. Ama sakın bizim inancımızı benimseyenlerden başka kimseye gerçekten inanıp güvenmeyelim!”

[Ey Peygamber!] De ki onlara: “Doğru yol Allah’ın gösterdiği yoldur! Geçmişte size/atalarınıza verildiği gibi şimdi de [sizden olmayan] birine peygamberlik verildi diye mi yahut müminler yarın bir gün rabbinizin huzurunda haksızlığınızı ispat ederler diye mi böyle davranıyorsunuz?”

[Ey Peygamber!] Yine de ki onlara: “Peygamberlik Allah’ın elindedir; o bu lütfu dilediğine /layık gördüğüne bahşeder. Allah sınırsız lütuf sahibidir; peygamberlik lütfunu kime bahşedeceğini de çok iyi bilir.”

  1. Evet, Allah peygamberlik lütfunu dilediğine/layık gördüğüne mahsus kılar. Allah çok büyük lütuf sahibidir.” (Öztürk, 2015: Âl-i İmrân 3/72-74).

Örnek II: Yusuf Sûresi  

Kur’an’da yer alan Hz. Yusuf’un üvey kardeşleri ile arasındaki diyalog, konumuz açısından önem arz etmektedir:

“اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ ﴿٨﴾ اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضاً يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِه۪ قَوْماً صَالِح۪ينَ ﴿٩﴾ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ ﴿١٠﴾”

“8. Hani kardeşleri demişlerdi ki: ‘Yûsuf ile öz kardeşi babamızın gözünde bizden daha değerli. Hâlbuki bizim sayımız daha çok. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanılgı içinde! 9. Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tövbe ederek) iyi kimseler olursunuz!’ 10. Onlardan biri, ‘Yusuf’u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız, onu (kör) kuyunun dibine bırakın. Nasıl olsa gelip geçen kervanlardan biri onu bulup alır’ dedi.” (Karaman ve diğerleri, 2015: Yusuf 12/8-10).

Böyle bir çeviri, bunları söyleyenin dışarıdan birisi olduğu algısını oluşturmaktadır. Netice itibariyle bütün bunları söyleyen, söylediklerini yapmak için değil yaptırmak için dile getirmektedir. Söz konusu üslup dikkate alınarak ayetler şu şekilde çevrilebilir:

“Hani bir gün (üvey) kardeşleri (aralarında konuşurlarken biri diğerine): ‘Yusuf ile kardeşi, bizler daha çok olduğumuz halde, babamızın nazarında bizden daha sevimlidirler. Gerçek şudur ki, babamız (bu tutumuyla) açık bir yanılgı içinde bulunmaktadır. O halde, (gelin) onu ya öldürelim ya da (uzak) bir yere atalım ki, (bundan böyle) babamız sadece bizimle ilgilensin ve ondan sonra da biz yine iyi insanlar olalım!’ demişlerdi. Bunun üzerine içlerinden biri: ‘Hayır, Yusuf’u öldürmeyelim; ama onunla ilgili olarak illa da bir şey yapacak isek, o takdirde, onu bir kuyunun dibine atalım ki, (oradan geçen) kervanlardan biri onu oradan alabilsin!’ diyerek karşılık vermişti.”[1]

Bazı meâl yazarlarının bu üsluba göre tercüme etmemelerinin altında birkaç sebep olabilir: Belki meâl yazarlarının bu üsluptan haberleri yoktur. Kanaatimizce bu zayıf bir ihtimaldir. Nitekim bu alanda önemli isimlerden olan Hamidullah, Akdemir, Öztürk ve Eliaçık gibi ilim adamlarının bu üslubu dikkate alarak tercüme ettiklerinden onların haberdar olmaları gerekmektedir. Ayrıca konuyla alakalı açıklamaları Hamidullah ve Akdemir’de görmek mümkündür. Meâl yazarlarının bu üsluptan kaçınmalarının diğer bir sebebi ise, kaynak metne/Kur’an metnine sadakatten (!) kaynaklanıyor olabilir. Fakat bilinmelidir ki bazen böyle bir sadakat, ayetlerin anlamını eksik/yanlış aktarılmasına sebep olabilir. Bu ihtimalin örneğini Yusuf 12/80. ayetini ele alarak ortaya koymak mümkündür:

“فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ في يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ”

“Ondan ümitlerini kesince görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: ‘Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam gelmeme izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en iyisidir.”’ (Karaman ve diğerleri, 2015: Yusuf 12/80).

Açıkça görüleceği üzere burada “biz” yerine “siz” zamirleri geçmektedir. Ancak Türkçe’ye uyarlayarak manayı aktarmadığımız takdirde mefhum eksik kalmaktadır. Bunu siz’li cümlelerin biz’li cümlelerle tercüme edilmesi açıkça ortaya koyacaktır:

“Onlar, ondan umutlarını kesince, aralarında görüşmek üzere bir kenara çekilmişlerdi. İçlerinden büyük olanı diğerlerine: ‘Babamızın bizden Allah adına söz aldığını ve daha önceleri de Yusuf konusunda da hatalı davrandığımızı bilmiyor musunuz? Bu yüzden ben, babam bana izin verene ya da Allah benimle ilgili bir karar verene dek asla ülkeden ayrılmayacağım; gerçekten de O, karar verenlerin en hayırlısıdır.’ dedi.”

Siz’li cümleleri biz’li tercüme etmediğimizde bunları konuşanın babaları Hz. Yakup’a söz veren daha önce de baba bir kardeşleri Hz. Yusuf’a kötülük yapmış olan kardeşlerinin olmadığı gibi yanlış bir anlam ortaya çıkmaktadır.

Örnek III: el-Kehf Sûresi

El-Kehf sûresi incelendiğinde farklı yerlerinde biz’li zamirlerin siz’li olarak aktarıldığı görülür:

“وَاِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ فَاْوُا اِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهٖ ويُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ اَمْرِكُمْ مِرْفَقًا”

“(İçlerinden biri şöyle dedi:) ‘Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.’” (Karaman ve diğerleri, 2015: el-Kehf 18/16).

Kur’an’ın bu dil özelliğine dikkat edilmediğinde konuşan sanki onlardan değilmiş gibi algılanabilmektedir. Ayrıca önerdiği tavsiyelerin sadece muhatabı ilgilendirdiği zannedilebilmektedir. Hâlbuki ayet esasen şu şekilde anlaşılmalıdır:

“İçlerinden biri diğerlerine: ‘Mademki biz, onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldık, o hâlde mağaraya sığınalım ki, Rabbimiz bize rahmetini yaysın ve işimizi kolaylaştırsın.’ dedi.”

Ayetlere bu şekilde mana verildiği zaman konuşanın muhatabın bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Konuşan kesinlikle içlerinden biridir. Bunun böyle olduğu el-Kehf 18/19. ayetinde daha bariz bir şekilde görülmektedir:

“وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِهٖ اِلَى الْمَدٖينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَا اَزْكٰى طَعَامًا فَلْيَاْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَدًا ﴿١٩﴾ اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً ﴿٢٠﴾ ”

“Böylece Biz onları uyandırdık ki birbirlerine sorsunlar! Onlardan biri ‘ne kadar eğleştiniz!’ dedi. (Birkaçı) ‘bir gün yahut günün bir kısmı eğleştik!’ dediler, diğerleri şöyle dediler: ‘Ne kadar eğleştiğinizi Tanrınız iyi bilir. İçinizden birinizi bu gümüş akçe ile gönderiniz de baksın, kimin emeği en temizse size ondan yiyecek getirsin. Nezaketle hareket etsin ki hiçbir kimseye burada bulunduğunuzu hissettirmesin. Onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlarlar yahut kendi dinlerine (zorla) döndürürler. Siz de artık ebediyen felah bulamazsınız.’” (Doğrul, 1955: II/479-480).

Bu araştırmada önerilen üslup dikkate alındığı zaman ayetler şu şekilde çevrilebilir:

Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri diğerlerine: ‘Mağarada ne kadar kaldık?’ diye sormuştu. Diğerleri de: ‘Bir gün, ya da bir günden daha az kaldık.’ diyerek cevap vermişlerdi. [Yine içlerinden bir kısmı diğerlerine]: ‘Ne kadar kaldığımızı Rabbimiz daha iyi bilir. Şimdi biz içimizden birini şu paramızla kente gönderelim. O da kent halkından kimin yiyeceğinin daha temiz olduğuna bir baksın, bize ondan yiyecek getirsin, orada çok nazik davransın ve sakın, yerimizi hiç kimseye belli etmesin; çünkü onlar bizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremeyiz!’ demişti.”[2]

 

 

 

 

 

 

Tefsir Kaynaklarında Siz’li Zamirler

Kur’an’ı doğru anlamanın en güzel yollarından birisi de günümüze kadar intikal eden tefsir kaynaklarına başvurulmasıdır. Siz’li emir kipleri tefsir kaynaklarında dikkatlice incelendiğinde, yapılan yorumların, her ne kadar bu dil özelliği açıkça dile getirilmese de, bu çalışmada dile getirilen görüşü destekler mahiyette olduğu anlaşılacaktır. Aktarılan bir rivayete göre İbn Abbâs, Âl-i İmrân 3/72.ayetin yorumunu şu şekilde yapmıştır:

ثم قال تعالى: {وقالت طائفة من أهل الكتاب آمنوا بالذي أنزل على الذين آمنوا وجه النهار واكفروا آخره لعلهم يرجعون} قال السيوطي في أسباب النزول روى ابن إسحاق عن ابن عباس قال: قال عبد الله بن الصيف وعدي بن زيد والحارث بن عوف بعضهم لبعض: تعالوا نؤمن بما أنزل على محمد وأصحابه غدوة ونكفر به عشية حتى نلبس عليهم دينهم لعلهم يصنعون كما نصنع فيرجعون عن دينهم …

İbn Abbâs’tan aktarılan bu rivayet çok önemli bir konuma sahiptir. İlk önce söz konusu rivayette ayetteki siz’li zamirler (آمنوا/اكفروا) biz’li şeklinde (تعالوا نؤمن بما أنزل على محمد وأصحابه غدوة ونكفر به عشية حتى نلبس عليهم دينهم لعلهم يصنعون كما نصنع فيرجعون عن دينهم – hadi gelin Muhammed’e ve arkadaşlarına indirilen (vahy)e sabahleyin inanıp akşamleyin inkâr edelim ki onlar kendi dinleri hakkında şüpheye düşsünler ve bizim yaptığımız gibi kendi dinlerinden dönsünler) yorumlanmıştır. İkinci ve daha önemli olan bir husus ise bu rivayetin seneler belki de yüzyıllar sonra mana ile aktarılmasıdır. Nitekim bu rivayet İbn Abbâs’tan mana ve ifade değişikliğine hiç uğramadan aktarılmış olsaydı oldukça erken diyebileceğimiz bir dönemde siz’li zamirlerin biz’li olarak aktarılmaması gerekirdi. Esasen bu konu uzun uzadıya tartışma ve münazaraya açık olduğundan bu kadar açıklamayla yetinmekte yarar vardır (Merâgî, 1946: III/181).

Şâfiî fakihi, kelâm ve tefsir âlimi Sem‘ânî’nin (ö. 489/1096) yorumlarında bu dil özelliği kendini açıkça belli etmektedir. Âl-i İmrân 3/72.ayetinin yorumunda Sem‘ânî şu ifadelere yer vermektedir:

قوله تعالى: (وقالت طائفة من أهل الكتاب آمنوا بالذي أنزل على الذين آمنوا وجه النهار، واكفروا آخره لعلهم يرجعون) أما وجه النهار: أوله …أي: أول النهار، وهذا في اليهود، قالوا: نؤمن بمحمد في أول النهار، ثم نكفر به في آخر النهار؛ حتى يتهمه الناس ويقولوا: قد ظهر منه شيء؛ حتى كفروا به، وقيل: إنهم قالوا: نصدقه في البعض، ونكذبه في البعض…

Yukarıdaki metinde koyu puntoyla vurgulanan ifadeler Kur’an’da geçen siz’li emir hitabının biz’li şeklinde yorumlandığı ifadelerdir. Buna göre ayette geçen “آمنوا” siz’li emir kipi “نؤمن /inanalım” ve “نصدقه /onu tasdik edelim”  şeklinde; “واكفروا” siz’li emir kipi de “نكفر /inkâr edelim” ve “نكذبه /onu yalanlayalım” şeklinde yorumlanmıştır. Her ne kadar Sem‘ânî’nin bu dil özelliğinden söz etmemiş olsa da bu dil özelliğini döneminin kurallarına göre biz’li şeklinde aktardığı görülmektedir (Sem‘ânî, 1997: I/331).

Fahreddin er-Râzî, Hz. Yusuf ’un üvey kardeşleri arasında cereyan eden konuşmayı bildiren Yusuf 12/9.ayetinin yorumunda da siz’li olan zamirleri biz’li olarak aktarmaktadır:

… {يخل لكم وجه أبيكم} والمعنى أن يوسف شغله عنا وصرف وجهه إليه فإذا أفقده أقبل علينا بالميل والمحبة {وتكونوا من بعده قوما صالحين} وفيه وجوه: الأول: أنهم علموا أن ذلك الذي عزموا عليه من الكبائر فقالوا: إذا فعلنا ذلك تبنا إلى الله ونصير من القوم الصالحين…

Râzî ayetleri yorumlarken rahatlıkla siz’li zamirleri biz’li olarak aktarmaktadır. Koyu puntoyla vurgulanan yerlerde bunu açıkça görmek mümkündür. Örneğin metnin baş kısmında geçen “أن يوسف شغله عنا وصرف وجهه إليه فإذا أفقده أقبل علينا بالميل والمحبة / Yusuf babamızı bizden alıkoydu ve bundan dolayı o bizden yüz çevirdi. Yusuf’u ortadan kaldırırsak babamızın ilgi ve muhabbeti bize dönecektir.” ifadede siz’li zamirleri yerine biz’li zamirler tercih edilerek yorumlanmıştır. Razi yorumunun ikinci kısmında da “إذا فعلنا ذلك تبنا إلى الله ونصير من القوم الصالحين /bunu yaptığımız zaman Allah’a tövbe eder ve iyi insanlar oluruz” biz’li ifadelere yer vermektedir (Râzî, 1981: XVIII/97).

Kur’an’daki siz’li zamirlerin biz’li anlamda kullanıldığının en bariz örneklerinden birisi; bir mağarada yıllarca uyuduktan sonra tekrar uyanan Ashâb-ı Kehf’ten bahseden el-Kehf suresinin ilk ayetleridir. Örneğin, el-Kehf 18/19.ayetinde geçen “قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ” ifadesini yorumlayan müfessir ve Arap dili âlimi Vâhidî (ö. 468/1076) şu açıklamalara yer vermektedir:

{قال قائل منهم كم لبثتم} كم مر علينا منذ دخلنا الكهف…

Dikkat edilirse Vâhidî yorumunda, ayette geçen siz’li şeklindeki ifadeyi biz’li olarak aktarmaktadır. Dolayısıyla bu yoruma göre (كم مر علينا منذ دخلنا الكهف /mağaraya girdiğimizden beri ne kadar zaman geçti?) ayette sorulan soru “İçlerinden biri: ‘Ne kadar kaldınız?’” şeklinde değil “İçlerinden biri: ‘Mağarada ne kadar kaldık?’” şeklindedir (Vâhidî, 1995: II/656).

Yukarıdaki ayetin yorumunda Mazharî’de de (ö.h.1125) benzer ifadeleri görmek mümkündür:

{ولا يشعرن بكم أحدا} من الناس أي لا يفعلن ما يؤدي إلى الشعور بنا من غير قصد منه فسمي ذلك إشعارا منه بهم لأنه سبب فيه.

Mazharî ayette geçen “ولا يشعرن بكم أحدا” ifadesini yorumlarken (لا يفعلن ما يؤدي إلى الشعور بنا /bizim yerimizi bildirecek bir davranışta sakın bulunmasın) siz’li olan hitabı biz’li “bizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin” şeklinde izah etmektedir (Mazharî, 2004: V/368).

 

 

Sonuç 

Kur’an’ın Arap dilinde nazil olduğu sıkça vurgulanmaktadır. Fakat unutulmaması gerekir ki bu Arapça yedinci asra ait dil özelliklerini taşımaktadır. Yedinci asrın dil özelliklerinden birisi de bu çalışmada ele alınan husustur: Kur’an’ın nazil olduğu dönemde, biz’li hitap yerine siz’li hitaplar tercih edilirdi. Fakat artık bu dil özelliği Arapçada kullanılmamaktadır. Dil dinamiktir, sürekli kendini yeniler, değişir ve gelişebilir. Bu çalışmada Kur’an’ın nüzul dönemine ait bir dil özelliğine dikkat çekmeye çalışılmıştır. Bunun için de konu örnekler üzerinden işlenmiştir. Sonuç olarak bu dil özelliği çevirilere yansıtıldığı takdirde, ayetlerin manası hem metinsel bağlama uyumlu hale gelmiş hem de daha anlaşılır bir mana ortaya çıkmış olacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça  

Akdemir, S. (2002). Kur’an Çevirilerinde Dikkate Alınmayan Önemli Üslup Özelliği Üzerine, Islâmiyât Dergisi, (5), 143-161.

Akdemir, S. (2015). Son Çağrı Kur’an. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.

Altay, H. (1991). Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi. Suudi Arabistan: Kral Fahd Kur’ân-ı Kerim Basım Kompleksi.

Ateş, S. (t.y.). Kur’an’ı Kerîm ve Yüce Meali. İstanbul: Yeni Ufuklar Yayınları.

Ateş, S. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri. İstanbul: Yeni Ufuklar Yayınları.

Ben Shemesh, A. (1978). Sefer ha Sfarim Shel ha-İslam. Tel Aviv: Karni Yayınları.

Bilmen, Ö. N. (t.y.). Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meâli Alisi ve Tefsiri. İstanbul: Nesa Yayınları.

Bünyadov, Z.M. ve Memmedeliyev, V.M. (2015). Kur’an’ı Kerim ve Tercümesi. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

Doğrul, Ö. R. (1995). Tanrı Buyruğu. İstanbul: Ahmet Halit Yaşaroğlu Yayınları.

Durmuş, İ. (2000). TDV İslam Ansiklopedisi (DİA). İltifât, XXII/152. Ankara: TDV Yayınları.

el-Cevherî, İ. b. H. (1990). es-Sıhâh. Beyrut: Dâru’l-İlm li’l-Malâyîn Yayınları.

el-Ferâhîdî, H. b. A. (2003). Kitâbü’l-‘ayn. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye Yayınları.

Eliaçık, R. İ. (2007). Yaşayan Kur’an; Türkçe Meâl-Tefsir.  İstanbul: İnşa Yayınları.

el-İsfahânî, R. (2009). el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân. Şam: Daru’l-Kalem Yayınları.

el-Kurtubî, M. b. A. (2006). el-Câmiu li-ahkâmi’l-Kur’ân. Beyrut: Müessesetü’r-risâle Yayınları.

el-Mazharî, M. S. (2004). Tefsîrü’l-Mazharî, Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî.

el-Merâgî, A. M. (1946). Tefsîrü’l-Merâgî. Kahire: Mektebetü ve Matbaatü Mustafa el-Bâbî el-Halebî.

el-Vâhidî, A. b. A. (1995). el-Vecîz fî tefsîri’l-kitâbi’l-azîz, Beyrut: Dâru’l-Kalem.

Eren, A. C. ve Uzunoğlu, M. V. (2014). Belağat Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Rağbet Yayınları.

er-Râzî, F. M. b. Ö. (1981) Mefâtîhu’l-gayb, Beyrut: Dâru’l-Fikr.

Esed, M. (2002). Kur’an Mesajı Meâl-Tefsir. trc. C. Koytak; A. Ertürk. İstanbul: İşaret Yayınları.

es-Sem‘ânî, M. b. M. (1997). Tefsîrü’l-Kur’ân. Riyad: Dâru’l-Vatan.

et-Taberî, M. b. C. (2001). Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l- ur’ân. thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî. Kahire: Hicr Yayınları.

Hamidullah, M. (2000). Aziz Kur’an Çeviri ve Açıklama. İstanbul: Beyan Yayınları.

İbn Manzûr, C.M. (1300). Lisânü’l-Arab. Beyrut: Daru’s-Sadır Yayınları.

İsmailov, A. ve diğerleri. (2016). Iyık Kuran: Cana Kırgızca Kotormosu. Ankara: DİB Yayınları.

Karaman, H. ve diğerleri. (2014). Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir. 5 cilt. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

Karaman, H. ve diğerleri. (2015). Kur’an Yolu Meâli. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

Kınar, K. (2005). Belagatta İltifat. Bilimname Dergisi, (8), 86-103.

Kısa, M. (2013). Kısa Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meâli. Konya: Armağan Yayınları.

Kraçkovskiy, İ.Yu. (2010). Koran. Rostov: Feniks Yayınları.

Kurtnezir, Z. (2007). Kur’ân-ı Kerim ve İzaatlı Manası. Simferopol: Dolya Yayınları.

Lane, E. W. (1968). An Arabic-English Lexicon. Beyrut: Librairie Du Liban Yayınları.

Mansur, A. (2001). Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima. Taşkent: Çolpon Yayınları.

Mansur, A. (2005). Kuran Karim Cana Anın Maanilerinin Kırgızça Kotormosu. Bişkek: Uçkun Yayınları.

Osmanov, M. N. O. (2009). Koran. Moskova: Dilya Yayınları.

Özdemir, A. (2006). Kadim Bir Söz Sanatı: İltifat ve Kur’an’da İltifat Örnekleri”. İslâmî İlimler Dergisi (2), 156-160.

Öztürk, M. (2015). Kur’an-ı Kerim Meâli Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.

Pickthall, M. M. (1977). The Meanıng Of The Glorious Quran, Text and Explanatory Translation. Mekke: Muslim World League Yayınları.

Porohova, İ. V. (2009). Koran. Moskova: Ripol Klassik Yayınları.

Rivlin, J. J. (1987). Al-Qur’an. Tel Aviv: Dvir Yayınları.

Rubin, U. (2005). ha Kuran. Tel Aviv: Hotsaʼa Laʼor Yayınları.

Tursunov, E. (1991). Kur’an. Bişkek: Kırgızistan Yayınları.

Yusuf Ali, A. (2001). The Meaning of the Holy Qur’ân. Maryland: Amana Yayınları.

 

 

 

* Yrd. Doç. Dr. Pamukkale Üniversite İlahiyat Fakültesi, e-mail: murselethemoglu@yahoo.com

[1] Ayetlere mana verilirken Akdemir’in meâlinden istifade edilmiştir. Benzer manayı Öztürk ve Eliaçık’ın meâlinde görmek mümkündür.

[2] Diğer örnek ayetler için bk. Maide 5/20-26, 51-56; A’râf, 7/82; Tevbe, 9/81-82; İsra, 17/47; el-Kehf 18/21; Tâhâ 20/62-64, 88, 103; Enbiya 21/3, 36, 61-68; Mü’minun 23/24-25, 33-38; Furkân 25/7-8; en-Neml 27/56; el-‘Ankebût 29/24; Ahzâb 33/12-13; es-Sâffât 37/97; Sâd 38/6-8; Mü’min 40/25; Fussilet 41/26; el-Ahkâf 46/29;  Kalem 68/21-22; Nûh 71/21-24.

Ыйык Куран: Маанилеринин Кыргызча Котормосу Менен Аттуу Котормону Таанытуу Жана Илимий Деңгээлде Изилдеп Чыгуу

Ыйык Куран: Маанилеринин Кыргызча Котормосу Менен Аттуу Котормону Таанытуу Жана Илимий Деңгээлде Изилдеп Чыгуу*

 

Кыргызстанда Ислам багытында илимий изилдөөлөр эми гана өнүгүп келе жатат. 1991-жылдан тарта Ислам багытында эмгектер, эгемендикке жеткенге чейинки убакытка салыштырмалуу алда канча көбүрөөк басылып чыккан. Ислам багытындагы китептерди жана ошондой эле Исламдын негизги булагы болгон Куранды, кыргыз тилине которуу аракеттери күч алган. Алгач Куран түздөн түз араб тилинен эмес, орус тилинен кыргызчага которулган.

Акырындык менен Куран түздөн-түз араб тилинен кыргыз тилине которула баштаган. Булардын катарында бир канча жыл мурун бир канча адамдан турган редакциялык топ араб тилин негиз алышып, Куранды кыргызчага которуп чыгышкан. Еркам басылмалары тарабынан басылып чыккан кыргызча Куран котормосу көңүлүбүздү бурууда. Динге кызмат кылуу максатында таза ниет менен Кыргызстанда акысыз таратылган бул котормонун котормо жагынан айрым жерлеринде каталар бар экендиги байкалууда. Бул макалабызда Кыргызстандагы Куран котормолоруна салым кошуу максатында жогоруда айтылган котормону анализ кылып, ичиндеги айрым кемчиликтерди баса белгилеп кетүүнү туура көрдүк.

Ачкыч Сөздөр: Куран, Котормо, Маани, Контекст, Тафсир, Кыргызча.

 

Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen İsimli Mealin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi

ÖZ

Kırgızistan’da İslami ilimler sahasında yapılmakta olan çalışmalar daha yeni gelişmektedir. Kırgızistan 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, ülkede İslamî ilimlerle ilgili kitaplar bağımsızlık öncesine göre daha çok yayınlanmaya başlamıştır.  Bu çerçevede Kur’an’ın Kırgızca’ya tercüme edilmesi yönünde çabalar da gündeme gelmiştir. Aslında daha önceden bu yönde çabalar olmuşsa da, bunlar Kur’an’ın doğrudan Arapça metninden değil, Rusça tercümesinden hareketle gerçekleştirilmiştir. Geçtiğimiz yıllarda bir heyet tarafından Arapçası esas alınarak tercüme edilen ve Erkam Yayınları tarafından yayımlanan Kırgızca bir meal bu noktada dikkat çekmektedir. Dini bir hizmet olarak Kırgızistan’da ücretsiz olarak da dağıtılan bu meal, iyi niyet taşıyan bir faaliyet olmakla birlikte, çeviri konusunda bazı hatalarla malüldür. Bu makalede, Kırgızistan’daki Kur’an çalışmalarına bir nebze katkı sunmak amacıyla söz konusu meal tahlil edilmekte ve ihtiva ettiği bazı yanlışlıklara dikkat çekilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Kur’an, Tercüme, Çeviribilim, Anlam, Bağlam, Tefsir, Kırgızca.

 

Introduction and Evaluation of a Kyrgyz Translation of the Qur’an: Ыйык Куран: Маанилеринин Кыргызча Котормосу Менен

Abstract

Studies in the field of Islamic sciences in Kyrgyzstan have started recently. After Kyrgyzstan gained independence in 1991, much more works on Islamic studies have been published in the country than ever before. During this new period, much effort has been made towards making a Kyrgyz translation of the Qur’an. Although there were attempts to that end before, those translations were made not directly from the Arabic original but from the Russian translations of the Qur’an. In this sense, a new Kyrgyz translation, which was prepared by a committee based on the Arabic text and recently published by Erkam Yayınları in İstanbul, deserves special attention. This translation, which is distributed in the name of religious services, is an activity undertaken out of good will; however, it contains many errors in terms of translation. This study thus offers a brief introduction of this translation and a linguistic analysis and points out to translation mistakes with a view to contributing to the Qur’anic studies in the country.

Keywords: Quran, Translation, Meaning, Context, Exegesis, Kyrgyz Language.

 

 

 

 

Жалпы Түшүнүктөр

Советтик Орусиянын карамагына киргенге чейинки доорго тийиштүү Курандын кыргызча котормосу жок эле. Эгемендүүлүккө жеткенден кийин Кыргызстанда Ислам багытында маалымат алуу орус булактары аркылуу гана болуп келген. Бирок көз-карандысыздык менен динге болгон кызыгуу күндөн күнгө күч ала баштаган. Өзгөчө 2000-жылдардан тарта басылып чыккан диний адабияттардын саны арбый баштаган.[1] Акыркы учурларда Курандын котормосунун пайда болушуна салым кошо турган макалалар, магистратура жана доктордук (PhD) диссертациялар жазыла баштаган.[2]

Кыргызстанда башталышта котормо менен алектенгендер аяттардын маанилерин дагы да терең түшүнүү үчүн орус чыгыш таануучулар тарабынан которулган Курандардан пайдалангандыгы чындык. Ушундан улам алгачкы жолу Куран араб тилинен эмес орус тилиндеги котормолордон пайдаланылган.[3] Айта кетчү нерсе албетте кандайдыр бир багытта жазылган алгачкы илимий изилдөө баштапкы болгондугуна байланыштуу каталарды жана кемчиликтерди камтышы ыктымал. Кийин жазылган илимий иш-чаралар өзүнөн мурунку илимий изилдөөлөргө таянгандыгы үчүн бул багыттагы изилдөөлөрдү бир кадам алдыга жылдырат. Кыргызстанда басылып чыккан акыркы Куран котормолорун изилдеп, темага байланыштуу чыккан натыйжаларды окурмандарга сунуштоону туура көрдүк.

Макалабыздын темасы Ыйык Куран: Маанилеринин кыргызча котормосу (Ыйык Куран: Кыргызча котормо) аттуу котормону таанытуу жана изилдөө болуп саналат. Негизинен төрт кишилик редакциялык топ тарабынан даярдалган. Бул Куранды Садибакас Доолов, Абдышүкүр Исмаилов, Дүйшөн Абдылдаев, Садык Гавай которушкан. Еркам басмаканасы тарабынан 2006-жылы Стамбул шаарында басылып чыккан.[4]

Бул Куран котормонун башкалардан айырмаланган маанилүү өзгөчөлүктөрүн баса белгилеп кетүүнү туура көрдүк:

  • Биринчиден бул котормо редакциялык топ тарабынан даярдалган.
  • Кыргызстанда 2006-жылында акыркы жолу басылып чыккан Куран котормолорунан болуп саналат.
  • Бул кыргыз элине кеңири тараган котормолордон болуп саналат.
  • Котормодо керектүү жерлерде шилтемелер аркылуу түшүндүрмөлөр берилген.
  • Аяттарды которууда кеңири тафсир адабияттарынан пайдаланылган.
  • Котормону басып жайылтуу үчүн Кыргызстан Мусулмандар Диний Башкармалыгынан расмий түрдө уруксат алынган. Куран котормосу Кыргызстанда акысыз таратылып келүүдө.

2006-жылы басылып чыккан бул котормо кыргыз тилине кеңири тараган котормолордун катарына кирет. Сүрөөлөрдүн башындагы ар бир сүрөөнүн аты кыргызчага которулуп жазылган. Айрыкча шилтемеде сүрөөнүн мааниси так түшүндүрүлгөн. Бул котормону окуган учурда маанисинин даана жана так которулгандыгы байкалса да, айрым жерлерде сөзмө сөз котормонун негиз алынганын байкоого болот. Изилдөөбүздүн киришүү бөлүмүндө Ислам ааламында жана Кыргызстанда атагы чыккан тафсир китептеринен булак катары колдонулгандыгын көрүүгө болот.[5]

Редакциялык топ, котормонун аяк ченинде даярдоонун себептерин жана колдонгон принциптерди кыскача түшүндүрүп кетишкен. Бул түшүндүрмөдө Курандын жөнөкөй жана катардагы китеп эместигин, араб тилинде түшүрүлгөндүгүн, ошондой эле ар бир мусулман баласынын араб тили граматикасын үйрөөнүү зарылчылыгынан сөз кылып, Курандын маани-маңызы араб тилинде жаткандыгын баса белгилеген. Куранды которууда, араб тилинин өзгөчөлүктөрүн жеткирүүдө кыйынчылыктар жана каталардын кетиши мүмкүн экендигин, кызыл тилдүүлүк күчүн жоготоорун, окурмандарга негизги маани жетпей калаарын баса белгилеп кеткен.[6] Түшүндүрмөлөрүн мындайча уланткан:

Албетте мындай нерсе өкүнүчтүү жана ошондой эле коркунучтуу! Анткени бул Ыйык Курандын маанисин өзгөрткөнгө тете. Ушул себептен улам мурунку өткөн аалымдар Ыйык Курандын башка тилдерге которулуусуна чечкиндүү кадам шилтешкен эмес. Анткени, жогоруда айтылган олуттуу себеп бар, экинчиден Ыйык Куранды башка тилдерге которууга бирин-экин эле далилдер болбосо таамай, кескин далилдер жок. Мына бизде деле Ыйык Куранды мыкты билген далай кыргыз аалымдары өткөн, бирок, такыбалыктары жол бербей которушкан эместир! Маселени бул жагынан алганда биз деле котормок эмеспиз. Төмөнкү жүйөлүү себептер бизди которууга аргасыз кылды:

  1. Алланын китебине кызмат кылуу.
  2. Куранды түшүнбөгөн, Ыйык Куранда түшүрүлгөн жакшылыкка чакырып, жамандыктан кайтарган буйруктар менен тыюу салууларды окубай же укпай бул дүйнөдөн өтүп жаткан адамдардын санынын көптүгү. Ал эми билгендер билгендерге түшүндүрүп, жеткирүү ар бир мусулмандын милдети;
  3. Бизге чейинки котормолордо Ыйык Курандын түп нускасында орун албаган сөздөрдүн көп орун алышы. Ошондуктан ар бир аятты өз-өзүнчө арабчасындагыдай (түп нускадагыдай) кылып, башка сөз кошпостон которууга аракет кылдык. Баса биз катардагы инсанбыз. Андыктан абдан так дегенден такыр алыспыз. Демек, биздин эмгектин каталарын көрсөтүп, жылуу эскертүүлөр жана пикирлер болоорун күтөбүз.
  4. Ыйык Курандын котормосу кадимкидей соодо буюмуна айланып кеткени!
  5. Улуу эмгектерди жасоодо жамаат менен болуу. Бул улуу эмгекти аркалаганда биз да атайын жамаат болуп аракеттендик жана анын жемишин терең байкадык. Андыктан бириндебей ынтымакта чогуу иш аракет жасоого чакыраар элек.[7]

Жогоруда айтылгандай эле илим жамаатынын көздөгөн принциптери жана көз-караштары мактоого арзыйт десек болот. Бирок айта кетчү өкүнүчтүү нерсе айрым дин илим адамдары тарабынан “Куранды Ижазы”, башка тилге которуу мүмкүн эместигин айтып келүүдө. Курандын ижазы менен Курандын котормосун бири-бири менен аралаштырып коюшууда. Курандын ижаз маселеси менен Курандын которуу эки башка нерсе. Албетте Куранды башка бир тилге которуп чыгуу анын коёндой окшошун алып келүү дегенди билдирбейт.

 

Котормодо керектүү негизги ыкмалар

Мындан мурунку илимий изилдөөлөрүбүздө бир канча Куран котормосун карап чыгуу мүмкүнчүлүгүнө ээ болдук.[8] Тактап айтканда котормолорду изилдөөдө которуу жагынан пайдалуу жана пайдасыз жактарын аныктадык. Изилдөөбүздө Куран котормолорундагы каталардын бири-бирине окшоштук жактарын көрдүк. Мунун бир канча себеби бар, мисал үчүн, а) “Куран котормолорунун бири-биринен пайдалануусу жана бири-биринин таасири астында калуусу”; б) “Куран котормолорундагы методикалык проблемалар[9]” экендигин айтууга болот.

Ыйык Куран Маанилеринин кыргызча котормосу менен аттуу Кыргыз тилиндеги Куран котормосун изилдеп жатып өзүбүзгө бир метод койдук. Айрым бөлүмдөрдү баштан аяк окуу менен бирге, көбүн эсе туура эмес түшүнүүгө себеп болгон, котормочулуктан кеткен каталарды жана бул каталардын кайталанган жерлерине баш бактык. Системалуу түрдө котормону карап чыктык жана айрым кемчиликтерди көрдүк.

Бул котормодо кеңири жайылган каталардын айрымдары төмөнкүлөр:

А. Курандын оозеки текст экендигин эстен чыгарылышы.

Б. Сөздөрдүн маани жагынан өзгөрүүгө дуушар болушуна маани берилбей келиши.

В. Тема контекстинин эсепке алынбашы,

Г. Курандын өзүнө тиешелүү айрым тил өзгөчөлүктөрүнүн бар экендигинен билинбейиши.

Макаланын аяк ченинде жогоруда белгилеп кеткендей төрт негиздин үстүндө иштеп, мисалдар аркылуу айрым түшүндүрмөлөрдү бердик.

 

А. Курандын оозеки текст болушу.

Оозеки текстте аңгемелешип отурган киши угуучу болуп саналат. Оозеки кайрылуудагы маани, угуучуну эсепке албастан өз оордун таппайт. Буга окшогон тексттерде маани негизинен айтымдардын чегинен чыгат. Ушундан улам оозеки кайрылууларда, ошол маалдагы контексттин маанилүүлүгү айтылган сөздөрдүн маанисинчелик. Айтылган сөздүн “ким тарабынан” айтылгандыгы, “кимге” айтылганы, “каякта” айтылганы, “качан” жана “эмне үчүн” айтылгандыгы маанинин аныктоодо негизги ролду ойнойт. Илимий жашоодо, илимий эмгектерде, журналдарда жана жалпы жөнүнөн жазууда колдонулган тил “жазуу тили” деп айтылат. Адабий текстте маани негизинен окуганга эмес. Андыктан маани сүйлөмдүн чегинен чыкпашы керек. Маани негизинен логикага төп келген, бир бүтүндүк ичинде, киришүү жана корутундудан турган, мүмкүн болушунча негизги ойдон алыс болбош керек. Анткени “окурман” жалгыз гана текст менен бетме-бет калат. Баардык нерсени тексттин чегинен чыкпай түшүнүүсү абзел. Ушул себептен адабий чыгармаларда маанини белгилеп кетүүдө тексттен сырткаркы элементтерге өтө деле муктаждык жок.

Курандын “оозеки текст” болгондугуна ушунчалык маани берген ыраматылык агайыбыз Проф. Др. Салих Акдемир мындайча түшүндүрмө берген: Ийгиликтүү Куран котормосу анын оозеки текст өзгөчөлүгүн эске алып, мындай абалда мазмунсуздуктан арылуу үчүн тарыхка баш багуу, андагы окуяларга жашагандай аныктоого аракет жасоо жана жыйынтыгында керек болсо жаңы текст куруу менен мүмкүн болот. Эгер аяттардын түшүшүнө себеп болгон тарыхый окуялар аныкталбаган болсо, тактап айтканда тарыхый байланыш курулбаса, жалгыз гана араб тилиндеги түшкөн аяттарды толук кандуу түшүнүү мүмкүн болбойт.[10]

Куран котормосунан бир мисал бере турган болсок, контекстти жакшы билген жана ошондой эле өзү дагы контексттин бир бөлүгү болгон угуучунун оңой түшүнгөн сөзүн кагаз бетине түшүргөндө, бул сөздөрдө контекстен сырткаркы жана контексти билбеген “окурман” тарабынан түшүнүксүз жана жаңылыштыкка себеп болгон бөлүмдөр болушу мүмкүн. Мындай нерсе Курандын текстин түшүнүүдө да болушу ыктымал:

 

وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ[11]

Аллах жолунда (мал-мүлкүңөрдү) сарптагыла. Өзүңөрдү өз колуңар менен отко таштабагыла. Чындыгында, Аллах – жакшылык кылуучуларды жакшы көрөт.

 

Стамбул казатында (газаватында)[12] Мусулмандардан бир адам шаардын чептери ичинде коопсуздукта жашаган грек элине түздөн-түз кол салган, муну көргөн башка мусулмандар (аяттын түшүш себебин билбегендиги үчүн жогорудагы аятка ишарат кылып) “ألقى بيده إلى التهلكة” (Өз колдору менен өздөрүн коркунучка түртүп жатат) деп айтышкан. Буга байланыштуу Абу Аййуб ал-Ансарий мындай деген:

“Бул аяттын мааниси силер түшүнгөндөй мааниде эмес. Бул аяттын маанисин биз жакшы билебиз. Анткени бул аят, биз Ансар жамааты туурасында түшкөн. Аллах Таала Пайгамбарына жардам берип Ислам динине үстөмдүктү жана жеңишти ыйгарганда биз мындан ары мал-мүлкүбүздүн башында туруп аларды көбөйтүп, жакшыртууга аракеттенели, ушул убакка чейин жоготкон мал-мүлкүбүздү кайрадан калыбына келтирели дегенбиз. Аллах Таала, “Аллах жолунда сарптагыла. Өз колдоруңар менен өзүңөрдү коркунучка түртпөгүлө” деген аятын түшүргөн.”[13]

Оозеки жана жазуу түрүндөгү тексттердин ортосундагы айырмачылыктардан сөз кылган Уолте Ж. Онг, оозеки текстти жазуу түрүндөгү текстке өткөрүүдө кандай гана туңгуюктарга кабылаарыбызды мындайча баяндап кеткен:

… Бирок жазууга өткөрүлгөн сөздөр, жазуу же басылып чыккан түрүндө болсо да өзгөчө түшүндүрмөнү талап кылат. Анткени он миңдеген жылдар бою ар кыл коомдо пайда болгон сөздөр – ооздон чыккан сөздөр, негизинен жыйынтыгында оозеки болбогон элементтер тарабынан түшүндүрүлгөн жана (кыйыр бирок чыныгы мааниде) маани берилип келген, ким ким менен сүйлөшүп жатат, кайсыл мамиледе, кандай импульс менен, кайсы жаңсоо жана кандай мимикалар менен ж.б сүйлөшүп жатат. Бир текстте бул оозеки болбогон элементтер жок жана кандай болсо да кайра орундатуу керек.[14]

Жогорудагы түшүндүрмөлөрдө байкалгандай эле, аяттын контекстине көңүл бурбастан маани бергендиги үчүн олуттуу жаңылыш маанинин чыгышына себеп болгон. Белгилеп кеткен өрнөктөрдө көрүлгөндөй эле контексттен сырткары, Куран аяттарын түшүнүүгө аракет жасоо, сүйлөмдөн сырткары, сүйлөмгө маани бербестен сөздөрдү түшүнүү жана түшүндүрүүгө аракет жасоо сыяктуу десек болот. Ондогон маанини камтыган бир сөз сүйлөмдө колдонулганда, сүйлөмдүн ичинде маани так болуп жатса, ошондой эле түрдүү маанилерди камтыган аят дагы контекст боюнча бир маанини эле камтыйт.[15]

 

Б. Сөздөрдүн маани жагынан өзгөрүүлөргө дуушар болуусу

Тил – убакыт аралыгында өзгөрүүгө жана өнүгүүгө дуушар болуучу жагдай. Ал эми тилдеги маанинин өзгөрүүсүнө мындайча түшүндүрмө берүү мүмкүн: Бир сөздө маанинин өзгөрүүсү, анын негизги маанисинден аздыр-көптүр алыстоо, бирдей маанини же болбосо эч кандай байланышы жок кандайдыр бир маанини берүү.[16] 19-кылымда лингвистика илими өзгөрүүгө жана өнүгүүгө дуушар болот. Ошондон улам эрежелер жана жаңы ойлор айтылып, тил принциптери пайда болуп, өзгөрүү жана өнүгүү жагынан тилге баа берген тарыхый ыкмалар калыптана баштаган.[17]

Семит тилдеринде бир сөздүн маанисиндеги өзгөрүүлөрдү аныктоо үчүн тилчилер (лингвисттер) иштеп чыккан диахрония (diachronic) семантика жана синхрония (synchronic) семантика ыкмалары колдонулган. Бул классификация Фердинанд де Сауссуреге таандык.[18] Диахрония – эски убакыттан азыркы күнгө чейинки болуп өткөн өзгөрүүлөрдү жана тил системасынын тарыхый өнүгүшү; тилдердин ар түрдүү убакыт мезгилдериндеги өнүгүшүн изилдейт. Синхрония – тилдин азыркы убактагы абалы же болбосо белгилүү убакыт ичиндеги оордун аныктайт.[19] Тилдин бир учурдагы өз ара карым-катышында өз ара шартташкан тилдик системалык элементтеринин абалы, пикир алышуу мезгилинде реалдуу чындыктын бир учурунда колдонулуучу тилдик фактылардын жыйындысы; тилдин өнүгүш мезгилин изилдөөдө кандайдыр бир шарттуу түрдө атайын бөлүп караган үзүндү учуру. Өзгөчө Семит тилдери туурасында сөз болгондо, диахрония семантика изилдөөлөрү тилдеги бир сөздүн жоголгон түпкү маанисин кайрадан таап чыгууга салымы чоң. Куран котормосундагы “а-м-р” этишинин “сүйлөө” маанисин дагы камтыйт. Төмөндө буга маани берилбегендиктен айрым аяттар жаңылыш мааниге себеп болууда.[20] Бир мисал аркылуу түшүндүрмө берүүнү туура көрдүк:

وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُواْ فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا

Качан бир айылды (калааны) жок кылгыбыз келсе, алардын дөөлөтүнө чиренгендерине буйрук кылабыз. Бирок алар каршылашып, бузукулугун улантышат. Ошондо аларга деген сөз (өкүм) чындыкка айланат. Ошентип, түбү менен ойрон кылабыз.[21]

Сулайман Атеш бул аятка мындайча түшүндүрмө берген:

Биз бир калааны жок кылууну кааласак, алардын колунда барларына буйрук кылабыз, алар жаман иштерди улантышат. Ушундан улам ал мамлекетке (азап) өкүм чындыкка айланат. Биз дагы ал жакты орду түбү менен жок кылабыз.[22]

Бул аятта өткөн “а-м-р” этишин “айтуу/сүйлөө” деп которсок, контекст жагынан тексттин жалпы мааниси туура жана ачык-айкын болот. Анткени аяттагы “أَمَرْنَا” (амарна) этишин, өз кызыкчылыгын жогору койгон байларды “сөз ээси кылабыз” түрүндө түшүнүү мүмкүн. Ошондуктан алар өлкөнүн башына келгенде “аларга деген өкүмүбүз чындыкка айланат дагы ал жакты орду түбү менен жок кылабыз” сөзү оордун тапкан болот.

 

В. Куранды түшүнүүдө контекстин маанилүүлүгү

Которуп жатканда аяттардын түшүшүнө себеп болгон окуялар деталдуу түрдөө изилденбесе же болбосо так аныкталбаса, жалгыз гана араб тилин билүү менен гана чектелип аяттарга туура түшүндүрмө берүү, маанисин болгондой чагылдырып берүү толук мүмкүн эмес. Андыктан изилдеп жаткан Куран котормосунда контекстти туура байланыштыра албагандыгы үчүн Курандын айрым аяттары жаңылыштыкка себеп болгон жана туура которулган эмес. Бир мисал берип ачыктай турган болсок:

 

  • 7/Араф сүрөсү: 31-32-аяттар

يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ. قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ.

 

(31). Эй, Адамдын урпактары! Ибадатка эң мыкты кийимиңерди кийгиле. Жегиле, ичкиле, бирок ысырапкорлук кылбагыла! Анткени, Аллах ысырапкорлорду жакшы көрбөйт. (32). “Аллах өз пенделерине чыгарган Аллахтын кооз нерселерин (кийимдерин) жана Ал берген жакшы насиптерди (ырыскыларды) силерге ким арам кылды?” – деп айткын. “Бул жакшы нерселер, чындыгында, бул дүйнөдө ыйман келтиркендер үчүн (гана жаратылган, бирок башкалар да андан пайдаланышат). Акыретте болсо бул момундарга гана таандык”, деп айт. Билген коомго Биз аяттарыбызды ушинтип байандайбыз.[23]

Жогорудагы аяттын контекстин котормочулар туура эмес түшүнгөндүгү ачык-айкын көрүлүүдө. Бирок муну менен бирге 31-аяттын маанисин толуктаган 32-аяттын котормосу контекстке ылайык берилген.

Жогорудагы аяттын түшүш себеби төмөнкүчө: Мушриктер Каабаны жылаңач таваф кылышат эле. Зыярат мезгилдеринде эт, май, сүт сыяктуу баалуу азыктарды жешкен эмес. Калгандарын болсо өтө аз жешкен жана муну диний милдет катары ишенишкен. Ал эми 7/ал-Араф: 31-32 аят мындай батыл түшүнүктү жоюуда, 32-аятта болсо, дүйнөдөгү ырыскылардын баардыгы үчүн, кыяматта болсо жалгыз гана ишенгендер үчүн болгондугуна басым жасалган.

ат-Табарий темага байланыштуу мындай деген:

يقول تعالى ذكره لهؤلاء الذين يتعرَّون عند طوافهم ببيته الحرام، ويبدون عوراتهم هنالك من مشركي العرب، والمحرِّمين منهم أكل ما لم يحرِّمه الله عليهم من حلال رزقه، تبرُّرًا عند نفسه لربه:(يا بني آدم خذوا زينتكم)، من الكساء واللباس =(عند كل مسجد وكلوا)، من طيبات ما رزقتكم، وحللته لكم =(واشربوا)، من حلال الأشربة، ولا تحرِّموا إلا ما حَرَّمْتُ عليكم في كتابي أو على لسان رسولي محمد صلى الله عليه وسلم.

Аллах Таала бул аятта Байту ал-Харамды жылаңач таваф кылган араб мушриктерине кайрылууда. ат-Табаринин тафсиринде ачык-айкын көрүүгө болот. Аят, мушрик арабдардын мындай ыплас үрп-адаттарын жок кылуу максатында түшкөн. Айрыкча ачка жана суусуз калып, өзүлөрүнө кордук көрсөткөн мушриктерге мунун сооп болбогондугун билдирүүдө. Тескерисинче Алла Тааланын адал кылган нерселерин арам кылып, чектен чыкпоолорун буйрук кылууда. Андан кийин ат-Табари төмөндө 32-аятта өткөн (قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ) ичинен (خَالِصَةً) сөзүнөн кыраат айырмачылыгы бар экендигин айткан:

قل، يا محمد = لهؤلاء الذين أمرتك أن تقول لهم:(من حرم زينة الله التي أخرج لعباده والطيبات من الرزق)، إذ عَيُّوا بالجواب، فلم يدروا ما يجيبونك = : زينة الله التي أخرج لعباده، وطيبات رزقه، للذين صدّقوا الله ورسوله، واتبعوا ما أنزل إليك من ربك، في الدنيا، وقد شركهم في ذلك فيها من كفر بالله ورسوله وخالف أمر ربه، وهي للذين آمنوا بالله ورسوله خالصة يوم القيامة، لا يشركهم في ذلك يومئذ أحدٌ كفر بالله ورسوله وخالف أمر ربه.

(خَالِصَةُ) сөзүндөгү акыркы хараканы заммалу кылып окуу мүмкүн болсо да, ат-Табарий фатха кылып окууну туура көргөн. Ал аяттын маанисинде дүйнөгө ыйман келтирбегендердин дагы Алланын берген нематтарына орток экендигин, бирок акыретте нематтардын жалгыз гана Мусулмандарга таандык экендигин белгилеп кетүүдө.[24] Айрыкча мындай пикирди карманган көптөгөн санда тафсирчилерди көрүүгө болот.[25]

Ушул себептен улам Аллах Таала يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ (Эй адам уулдары! Ибадат кылуу үчүн мечитке (Каабага) ар жолу барганыңарда мыкты кийимиңерди кийгиле) деп кайрылган. Аяттын уландысында وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ (Жегиле, ичкиле ысырапкорчулукка барбагыла. Анткени О (Аллах), ысырап кылгандарды сүйбөйт) таризиндеги эскертүүсү менен ачка, суусуз калып, аша чаап кетүүдөн абайлап (ысырап кылбастан) тең салмактуулукту сактоону талап кылууда.[26] 32-аятта дагы айта кетчү маанилүү нерсе Аллах аяттын аяк ченинде قلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ )Чындыгында, бул дүйнөдө ыйман келтиргендер үчүн (гана жаратылган, бирок башкалар да андан пайдаланышат). Акыретте болсо бул момундарга гана таандык, деп айт.” Аятта Аллах Тааланын нематтары мусулман жана мусулман эместерди дагы камтыгандыгын, акыретте болсо, жалгыз гана мусулмандарга тийиштүү “خَالِصَةً” экендигин айтууда.[27]

Күнүбүздө тамак дубасы катарында окулуп калган аяттар негизинде “көрктүү кийинүү” эмес “жылаңач жүрбөөнү”, “аз тамактанууну” эмес тескерисинче “ачка калбоону” буйрук кылууда. Ушунун баарын эске алганыбызда 7/ал-Араф: 31 жана 32-аяттардын мааниси төмөндөгүдөй болушу керек:

Эй, Адам уулдары! Ибадат кылуу үчүн мечитке (Каабага) ар жолу барганыңарда кийимдериңерди кийгиле. Жегиле, ичкиле (адал азыктарды жана суусундуктардан өзүңөрдү кур жалак калтырып) аша чаап кетпегиле. Анткени Аллах ысырапкорлорду жакшы көрбөйт. Андай болсо, “Алланын кулдары үчүн жараткан кийимди, таза жана жагымдуу ырыскыларды тыюу салган ким?” деп сура. “Алар дүйнө жашоосунда (орток) кыямат күнүндө болсо жалгыз гана ишенгендер үчүн” деп кабар бер. Мынаке биз, билген бир коом үчүн аяттарды ушундай түшүндүрөбүз.

 

 

Г. Курандын кээ бир тил өзгөчөлүктөрү

1) Куранда айтылган “Сиз” ат атоочунун өзгөчөлүктөрү

Куран, адамдардын өз ара сүйлөшүүлөрү туурасында кабарлап жатып ошол доордогу тил өзгөчөлүгүнө байланыштуу маанилүү методго көңүлүбүздү бурууда. Мисал үчүн, “Биз” ат атоочу кездешкен сөздөр Куранда “Сиз” ат атоочу менен берилип келет. Мындай өзгөчөлүк, Куран түшкөн доордогу араб тилине таандык өзгөчөлүк. Анткени адамдардын өз ара сүйлөшүүлөрү күнүбүздө араб тилинде дагы “Биз” ат атоочу менен айтылып келет. Бирок мындай ыкманын эрежеден тышкаркысы 29/ал-Анкабут сүрөсүндө өтөт:

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُم بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُم مِّن شَيْءٍ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Ишенбеген каапырлар ыйман келтиргендерге: “Биздин жолубуз менен баргыла. Биз силердин күнөөңөрдү өзүбүзгө алабыз”, – дешет. Алар алардын күнөөлөрүнүн эч нерсесин алышпайт. Алар жалганчылар.[28]

Кандай болсо да сырткы келбетине жараша “ وَلْنَحْمِلَّ” (өзүбүзгө алабыз) сөзү буйрук катары көрүнсө дагы маани жагынан кабар берүү маанисинде.[29] Бул аяттан сырткары күнүмдүк сүйлөө речтерибизде колдонулган “кылалы”, “сүйлөйлү”, “баралы” сыяктуу сөздөрдү Куран “сиз” ат атоочторундагы буйрук колдонулуп келет.

Бул маселеде 3/Алу Имран сүрөсүнүн 72-74-аяттарында мындайча баяндалат:

 

وَقَالَت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُواْ بِالَّذِيَ أُنزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُواْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٧٢﴾ وَلاَ تُؤْمِنُواْ إِلاَّ لِمَن تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ الْهُدَى هُدَى اللّهِ أَن يُؤْتَى أَحَدٌ مِّثْلَ مَا أُوتِيتُمْ أَوْ يُحَآجُّوكُمْ عِندَ رَبِّكُمْ قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ﴿٧٣﴾ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ ﴿٧٤﴾[30]

Китеп ээлеринин бир тобу (өз ара) “Ыймандууларга түшүрүлгөнгө күндүн башында ыйман келтирип, анын айагынга каршы чыккыла! Балким алар кайтаар”, – дешет.” “Силердин диниңерди эрчигендерге Сен: “Чындыгында, Аллахтын жолу – туура жол!” – деп айткын. (Алар): “Эгер силер аларды ээрчисеңер, анда силерге түшүрүлгөн нерселер алардын бирөөсүнө да берилгендигине ишенбегиле, же алар Эгеңердин алдында силерге (күнөөнү) жаап салышат”, – деп айтышат. (Сен): “Чындыгында, жакшылык – Аллахтын колунда, аны Өзү каалаганына берет”, – деп айт. Чындыгында, Аллах – баарын Камтуучу, Билүүчү. Ал каалаган адамына Өз ырайымын багыштайт. Аллах – Улуу Ырайымдуулуктун Ээси![31]

Байкалгандай эле бул котормодо “сиз” ат атоочу, аяттын арабча текстинин тышкы көрүнүшүнө карап которулган. Мындай котормо Курандын тил өзгөчөлүгүнө туура келбейт. Бул аяттагы “сүйлөгөн” менен “сүйлөшүп отурган кишинин” сөздөрү аралашып кеткен. Андыктан кимдин эмне дегени которгондор тарабынан түшүнүксүз болуп калган.

Айта кетчү нерсе бул котормодо “وَلاَ تُؤمِنُواْ إلاّ” сүйлөм которулган эмес. Бул аяттын баш тарабына маани берилбестен: “Силердин диниңерди ээрчигендерге Сен: “Чындыгында, Аллахтын жолу – туура жол!” – деп айткын” деп которулуп калган. Мындай сүйлөм аяттын маанисин толук түрдө бузуп салган.

Котормодо ачык-айкын байкалгандай эле аят өз маанисинен чыгып жаңылыштыкка себеп болгон. Муну менен бирге “сиз” ат атоочу болсо сырткы келбетине карата которулуп калган. Албетте ат атоочту колдонуу ыкмасы Куран түшкөн маалдагы тилге тийиштүү өзгөчөлүк экендигин түшүнүшкөн эмес.

 

2) Куранда айтылганقَالُوا  (коолу) сөзүнө маани берилбеши.

Курандын бир канча жеринде иудейлер жана христиандар арасындагы талаш-тартыштан сөз кылынат. Аяттагы маалыматтар боюнча ар топ өзүн ак деп эсептейт. Хидаяттын, туура жолдун жана кутулуунун жалгыз гана өз диндерине калуу менен жүзөгө ашарын ырасташат.[32] Андыктан иудейлер менен христиандар мусулмандарды өз диндерине үгүттөп келишет. Бул туурасында маалымат 2/ал-Бакара: 135-аятта мындайча каралат:

وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Алар: “Иудей, же христиан болгула, туура жолду табасыңар”, – дешти. “Жок! Ибрахимдин дини таза, ал көп кудайчылардан болгон эмес”, – дегин![33]

Бул аятты Хасан Барси Чантай мындайча которгон:

(Иудей жана христиандар мусулмандарга:) “Иудей же Христиан болгула, туура жолду табасыңар” – дешти. Айткың: “Жок, (биз) Муваххид (Алланын бир экендигине ишенүү) катарында Ибрахимдин дини(ндебиз), ал Аллага орток кошкондордон эмес.”[34]

Аятта иудейлер хидаятка жетүү үчүн мусулмандарды өз диндерине баш ийүүсүн талап кылышууда. Ошол эле христиандар дагы хидаятка жетүү үчүн мусулмандарды өз диндерине баш ийүүсүн талап кылышууда. Бирок колубуздагы кыргызча Куран котормосуна көз салсак эки тарапты бир ооздон сүйлөгөндөй кылып көрсөткөн. Негизинен эки тарап өз диндеринин акыйкаттыгын, каршы тараптагы динди батыл деп айтышууда. Аяттын туура мааниси төмөндөгүдөй болушу керек:

 (Иудейлер) “Иудей болгула туура жолду табасыңар, жана (Христиандар дагы) “Христиан болгула туура жолду табасыңар” дешти…

Теманын дагы да түшүнүктүү болушу үчүн 2/ал-Бакара сүрөсүнөн өрнөк берүүнү туура көрдүк:

وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَى تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Алар: “Бейишке иудей же христиан болгондон башка эч ким кире албайт”, – дешет. Бул – алардын үмүт-тилеги гана! Аларга: “Эгер айтканыңар чын болсо, далилиңерди келтиргиле!” – деп айт.[35]

Бул аят Диянат фондунун котормосунда мындайча берилген:

Иудей жана христиандардан башкасы бейишке кире албайт” дешти. Бул – алардын үмүтү гана! Айткын: “Эгер туура айтып жаткандардан болсоңор (айтканыңарды далилдегиле) далилиңерди келтиргиле!”[36]

Жогорудагы айрым Куран котормолордо христиандар иудейлердин бейишке кирээрин сөз кылган эмес, иудейлер дагы христиандардын бейишке кирээрин сөз кылган эмес. Аятта нак көрүнүп тургандай эки топ жалгыз гана өз дининдегилердин бейишке кирээрин ырасташат.

Мисал үчүн ат-Табарий мындайча түшүндүрмө берет:

“Негизги аяттын максаты мындай: Иудейлер: Жалгыз иудей болгон бейишке кирет – дешти, христиандар дагы жалгыз христиан болгон бейишке кирет – дешти. Мааниси түшүнүктүү болгондуктан эки топтун айтканы бир жерге топтолгон …”[37] Биздин көз караш боюнча туура котормо ат-Табаринин көрсөткөнүндөй болушу керек.

Берген өрнөктөрүбүздө жана тафсирлердеги түшүндүрмөлөрдө көрүнүп тургандай Курандын өзүнө тиешелүү тил өзгөчөлүгү бар. Бул өзгөчөлүк туура баамдалбаса аяттар жаңылыштыкка себеп болот.

 

3) لَعَلَّ (Лаалла) аффиксинин[38] колдонулушу жана маанилери

Куранды туура түшүнүү үчүн, биринчиден араб тилин жана белагат илимин мыкты билүү жана Куранды Аз. Пайгамбар жана анын сахабалары түшүнгөндөй түшүнүү абзел.[39]

Бир канча мисал аркылуу теманы түшүндүрүүнү туура көрдүк. Мисал үчүн 2/ал-Бакара сүрөсүнүн 21-аятында:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Эй, адамдар! Силерди да, силерге чейинкилерди да жараткан Эгеңерге сыйынгыла! Балким силер коркоорсуңар.[40]

Бул аяттын туура мааниси төмөнкүдөй болушу керек:

Эй, адамдар! Силерди да, силерден мурункуларды жараткан Эгеңерге ибадат кылгыла, Аллага каршы келүүдөн сактанасыңар.[41]

Котормодо байкалгандай эле لَعَلَّ (лаалла) аффикси котормочулар “балким” деп которушкан. Тафсир булактарында болсо, бул аятта өткөн لَعَلَّ (лаалла) аффиксин себеп маанисинде экендиги ачык түрдө баса белгилешкен. Котормочулар колдонгон тафсир китептеринде да биз белгилеп кеткендей өтөт.[42]

Башка бир мисалды 7/ал-Араф сүрөсүнөн берсек:

وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الأَرْضِ أُمَمًا مِّنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذَلِكَ وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Аларды жер бетинде (ыдыратып) тайпаларга бөлүп салдык. Алардын

 жакшылары да, жамандары да бар. Аларды жакшылык менен да, жамандык менен да сынайбыз. Мүмкүн (каапырлыктан) кайтышаар.”[43]

Бул аяттагы لَعَلَّ (лаалла) аффиксине “мүмкүн” деген маанини беришкен. Контекст боюнча карасак “себеп” маанисин берүү туура келет. Ошондой эле “Аларды жакшылык менен да, жамандык менен да сынайбыз” сүйлөмү келер чак менен которулуп калган. Аятта болсо өткөн чактан сөз болууда.[44]

Куран котормосунда “балким” сөзүнүн мааниси “үмүт, мүмкүн” деп которулган. Себебин билдирүү үчүн ачыктан “үчүн” сөзү колдонулган же болбосо маанинин маңызында себепти жашыруун түрдө билдирген сүйлөм курулган. Котормодо لَعَلَّ (лаалла) жалпы 37 жерде себеп маанисинде колдонулган. Мындан сырткары айрым аяттарда لَعَلَّ (лаалла) аффиксине суроо мааниси колдонулган.[45] Кээде такид[46] (бекемдөө, күчтөндүрүү, чыңдоо) маанисин беришкен,[47] айрым учурларда эч кандай маани берилбеген.[48] Жыйынтыгында котормочулар لَعَلَّ (лаалла) аффиксинин сөздүк жана контексттеги маанисин билбегендиги байкалууда.

 

4) 87/ал-Алаа сүрөсүндөгү إِن (ин) аффиксинин котормосу

Жогоруда да баса белгилеп кеткендей аятты туура түшүнүү үчүн аяттын түшү себебин (асбаб ан-нузуль) аныкташыбыз керек. Бул багыттагы улуу тафсир аалымдарынан Абу ал-Алаа ал-Мавдуди айтып кеткендей[49] оозеки текст катарына кирген Куранды, жазуу түрүндөгү “киришүү, корутунду” сыяктуу тартипти издөө жаңылыштык. Курандагы текстер бири-бири менен байланыштуу бирок, өз-өзүнчө бөлүк-бөлүк болуп келген. Башка-башка жерлерде, түрдүү темаларда жана ар-кыл коомдорго жараша түшкөн. Куран хронологиялык (түшүрүлгөн тартибине жараша) иретте келбегендиктен учурубуздагы окурмандардын талаптары башкача болушу мүмкүн. Курандын мындай өзгөчөлүктөрү чындыгында аны туура түшүнүү үчүн чечкиндүү түрдө эсепке алынуучу маселелер. Муну менен бирге Куран кайрылуу тили болгондуктан ичиндеги айрым темалар өтө кыска берилген. Негизинен түшкөн аят же болбосо аяттар адам баласынын акыл-эсинде отуруп калгандыктан Куран аларды кайра кайталоону каалаган эмес. Ушундан улам биз мусулмандар күнүбүздө аяттарды окуганыбызда ачык-айкын болгонуна карабастан кээ бир темаларды түшүнүүдө кыйынчылыктарга дуушар болуудабыз.

Мисал аркылуу түшүндүрмө берсек:

فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرَىٰ

Эгер эскертүү пайдалуу болсо, анда эскерткин.[50]

Бул аят кыргызчага ката которулган. Которгондор хазфтын бар экендигин эсепке алган эмес. Андыктан акыл-насаат айтуунун же эскертүүнүн кимге пайдалуу болоорун жалгыз гана Аллах билет. Пайгамбардын милдети жалгыз гана үгүттөө: Сен болгону бир эскертүүчүсүң.”[51] Фатыр сүрөсүндөгү бул аятты жоромолдогон ал-Куртубий мындайча түшүндүрмө берген:

أي: رسول منذر. فليس عليك الا التبليغ. ليس لك من الهدي شئ انما الهدى بيد الله تبارك و تعالى.

Сен эскертүүчү элчисиң. Сенин милдетиң жалгыз гана үгүттө. Хидаятка жеткирүү сыяктуу мүмкүнчүлүгүн жок. Хидаят жеткизүү жалгыз гана ыйык жана улуу Аллахтын колунда.[52]

Бул жана буга окшогон аяттар пайгамбарыбыздын милдетин жалгыз гана үгүттө экенидигин көп жолу баса белгилеп кеткен. Андыктан кимдин бул үгүттөдөн насибин алаарын жалгыз Аллах тарабынан билинет. Бирок муну менен кошо 87/-ал-Алаа сүрөсүндөгү бул аятта карама-каршы сыяктуудай, “Анда эгер эскертүү пайда берсе, эскертүү бер”[53] деп маани берүү аятты түшүнүү жагынан башаламандык бардай. Бул боюнча алгач тафсир аалымдарынын бир канчасынын көз-караштарына орун берүү абзел. ал-Багавий аятты мындайча жоромолдогон:

} فَّذَكِّرْ{ ، عظْ بالقرآن } ان نفعت ٱلذِكْرَىٰ{ الموعظة و التذكير. و المعنى: نفعت أو لم تنفع، و انما لم يذكر الحالة الثانية، كقوله: }سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الحر{، وأراد: الحر. واالبرد جميعا

 

ал-Багавий аятта, “пайда берсе дагы бербесе дагы” чечмелөөсү менен хазфтын бар экендигин белгилеп кетүүдө жана муну менен чектелип калбастан Курандын башка жерлеринде дагы буга окшогон хазфтардын бар экендигин мисалдар аркылуу билдирүүдө.[54]

Ушул темага көңүлдөрдү бурган Куран котормочулары дагы бар. Тафсир китептеринде байкалгандай эле Куран котормолорунда дагы маанини толук түшүндүрүү үчүн хазф кылынган жерди кашанын ичинде же болбосо жалпак сүйлөм менен берген.[55] Айрым Куран котормочулар керексиз түшүндүрмөлөрдү жана темадан алыс чечмелөөлөрдү берип келишкен.

 

5) 9/ат-Тообо сүрөсү

Куранда ат-Тообо сүрөөсү гана “бисмиллах” сөзү менен башталбайт. Бул сүрөнүн эмне үчүн бисмиллахсыз башталдыгына байланыштуу тафсир китептеринде түрдүү жана кеңири маалыматтар бар. Биз изилдеп жаткан котормого караганыбызда башкача экендиги көрүнүп турат. Котормонун арабча бөлүмүндө “бисмиллах” сөзүнө орун берилбеген болсо да, сүрөнүн котормосунда бисмиллахтын (котормосу) орун алууда. Эскерте кетчү нерсе мындай ката Кыргызстанда алгачкылардан болуп саналбайт. Мурун дагы мындай каталар болуп келген жана элдин нааразычылыгына себеп болгон.[56]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Жыйынтык

Кыргызстанда акыркы учурларда жарык көргөн котормолордон бирөөнү “тил өзгөчөлүктөрү” жана “котормо илими” багыты боюнча изилдөөнү максат кылдык. Макалабызда темага байланыштуу айрым аныктоолорубузду көрсөтүүнү туура көрдүк. Изилденип чыккан китепте, мурунку котормолорго караганда алда канча жылыш бар экендигин байкадык. Маани жагынан контекстик байланыштагы кемчиликтерди жана тилдик өзгөчөлүктөр жагынан кемчиликтердин бар экендигине күбө болдук. Мындай кемчиликтер бир жагынан караганда “булак тил” менен “максат тил” өзгөчөлүктөрүнө байланыштуу маселелердин эсепке алынбай калышы менен байланыштуу.

Бир тараптан сөздөрдөгү маанилердин өзгөрүүсү, тилге байланыштуу өзгөчөлүктөр жана маанилердин контекст жагынан байланышында ийгиликке жетпегендиги болуп келген. Мындай кемчиликтер сөзгө маани берүү, сүйлөмдүн туура которулушу жана теманы аныктоодо көрүүгө болот. Бул жалгыз гана биз изилдеген котормого байланыштуу маселе эмес.

Ата-бабаларыбыздан калган өтө бай тафсир адабиятына ээлик кылабыз. Куранды түшүнүүдө жана башка тилдерге которууда мындай адабияттар толук кандуу колдонулса, чоң жетишкендиктерге жетишээрибизде шек жок. Бирок азыркы учурда бул котормодо байкалгандай эле, котормону даярдагандардын эски булактарды жетиштүү түрдө изилдебегендигинде жатат. Андан сырткары лингвистика багытындагы жаңы изилдөөлөрдөн пайдаланбагандыгын көрүүгө болот. Мунун натыйжасында бир канча Куран аятын окурмандарга туура эмес жеткизип жатышат. Мындай кемчиликтерди аз да болсо болтурбоо үчүн сунуштарыбызды айттык. Биз котормо кылууда пайдалуу деп эсептеген мисалдарды макалабызда берүүгө аракеттендик.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

КОЛДОНУЛГАН АДАБИЯТТАР

Абдух, Мухаммед жана Рашид Рида. Тафсиру ал-Манар: Тафсиру ал-Курани ал-Хаким. Каир. Дару ал-Манар. 1947.

Ahanov, Kaken. Dil Bilimin Esasları. Aktaran: Murat Ceritoğlu. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2008.

Akdemir, Salih. Son Çağrı Kur’ân. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2009.

Aksan, Doğan. Her Yönüyle Dil: Genel Çizgileriyle Dilbilim. Ankara: Türk Dili Kurumu

Yayınları, 2000.

Atamov, Mursal. “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından

İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı),” Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara 2013.

—————. “Kur’ân-ı Kerim’de “لَعَلَّ Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları,” Diyanet İlmi

Dergi 29:3 (2013), ss.77-94.

Ateş, Süleyman. Kur’ânı Kerîm ve Yüce Meali. Ankara: Kılıç Kitabevi, 1980.

Azimov, İnayetulla. “Kur’an’daki Deyimler, Kırgızca Karşılıkları ve Arapça Öğretiminde Kullanımı,” Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara 2012.

———-. “Курандагы фразеологизмдерди кыргыз тилине которуу маселеси” Ош Мамлекеттик Университети Теология Факультети 16-17 (2012), 53-63-бб.

Ал-Багавий. Абу Мухаммед Мухйи ас-Сунна Хусейин бин Масуд. Маалиму ат-Танзил. эр-Рияд: Дару Таййиба. 1409.

Bilmen, Ömer Nasuhi. Kur’ân’ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri. İstanbul: Bilmen Yayınları, 1965.

ал-Жавзий. Абу ал-Фараж Жамалуддин Абдуррахман б. Али б. Мухаммед. Заду ал-Масир фи Илми ат-Тафсир. Дамаск: ал-Мактабату ал-Исламий. 1984.

Cündioğlu, Dücane. Kur’ân Çevirilerinin Dünyası. İstanbul: Kapı Yayınları, 2011.

———-. Kur’ân’ı Anlama’nın Anlamı Hermenötik Bir Deneyim. İstanbul: Tibyan Yayınları, 1995.

Çantay, Hasan Basri. Kurânı Hakîm ve Meâli Kerîm. İstanbul: Mürşid Çantay Yayınları, 1980.

Абу ал-Лайс ас-Самаркандий. Бахру ал-Улум. Бейрут: Дару ал-Кутуби ал-Илмиййе. 1993.

Абу ас-Сууд б. Мухаммед ал-Имади ал-Ханафий. Тафсиру Аби ас-Сууд. Даярдаган: Абду ал-Кадир Ахмед Таха. эр-Рияд. Мактабату ар-Рияди ал-Хадиа. Датасы жок.

ал-Андулусий. Абу Хаййан Мухаммед б. Юсуф. ал-Бахру ал-Мухит. Бейрут: Дару ал-Кутуби ал-Илмиййе. 1993.

Esed, Muhammed. Kur’ân Mesajı: Meal–Tefsir. Çev. C. Koytak & A. Ertürk. İstanbul: İşaret Yayınları, 2002.

Göktaş, Vahit. “Kırgızistan’da Dini Yayınlar,” Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmî Dergisi 54:2 (2013), ss.99-112.

Gölpınarlı, Abdülbaki. Kur’ânı Kerîm ve Meâli. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1955.

Hacımüftüoğlu, Halil. Kuran Tercümelerinde Yöntem Sorunu. İstanbul: İz Yayınları, 2008.

ал-Хазин. Алауддин Али б. Мухаммед б. Ибрахим. Лубабу ат-Тавил фи Маани ат-Танзил. Бейрут. Дару ал-Кутубу ал-Илмиййа. 2004.

Ибн Адил. Абу Хафс Умар б. Али ад-Димашкий ал-Ханбалий. Ал-Лубаб фи Улуми ал-Китаб. Даярдаган: Адил Ахмед Абдулмавжуд. Бейру: Дару ал-Кутуби ал-Илмиййа. 1998.

Ибн Атиййа. Абу Мухаммед Абдулхакк б. Галиб. Мухаррару ал-Важиз фи Тафсири ал-Китаби ал-Азиз. Бейрут: Дару ал-Илмиййа. 2001.

Ибн Касир. Абу ал-Фида Исмаил ад-Димашкий. Тафсиру ал-Курани ал-Азим. Даярдаган: топ. Каир: Муассасату Куртуба. 2000.

Исмаилов. Абдышүкүр, Дүйшөн Абдылдаев, Садибакас Доолов, Садык Гавай. Ыйык Куран Маанилеринин Кыргызча Котормосу Менен. Стамбул: Еркам Басмаканасы. 2006.

Иззуддин. Абдурразак б. Ризкуллах ал-Ханбалий. Румузу ал-Кунуз фи Тафсири ал-Китаби ал-Азиз. Мекке: ал-Мактабату ал-Асадий. 2008.

ал-Кайсий. Абу Мухаммед Меккий Ибн Аби Талиб. Ал-Хидая ила Булуги ан-Нихая. БАЕ: Жамиату аш-Шарика. 2008.

Koç, Mehmet Akif. “Sebeb-i Nüzule Bağlı Anlamın Aşılmasını Kolaylaştıran Bir Unsur Olarak ‘Kur’ân Metni: 7. A’raf Suresinin 31-32. Ayetleri,” İslamiyat 7:1 (2004), ss.113-124.

Kunduzov, Erkinbek. “Kırgızcadaki Arapça Kelimeler ve Bunların Arapça Öğrenimindeki Yeri,” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 2006.

ал-Куртубий. Абу Абдуллах Мухаммед б. Ахмед Аби Бакр. ал-Жамиу ли-Ахками ал-Куран. Бейрут: ар-Рисала. 2006.

ал-Мавардий. Абу ал-Хасан Али б. Мухаммед б. Хабиб ал-Башрий. ан-Нукату ва ал-Уйун Тафсиру ал-Мавардий. Бейрут: Дару ал-Кутуби ал-Илмиййа. датасы жок.

Ал-Мавдудий. Абу ал-Ала. Тафхиму ал-Куран. Кувейт: Дару ал-Калам. 1987.

Мукатил б. Сулайман. ат-Тафсиру ал-Кабир. Бейрут: Муассасату ат-Тарихи ал-Арабий. 2002.

Ong, Walter Jackson. “Before Textuality: Orality and Interpretation,” Oral Tradition 3:3 (1988), ss.259-269.

Öztürk, Yaşar Nuri. Kur’an’ı Kerim Meali. İstanbul: Yeni Boyut Yayınları, 2011.

ар-Разий. Фахруддин Мухаммед ибн Дийауддин Умар ибн ал-Хусейн. Мафатиху ал-Гайб. Бейрут: Дару ал-Фикр. 1981.

ас-Суйутий. Жалалуддин. ад-Дурру ал-Мансур фи ат-Тафсир би ал-Масур. Каир: Марказ ли ал-Бухус ва ад-Дирасати ал-Арабиййати ал-Исламиййа. 2003.

ат-Табарий. Абу Жафар Мухаммед ибн Жарир. Жамиу ал-Байан ан-Тавили Айи ал-Куран. Даярдаган: Абдуллах бин Абдулмухсин ат-Туркий: Дару ал-Хажр. 2001.

ат-Табарсий. Абу Али Фадл бин Хасан. Мажмау ал-Байан фи Тафсири ал-Куран. Бейрут: Дару ал-Улум. 2005.

Эрнис Турсунов. Куран. Бишкек. Кыргызстан Басмаканасы. 1991.

Vardar, Berke. Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri. İstanbul: Multilingual Yayınları, 1998. Yavuz, A. Fikri. Kur’ânı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi. İstanbul: İhlas Matbaacılık ve Dağıtım,

1967.

Yazır, Elmalılı M. Hamdi. Hak Dini Kur’ân Dili. İstanbul: Matbaai Ebüzziya, 1935.

Yıldırım, Celal. İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri. İzmir: Anadolu Yayınları, 1986.

Yüksekkaya, Gülden Sağol. “Kur’an-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri,” Turkish Studies

(International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or

Turkic) 9:9 (2014), ss.31-37.

аз-Замахшарий. Аби ал-Касым Махмуд ибн Умар. Ал-Кашшаф ан-Нака ики ат-Танзил ва Уйуни ал-Акавил фи Вужухи ат-Тавил. Эр-Рияд: Дару Ихяи ат-Тураси ал-Арабиййа. 2001.

http://www.for.kg/ru/news/41669

 

* Бул изилдөөбүз “Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen İsimli Mealin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi” аттуу макаланын котормосу болуп саналат. Кыргыз окурмандарды эске алып, сүйлөм түзүлүштөрү өзгөртүлүп, ордуна жаңы сүйлөмдөр түзүлгөн. Айрым жерлерде кыскартуулар жана толуктоолор берилген.

* Öğretim Üyesi, Oş Devlet Üniversitesi Araşan Enstitüsü İlahiyat Fakültesi, e-mail: mayramcusup@gmail.com.

* Yrd. Doç. Dr. Pamukkale Üniversite İlahiyat Fakültesi, e-mail: murselethemoglu@yahoo.com.

[1] Gülden Sağol Yüksekkaya, “Kur’an-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri,” Turkish Studies 9:9 (2014), s.32. Темага байланыштуу караңыз: Vahit Göktaş, “Kırgızistan’da Dini Yayınlar,” Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmî Dergisi 54:2 (2013), s.99-112.

[2] Erkinbek Kunduzov, “Kırgızca’daki Arapça Kelimeler ve Bunların Arapça Öğrenimindeki Yeri” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara 2006). Айрыкча караңыз: İnayetulla Azimov, “Kur’an’daki Deyimler, Kırgızca Karşılıkları ve Arapça Öğretiminde Kullanımı”(Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara 2012); Азимов. “Курандагы фразеологизмдерди кыргыз тилине которуу маселеси”. Ош Мамлекеттик Университети Теологи Факультети Илимий журналы. 16-17 (2012). 53-57-бб.

[3] Эрнис Турсунов. Куран (Бишкек: Кыргызстан Басмаканасы. 1991), 4-б. Бул котормо Эрнис Турсунов тарабынан орус тилинен кыргыз тилине которулган.

[4] Ыйык Куран маанилеринин кыргызча котормосу. Которгондор: Абдышүкүр Исмаилов ж.б. Стамбул. Еркам Басмаканасы 2006.

[5] 1. Ыйык Куран (Куран Карим); 2. Жалалайн Тафсири. 3. ан-Насафий Тафсири.4. ал-Байдавий Тафсири.5. ат-Табарий Тафсири. 6. ал-Багавий Тафсири. 7. Сафватут-Тафасир Тафсири. 8. Ибн Касир Тафсири. 9. Тафсирул Карим ир-Рахман фи Тафсири Каламил-Маннан. 10. Значениеи смысл Корана. 1-4 том. Абдуссаламал-Мансийва Сумаййа Мухаммед ал-Афифий. Караңыз: Ыйык Куран: Маанилеринин Кыргызча котормосу менен. 610-б. Ыйык Куран. 605-б.

[6] Ыйык Куран. 605-б.

[7] Ыйык Куран. 605-б.

[8] Кошумча маалымат катарында доктордук (PhD) диссертацияны айтууга болот: Mursal Atamov, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı),” (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2013).

[9] Темага байланыштуу караңыз: Halil Hacımüftüoğlu, Kuran Tercümelerinde Yöntem Sorunu (İstanbul: İz

Yayınları, 2008).

[10] Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2009), s.xxviii.

[11] Ыйык Куран, аят: 2/ал-Бакара: 195; Башка мисал үчүн караңыз: Ыйык Куран, аят: 30/ар-Рум:1-5.

[12] (газва—каалоо, кол салуу, чабуул, сөздүн көптүк түрү—газават)— 1. Ислам дини үчүн жүргүзүлгөн согуш, күрөш. Мухаммед (с.а.в.) Мадинада турганда өзүнүн душмандарына (каапырларга) биринчи жолу куралдуу кол салганы (чабуул койгону) газават аталган. Кийин мусулмандардын башка диндегилер менен согуштары жалпысынан газават аталган.

[13] Толук маалымат алуу үчүн караңыз: Абу ал-Фида Исмаил Ибн Касир. Тафсиру ал-Куран ал-Аъзим. (Каир. Муассасату Куртуба. 2000) 2-т. 220-221-бб.

[14] Walter J. Ong, “Before Textuality: Orality and Interpretation,” Oral Tradition 3:3 (1988), 261-б.

[15] Бул темага байланыштуу кененирээк маалымат алуу үчүн караңыз:. Dücane Cündioğlu, Kur’ân’ı Anlama’nın Anlamı Hermenötik Bir Deneyim (İstanbul: Tibyan Yayınları, 1995), 65-78-бб.

[16] Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil: Genel Çizgileriyle Dilbilim (Ankara: Türk Dili Kurumu Yayınları, 2000), 118-б.

[17] Kaken Ahanov, Dil Bilimin Esasları, aktaran: Murat Ceritoğlu (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2008), 70-б.

[18] Тил илиминде диахрония ж-а синхрония түшүнүгү тил изилдөөлөрүндөгү эки мамилеге байланыштуу. Кээде диахронияны тарыхый-салыштырма тил илими м-н алмаштырышат. Бирок тарыхый-салыштырма илими көбүнчө тил тарыхынын мезгилдерин ж-а анын майда система түзүүчүлөрүн аныктоого байланыштуу болсо, диахрония тил системасындагы диахрондук өзгөрүүлөрдү иликтөөдө ж-а тилдердин өнүүгүсүндөгү негизги мыйзам ченемдүүлүктөрдү (универсалийлерди, константаларды) аныктоого, ошондой эле тилдин бир калыптан экинчи калыпка өтүүдөгү мыйзамченемдүү өзгөрүүлөрүнүн санын ж-а типтерин изилдөөгө багытталган.

[19] Бул боюнча толук маалымат алуу үчүн караңыз: Abdurrahman Kasapoğlu, “Kur’ân’ı Anlamada Semantik Yöntem,” Hikmet Yurdu 6:11 (2013/1), 105-107-бб. Айрыкча карңыз: Dücane Cündioğlu, Kur’ân Çevirilerinin Dünyası (İstanbul: Kapı Yayınları, 2011), 33-б.; Berke Vardar, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri (İstanbul: Multilingual Yayınları, 1998), 39-40-бб.

[20] Айрыкча “а-м-р”, “х-н-ф”, “в-с-я”, “а-б-д”, “р-х-м” этиштерге берилген маанилерде дагы буга окшош жагдайга туш болдук. Өрнөк үчүн караңыз: Ыйык Куран. аят: 17/ал-Исра: 16.

[21] Ыйык Куран. аят: 17/ал-Исра: 16.

[22] Süleyman Ateş, Kur’ânı Kerîm ve Yüce Meali (Ankara: Kılıç Kitabevi, 1980), аят: 17/ал-Исра: 16.

[23] Ыйык Куран. аят: 7/ал-Араф: 31-32.

[24] Абу Жафар Мухаммед бин Жарир ат-Табарий. Жамиу ал-Баян ан Тавили Айи ал-Куран. Даярдаган: Абдуллах бин Абдулмухсин ат-Туркий (Каир. Дару ал-Хижр. 2001), 10-т. 149-162-бб.

[25] Абу ас-Сууд бин Мухаммед ал-Имади ал-Ханафий Тафсиру Аби ас-Сууд. даярдаган: Абду ал-Кадир Ахмад Таха (Рияд. Мактабату ар-Рияди ал-Хадисе. жылы жок), 2-том. 338-339-бб; Жалалуддин ас-Суютий. ад-Дурру ал-Мансур фи ат-Тафсир би ал-Масур (Каир: Марказ ли ал-Бухус ва ад-Дирасати ал-Арабиййати ал-Исламиййа. 2003. в. 6. 361-376-бб.); Абу Хаййан Мухаммед б. Юсуф ал-Андулусий. ал-Бахру ал-Мухит (Байрут: Дару ал-Кутубу ал-Илмиййа. 1993), 1-т. 291-294-бб; Абу ал-Лайс ас-Самаркандий. Бахру ал-Улум (Байрут: Дару ал-Кутубу ал-Илмиййа. 1993), 1-т. 538-б.; Абу Хафс Умар бин Али-ад-Димашкий ал-Ханбалий Ибн Адил. Ал-Лубаб фи Улуми ал-Китаб. даярдаган: Адил Ахмад Абдулмавжуд (Байрут: Дару ал-Кутуби ал-Илмиййа. 1998), 9-т. 87-95-бб.; Абдурразак б. Ризкулллах ал-Ханбалий Иззуддин, Румузу ал-Кунуз фи Тафсири ал-Китаби ал-Азиз (Мекке: ал-Мактабату ал-Асадий. 2008), 2-т. 107-111-бб; Абу ал-Хасан Али б. Мухаммед б. Хабиб ал-Башрий ал-Мавардий. ан-Нукату ва ал-Уйун Тафсиру ал-Мавардий (Бейрут: Дару ал-Кутуби ал-Илмиййа. датасы жок). 2-т. 217-219-бб; Мухаммед Абдух ва Рашид Рида. Тафсиру ал-Манар: Тафсиру ал-Курани ал-Хаким (Каир: Дару ал-Манар. 1947). 8-т. 379-391-бб; Абу ал-Фараж Жамалуддин Абдуррахман бин Али бин Мухаммед ал-Жавзий. Заду ал-Масир фи Илми ат-Тафсир (Дамаск: ал-Мактабату ал-Исламий. 1984). 3-т. 186-190-бб; Абу ал-Касым Мухмуд ибн Умар аз-Замахшарий. ал-Кашшаф ан-Хакаики ат-Танзил ва Уйуни ал-Акавил фи Вужухи ат-Тавил (эр-Рияд: Дару Ихяаит-Тураил-Арабиййа. 2001) 2-т. 438-439-бб.

[26] Бул аяттар туурасында жасалган илимий изилдөөнү караңыз: Mehmet Akif Koç,  “Sebeb-i Nüzule Bağlı Anlamın Aşılmasını Kolaylaştıran Bir Unsur Olarak ‘Kur’ân Metni’: 7. A’raf Suresinin 31-32. Ayetleri,” İslamiyat 7:1 (2004), 113-124-бб.

[27] Бул аяттын тафсири менен байланыштуу караңыз: ат-Табарий. Жамиу ал-Байан ан Тавили Айи ал-Куран. 10-т. 149-162-бб.; ас-Суйутий. ад-Дурру ал-Мансур фи ат-Тафсир би ал-Масур. 6-т. 361-376-бб.

[28] 29/ал-Анкабут:12.

[29] Мисалы үчүн Табарий өзүнүн тафсиринде бул аятты ““وَلْنَحْمِلْ” сөзүн “نتـحمل жоопкерчиликке алабыз” деп чечмелеген:

يقول: قالوا فإنكم إن اتبعتـم سبـيـلنا فـي ذلك، فبعثتـم من بعد الـمـمات، وجوزيتـم علـى الأعمال، فإنا نتـحمل آثام خطاياكم حينئذٍ  …

Караңыз: ат-Табарий. Жамиу ал-Байан ан Тавили Айи ал-Куран. XVII/367; Рази болсо буга ачык түрдө түшүндүрмө берген:

ولنحمل صيغة أمر، والمأمور غير الآمر، فكيف يصح أمر النفس من الشخص؟ فنقول الصيغة أمر والمعنى شرط وجزاء، أي إن اتبعتمونا حملنا خطاياكم، قال صاحب «الكشاف»: هو في معنى قول من يريد اجتماع أمرين في الوجود، فيقول ليكن منك العطاء وليكن مني الدعاء، فقوله ولنحمل، أي ليكن منا الحمل وليس هو في الحقيقة أمر طلب وإيجاب …

Караңыз: Фахруддин Мухаммед Ибн Зияуддин Умар Ибн ал-Кураший. Ар-Рази. Мафатиху ал-Гайб. Дару ал-Фикр. Бейрут 1981. XXV/41; Абу Абдиллах Мухаммед бин Ахмед Аби Бакр. ал-Куртубий. ал-Жамиу ли-Ахками ал-Куран. Рисала Басмаканасы. Бейрут 2006. XVI/342-343.

[30] Башка мисалдар үчүн караңыз: 12/Юсуф: 8-10, 80-82.

[31] Ыйык Куран аят: 3/Алу Имран: 73-74.

[32] Мисал үчүн караңыз: 2/ал-Бакара: 113, 135.

[33] Ыйык Куран аят: 3/ал-Бакара: 135.

[34] Hasan Basri Çantay, Kurânı Hakîm ve Meâli Kerîm (İstanbul: Mürşid Çantay Yayınları, 1980), 2/ал-Бакара:135.

[35] Ыйык Куран аят: 3/ал-Бакара: 111.

[36] DİB Meali, ayet: 2/el-Baḳara:111. Окшош котормолорду караңыз: Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili (İstanbul: Matbaai Ebüzziya, 1935); Abdülbaki Gölpınarlı, Kur’ânı Kerîm ve Meâli (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1955); Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân’ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri (İstanbul: Bilmen Yay., 1965); Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri (İzmir: Anadolu Yay., 1986); Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ı Kerim Meali (İstanbul: Yeni Boyut Yay., 2011).

[37] ат-Табарий. Жамиу ал-Баян. 2-т. 428-б.; Айрыкча караңыз: аз-Замахшарий. ал-Кашшаф. 1-т. 310-б.

[38] Сөздүн алдына келүүчү аффикс.

[39] لَعَلَّ (Лаалла) аффиксине байланыштуу толук маалымат үчүн караңыз: Mursal Atamov, “Kur’ân-ı Kerim’de “لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları”, Diyanet İlmi Dergi 29:3 (2013), ss.77-94-бб.

[40] Ыйык Куран аят: 3/ал-Бакара: 21.

[41] DİB Meali, ayet: 2/el-Baḳara: 21.

[42] ат-Табарий бул маанини ачык-айкын билдирген. Караңыз: Жамиу ал-Баян. 1-т. 387-б. Окшош жоромолдор үчүн екараңыз: Абу Али Фадл б. Хасан ат-Табарсий. Мужаму ал-Баян фи Тафсири ал-Куран (Байрут. Дару ал-Улум. 2005). 1-т. 78-б.; Мукатил б. Сулайман. ат-Тафсиру ал-Кабир (Байрут. Муассасату ат-Тарихи ал-Арабий. 2002). 1-т. 93-б.

[43] Ыйык Куран. аят: 7/ал-Араф:168.

[44] ат-Табарий. Жамиу ал-Баян. 10-т. 533-534-бб.

[45] 6/ал-Анаам: 51.

[46] Өзүнөн мурун келген ысымды баса белгилеп кетет жана маанини дагы да күчтөндүрүү үчүн колдонулат.

[47] 43/аз-Зухруф: 28.

[48] 13/ал-Анаам: 51.

[49] Абу Ала ал-Мавдудий дагы бул маселе боюнча пикирин мындайча баянадаган: “Окурман Куранды изилдебестен мурун Курандын китептерден башкача жана теңсиз китеп экендигин эсенин чыгарбашы керек. Куранда адабий китептерге окшоп, белгилүү темалар жөнүндө маалымат, пикир жана талаш-тартыштар орун алган эмес. Ушул себептен улам Куранды билбеген киши биринчи жолу Куранды кармаганда бөлүмдөргө бөлүнбөгөнүн же болбосо темалардын жоктугун жана жашоонун ар-кыл багыттарына байланыштуу буйруктардын тартипке салынбаганын көргөндө таңк калат. Билбеген окурман, өзүнүн китеп түшүнүгүнө төп келбеген мындай нерселерге кабылганда таң калат. Курандын аяттары бири-бири менен байланышы жоктугун же болбосо темалардын тез өзгөргөндүгүн, түшүнүксүз түрдө темаларга орун берилгендигин же китеп түрүндө тартипке салынбагандыгын ойлоно баштайт.” Караңыз: ал-Мавдудий. Тафхиму ал-Куран (Кувейт: Дару ал-Калам 1987). 1-т. 7-9-бб.

[50] Ыйык Куран. аят: 87/ал-Алаа: 9.

[51] 35/ал-Фаатыр: 23.

[52]  Ал-Куртубий. ал-Жамиу ал-Ахками ал-Куран. 22-т. 229-б.

[53] Çantay, Kurânı Hakîm ve Meâli Kerîm, аят:87/ал-Алаа: 9.

[54] Бул темага байланыштуу окшош жоромолдор үчүн караңыз: ат-Табарсий. Мажмау ал-Байан фи Тафсири ал-Куран. 10-т. 254-б; ар-Разий. Мафатиху ал-Гайб. 31-т. 144-б; ал-Жавзий. Заду ал-Масир фи илми ат-Тафсир. 9-т. 90-б; Абу Мухаммед Мухйи ас-Сунна Хусайн б. Масуд ал-Багавий. Маалиму ат-Танзил (эр-Рияд: Дару Таййиба. 1409). 8-т. 418-б; Абу Мухаммед Абдулхакк бин Гаиб Ибн Атиййа. Мухаррару ал-Важиз фи Тафсири ал-Китаби ал-Азиз. (Бейрут: Дару ал-Илмиййа. 2001), 5-т. 470-б; Абу Мухаммед Маккий ибн Аби Талиб ал-Кайсий. ал-Хидая ила Булуги ан-Нихая (БАЕ: Жамиату аш-Шарика. 2008). 8-т, 821-б; Алауддин Али б. Мухаммед б. Ибрахим ал-Хазин. Лубабу ат-Тавил фи Маани ат-Танзил. (Бейрут: Кутубу ал-Илмиййа. 2004). 4-т. 418-б; ал-Андулусий. Ал-Бахру ал-Мухит. 8-т. 454-б.

[55] Мисалдар үчүн караңыз: Yavuz, Kur’ânı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi; Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı:

MealTefsir, çev. C. Koytak & A. Ertürk (İstanbul: İşaret Yayınları, 2002); Akdemir, Son Çağrı Kur’ân.

[56] Кабар туурасында маалымат алуу үчүн караңыз: http://www.for.kg/ru/news/41669 (04 Mart, 2014).

ОЗНАКОМЛЕНИЕ И АНАЛИЗ ПЕРЕВОДОВ КОРАНА НА ИВРИТ

 

ОЗНАКОМЛЕНИЕ И АНАЛИЗ ПЕРЕВОДОВ КОРАНА НА ИВРИТ

INTRODUCTION AND ANALYSIS OF THE HEBREW QURAN TRANSLATIONS

İBRANİCE MEALLERİN TANITIMI VE İNCELENMESİ

 

АННОТАЦИЯ: Коран – священная книга мусульман. Начало ниспослания Корана Мухаммеду было в седьмом веке, когда ему было 40 лет. Ниспослание Корана длилось около двадцати трех лет. Первые слушатели Корана прекрасно понимали его. Ибо Коран был ниспослан на их языке. Они так же прекрасно знали контекст, в котором был ниспослан Коран. Но после, те кто приняли Ислам, но не знали арабского и контекст Корана, нуждались в переводе и толковании Корана.

Насколько нам известно, в средневековой еврейской литературе встречаются намеки на Коран, иногда даже дословные цитаты из него, однако полного перевода Корана на иврит тогда ещё не существовало. Коран был впервые переведен на иврит с итальянского языка (1547), но не был напечатан. Первый прямой перевод Корана с арабского языка на иврит был выполнен Германом Реккендорфом (1857). На сегодняшний день, после Реккендорфа, Коран был переведен на иврит еще четыре раза. В нашей статье мы изучили эти переводы Корана и проанализировали их.

Ключевые слова: Ислам, Переводы Корана, Иврит, Переводоведения.

ABSTRACT: Quran is the Holy book of the Muslims. The beginning revelation of the Quran to Muhammad was in the seventh century, when he was 40 years old. The revelation of the Quran lasted twenty-three years. The first listeners of the Quran understood it very well. Because the Quran was revealed in their native language. They also knew the context in which the Quran was revealed. But after, those who converted to Islam did not know Arabic language and the context of the Quran.  So they began to feel the need about the translations and interpretations of the Quran.

As far as we know, in medieval Jewish literature, there are allusions to the Qur’an, sometimes even verbatim quotes from it, but the full translation of the Quran into Hebrew there was not exist yet. The first Quran translation into Hebrew was from Italian language (1547), but was not printed. The first direct translation from Arabic language into Hebrew was made by Hermann Reckendorf (1857). Today, after Reckendorf, the Quran was translated into Hebrew four times. In this study we will discourse about the translations of the Quran and we will briefly explore it.

Key Words:  Islam, Quran Translations, Hebrew, Translation Studies.

ÖNSÖZ: Kur’an Müslümanların kutsal kitabıdır. Hz. Muhammed’e nazil olan ilk vahyin başlangıcı miladi yedinci asra dayanmaktadır. Böylece vahiy yaklaşık yirmi üç sene devam etmiştir. Vahye doğrudan muhatap olanlar onu çok iyi anlamaktaydılar. Nitekim Kur’an kendi anadillerinde nazil olmaktaydı. Vahye doğrudan muhatap olanlar Kur’an’ın nazil olduğu bağlamı da çok iyi bilmekteydi. Fakat anadili Arapça olmayanlar ve Kur’an’ın bağlamını bilmeyenler İslamiyet’le müşerref olunca Kur’an’ın mealine ve tefsirine ihtiyaç duymaya başladırlar.

Bildiğimiz kadarıyla, ortaçağ Yahudi literatüründe Kur’an-ı Kerim’e atıflar bulunmaktadır, hatta bazen alıntılar dahi vardır, ancak Kuran’ın İbranice tercümesi o zaman henüz yoktu. Kur’an’ın ilk tercümesi, İtalyancadan İbraniceye olmuştur (1547) fakat söz konusu meal matbu değildir. Arapça aslından İbraniceye Kur’an’ı ilk tercüme eden Hermann Reckendorf olmuştur (1857). Hermann’dan günümüze kadar Kur’an dört defa daha İbraniceye tercüme edilmiştir. Bu çalışmamızda İbranice mealleri tanıtacağız ve kısaca inceleyeceğiz.

Anahtar sözcükler: İslam, Kur’an Mealleri, İbranice, Çeviribilim.

 

 

 

 

 

  1. ВВЕДЕНИЕ

Первые переводы Корана на иврит сохранились в нескольких рукописях, которые никогда не были опубликованы. Одна из них (датируется 17 веком) находится в Оксфорде, вторая (вероятно была написана в Индии в 18 веке) находится в Лондоне. В этих рукописях ивритский перевод Корана, который был сделан в 17 веке раввином Яковом бен Исраэль а-Леви, который использовал итальянский вариант Корана, опубликованный в Венеции в 1547 году. Итальянский вариант был переведён с латыни. Третья рукопись находится в библиотеке конгресса в Вашингтоне и скорее всего ее можно назвать парафразой, чем настоящим переводом, который был сделан по голландскому варианту.[1]

Первый перевод Корана с арабского первоисточника на иврит, который был напечатан, составлен Германом Реккендорфом. Сравнительно с его давностью, этот перевод выглядит понятным и легко усваиваемым. Второй печатный перевод Корана был подготовлен Джозефом Ривлиным. Этот перевод был издан в 1937 году. Перевод Аарона бен Шемеша был напечатан в 1971 году. Перевод Ури Рубина был издан в 2005 году. Используя тафсиры ас-Самарканди, аль-Джаузи, аль-Байдави и ал-Джалалейн, Ури Рубин стремится передать как выглядит Коран в глазах верующих мусульман.

На сегодняшний день, последний перевод Корана подготовлен Субхи Али Адави. Это первый перевод Корана на иврит, сделанный мусульманином. По утверждению издателей, данный перевод является более правильным чем предыдущие с научной точки зрения.

В настоящее время ахмадийская мусульманская община пока перевела первые три суры в своём варианте перевода Корана на иврит. Так как это далеко не полный перевод, мы не изучали его в нашей статье.

 

  1. ГЕРМАН РЕККЕНДОРФ, АЛ-КОРАН О А-МИКРА, 1857

Первый прямой перевод Корана с арабского языка на иврит был осуществлён немецким востоковедом Цви Хаим Германом Реккендорфом (1825-1875). Перевод был издан под названием ” אלקוראן או המקרא נעתק מלשון ערבית ללשון עברית ומבואר/aл-Коран о а-Микра нээтак милашон аравит лелашон иврит умэвоар” в Лейпциге в 1857 году.[2] В этом переводе, так же как и в переводе Джозефа Ривлина, была использована система Густава Флюгеля[3] в нумерации аятов[4] Корана.

Реккендорф востоковед и еврейский писатель. Получил образование в Моравии, историческом регионе Чешской республики. Продолжил учёбу в университете Leipzig который находится в Германии. Во время учебы посещал уроки семитских языков и в особенности арабский в университете Heidelberg.[5]

Реккендорф очень любил и уважал своего отца. По словам Реккендорфа можно понять, что отец был для него учителем и примером в жизни. В введении к переводу Корана, Герман написал несколько страниц в виде стиха, где он говорит добрые слова в память своем отце.

После этого Реккендорф сравнивает иудаизм и христианство с исламом. После чего открыто восхваляя Коран заявляет, что ислам “в своей основе был как река, которая выходит из берегов и рушит горы, рассекает скалы, и покрывает землю водами водопада.”

Реккендорф так же задается вопросом как получилось, что необразованные жители пустыни стали правителями вселенной и ислам стал мировой религией? По мнению Реккендорфа, вероятны две причины: “фанатизм религии или ценность веры? Возможно обе!” По убеждению Реккендорфа, “ислам – это религия, которая вдохновляет своих последователей бороться за неё, обещает наслаждения и в этой жизни и в будущем мире. Ислам обращается к сердцам верующих громким голосом: Пусть ваша жизнь будет неотрывно связана с (завоеваниями) мечом. То, чего соблазнительные речи не могут достичь за несколько лет, обнажённый меч достигает за мгновения.” Таким образом он намекает на то, что причина распространения ислама это войны, в которых людей насильно заставляли принять ислам. Хочется сразу отметить, что ислам – это не религия войн. В Коране есть много аятов где настойчиво подчёркивается, что ислам не терпит принуждения и насилия.[6]

После подобных изречений, Реккендорф делит свое предисловие Корана на восемь частей:

  1. Аравийский Полуостров И Его Жители До Прихода Мухаммеда

В этой части Реккендорф дает общую информацию об Аравийском полуострове который можно разделить на пять частей: Йемен, Хиджаз, Тихама, Неджд и Джамаме. А так же дает информацию о его границах, населении и природе.

  1. Жизнь Мухаммеда

Здесь Реккендорф дает лексическое значение имени “Мухаммед”. Далее рассказывает о рождении Мухаммеда и описывает его жизненный путь и черты характера.

  1. Коран  

В этой части рассказывается, что через архангела Гавриила Коран был ниспослан пророку Мухаммеду. Так же упоминается что у Корана есть и другие имена: Фуркан, Мусхаф, Худа, Зикр и т.д. Потом он дает информацию о сурах,[7] аятах и о чтении Корана. “Согласно нашему варианту” говорит Реккендорф, “в Коране 6259 аятов, 77639 слов, 323015 букв” и таким образом он дает детальную информацию о Коране и численный состав до каждый буквы и даже до каждого знака.

Реккендорф дает информацию об откровениях Корана; как и на чем записывались и как потом собирались Абу Бакром. Также он подчеркивает, что порядок сур не зависел от времени их ниспослания, а учитывался только их размер. Далее он приводит информацию о делениях сур по месту и времени их ниспослания. Абу Бакр поспешно собирал откровения и устанавливал их порядок по своему усмотрению, утверждает Реккендорф. Здесь нужно подчеркнуть, что с исламской точки зрения, порядок сур и аятов в Коране был установлен по повелению Аллаха. Еще необходимо подчеркнуть, что суры не всегда расположены по размеру в убывающем порядке.

Придерживаясь точки зрения христианских мудрецов (Сейл, Марачи) Реккендорф дает информацию об аббревиатурах в начале некоторых сур (الحروف المقطعة /Хуруф аль-Мукаттаа).[8] Он утверждает, что эти буквы были записаны позже подвижниками Мухаммеда. Но это конечно же абсолютно противоречит исламским традициям.

В конце главы Реккендорф коротко рассказывает о первых и последних сурах которые были ниспосланы Мухаммеду.

  1. Информация Которую Мухаммед Заимствовал Из Еврейских Источников

Реккендорф в этой главе напоминает, что в своей работе использовал информацию из книги Гейгера. Напоминая, что “число евреев на аравийском полуострове было огромное; Мухаммед не хотел враждовать с ними и иметь плохие отношения.” Реккендорф открыто заявляет, что Мухаммеду было необходимо идти на некоторые уступки. “Мухаммед научился некоторым легендам и святым текстам от Варака.[9] А так же он был учеником Абдулла бин Салам[10] который перешел из иудаизма в ислам из-за алчности” этими своими он уверенно высказывает предположение, что основы ислама были взяты из иудаизма.

Реккендорф делит информацию взятую Мухаммедом у иудеев на 3 части:

  1. Законы Иудаизма. Об этом Реккендорф более подробно описал в главе “Коран”.
  2. Рассказы из Торы. Реккендорф говорит, что Мухаммед взял рассказы из Торы и некоторые из них исказил и этим самым ухудшил их.
  3. Толкования и предания Талмуда. Некоторые рассказы упомянутые в Коране, были взяты из толкований и преданий Талмуда. Реккендорф упоминает некоторые рассказы из Корана, a затем приводит ссылки на эти же рассказы из Талмуда. Таким образом он пытается доказать, что первоисточником рассказов в Коране был Талмуд.
  4. Информация Взятая Мухаммедом Из Христианских Источников

Мухаммед, по мнению Реккендорфа, так же взял некоторые отрывки из христианства, смешал и даже исказил их. По мнению христианских толкователей он взял сведения об Иисусе из “Евангелие от Варнавы” и к ним добавил свое мнение. Далее Реккендорф приводит в примеры некоторые аяты, в которых рассказывается об Иисусе.

  1. Информация Взятая Мухаммедом От Идолопоклонников   

В этой главе Реккендорф рассказывает, что Мухаммед не посмел убрать многие обычаи и законы которые были у арабов с древних времен. Он просто добавил их в свою новую религию. Как доказательство Реккендорф приводит следующие примеры: восхождение в Мекку, семикратный обход Каабы,[11] восхождение на гору Арафат,[12] обычаи жертвоприношения и др.

  1. Сунна И Исламское Устное Толкование Корана  

Рассказывая об аятах Корана Реккендорф говорит следующее: “Каждый читающий Коран поймет, что рассказы закодированы, они прекрасны, но без толкований они остаются нерасшифрованными текстами. Так же понятно, что законы и правила в Коране недостаточны и не всегда и везде актуальны. Это хорошо понимали исламские мудрецы, которые старались что бы каждый отрывок из книги был расшифрован.” Таким образом Реккендорф разъясняет причины возникновения тафсиров.[13] Так же как и некоторые ориенталисты он утверждает, что Коран невозможно понять без тафсиров. Здесь хотелось бы возразить Реккендорфу и сказать, что исламский взгляд на эту тему иной. Нужно подчеркнуть, что для понимания Корана необходимо знание арабского языка, асбаб ан-нузуль,[14] глубокие знания общей и исламской истории и т.д. Все тафсиры всего лишь попытка понять/объяснить смысл Корана.

Далее Реккендорф напоминает своим читателям, что некоторые законы, которые установил Мухаммед не были записаны в Коране, они просто были утеряны. Поэтому все труды Мухаммеда о которых знали его знакомые были собраны в книге “Сунна”. В исламской традиции речи Мухаммеда входят в сборник, называемый Сунна. У мусульман не было цели записать изречения Мухаммеда в Коран. Это являлось бы искажением слов Всевышнего. Первое время Мухаммед категорически запрещал записывать свои речи: “Не пишите от моего имени ничего, кроме Корана. Кто писал от моего имени что-либо, помимо Корана, пусть сотрет! …” В дальнейшем Мухаммед разрешил нескольким своим сподвижникам записывать свои слова. Таким образом была составлена Сунна.

  1. Наиболее Важные Направления Ислама  

В этом разделе Реккендорф объясняет причины возникновения и существования различных направлений ислама комментируя словами “Не удивительно, что каждый отрывок из книги может быть освещен с различных сторон. До того как прошло сто лет после смерти Мухаммеда возникли десятки различных направлений ислама. Ибо приверженцы каждого направления понимали Коран по своему.” Далее он дает шесть основных направлений (сунниты, мутазилиты, саляфиты хариджиты, алевиты и ваххабиты) и коротко рассказывает об их идеологии и географическом распространении.

Извиняясь перед читателями из-за того, что написал на иврите то, что не относится к Торе и благодаря всех тех, кто участвовал в этой работе Реккендорф в конце введения дает три причины своего перевода:

  1. Потому что иврит наиболее удобный из всех существующих языков для дословной передачи Корана. Ибо иврит и арабский языки – родственные.
  2. Иврит понятен нашим еврейским мудрецам.
  3. Самая важная причина по мнению Реккендорфа это “дать возможность читателю сравнить между законами и рассказами в Торе и Коране. Таким образом он сможет различить святое от обыденного, чистое от нечистого. Так же читатель сможет понять и оценить святость Торы. Ибо чтобы понять истину и хорошее, нужно знать их противоположности.”

Этот перевод был чисто “танахический”[15] и для своего времени являлся произведением искусства. Особенно если мы обратим внимание на то что он был сделан по исследованиям величайших исследователей Корана и востоковедов запада.
Но к сожалению, этот перевод не всегда был точным.

B.     ДЖОЗЕФ ДЖОЭЛ РИВЛИН, АЛ-КУРАН, 1936

Джозеф Джоэл Ривлин (1889-1971) знаток арабского языка и литературы, родился в Иерусалиме. Его отец Реувен Ривлин последний секретарь генерального совета Кнессет. Мать Ривлина, сестра Авраама Шапира, умерла, когда ему было неделя от роду. С 1910-1914-гг Ривлин преподавал в школах Иерусалиме. После вынужденного переселения во время первой мировой войны ему удалось вернуться обратно на родину в 1922, после чего отправился в Франкфурт изучать в университете арабский язык и исламские литературы. По возвращении в Иерусалим в 1927 году, он был назначен на работу в институт востоковедения, где позже получил должность профессора. У Ривлина много научных работ по различным темам. Несомненно, одна из важнейших из них является перевод Корана на иврит.[16]

В 1936 году выходит второй перевод Корана под названием “אלקוראן – תרגום מערבית/ Ал-Куран таргум меаравит” подготовленный Джозефом Ривлиным. Последующие издания были выпушены в 1963, 1972 и 1987 годах.[17]

Ривлин в ведении рассказывает о том, что Коран является священной книгой для одной седьмой части человечества. Описывая Коран, он говорит следующее “в Коране есть особенные ценности для еврейского народа. Потому что эта книга напоминает читателям общий семитский дух в выражении законов. Когда мы читаем Коран то чувствуем, что его источник такой же как и источник еврейского учения. В этой книге слышится стремление верующих к единому Богу и высокому нраву. Сейчас, когда просыпается самосознание еврейского народа то перевод Корана является очень своевременным.”

В Гамбурге Ривлин встречается с Бяликом, который заинтересовался его трудом и по совету Альтера Друянова они решают выпустить перевод Корана в издательстве “Двир”.

Бялик со всей ответственностью взялся за совместное редактирование перевода. Во время редакции суры Бакара, Ривлин постоянно был в страхе от того что Бялик своим поэтическим давлением может изменить суть всей суры, как это он делал в своих других работах. Когда Бялик уехал в Израиль, Ривлин остался один на один со своим переводом и понял, что заканчивать работу придется самому. Но во время совместной работы, которая была одним из замечательных периодов жизни Ривлинa, Бялик своим поэтическим взглядом повлиял не только на перевод суры Бакара, но и на весь перевод Корана.

Стиль Перевода Корана Джозефа Джоэла Ривлина  

По словам Ривлина некоторые части Корана по своей структуре и содержанию похожи на Тору. Тогда как другие части Корана больше похожи на структуру средневековой легенды. Продолжая рассказывать о стиле своего перевода Ривлин говорит: “После длительных и повторных переводов Корана я решил перевести весь Коран в стиле Танаха. Во время перевода я старался использовать слова из древнего иврита.”

Когда Ривлин сталкивался с аятами, которые имеют разные толкования у мудрецов, то в таких случаях он старался не придерживаться какой-либо стороны и пытался переводить аят так, чтобы он включал в себя различные толкования. Чтобы перевод был более понятным для еврейского читателя, в некоторых местах он добавлял слова в скобках для пояснений.

Несомненно, перевод это очень трудная процедура. Когда перевод касается священного Корана она становится еще труднее. Не всегда можно с легкостью найти эквивалентный смысл того или иного слова. Эту трудность Ривлин описывает следующими словами: В тех аятах в которых встречаются арабские слова, не имеющие эквивалентного перевода на иврит, там мне пришлось заменить их на другие слова. А более точный перевод был упомянут в сноске, и я это делал только для понимания оригинала.

Для верного понимания смысла Корана необходимо знать историю и время ниспослания аятов Корана. Но в переводах Корана затрагивать эту тему не всегда будет уместно, ибо эта процедура занимает много времени и объёма. Ривлин решил эту проблему с помощью коротких объяснений и разъяснил это следующим образом: “Что касается истории и самой сути смысла то я давал очень короткие объяснения, потому что моя задача была перевести Коран, а не давать информацию об исламе.”

В делении Корана на аяты была использована система Густава Флюгеля. Во время перевода Ривлин решил разделить аяты на части по их смыслу, придерживаясь принципов деления Нёльдеке и Швали. В конце своего введения Ривлин благодарит всех тех, кто участвовали в переводе Корана.

C.     ААРОН БЕН ШЕМЕШ, A-КУРАН СЭФЕР А-СФАРИМ ШЕЛ А-ИСЛАМ, 1971

О жизни Аароном бен Шемешема (1899-?) известно очень мало. Перевод Корана сделанный доктором бен Шемешем был выпущен в 1971 году в издательстве Масада, Рамат Ган.[18] Второе, исправленное издание вышло в Тель-Авиве в 1978 году. Перевод называется “הקוראן ספר הספרים של האשלאם תרגום מערבית/ A-Куран сэфер а-сфарим шел а-ислам, таргум мэаравит”.[19]

В ведении бен Шемеш дает филологическое объяснение к слову “ислам” говоря, что “ислам расшифровывается как полное покорение”. Затем он приводит некоторые отрывки из Торы где встречается корень этого слова.

В последующих параграфах бен Шемеш рассказывает о Мухаммеде. Далее он дает короткую информацию о Коране: о том, что в Коране есть 114 сур некоторые из них короткие, а некоторые длинные. Каждая сура делится на аяты. Но по комментариям Аарона бен Шемеша очевидно его мнение о том, что аяты были разделены позже. И во многих случаях нет тематической последовательности. Он напоминает, что есть два вида деления аятов: один из них был основан Густавом Флюгелем и этой системой пользуются большинство переводчиков. Вторая система была создана в Египте. Аарон бен Шемеш не видит между этими двумя системами большой разницы и поэтому не указывая номера каждого из аятов предпочитает переводить по смысловой тематике сразу по пять аятов. В этом случае невольно задаемся вопросом “почему именно по пять аятов?” Ведь в Коране смысловая тематика не ограничивается определенным количеством аятов. Но ответ на этот вопрос мы так и не нашли в труде бен Шемеша.

Расположение сур в Коране бен Шемеш объясняет следующим образом: “Порядок сур в Коране установлен не по их дате ниспослания а по количеству аятов составляющих суру. Первую суру в этом смысле можно назвать исключением. Ибо в ней всего лишь семь аятов. Вторая и последующие суры расположены по уменьшающемуся количеству аятов. Все древние исламские толкователи имеют общее мнение что этот порядок не соответствует порядку ниспослания сур. Последние короткие суры в Коране были ниспосланы пророку в Мекке и они включают в себя пророчества, а длинные суры которые состоят из законов и правил для Мусульман были ниспосланы в Медине”.

Бен Шемеш напоминает, что среди исследователей и переводчиков есть те, которые изменяют общепринятый порядок сур, и располагают их по дате ниспослания (такие как Давуд и Родвел). А к примеру Белл располагает суры по общепринятому порядку, но внутри сур располагает аяты по их смысловому содержанию и своему усмотрению. Большинство переводчиков избегают подобные вмешательства в Коран. Перевод Аарона бен Шемеша основан на том порядке сур, который принят в арабском оригинале.

Далее бен Шемеш выражает мнение что Коран преподносит по-своему некоторые ветхозаветные рассказы искажая их. По мнению бен Шемеша “Коран не видит в ветхозаветных рассказах исторических святых фактов, а видит учебные материалы для морали. Для этого приводятся также другие легенды о древних народах, которые были истреблены из-за их грехов.” Подобными словами бен Шемеш подчеркивает, что Коран исказил Ветхий завет.

Несовпадение с библейскими рассказами, по мнению бен Шемеша, Мухаммед объясняет тем что иудеи и христиане исказили священные тексты для своих корыстных целей. A что касается повторений в Коране библейских рассказов бен Шемеш сравнивает это с различными повторениями в Танахе и в Новом Завете.

Бен Шемеш старался понять, что имеется ввиду в контексте аятов Корана и затем подобрать нужный смысл слов для перевода. Рассуждая что “язык Корана так же как и язык Торы многоликий и у каждого слова есть множество смыслов иногда даже противоположных друг другу” бен Шемеш напоминает, что не так то просто переводить Коран.

Причины кираата (разночтений) Корана, бен Шемеш объясняет тем что во время ниспослания Корана арабский язык состоял в основном из согласных букв в виде коротких горизонтальных черточек без каких-либо обозначений гласных букв: “И можно предположить сколько различных вариантов чтения Корана развились из за этих черточек. Только после окончания написания Корана во времена халифа Абдел Малик который правил в Сирии (685-705) его визирь Хаджаж б. Юсуф ввел систему чтения и знаков, которые позволили более или менее ясное чтение Корана и заложили основу создания грамматики арабского языка.” “И поэтому” говорит бен Шемеш, “нельзя полагаться на грамматику арабского языка для понятия смысла слов Корана.”

Придерживаясь выражению из Талмуда “каждый кто переводит пасук[20] дословно, является выдумщиком” работа бен Шемеша включает в себя множественные обновления переводов которые не совпадают ни с одним из переводов на разных языках. Таким образом бен Шемеш не до конца доверяя грамматике арабского языка предпочитает более свободный перевод Корана.

В комментариях бен Шемеш постарался указать все места в Танахе, Талмуде и в комментариях еврейских мудрецов, которые похожи или параллельны Корану.  Такое сходство между Кораном и книгами других религий, бен Шемеш объясняет тем, что “Коран это вид Торы Моисея на арабском языке.” Далее он ссылается на ориенталистов таких как А. Гейгер, Ш. Д. Гвейтин, Й. Ривлин, А. Й. Кац, Бен-Зеев и др. которые в своих работах высказывали подобное мнение.

Бен Шемеш в своей работе использовал как арабскую (Табери, Земахшери, Байдави) так и европейскую (J. Wellhausen: Reste Arabischen Heidentums, 1961; R.A. Nicholson: A Literary History of the Arabs, 1953; J. Goldziher: Die Richtungen der İslamischen Koranauslegung; J.M.S. Baljon: Modern Muslim Koran Interpretation, 1961.) литературу.

Дезинформация Об Исламе В Ведении Аарона Бен Шемеша  

Бен Шемеш в ведении порой открыто намекает что Мухаммед по сути являлся одним из иудейских пророков. К примеру, в начале своего введения он говорит, что “иудаизм – основа ислама”. Или же по словам бен Шемеша “пророк Мухаммед для своего времени был последним пророком для распространения настоящего иудаизма о едином Боге.” Читателям могут показаться эти слова безобидными. Но давайте посмотрим дальше. Когда бен Шемеш пишет “Пророк Мухаммед объявляет в Коране что он послан только для того чтобы дать своему народу Тору как руководство, на арабском языке”. Во первых в Коране нет подобного изречения. Во вторых он намекает на то, что Коран был написан самим пророком Мухаммедом, а не был послан ему в виде откровений. А об исламе утверждает, что это арабский вариант иудаизма.

Продолжая давать дезинформацию об исламе бен Шемеш говорит что “Мухаммед видит христиан как часть еврейского народа которая отделилась от евреев из за разногласий между собой… На пророка Мухаммеда была возложена задача разрешить в этом мире разногласия между иудеями и христианами. А в следующем мире это решит Аллах.” Подобную информацию найти в исламских источниках тоже невозможно. Ибо она противоречит основам ислама.

Иногда бен Шемеш смешивает дезинформацию с истинной информацией. Давайте рассмотрим это на следующих примерах.

Первый пример:

“В своей должности как последний пророк он пытался исправить евреев которые были изгнаны из их страны (Израиля) за свои грехи. И исправить христиан которые сошли c правильного пути веры о едином и вечном Боге”. Данная информация верна. Ибо ислам действительно был ниспослан для наставления на истинный путь. И в этом евреи и христиане не исключения, но ислам был ниспослан не только для назидания евреев и христиан но и для всего человечества. Обосновывая свои взгляды бен Шемеш временами дает аяты из Корана. Несмотря на то, что иногда дословный перевод аятов подтверждает его слова, но на самом деле контекст у этих аятов совершенно другой.

Второй пример:

“Кроме основ единого Бога, Коран так же включает в себя веру в день воскресения, потусторонний мир, день суда и день вознаграждения и наказания, в рай и ад.” Данное высказывание абсолютно верно. Ибо все перечисленное – находится среди столпов ислама. “Из запретов пищи в иудаизме Коран принимает только запрет пить кровь, есть свинину и мясо животного которого не зарезали по правилам (шхита)[21], и мясо животных которые были зарезаны ради идолов. А остальные запреты он видит, как наказание свыше, которое наложено на евреев из за их грехов.” В Коране действительно есть аяты которые указывают на вышеперечисленную запретную пищу (Коран, 6/145). Но есть и другие запреты Всевышнего, которые не упомянуты в данном аяте. Комментаторы суры Анам 145-ого аята открыто заявляют о том, что этот аят был ниспослан в ответ язычникам. Например один из современных толкователей Корана Шамиль Аляутдинов говорит следующее: “Кстати, аят не ограничивает запрещенное лишь этими четырьмя категориями…, но эти четыре выделяются как основные, отсекая многочисленные виды запретов, выдуманных язычниками”.

Можно встретить некоторые рассказы о Мухаммеде где тоже дается информация не совсем соответствующая исламским традициям. Например, рассказывается о том, что Мухаммед в Мекке и в многочисленных путешествиях в Израиль и в Сирию встречался с иудеями и христианами и изучал у них основы их веры. “То, что он изучал пробудило в его сердце желание вывести своих соплеменников из темноты идолопоклонства и ввести их в веру в единого Бога”. Конечно же подобное высказывание в адрес Мухаммеда невозможно с точки зрения ислама.

Еще один наглядный пример того что бен Шемеш дает сведения не совсем соответствующие исламским данным: “Обычно в Коране не находят основы противоречащие иудаизму, поэтому различные востоковеды считают ислам адаптированным иудаизмом для понятия арабскими племенами”. Так же бен Шемеш утверждает, что “Мухаммед воевал с еврейскими племенами не потому что они были иудеями. Вражда была только в тех случаях когда они совместно с его врагами идолопоклонниками вели войну против Мухаммеда и против его посланников.”

Эти сведение не совсем правильные. На самом деле, в Коране множество упоминаний об евреях и отношение к ним амбивалентное. Есть как выражения позитивного отношения, так и негативного. Однако, важно отметить, что Коран делит евреев на два вида: позитивные и негативные. Часть сур относится к “بني إسرائيل / бани исраиль” – “Сыновьям Израиля”. Под этим термином имеются в виду древние евреи, создатели монотеистической традиции. Отношение Корана к “бани исраиль” чаще положительное, нежели отрицательное. Второй вариант названия “евреи” – “يهود /яхуд”, относится к евреям, современникам Мухаммеда и их потомкам, отношение к ним позитивное в раннемединский период и негативное, за редким исключением в позднемединский. Есть некоторые аяты в которых идеология евреев опровергается Всевышним, а в некоторых аятaх евреи проклинаются.[22]

Далее бен Шемеш перечисляет некоторые законы Корана упоминая что “Коран предписывает грешнику отпустить рабов и наложниц, кормить и одевать бедных нуждающихся и поститься для отпущения грехов. Кроме того Коран отменил жестокие обычаи убивать новорожденных девочек из за бедности. И ограничил разрешённое количество жён до четырех” таким образом он пытается дать общую информацию о Коране и его характере.

Еще бен Шемеш заявляет, что “джихад[23] развился позже для политических целей, а в Коране он подразумевался только против идолопоклонников… В Коране против иудеев и христиан не объявляется война, они только облагаются налогами (джизья и другие земельные налоги) и их не заставляют менять свою религию на ислам.”

Цитируя коммунистических востоковедов о том что “Мухаммеда не было в истории, он всего лишь вымышленный персонаж” бен Шемеш опровергает эти слова следующим образом: “Но мы не согласны с их мнениями. Нет никакого сомнения что Мухаммед был великой и замечательной исторической личностью и он изменил мировую историю.” Потом бен Шемеш дает информацию о Мухаммеде и o его предках.

 

  1. УРИ РУБИН, A-КУРАН, 2005      

Ури Рубин (1944-) почетный профессор Тель-Авивского университета, где преподавал в течение сорока лет на кафедре арабистики и исламaведения. Его публикации были направлены на Коран, тафсир и ранней исламской традиции. Нынешние исследовательские проекты Рубина углубляются вокруг Библии и до библейских материалов в Коране и тафсире.[24]

2005 году выходит в свет новый перевод Корана. Эта работа принадлежит Ури Рубину.[25] Упоминается две причины данного перевода: 1. как рассказывает сам Рубин появилась нужда к новому переводу Корана на иврит которая пересмотрит исправит предыдущие переводы. 2. Она была как никогда обходима, особенно после терактов 11 сентября в США.

Ури Рубин в начале своей работы дает короткое изложение о переводах Корана на иврит. Далее он рассказывает, что Коран получил множество толкований которые были сделаны мусульманами на протяжение веков. И каждый переводчик Корана должен был выбирать между множеством существующих толкований. Выбор Ури Рубина был основан на желании написать ивритский перевод Корана который отражал бы вариант наиболее принятый среди мусульманских толкователей Корана.

В своём переводе Рубин стремится передать как выглядит Коран в глазах верующих мусульман. Эта картина отражается в сборниках тафсиров, которые были написаны в течении первых столетий ислама. В основном Рубин пользовался толкованиями из следующих источников:

  1. Абу аль-Лайс ас-Самарканди,
  2. Абуль-Фарадж ибн аль-Джаузи,
  3. Абдуллах аль-Байдави,
  4. Тафсир ал-Джалалейн.

Перевод Рубина основывается на общепринятой версии Корана, которая называется версия Хафс от имама Асым. По мере возможности Рубин пытался вникнуть в исламские толкования Корана и он позволил себе разделить текст на отрывки для того чтобы облегчить понимание читателю очередности событий. Рубин напоминает, что “есть случаи когда предложение состоит только из одного стиха, иногда более. Порой новое предложение начинается с середины стиха.” Таким образом он очень правильно подчеркивает особенности и характер строения стихов Корана. В отличии от многих других переводчиков ему удалось увидеть и обозначить правильный подход к переводу Корана.

Во время перевода при передаче арабских терминов которые встречаются в Коране, Рубин очень осторожно подходил к этой теме. Как известно немало арабских существительных превратились в термины, которые остались в их первоначальной форме (закят, xаниф), но каждый арабский термин который можно было перевести был переведён: ислам был переведен как предание (себя Богу), а мусульмане-преданные (Богу), джихад-борьба. Во всех этих случаях был указан в сносках арабский оригинал.

Имена героев были даны в их ивритской форме: Моше а не Муса, Авраам а не Ибрагим. Но арабские имена которые не встречаются в Танахе были оставлены так как есть. К примеру, как Зуль-Кифл и Зун-Нун.

Имена и термины которые встречаются в тексте даны в точном произношении: например, как Куран, Мухаммед, Курайш, Рамадан (через букву цади, а не далет). Но там, где они встречаются в сносках они написаны полным написанием, или как принятое написание Рамадан (через букву далет).

В данном переводе Рубин сохранил насколько возможно текстовое строение источника. Иногда он был вынужден добавлять некоторые слова в скобках.  Эти сноски предназначались не только для того чтобы объяснить чередование событий, а так же чтобы осветить основные проблемы с которыми столкнулись толкователи Корана во время своих работ. Рубин воздерживался давать ссылки на научные источники и исследования. Но не воздерживался от ссылок на Танах и в некоторых местах на Новый Завет. В случаях, когда он использовал параллели с мидраш[26] то он ссылался на сочинения Бялика и Равницкого.

Как известно в современном ивритском написании очень редко используют огласовки. Ури Рубин в своем переводе почти не использовал их. Лишь только тогда, когда была высокая вероятность неправильного чтения он использовал огласовки (כתיב מעורב /ктив меорав).[27] Но название стихов были всегда огласованы.

В “приложении I” к переводу Корана, читатель найдет подробности о порядке откровений, на основании исламской традиции которая рассматривает причины ниспослания (асбаб ан-нузул). В “приложении II” читатель сможет познакомиться с огромным количеством восхищения которое получил Коран среди верующих. А так же здесь есть благодарность всему коллективу и своей семье за поддержку в этой нелегкой работе.

В конце своей работы Рубин дает некоторые дополнительные сведения о Коране. Например, рассказывает о том когда Мухаммед получил первое откровение и сколько лет оно ниспосылалось. Так же есть информация о порядке сур Корана.

Далее Рубин дает информацию о делении сур и стихов на Мекканские и Мединские. Он тоже придерживаясь исламской традиции утверждает, что это деление зависит от времени (хиджра)[28] а не от географического расположения. По словам Рубина Коран был ниспослан в следующих местах: Мекка, Медина и Шам (Израиль).

После этого Рубин дает список стихов Корана и их деление на Мекканские и Мединские. Затем он дает список сур Корана по порядку их ниспослания. Ури Рубин в своем анализе заметил, что до 10 века сура Фатиха отсутствовала в известных нам источниках и он предполагает, что “возможно сура Фатиха не считалась изначально канонической частью Корана. Из этого можно сделать вывод что данная сура была добавлена в Коран после 10 века.”

Рассказывая об исламской традиции восхваляющей как весь Коран так и отдельные суры Ури Рубин напоминает читателям что все это показывает нам масштабы восхищения Кораном среди широких слоев верующих, которые считают, что данный текст обладает сверхъестественными силами. Далее Ури Рубин для примера перечисляет около 16 сур и их необыкновенные качества которые описаны в исламских источниках.

Ури Рубин завершает свой труд подробным индексом состоящим из 46 страниц.

 

  1. СУБХИ АЛИ АДАВИ, А-КУРАН БЭ-ЛАШОН АХЭР, 2016  

Проект осуществлен Субхи Али Адави, арабо-израильским педагогом из села Туран в Галилее, под покровительством центра “Байинат” в Аммане. 60-летний Адави, описывает себя как “верующий, но аполитичный”. Он учит ивриту и арабскому языку в школах на протяжении 40 лет. Сегодня он является директором средней школы в селе Реинех.

За перевод взялся центр “Байинат”. Он и раньше переводил Коран на различные языки такие как персидский, африканский, турецкий. У этого центра было несколько поводов для издания данного перевода Корана:

  1. В Коране уделено много внимания евреям, в 51 суре из 114 упоминается о евреях. И поэтому каждый еврей имеет право знать о том, что пишется в Коране o них.
  2. Основной из поводов это вера в то, что Коран последнее ниспослание Аллаха к человечеству.

Несмотря на то что Коран был ниспослан на арабском языке он обращается ко всему человечеству. Центр “Байинат” осознавая важность этой миссии взял на себя этот огромный и важный проект решив дать возможность каждому читателю независимо от его веры и языка получить достоверную информацию. Этот центр утверждает, что данный перевод правильный так же и с научной точки зрения.

У “Байинат” нет цели оценить предыдущие переводы Корана на иврит или осудить его переводчиков. Центр хочет просто объяснить цель данного перевода Корана. “Если читатель прочтет Тору, Евангелиe и Коран то он несмотря на отличие в некоторых рассказах поймет, что эти книги имеют один источник.”

Данный перевод был назван “הקוראן בלשון אחר/А-Куран бэ-лашон ахэр – Коран иными словами”.[29] Переводчик чувствовал огромную ответственность и в то же время счел для себя огромной честью стать первым мусульманином, который перевёл Коран на иврит.

Интенсивная работа над переводом, которую он расценивал как акт поклонения Аллаху, заняла у Адави три с половиной года. Самой большой проблемой, с которой ему пришлось столкнуться, было “передать слова, как они есть”.

Адави объясняет причины неправильного понимания и страха перед исламом следующим образом: “Коран становится жертвой предрассудков и часто подвергается несправедливому искажению и некорректным толкованиям. Люди склонны основывать свое негативное мнение о всем Коране на выборочном чтении одного стиха или даже просто части стиха”.

На вопрос, “почему же Священное писание ислама подвергается такому враждебному отношению?” Адави отвечает:

“Это политический вопрос. Он не имеет ничего общего с религией. Если вы углубитесь в Коран, вы не найдете никакого поощрения к убийству или терроризму, как считают некоторые. Аллах запрещает это.”[30]

По словам Субхи Али Адави предыдущие переводы Корана не соответствовали научным требованиям. Переводчики преследовали свои корыстные цели. Достаточно прочитать предисловие этих переводчиков и можно убедиться в отрицательном отношении к Корану: “Более того, у некоторых переводчиков изначально была отрицательная позиция к Корану, это было видно в предисловиях, например у Реккендорфa можно найти много неправильной информации.”[31]

Во время совместной работы центр “Байинат”, группа ученых и переводчик Корана Адави знали и предвидели что возможно данный перевод вызовет критику в широких кругах, и поэтому они между собой договорились, что будут придерживаться правильной информации и точного перевода Корана. Они уважали мнение каждого участника своей группы.

О трудностях перевода Корана можно услышать практически от каждого переводчика. В этом случае Адави не исключение. На эту тему он выражает следующее мнение: “нет надобности рассказывать о всех трудностях в нашей кропотливой работе. Одна из сложностей этого перевода в том что в арабском языке более 12 миллионов слов а в иврите их около 45 тысяч. Несомненно эта работа трудна и требует во время перевода использовать большое количество пояснений. Так же в арабском языке 22 спряжения глаголов а в иврит их всего семь, и очень трудно подобрать синонимы в иврит для арабских слов упомянутых в Коране… Дополнительная трудность в том что Коран богат словами которые имеют несколько смыслов, и эти слова каждый раз упоминаются в разных значениях… Язык Корана краток. Коран очень часто использует сложные глаголы вместо отдельных предложений…” Конечно же перевод всегда требует особого внимания. А когда дело касается перевода Священного текста трудность удваивается.

Возможно данный перевод у читателя вызовет не только удивление но и недовольство. Так как он может обнаружить информацию которая непривычна для него или противоречит его знаниям. Некоторые рассказы (особенно связанные с пророками) рассматриваются в Торе и в Коране с разных позиций. Разработчики уважая интеллигенцию читателя передают факты Корана такими какими они есть. Так же они не хотят навязывать свое мнение и делать какие-то выводы и дают читателю возможность сделать это самому.

При случае когда создатели перевода Корана чувствовали нужду для объяснения и толкования какого-либо аята они делали это в сносках. Перевод полностью отентный, точный, его строение не похоже на предыдущие, и он не разбавлен субъективными рассказами переводчика. Перевод очень точно сохраняет и содержание Корана и его строение.

Подход данного научного комитета к переводу Корана с точки зрения переводоведения можно назвать “буквальным переводом”. Ибо очень четко видна их позиция в следующих словах: “Коран переведен без пустых добавок, и каждое слово которое существует в оригинале не упущено в переводе, а также не добавлено ни одного лишнего слова. Этот перевод не стремится разъяснить Коран а только переводит его. Поэтому в тексте нет ничего кроме аятов. В переводе нет ни одного слова которое не встречалось бы в оригинале. Комментарии были даны лишь к тем аятам которые могли быть недостаточно понятны читателю. В любом случае весь перевод чист от идеологических и субъективных высказываний…”

В конце введения Субхи Али Адави благодарит всех членов редакции, с помощью которых был успешно завершен перевод Корана.

2.      ВЫВОД

Первый прямой перевод Корана с арабского языка на иврит осуществлен Реккендорфом. Он порой восхваляет ислам, а порой намеками оскорбляя ранит его. Сам перевод является танахическим. Прочитав перевод, читатель поймет, что переводчик порой упускал не переводя некоторые слова и части аятов. А в некоторых местах очевидно, что Реккендорф недопонимал контекст самого аята и неправильно переводил смысл на иврит. Многие западные и еврейские критики заявляют, что Реккендорф во время перевода не был объективным. Так же говориться, что в его переводе много ошибок как в понимании аятов так и в самом переводе.

Перевод Ривлина тоже является танахическим. Несмотря на его точность, в нем есть использование языковых форм которые затрудняют его понимание без помощи источника на арабском языке.  Его перевод можно отнести к буквальному переводу. Ибо переводчик во время перевода пытался дословно переводить и слова и структуру Корана на сколько это возможно.

В переводе бен Шемеша можно увидеть оскорбления в адрес ислама и Корана. В его работе также легко столкнуться с дезинформацией об исламе. Бен Шемеш придерживается выражения “каждый кто переводит пасук дословно, является выдумщиком”. Таким образом он не до конца доверяя грамматике арабского языка предпочел более свободный перевод Корана. Этот перевод понятен и легок, но бен Шемеш слишком свободно трактовал стихи Корана. Нужно подчеркнуть, что в переводе бен Шемеша заметны его взгляды на ислам.

Пользуясь наиболее принятыми толкованиями Корана, Рубин пытался сделать перевод который отражал бы взгляды мусульман. Следуя буквальному переводу Рубин пытался сохранить насколько возможно текстовое строение источника. Поэтому он чувствовал себя должным добавлять некоторые слова в скобках. В работе Рубина тоже можно встретиться с дезинформацией об исламе.

Адави описывая себя как “верующий, но аполитичный” критикует предыдущие переводы Корана и ставит перед собой цель “придерживаться правильной информации и точного перевода Корана”. Во время перевода Адави пытается сохранить и содержание Корана и его строение. Данный подход открыто показывает нам что этот перевод – буквальный. Да и слова Адави “Коран переведен без пустых добавок, и каждое слово которое существует в оригинале не упущено в переводе, а также не добавлено ни одного лишнего слова” подтверждают наше предположение.

Среди переводчиков Корана на иврит мы встречаем прямо полярное/противоположное отношение к Корану. От восхвалений и восхищений и заканчивая открытыми оскорблениями. Изученные нами переводы Корана на иврит в основном являются буквальными. По нашему мнению подобный подход к переводу Корана – ошибочный. Буквальный перевод это эквивалентность лишь на уровне языковых знаков, не учитывая информацию, передаваемую на иных уровнях содержания. Как известно в средние века при переводе священных текстов господствовал метод дословного перевода, причем переводчики исходили не из теоретических принципов, а из священного трепета, что приводило к большому числу ошибок в переводе слов, предложений и т.д. В результате буквального перевода происходит либо искажение информации, содержащейся в исходном тексте, либо нарушение лексических, грамматических, стилистических норм переводящего языка. Нужно подчеркнуть, что для понимания Корана необходимо знание арабского языка. Все мы в этом согласны! Но контекст Корана имеет не менее важное значение. Ибо Коран был ниспослан в течении 23 лет в разных ситуациях. И поэтому историческая ситуация того времени играла важную роль в ниспослании откровений. Поскольку Коран устный текст (oral text), очень важную роль в его понимании играет асбаб ан-нузуль, глубокие знания общей и исламской истории и т.д.[32]

  1. ЛИТЕРАТУРА

Адави, С. А. (2015). А-Куран бэ-лашон ахэр, Хайфа: Гестлит Хaйфа.

Ал-Бахнаси, А. С. А. (2011, декабрь). “Переводы Корана на иврит, (история, цели и проблемы)“, Международный симпозиум Священного Корана, ИУА, Хартум, Судан.

Бен Шемеш, А. (1978) A-Куран сэфер а-сфарим шел а-ислам. Тель-Авив: Карни.

Владимир Янкелевич, Борис Тененбаум. (Август  2011). Загадка ненависти, или “Приглашение к обсуждению”, (http://berkovich zametki.com), Erişim tarihi: 25.08.2016.

Ислам для всех, (Январь 2016). Смыслы Корана впервые переведены на иврит мусульманами, (http://islam.com.ua), Erişim tarihi: 26.08.2016.

Колмаков, А. В. (1972). Ал Коран Магомедов. Санкт-Петербург: Петербургское Академия Наук.

Реккендорф, Г. (1857). Aл-Коран о а-Микра нээтак милашон аравит лелашон иврит умэвоар, Лейпциг: Липсия.

Ривлин, Д. Д. (1936).  Ал-Куран таргум меаравит, Тель-Авив: Липсия.

Рубин, У. (2005). A-Куран. Тель-Авив: Тель-Авивский Университет.

Ури Рубин, A few words about myself, (http://www.urirubin.com), Erişim tarihi: 26.08.2016.

Энциклопедия Judaica. (2007). Hebrew Translations of the Koran (2-ое издание, том 12, стр. 304). США: Gale.

 

 

 

[1] Ури Рубин, “Hebrew Translations of the Koran”, Энциклопедия Judaica, Второе издание, Издательство Gale, США 2007, XII/304; Ахмед Салах Ахмед ал-Бахнаси, “Переводы Корана на иврит, (история, цели и проблемы)”, Международный симпозиум Священного Корана, ИУА, 15-17 декабрь, Хартум 2011.

[2] Герман Реккендорф, aл-Коран о а-Микра нээтак милашон аравит лелашон иврит умэвоар, Издательство Липсия, Лейпциг 1857.

[3] Густав Леберехт Флюгель (1802 – 1870), (нем. Gustav Leberecht Flügel) – немецкий востоковед.

[4] Аят (араб. آية‎ – знак‎) — мельчайшая структурная единица Корана.

[5] Лариса Деммиг, “Reckendorf, Hermann Solomon”, Энциклопедия Judaica, XVII/146; Ал-Бахнаси, “Переводы Корана на иврит, (история, цели и проблемы)”.

[6] Бакара, 2/256; Лукман, 31/17; Касас, 27/56. Гашийа, 88/21-22.

[7] Сура (араб. سورة‎‎ ) — это арабское слово для обозначения одной из 114 глав Корана. Каждая сура делится на более мелкие части-аяты.

[8] Мукатта’а (араб. مقطعة‎ -” разрозненные [буквы]”) -комбинации букв, с которых начинаются 29 сур Корана.

[9] Варака ибн Навфаль, двоюродный брат Хадиджи, первой жены пророка Мухаммеда.

[10] Сподвижник пророка Мухаммеда, бывший иудейский священнослужитель в городе Медина.

[11] Кааба (араб. الكعبة المشرفة‎ – Аль-Ка’батуль Мушаррафа‎ “почётная Кааба (куб)”) – мусульманская святыня в Мекке.

[12] Арафат (араб. عرفة‎) – местность расположенная не далеко от Мекки.

[13] Тафсир (араб. التفسير‎ – “разъяснение”) – толкование Корана.

[14] Причины ниспослания того или иного аята.

[15] Танах (ивр. ‏תנַ”ךְ‎‏‎‎) аббревиатура слов Тора (Пятикнижие), Невиим (Пророки), Ктувим (Писания). Танахический – древнееврейский язык используемый в святых текстах

[16] Дэвид М.Л. Оливер Стоун, Rivlin, Joseph Joel, Энциклопедия Judaica, XVII/351.

[17] Джозеф Джоэл Ривлин, Ал-Куран таргум меаравит, Издательство Липсия, Тель-Авив 1936.

[18] Перевод был назван “הקוראן הקדוש תרגום חופשי/ А-Куран а-кадош таргум хофши”.

[19] Аарон бен Шемеш, A-Куран сэфер а-сфарим шел а-ислам, Издательство Карни, Тель-Авив 1978.

[20] Пасук (פסוק‎) от глагола פסק‎ “отделять, отсекать”, употребляется для обозначения отдельного библейского стиха.

[21] Термин “шхита” (ивр. ‏שחיטה‎‏‎‎) означает ритуальный забой млекопитающих и птиц для еды в соответствии с правилами иудаизма.

[22] Владимир Янкелевич, Борис Тененбаум, Загадка ненависти, или “Приглашение к обсуждению”, http://berkovich-zametki.com/2011/Zametki/Nomer8/VJankelevich1.php, (25.08.2016).

[23] Джихад (от араб. الجهاد‎ (аль-джихад) – “усилие”) – понятие в исламе, означающее усердие на пути Аллаха, священная война.

[24] Ал-Бахнаси, “Переводы Корана на иврит, (история, цели и проблемы)”; Ури Рубин, A few words about myself,  http://www.urirubin.com, (26.08.2016).

[25] Ури Рубин, A-Куран, Издательство Тель-Авивского университета, Тель-Авив 2005.

[26] Мидрааш (ивр. ‏מִדְרָשׁ‎‏‎‎, букв. изучение, толкование) – раздел “Устной Торы”, которая входит в еврейскую традицию.

[27] “Смешанная” (частичная) система огласовок.

[28] Хиджра (араб. هجرة‎ – переселение‎) – переселение пророка Мухаммеда из Мекки в Медину.

[29] Субхи Али Адави, А-Куран бэ-лашон ахэр, Издательство Гестлит Хaйфа, Хайфа 2015.

[30] Ислам для всех, Смыслы Корана впервые переведены на иврит мусульманами, http://islam.com.ua/news/20204-2016-01-04-12-02-33, (26.08.2016).

[31] Ислам для всех, Смыслы Корана впервые переведены на иврит мусульманами, http://islam.com.ua/news/20204-2016-01-04-12-02-33, (26.08.2016).

[32] Алексей Васильевич Колмаков, Ал Коран Магомедов, Издательство Петербургское академия наук, Санкт-Петербург 1792, с. XXV-XXVI.

RUSÇA KUR’AN ÇEVİRİLERİNİN TANITIMI VE ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN İNCELENMESİ – III

 Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi

The Journal of International Social Research

Cilt: 9   Sayı: 47          Volume: 9   Issue: 47

Aralık 2016                  December 2016

http://www.sosyalarastirmalar.com     Issn: 1307-9581

RUSÇA KUR’AN ÇEVİRİLERİNİN TANITIMI VE ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN İNCELENMESİ – III

(DİĞER DİLLERDEN RUSÇAYA YAPILAN KUR’AN ÇEVİRİLERİ)

INVESTIGATION IN TERMS OF INTRODUCTION AND TRANSLATION STUDIES OF RUSSIAN QURAN TRANSLATIONS –III

(TRANSLATIONS OF THE QURAN FROM OTHER LANGUAGES IN TO RUSSIAN LANGUAGE)

Öz   

Kur’an-ı Kerim ilk nazil olduğu günlerden itibaren günümüze gelinceye dek muhataplarının nazarında layık olduğu değeri korumuştur. O günden itibaren onu doğru anlamak için yoğun çabalar sarf edilmiştir. Vahye ilk muhatap olanlar (mümin/gayri mümin) onu anlamada herhangi bir sıkıntı çekmemişlerdir. Nitekim Kur’an, kendi anadillerinde; Arapça nazil olmaktaydı. Elbette ki Kur’an’ın sahip olduğu Arapça, nüzul dönemindeki Arapçadır. Bununla beraber vahye doğrudan muhatap olmak, Kur’an’ın anlaşılmasındaki en önemli faktörlerden biridir. Fakat anadili Arapça olmayan ile vahye doğrudan muhatap olmayanlar, Kur’an’ı anlamada bazı sorunlar yaşamaktadır. Bu engelleri aşabilmek için günümüzde çeşitli ilmi faaliyetler yürütülmektedir. Kur’an’ın nüzul dönemindeki Arapçaya ulaşabilmek için çeşitli semantik çalışmalar yapılmakta; Arapça bilmeyenler için ise Kur’an’ın farklı dillere tercüme faaliyetleri yürütülmektedir. Bu dillerden birisi de Rusçadır. Bilindiği gibi ilk Rusça Kur’an tercümesi XVII. asırda gerçekleştirilmiştir. Rus diline ilk Kur’an mealini kazandıran Pötr Posnikov olmuştur. Posnikov, bu çalışmasını André Du Ryer’ın Fransızca mealinden tercüme etmiş ve 1716 yılında yayımlamıştır. Avrupa dillerinden Rusçaya yapılan Kur’an çevirileri 1871 yılına kadar devam etmiştir. Bu süreç içerisinde Batı dillerinden toplam dört mealin Rus diline kazandırıldığı bilinmekte ve bu döneme kadar Kur’an’ın Arapça aslından herhangi bir tercüme yapıldığı bilinmemektedir. 1871 sonrası ise durum değişmiş ve 1871-1987 yılları arasında tespitlerimize göre Kur’an’ın Arapça aslından Rus diline üç adet tercümesi yapılmıştır. Fakat 1987’den sonra Kur’an’ın Arapça aslından tercüme faaliyetleri devam etmekle birlikte farklı dillerden de tercüme faaliyetleri yoğunluk kazanmıştır. Farklı dillerden tercüme çalışmaların yoğunluk kazanmasında bazı mezhebi ve fikri propaganda faaliyetlerin önemli bir etkisi olmuştur. Bu çalışmamızda diğer dillerden Rusçaya kazandırılan mealler ve mütercimleri hakkında araştırma yapacağız. Söz konusu mealleri Çeviribilim açısından inceleyerek olumlu ve olumsuz yönlerini tespit edeceğiz. Daha sonra başarılı bir Rusça Kur’an mealinin oluşturulmasına katkı sunmaya çalışacağız.

Anahtar Kelimeler: Rusça Kur’an Çevirileri, Meal, Tercüme, Çeviribilim.

Abstract

Since the first revelation of the Holy Quran until today it has retained its value, which it belongs in the eyes of the interlocutors. Since that day have been invested great effort in order to better understand the Quran. Those who received the first revelation (believers/unbelievers) had no such difficulties in understanding it. Because the Quran was in their mother language, it was revealed in Arabic language. Doubtless, the Quran’s Arabic language is Arabic language which speaked in the period of the revelation. A major factor in understanding the Quran is, to be a direct object of the revolution. But, non-native speakers of Arabic language and some indirect interlocutors who were interested in Islam had many problems in understanding the contextual reasons of the Quran. In order to overcome these barriers nowadays carried out a various scientific activities. In order to achieve to the Arabic language in the period of the revelation of the Quran has done various semantic studies; for those who don’t know Arabic language, the Quran is translated into different languages. One of these languages is Russian language. As it known, the first Russian translation of Holy Quran was in XVII. century. Potr Posnikov who was first translated the Quran into Russian language. This work was translated from Andre Du Ryer’s work which was writing in French, and published in 1716. The translation of Quran from European languages into Russian was continued until 1871. In this process, As far as we know, of this period there four books which were translated from European languages to Russian, and actually known that any translation was made from Arabic. After 1871, the situation has changed, according to our findings between 1871-1987 years there three Quran which were translated into Russian language from its origin Arabic language. But after 1987, translations from Arabic language to Russian language continued, although translations from different languages has intensified. The important reasons of concentration on the translations from different languages are some sect and intellectual propagandas. In this study, we will research several Russian translated Qurans from other languages and of course interpreters who brought life to them.

Keywords: The Quran  Translations in the Russian Language, the Meanings of the Quran , Translation, Translation Studies.

 

Giriş     

İnananlar için kıyamete kadar rehberlik edebilecek olan Kur’an’ın daha nüzul döneminden itibaren başka dillere tercüme girişimleri olmuştur. Bu girişimler günümüze kadar yoğun bir şekilde devam etmiştir. Anlaşılan odur ki tarih boyunca Kur’an her milletin ve medeniyetin dikkatini çekmiştir. Bu konuda Rusya istisna değildir. Rusya’da ilk Kur’an tercümesi 1716 yılına dayanmaktadır. Her ne kadar mealin sahibi hakkında bazı tartışmalar olsa da genel kanaate göre söz konusu çalışma Pötr Posnikov/Postnikov’a aittir. Konunun ciddiyetini fark eden I. Petro[1], tercüme işlerini bizzat kendisi yürütmekte ve yakından ilgi göstermekteydi.[2]

Arapçadan Rusçaya ilk meal 1871 yılında Dmitriy Boguslavskiy tarafından yapılmıştır. Günümüze kadar gelen süreçte Rus dilinde yayımlanan meallerin sayısı yaklaşık otuz civarındadır. Fakat üzülerek ifade etmemiz gerekir ki Rus halkının Kur’an’a olan ilgisi ve bu alandaki çalışmaları Türkiye’de yeterince bilinmemektedir.[3] Buna binaen bu mütevazı çalışmamızla bu alana bir nebze de olsa katkıda bulunmak istedik.[4]

Çalışmamıza konu olan meallerin Çeviribilim ve Kur’an’ın mesajını aktarma bakımından ne kadar başarılı oldukları üzerinde tartışmalar bulunmaktadır. Nitekim bu çeviriler esnasında bizzat Kur’an metni dikkati nazara alınmadığı için Arap diline has birtakım ifadelerin ve deyimlerin Rus diline aktarılırken hata yapılmış olma olasılığı çok yüksektir. Her şeye rağmen bütün bu çalışmaların Kur’an’ı Rus diline kazandırmak adına katkıları inkâr edilemez.

İncelemeyi hedeflediğimiz bazı meallere ulaşmakta zorluk çektik. Fakat Rusya’nın Sankt-Peterburg şehrinden olan İvan Cestov ve İstanbul’da ikamet eden Hakan Kurt arkadaşlarımız bizi yalnız bırakmadılar ve ihtiyaç duyduğumuz kaynakları temin etmede çabalarını hiç esirgemediler. Bundan dolayı kendilerine ve çalışmama katkı sağlayan herkese teşekkür ederim.

1.       Pötr Posnikov, Al-koran o Magomete ili Zakon Turetskiy, 1716 

Bazı ilim adamlarına göre ilk Rusça Kur’an mealinin yazarı hakkında tartışmalar bulunmaktadır; bazılarına göre ise ilk mealin sahibi Dmitriy Kantemir’dir. Rezvan, 1716 yılında Fransızcadan Rusçaya tercüme edilen mealin içerdiği hatalardan dolayı Kantemir’e veya Posnikov’a atfedilmesine karşı çıkmaktadır: “Mütercim André Du Ryer’in hatalarını tekrar etmekle beraber kendi hatalarını da eklemiş ve Fransızcaya olan bilgisizliğini ortaya koymuştur” eleştirisiyle ilk çalışmayı anonim birisinin yaptığını ileri sürmektedir. Rezvan’a göre Posnikov bu anonim mütercimden birkaç sene sonra André Du Ryer’in mealini yeniden ele almış ve “Al-koran o Magomete ili Zakon Turetskiy” isimli çalışmayı Rus diline kazandırmıştır. Diğer bir görüşe göre ise bu çalışmayı Dmitriy Kantemir yapmıştır. Kantemir’e bu çalışmanın atfedilmesi çok doğaldır. Nitekim kendisi bu alanda uzman sayılmakta ve I. Petro zamanında bu gibi çalışmalara imza attığı bilinmektedir.[5]

Günümüzde oluşan genel kanaate göre ise Rus diline ilk Kur’an mealini kazandıran Pötr Vasilyeviç Posnikov/Postnikov (1666-?) olmuştur.[6] Tarih kitaplarında Posnikov hakkında bilgiler oldukça azdır. Görebildiğimiz kadarıyla Posnikov diplomat bir aileye mensuptur. Posnikov’un babası Vasiliy Posnikov, çocuğunun eğitimini önemsemiş ve gereken desteği esirgememiştir. Posnikov, 1685 yılında Slav-Yunan-Latin Akademisine eğitim almak için kaydolmuştur. Söz konusu akademiyi başarıyla tamamlayan Posnikov, babasının desteğiyle eğitimine devam etmek için İtalya’ya gitmiş ve Padua Üniversitesine kaydolmuştur. 1694 yılında Posnikov doktora unvanına sahip olmuştur. Alanında kendini geliştirmek için Paris’e gitmiştir. Posnikov ilmi çok seven birisi olmasına rağmen kendini hakkıyla bu alana adayamamıştır. Nitekim o dönem devlet yönetiminde olanlar Pötr Posnikov gibi kendini iyi yetiştirmiş insanlara ihtiyaç duymaktaydı. Bu sebeple I. Petro’nun isteği üzerine devletin farklı işlerini yürütmek ve bulunduğu ülkelerden I. Petro’ya bölgenin durumunu rapor etmek zorunda kalmıştır.

Posnikov, gittiği Avrupa ülkelerinden Rusya’ya her döndüğünde beraberinde farklı alanlarda yazılmış kitaplar getirirdi. Bu kitaplar arasında Andre Du Ryer’in 1672 yılında ikinci kez yayımlanan Fransızca “L’Alcoran de Mahomet” isimli meali de bulunmaktadır.[7] Rus diline ilk mealin kazandırılması işte bu mealin vesilesiyle olmuştur. Bu mealin iki nüsha el yazması günümüze kadar ulaşmıştır.[8]

Andre Du Ryer’in Fransızca Kur’an mealinde İslam’ın aleyhinde bazı görüşler sarf ettiği “Okuyucuya” bölümü Posnikov’un mealinde bulunmamaktadır. Tahminlere göre bu kasıtlı bir şekilde bazı siyasi ve stratejik sebeplerden dolayı I. Petro tarafından engellenmiştir. Mealin girişinde yer alan ikinci bir bölüm ise “Türklerin dini hakkında” ismini taşımaktadır. Bu bölüm altında Müslümanların kutsal bölgeleri olan Mekke ve Medine, camilerin fonksiyonları, İslam’da çok eşlilik gibi konular hakkında ayrıntılı bilgi verilmektedir. Bu meal ilk defa 1716’da ve ikinci defa ise 1790’da St. Petersburg’ta basılmıştır.[9]

Andre Du Ryer Kur’an’ı Fransız diline oldukça serbest bir şekilde tercüme etmiştir. Posnikov’un serbest dille tercüme edilen bu meali Rusçaya tercüme etmesi neticesinde ise Kur’an’ın Arapça metninden iyice uzaklaşmış bir meal ortaya çıkmıştır. Bu nedenle söz konusu meali Çeviribilim açısından inceleme ve herhangi bir eleştiride bulunma ihtiyacını duymamaktayız.[10]

Hatırlatmak gerekir ki Posnikov hiçbir zaman oryantalist vasfını taşımamıştır. Böylece onun Kur’an’ı tercüme etmesi diğer işlerinin arasında ayrı ve özel bir yere sahip değildi. Bundan dolayı Posnikov’un mealinde, Kur’an’ın dil özelliklerine ve Kur’an’î konulara vakıf olmadığı için bazı komik hata ve açıklamalara rastlamak mümkündür. Örnek vermek gerekirse Posnikov, “İsra” olayını açıklarken Burak kelimesini “mücizevi bir hayvan Byurablank” şeklinde yanlış ifade etmekte, dolayısıyla lafzi bir hataya düşmektedir. Yine Posnikov’un mealinde bazı kelimelerin, hatta cümlelerin düştüğünü müşahede etmek de göze çarpan hatalar arasında zikredilebilir.[11]

Posnikov’un mealinde Fatiha suresinin tercümesi şu şekilde geçmektedir: Во имя БОГА щедрого и милостивого, и да будет хвала богу щедрому и милостивому, царю дня судного, ибо тя молим и тебе просим о вспоможении, настави нас на путь правый, путь который ты благословил тем, на которых не гневен еси, да бы и мы были, избавлены твоего гнева.[12]

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Cömert ve rahmet sahibi olan Allah’ın adıyla. Övgü, cömert ve rahmet sahibi olan Allah’a olsun, hesap gününün kralına, zira sana yalvarıyoruz ve senden yardım istiyoruz, biz de senin gazabından kurtulmuş olalım diye bizi doğru yola; kutsadıklarının yoluna; kızmadıklarının yoluna ilet.

Bu arada belirtmek gerekir ki Posnikov’un Kur’an’ın Rus diline tercümesi I. Petro döneminde tek örnek değildir. O döneme ait “Al-Koran ili Zakon Magometanskiy. Perevedennıy s Arapskogo Na Frantsuzskiy Yazık Çerez Gospodina Du Ryer” isimli bir çalışmanın bulunduğunu 1913 yılında V. Sreznevskiy tespit etmiştir. Söz konusu çalışmada 20 surenin Rusçaya tercüme edildiği belirtilmektedir.[13]

2.       Mihail Veryovkin, Kniga Al-Koran Aravlyanina Magometa, 1790  

Mihail İvanoviç Veryovkin (1732-1795) Moskova vilayetinde Pokrovskiy Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Babasının vefatının hemen akabinde henüz sekiz yaşındayken denizcilik okuluna verilmiştir. Bu okulu bitirip michman/deniz asteğmeni olmuştur. Moskova Üniversitesi’nin kararı ile ilmi ve idari hayata girmiştir. Fakat daha sonra farklı ithamlardan dolayı ifa ettiği görevden alınmıştır. Bunun üzerine doğduğu köye gitmiş ve orada 1773 yıllarına kadar farklı faaliyetler yürütmüştür. 1775 yılından sonra çariçe II. Ekaterina’nın yanına çağrılmış ve tercümanlık, danışmanlık ve bazı idari görevlere atanmıştır. 1782 senesinde İmparatorluk Bilimler Akademisi, 1785 yılında ise Rusya Akademisi üyeliğine tayin edilmiştir.[14]

  1. Ekaterina’nın inisiyatifiyle birkaç dil bilen Veryovkin tarafından bir meal daha hazırlanmış ve 1790 senesinde yayımlanmıştır.[15] Bu meal kendinden önce yapılan çalışmalara kıyasen Kur’an’ın anlamını daha iyi aktarabilmiştir. Nitekim Veryovkin profesyonel bir mütercimdir. O denizcilikle alakalı Fransızca ve Almanca yazılan eserleri Rusçaya tercüme etmiştir. Ayrıca Rusça Kutsal Kitabı, Fransızca, Almanca ve Latince kutsal kitaplarla karşılaştıran bir çalışma da yapmıştır. Veryovkin’in tercümeleri arasında İslam hakkında eserler de yer almaktadır.[16]

Veryovkin, Kur’an’a karşı diğer oryantalistlere nazaran daha müsamahalı bir tutum sergilemiştir. Andre Du Ryer’in Fransızca “L’Alcoran de Mahomet” isimli mealini Rusçaya tercüme etmiş ve çalışmasını “Kniga Al-Koran Aravlyanina Magometa” şeklinde adlandırmıştır. Mealinin tam ismi “Книга Аль-Коран аравлянина Магомета, который в шестом столетии выдал оную за ниспосланную к нему с небес, себя же последним и величайшим из пророков Божиих/ Kniga Al-Koran aravlyanina Magometa, kotorıy v şestom stoletii vıdal onuyu za nisposlannuyu k nemu s nebes, sebya ce poslednim i velichayşim iz prorokov bojiih” şeklindedir. Kendi zamanına göre üstün edebiyat özelliklerine sahip olan bu eser Rus edebiyatında büyük bir iz bırakmıştır. Bu gibi çalışmalar XIX. asrın başlarından itibaren Rusya’da İslam dünyasına yönelik ilginin de bir hayli yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Mesela Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1799-1837) bu mealden çok etkilenmiş ve meşhur “Podracaniya Koranu” eserini yazmıştır.[17]

Veryovkin İbrahim suresinin 14/1.ayetini şu şekilde tercüme etmiştir: Аз есмь бог милосердый. Ниспосылаю к тебе, Магомет, книгу сию, да изводиши народ от тьмы к свету…[18]

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Ben merhametli olan Allah’ım. Muhammed, bu kitabı, halkı karanlıktan aydınlığa çıkarasın diye, sana gönderiyorum.

3.       Aleksey Kolmakov, Al-Koran Magomedov, 1792

Aleksey Vasilyeviç Kolmakov (?-1804) profesyonel İngilizce bir mütercimdir. Kur’an çevirisinden önce İngilizceden farklı konuları içeren kitapları Rusçaya tercüme etmiştir. Ayrıca kendi döneminin Sterne ve Addison’un meşhur eserlerini Rus diline kazandırmıştır. 1791 yılında Kolmakov kendisine ait bir şiir kitabı telif etmiştir.[19]

Kolmakov, George Sale tarafından yapılmış “The Koran: Commonly Called the Alcoran of Mohammed” isimli İngilizce meali 1792 yılında Rusçaya tercüme etmiştir.[20] Söz konusu meal Sankt Petersburg’da İmparatorluk Bilimler Akademisi’nin destekleriyle yayımlanmıştır. Bu çalışma bizzat II. Ekaterina’nın emriyle gerçekleştirilmiştir. Kısa bir süre zarfında (1798 yılına kadar) bu mealin beş baskısı yapılmıştır. Mealin tam ismi şu şekildedir: “Ал Коран Магомедов, переведённый с арабского языка на английский с приобщением к каждой главе на все тёмные места изъяснительных и исторических примечаний, выбранных из самых достовернейших историков и арабских толкователей Ал Корана Георгием Сейлем/ Al-Koran Magomedov, perevedonnıy s arabskogo yazıka na angliyskiy s priobşeniyem k kacdoy glave na vse tomnıye mesta iz’yasnitel’nıh i istoriçeskih primeçaniy, vıbrannyh iz samyh dostoverneyşih istorikov i arabskih tolkovateley al-Korana Georgiyem Seylem”.[21]

Mealin hemen başında George Sale’ın lehinde sözler sarf edilmektedir. Daha sonra George Sale’ın beş sayfalık önsözüne yer verilmiştir. Bunun peşinden Kolmakov “Kur’an Hakkında Genel Ön Not” başlığı altında yaklaşık yirmi sayfada özetle şu konulara değinmiştir:[22]

  1. “Kur’an” kelimesinin etimolojik anlamı hakkında genel bilgi verilmekte ve vahiy hakkında “hiç şüphesiz ki Kur’an’ı Muhammed uydurmuştur. Büyük bir ihtimalle bu konuda başkalarından da yardım almıştır.” ifadeleri yer almaktadır.
  2. Kur’an sureleri ve hurûf-i mukattaa hakkında genel bilgi verilmektedir.
  3. Kur’an’ın sureler, cüzler ve hizblere bölünmesini Yahudilerden aldığını iddia etmektedir.
  4. Kur’an’daki tekrarları bir kusur ve eksiklik olarak nitelemektedir.
  5. Farklı açılardan Kur’an’ı, Hz. Muhammed’i ve İslam’ı eleştirmekten çekinmemektedir.
  6. Kolmakov’a göre Kur’an’ın nüzul döneminde muhatabın daha önce neredeyse duymadığı hiçbir şey yoktur. Yani Kur’an muhatabına yeni bir şey getirmemiştir.
  7. Kolmakov, Tevbe suresi hariç her surenin besmeleyle başlamasını Hz. Muhammed’in Farslılardan aldığını iddia etmektedir.
  8. Kolmakov, Hz. Muhammed’in ve Kur’an’ın amacını şu şekilde özetlemektedir: Kur’an’ın hedefi, nüzul dönemindeki mevcut dinleri kendi bünyesine dâhil etmektir. Bunun için Muhammed bazen güzel şeyler vaat eder bazen de cezalarla korkuturdu.
  9. Kur’an’ın tedricen vahyedilmesini “Muhammed bütün durumları dikkate alarak Kur’an’ın peyderpey indiğini iddia etmiştir. Herhangi bir olumsuzluk olduğunda ise ‘Allah bana böyle vahyetti’ bahanesini ileri sürerdi” şeklinde yorumlamaktadır.

Yukarıdaki açıklamalardan da açıkça anlaşılacağı üzere Kolmakov’un İslam’a ve Kur’an’a bakış açısı olumsuzdur. Elbette ki bu yaklaşımı meal üzerinde de kendini gösterecektir. Örnek olarak Yunus suresinin mealinden bazı örnekler vermek istiyoruz:

  1. Kolmakov ayetlerin numaralarını kendine göre yapmıştır. Örneğin 109 ayetlik olan Yunus suresi Kolmakov’un mealinde toplam 39 ayet olarak gösterilmiştir.
  2. Ayetlere mana verirken oldukça serbest tercüme metodu kullanılmış, Kur’an’da yer almayan kelime ve cümleler eklenebilmiştir. Bazen de kelimelere alakası olmayan manalar verilmiştir.[23]
  3. ayetin bağlamı anlaşılmamış veya yanlış anlaşılmıştır. Nitekim ayet cennet ehlinin özelliklerinden bahsederken tercümede sanki cehennem ehlinin özellikleriymiş gibi gösterilmektedir.[24]

4.       Konstantin Nikolaev, Koran Magomeda, 1864

Tarihi kaynaklarda Konstantin Nikolaev ve meali hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulunmamaktadır.

XIX. asrın ikinci yarısında Nikolaev tarafından Rus diline bir meal daha kazandırılmıştır. Bu çalışma, A.B. Kazimirskiy tarafından Fransızca kaleme alınan mealinin tercümesidir.[25] Rus edebiyatına hâkim olan ve tercümede ustalığını yansıtan Nikolaev’in meali 1917 yılına kadar Rus halkının ihtiyacını karşılayabilmiştir. Daha sonra bu mealin 1998 yılında Kazakistan’da yeni baskısı yayımlanmıştır.[26]

Kur’an’ı ilk defa Arapçadan Rusçaya tercüme eden Boguslavskiy, Nikolaev’in mealini incelemiş ve genel olarak söz konusu meal hakkında olumlu eleştirilerde bulunmuştur. Fakat bununla beraber Boguslavskiy’e göre mealde ayetlerin Rus diline yanlış aktarıldığı yerler de bulunmaktadır. [27]

Nikolaev’in Neml suresi 27/1-3. ayetlerinin tercümesine yer vermek istiyoruz: Во имя Бога Милостивого и Милосердного. Та. Сад. Таковы знамения чтения и писания очевидного. Они служат направлением и благою вестью для верующих. Для тех, кто соблюдает молитву, творит милостыню и стойко верит в жизнь будущую…[28]

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Ta. Sad.[29] Tilavetin işaretleri ve apaçık yazı böyledir. İnananlar için bir yol gösterici ve bir müjdedir. Onlara ki, namaz kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete kesin olarak inanırlar.

5.  Ahmediyye, Koran, 1987, 1997, 2006

Ahmediyye cemaati mensuplarının kendilerine ait üç farklı Rusça mealleri bulunmaktadır.[30]  Bu cemaatin ilk mealini 1987 yılında üç kişilik bir heyet hazırlamıştır. Aradan on sene geçtikten sonra 1997 yılında Sadetskiy’nin gayretleriyle Ahmediyye’ye ait ikinci bir meal yayımlanmıştır. Ahmediyye cemaatinin üçüncü meali 2006 yılında yayımlanmıştır. Söz konusu mealler hazırlanırken Mevlana Muhammed Ali’nin İngilizce “The Holy Qur’an” isimli mealinin sahip olduğu tercüme ve yorum özelliklerinin esas alındığı bilinmektedir. 2006 yılında yayımlanan mealin temel ilham kaynağı Tâhir Ahmed’in Urduca meali olmuştur. Şimdi her üç meali ayrı ayrı incelemek istiyoruz:

5.1.   Heyet, Koran, 1987

Ravil Raisovich Bukharaev (1951–2012), Britanyalı Arap dili ve edebiyat uzmanı Rana Khalid Ahmad ve Rusyalı Rustam Khamatvaleev’den oluşan üç kişilik bir heyet Londra’da 1987 yılında Rusça Kur’an tercümesi yapmışlardır.[31] Söz konusu meal yeterince tanınmamaktadır. Yayım işlerini üstlenen Ahmediyye cemaati olmuştur.[32]

Ravil’in ifadesine göre mealin hazırlanması için gereken çalışmalar dokuz sene,  mealin yazılması da bir sene sürmüştür. Böylece söz konusu meal toplam on senenin mahsulüdür. Ayrıca üç kişiden oluşan heyet kasıtlı olarak şiirsel üsluptan kaçındıklarını dile getirmekte ve böylece mealin herkes tarafından anlaşılmasının sağlandığını düşünmektedirler.

Heyet, mümkün olduğunca mealde kendi görüşünü eklememeye/belirtmemeye çalıştığını söylemektedir. Kanaatimizce, heyet bu ifadeyle Rusça meal yazarken Kur’an’da geçmeyen kelimelerin zikredilmemesini kastetmektedir. Bu tür kelimelerin parantez içinde verildiğini görmekteyiz. Bu titizliğin(!) ise lafzi tercümenin bir ürünü olduğunu düşünmekteyiz. Söz konusu mealin Mevlana Muhammed Ali’nin İngilizce mealinden Rusçaya tercüme edildiği bilinmektedir.[33]

Mealden örnek olarak En’am 6/108. ayetini incelemek istiyoruz: И не поноси тех, к кому взывают они помимо Аллаха, чтобы в отмщение не поносили они Аллаха по невежеству своему. Так, для каждого народа заставили Мы казаться благими деяния их. Затем, возвратятся они к Владыке своему, и Он поведает им дела их.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Sonra onlar da intikam almak için bilgisizce Allah’a sövmesinler diye Allah’tan başkasına seslenenlere sövme. Böylece, Biz her topluma kendi yaptıklarının güzel görünmesini mecbur kıldık. Sonra onlar kendi Rablerine döneceklerdir ve O yaptıklarını kendilerine bildirecektir.

Ayete verilen manayı Çeviribilim açısından incelemek istiyoruz:

  1. Söz konusu ayetin meali lafzidir. Ayette yer alan Arapça kelimelerin dizilişine dahi riayet edilerek Rus diline aktarılmaya çalışılmıştır.
  2. Ayette geçen “فَيَسُبُّوا اللّٰهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍۜ” ifadesine “чтобы в отмщение не поносили они Аллаха по невежеству своему/ Sonra onlar da intikam almak için bilgisizce Allah’a sövmesinler diye… ” şeklinde tercüme edilmiştir. Böylece ayette yer alan “عَدْواً” kelimesine “отомстить/intikam almak” manası verilmiştir. Kanaatimizce söz konusu kelimeye yer aldığı bağlam ve kök manası dikkate alınarak “из враждебности, düşmanlıkla/haddi aşarak…” gibi manalar verilmesi daha uygundur.
  3. Ayette geçen “كذلك زَيَّنَّا لِكُلِّ اُمَّةٍ عَمَلَهُمْ” ifadesine “Так, для каждого народа заставили Мы казаться благими деяния их/ Böylece, Biz her topluma kendi yaptıklarının güzel görünmesini mecbur kıldık.” şeklinde tercüme edildiğini görmekteyiz. Belirtmek gerekir ki ayette “заставили/mecbur kıldık” ifadesi yer almamaktadır. Dolayısıyla ayette yer alan “زَيَّنَّا” kelimesine sadece “приукрасили, разукрасили…/güzel gösterdik, süslü gösterdik…” gibi manaların verilmesi yeterli olacaktır.

5.2.   Aleksandr Sadetskiy, Svyaşennıy Koran, 1997  

Aleksandr Sadetskiy hakkında çok az bilgiye sahibiz. Sadetskiy’nin Laval Üniversitesinde profesör olduğu bilinmektedir. 1997 yılında Sadetskiy ABD’de Rusça bir meal yayımlamıştır.[34] Bilindiği gibi bu meal, Mevlana Muhammed Ali’nin İngilizce mealinin Rusçaya tercümesidir. Söz konusu mealin Rusçaya tercüme ediliş fikri 1989 yılında ortaya atılmıştır. Fakat o dönemlerde SSCB’de komünizm hâkim olduğundan mealin yayımlanması mümkün değildi. Ama daha sonra komünizm rejimi kalkınca meal Rus dilinde yayımlanmıştır.[35]

Mealin ilk sayfalarında İngilizce ve Rusça olmak üzere editörden ve Sadetskiy’den bir buçuk sayfalık kısa malumat ve teşekkürname yer almaktadır. Çalışmanın devamında 1990 yılında ve daha sonraki yıllarda yayımlanan İngilizce mealin önsözleri bulunmaktadır. Toplam yirmi beş sayfalık bu önsözlerden sonra “Giriş” kısmı yer almaktadır. Giriş kısmında Kur’an hakkında genel bilgiler sunulmaktadır.[36]

Mealde her surenin giriş kısmında surenin Mekki veya Medeni olduğu bildirilmektedir. Surelerin hem Arapça telaffuzu hem de Rusça tercümesi verilmiştir. Surenin mealine geçilmeden önce sure hakkında genel ve oldukça geniş bilgiler verilmiştir. Her ayet ayrı ayrı tercüme edilmiştir ve gerektiği durumlarda dipnotlarda açıklamalar yapılmıştır. Söz konusu meal tefsir özelliği taşımaktadır ve ayetle ilgili tefsir kısmı dipnotla verilmiştir. Tefsir kısmında bol miktarda Kutsal Kitaptan açıklamalara yer verilmiştir.

Önceki çalışmalarımızda da belirtmiştik ki Kur’ân-ı Kerîm’deki her ayetin sonunun gramatik anlamda anlamlı bir cümleye tekabül etme şartı yoktur. Özellikle söz konusu kısa ayetler olunca birkaç ayet bir cümle oluşturabiliyor. Mana ancak bu bütünlük dikkate alındığı takdirde tam olmaktadır. Buna dikkat etmeyen meal yazarları sürekli hataya düşmektedirler.[37] Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Sadetskiy’nin mealinden Rum 30/1-5. ayetlerini örnek alarak inceleyelim:

الٓمٓ۠ ﴿١﴾ غُلِبَتِ الرُّومُۙ ﴿٢﴾ ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ ﴿٣﴾ ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ ﴿٤﴾ بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ ﴿٥﴾

Во имя Аллаха, Милостивого, Милосердного. 1. Я, Аллах, Лучший Знающий. 2. Римляне побеждены 3. В близкой земле, и они, после поражения их, одержат победу 4. Не позже, чем через девять лет. Аллаху принадлежит повеление прежде и после. И в тот день верующие возрадуются 5. Помощи от Аллаха”. Помогает Он, кому Он пожелает, и Он -Могущественный, Милосердный.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Rahman ve Rahim Allah’ın adına. Ben, Allah, en iyi bilenim. Bizanslılar yenilgiye uğradı. Yakın bir yerde ve onlar, bu yenilgilerinden sonra galip olacaklardır. Dokuz seneden geç değil. Önünde ve sonunda emir Allah’ındır. İşte o gün inananlar sevineceklerdir. Allah’ın yardımıyla. Dilediğine yardım eder ve O Azizdir, Rahîmdir.

Sadetskiy’nin bu meali üzerinde birkaç mülahazada bulunmak istiyoruz:

  1. Sureye mana verilirken ayet numaraları dikkate alınarak yapılmıştır. Fakat böyle bir çeviri ne Arapça cümlelerin okunuşuna ne de Rusça cümlelerin kuruluşuna uygundur. Çünkü “غُلِبَت – gulibet” fiili ile bu fiilin müteallakı “فِيۤ أَدْنَى ٱلأَرْضِ – fi adna’l-ardi”dır. Her ne kadar aralarında bir fasıla/ayet sonu olsa da bu iki ayet arasında durulmaması gerektiğini bildiren “لا/la” secâvend işareti bulunmaktadır. Dolayısıyla burada ayetin bağlamını kurarak anlam vermemiz Aksi halde ayetin fasıla/ayet durağına riayet ederek mana verirsek anlam eksik kalır. Yine aynı şekilde “سَيَغْلِبُونَ  – seyağlibune” fiili ile onun müteallakı “فِي بِضْعِ سِنِينَ – fi bid’ı sinîn” arasında da bir ayet durağı vardır ve durulmaması gerektiğini gösteren “لا/la” harfi bulunmaktadır. Her ne kadar ayet durağı olsa da bu iki ayeti birleştirerek mana vermemiz bağlamın doğru anlaşılması için zaruridir. Son olarak  “يَفْرَحُ – yefrahu” fiili ile onun müteallakı  “بِنَصْرِ ٱللَّهِ – binasrillah” aralarında ayet durağı vardır ama yukarıda belirttiğimiz durum burası için de geçerlidir. Burada sebep ile müsebbebin birbirinden ayrılarak anlam verilmesi mananın kopukluğuna neden olacaktır.
  2. Birinci ayette yer alan “الٓمٓ۠/elif lâm mîm” harflerine “Я, Аллах, Лучший Знающий/Ben, Allah, en iyi bilenim” şeklinde yersiz ve mesnetsiz bir mana verilmiştir.
  3. Dördüncü ayette yer alan “فِي بِضْعِ سِنِينَ – fi bid’ı sinîn” ifadesine “Не позже, чем через девять лет/ dokuz seneden geç değil” şeklinde meal verilmiştir. Açıkçası bu ifade ayette yoktur fakat ayette verilmek istenilen manaya da ters düşmemektedir. Nitekim Arapçada “بِضْع –bid’” kelimesi üç ile dokuz rakamları arasındaki sayıyı bildirmektedir.

Sadetskiy’nin meali lafzi tercümedir. Tercüme esnasında her kelimenin Rus diline aktarılma endişesi taşındığı hissedilmektedir. Örnek olarak Rum 30/8. ayetini inceleyebiliriz:

اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ ﴿٨﴾

Неужто не размышляют они внутри себя? Аллах не сотворил небес, и земли, и того, что меж ними, иначе чем по истине и (на) установленный срок. А большинство людей, воистину, — отрицающие встречу с Господом их.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Onlar kendi içlerinde hiç düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve muayyen bir vakit için yaratmıştır. İnsanların birçoğu, şüphesiz Rablerine kavuşacaklarını inkâr edenlerdir.

Sadetskiy ayeti lafzi olarak tercüme etmiştir. Ayette geçen “اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ /Неужто не размышляют они внутри себя?/onlar kendi içlerinde hiç düşünmüyorlar mı?” ifadesini tercüme ederken ayette yer alan kelimelerin sırasını dahi dikkate alarak tercüme ettiğini görmekteyiz. Ayetin devamı ve diğer ayetlerde de bu titizliği (!) görmek mümkündür. Ayrıca mananın Rus diline güzel bir şekilde aktarıldığını söylemek zor olacaktır.

5.3.   Heyet,  Svyaşennıy Koran, 2006

1987 yılında yeni bir mealin yayımlanması için emek veren grup yaklaşık on dokuz sene sonra önceki çalışmalarının tecrübelerine dayanarak yeni bir meal yayımlamışlardır. Heyette yer alan isimlerin hatırlatılmasında yarar vardır: Ravil Raisovich Bukharaev (1951–2012), Arap dili ve edebiyatı uzmanı Rana Khalid Ahmad ve Rustam Khamatvaleev.[38]

Ahmediyye cemaatinin Rusya temsilcisi Rustam Khamatvaleev meali hazırlarken Mirza Tâhir Ahmed’in Urduca yazdığı mealini esas almıştır.[39] Mirza Tahir Ahmed’in mealinde sureler ve ayetler hakkında yer alan bilgiler de Rustam tarafından Rusçaya tercüme edilmiştir. Redaksiyon işlerinde emeği geçenler arasında Ravil Bukharaev yer almaktadır. Redaksiyon heyetinin belirttiğine göre ayetlere mana verilirken Arapça metin esas alınmıştır.[40] Bu mealin, daha önceki çalışmanın (1987) yeni bir baskısı olmadığı özellikle vurgulanmaktadır. Mealin hazırlanmasında rehberlik eden Muniruddin Şams olmuştur.

Bukharaev önsözde meal okurlarının düştükleri genel hatayı şu şekilde belirtmektedir: İnsanlar arasında Kur’an ve İslam’la tanışmak için yaygın olan hata Kur’an’ı bağlamından bağımsız, sıradan bir kitap olarak algılamalarıdır[41] Söz konusu ifade kanaatimizce oldukça önemlidir. Nitekim Kur’an’ı bağlamından bağımsız anlamaya çalışmak, meallerde de görüldüğü gibi, birçok yanlış anlaşılmalara yol açmıştır.

Önsözün devamında Bukharaev önceki vahiylerin öneminden bahsetmekte ve Kur’ân-ı Kerîm’in, kendini, kendinden önceki vahiylerin onaylayıcısı (musaddık) olduğunu hatırlatmaktadır. Bu konuda Bukharaev’a tamamen katılmaktayız. Nitekim Kur’ân, kendinden önceki kitapları onaylamak için geldiğini açıkça vurgulamaktadır. Bunun dışında Kur’ân, mesajını muhataplarına sunarken önceki vahiylere sık sık müracaat etmektedir; çünkü peygamberler birbirlerini onaylamak için gönderilmişlerdir. Şu halde Kur’ân-ı Kerîm’in, kendini, kendinden önceki vahiylerin onaylayıcısı (musaddık), hatta daha da önemlisi koruyucusu (müheymin) olarak takdim etmesine şaşırmamak gerekir.[42]

Kur’an’ı yaklaşık altmış farklı dile tercüme ettiğini dile getiren Ahmediyye cemaati söz konusu mealin hazırlanmasına yaklaşık altı senelik (1999-2005) yoğun bir emek verildiğini belirtmektedir. Tercüme esnasında mananın tamamlanabilmesi için gerektiği durumlarda parantezlere yer verilmiştir.[43]

Heyet, Kur’an’ı yorumlamada eski kaynaklara saygı gösterilmesiyle beraber yeni verilerin de mutlaka göz önünde bulundurulmasını önemsemiştir. Kur’an’ı anlamada temel prensip Mirza Gulam Ahmad tarafından özetle şu şekilde beyan edilmiştir:[44]

  1. İlk prensip Kur’an’ı Kur’an’la yorumlamak olmalıdır. Dış kaynaklara başvurmadan önce ayetlerin tefsirini Kur’an’ın içinde aramamız gerekir.
  2. Müşkil[45] ayetlerin çözümünde tefsircilerin önerdiği görüş benimsenmektedir.

Surelerin mealine başlamadan önce ne zaman ve nerede nazil olduğu hakkında kısaca bilgi verilmektedir. Surelerin ana teması özetle sunulmaya çalışılmıştır. Mealde ve özellikle açıklamalarda yazarların bazı görüşleri dikkatlerimizi çekmiştir. Bu görüşleri kısaca özetlemek istiyoruz:

  1. Heyet surelerin başında yer alan besmeleleri birer ayet olarak kabul etmekte ve surelerin ilk ayeti olarak numaralandırmaktadır.
  2. Neshi reddederler. Çünkü onlara göre neshin varlığına dair açık bir şekilde delâlet eden herhangi bir ayet yoktur. Kur’an’da neshten söz eden ayetler, Kur’an’ın, kendinden önceki kitapları yürürlükten kaldırdığını ifade eder.[46]
  3. Kur’an’da yer alan hurûf-ı mukattaa[47] harfleri Allah’ın isim ve sıfatlarından bir kısmına işaret etmektedir. Hurûf-ı mukattaanın geçtiği yerlerde parantez içinde Allah’ın isim ve sıfatlarını vermektedirler.
  4. Kur’an’da modern ilimlere işaretler vardır.[48]
  5. Nisa 4/69. ayetini yorumlarken “مع /mea” edatına “من /min” anlamının verilmesi gerektiğini ileri sürerek “Allah’a ve resulüne itaat eden – peygamber, sıddîk, şehid ve iyi kimse olabilir” görüşünü savunmaktadırlar. Dolayısıyla heyete göre Allah’a ve resulüne itaat edilmekle peygamber olunabilir.[49]
  6. Heyet, Bakara 2/124. ayeti yorumlarken Şia’nın “imamet” anlayışını eleştirmekte ve mananın çarpıtıldığını dile getirmektedir.
  7. Heyet, Kur’an’da zikredilen bazı mucizelere ve hakikat ifadelerine aklî izahlar yapmış ve mecaz anlamlar yüklemeye çalışmıştır.[50]
  8. Heyet, Bakara 2/35-38. ayetlerin üslubuna dikkat çekerek “Cennette sadece Âdem (a.s.) ve eşi değil aynı zaman nesli de bulunmaktaydı” görüşünü savunmaktadır.

Söz konusu meal, Çeviribilim açısından incelendiğinde lafzi olduğu söylenebilir. Heyet ayetleri tercüme ederken manayı değil ayet rakamlarını esas alarak tercüme etmeye çalışmış, mümkün olduğunca ayette yer alan kelimelerin düzenini dahi Rusça mealde korumaya çalışmıştır.[51]

Heyetin ayetleri Rus diline bazen yanlış tercüme ettiğini görmek mümkündür. Örnek olarak Bakara 2/26. ayeti vermek istiyoruz:[52]

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْيٖى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلًا مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَاَمَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰـذَا مَثَلًا يُضِلُّ بِهٖ كَثٖيرًا وَيَهْدٖى بِهٖ كَثٖيرًا وَمَا يُضِلُّ بِهٖ اِلَّا الْفَاسِقٖينَ ﴿٢٦﴾

Воистину, Аллах не стесняется приводить в пример комара и то, что на нем. И те, которые уверовали, знают, что это — истина от Владыки их. А что касается тех, которые не уверовали, то они говорят: «Что желает (сказать) Аллах этим примером?» Он оставляет этим в заблуждении многих и наставляет Он этим многих. И не оставляет Он этим в заблуждении никого, кроме нечестивых,

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Allah, bir sivrisineği ve üzerinde olanı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. İnanmayanlara gelince “Allah, örnek olarak bununla neyi (söylemek) istemiştir?” derler. O bununla birçoklarını yanılgı içerisinde bırakır, birçoklarını da doğru yola iletir. Ve O bununla, fasıklardan başkasını yanılgı içerisinde bırakmaz.

Ayette geçen “فَمَا فَوْقَهَا /femâ fevkahâ” ifadesi hakkında iki farklı yorum vardır: “Ondan daha küçük bir şeyi” ve “ondan daha büyük bir şeyi”. Her iki görüş de haklı gözükmektedir. Örneğin Kur’an Yolu Meal ve Tefsir isimli çalışmada konuyla alakalı şu bilgiler yer almaktadır: “Temsil, teşbih, örnekleme edebî sanatlardan olup hem sözün güzelleşmesini hem de anlamanın kolaylaşmasını sağlar. Sonsuz merhamet ve lutuf sahibi olan Allah, kitabını kullarının zevkle okumaları ve kolay anlamaları için gerektiğinde bu sanatları da kullanmıştır. İnkârcıların yağmur, bulut, örümcek gibi örnekleri ileri sürerek “Allah böyle şeyleri örnek vermez” demeleri üzerine, “Gerektiğinde sivrisineği, hatta daha küçük ve önemsiz şeyleri bile örnek verir” denilerek bu düşünce reddedilmiştir.”[53]

Fakat Rustam Khamatvaleev ve ekibinde olan heyet ayette geçen “فَمَا فَوْقَهَا /femâ fevkahâ” ifadesini lafzî tercüme etmiş ve faklı algılamıştır. Söz konusu ifadenin lafzi tercümesi “и то, что на нем/ ve üzerinde olanı” şeklindedir. Söz konusu manaya istinaden ayetin yorum kısmında “sivrisineğin sıtma hastalığının taşıyıcısı olduğu anlaşılmaktadır. Yeryüzünde insan en çok sıtma ve sıtmanın neticesinde doğan hastalıklardan ölmektedir…” şeklindeki manaya ulaşılmaktadır. Verilen bilgiler belki doğrudur fakat bu bilgileri söz konusu ayetle ilişkilendirmek uygun düşmemekte ve verilmek istenilen mesaja uyum sağlamamaktadır.[54]

6.       El-Afifi ve el-Mansi, el-Muntahab Svyaşennıy Koran, 2000  

El-Afifi (1935-2005) ve el-Mansi (1951-) tarafından yapılan yeni Kur’an tercümesi 2000 senesinde yayımlanmıştır. Afifi birçok Arapça dini eseri Rus diline tercüme etmiştir. Mısırlı el-Afifi filolog ve Rus dili uzmanıdır. İngilizce alanındaki yüksek lisansını Kahire’deki Amerikan Üniversitesinde yapmıştır. MGU’da[55] 1964 yılında doktora çalışmasını filoloji alanında yapmıştır. Ayn Şems Üniversitesi Alsun Fakültesi Slav Dilleri ve Edebiyatı bölümünde profesörlük görevini ifa etmiştir. El-Mansi, MGU’da 1983 yılında filoloji alanında doktora unvanını almıştır. Ayn Şems Üniversitesi Alsun Fakültesi Rus Edebiyatı profesörüdür.[56]

Tefsir özelliği taşıyan bu meal Arapça yazılmış olan “المنتخب في تفسير القرآن الكريم /el-Muntahab fi Tefsiri’l-Kur’ân’il-Kerim” eserinin Rusçaya tercümesidir. İlk baskısı Kahire’de 2000 yılında yapılmıştır. İkinci baskısı 2001 yılında Tataristan’ın başkenti Kazan’da yapılmıştır. Üçüncü baskısı ise 2002 yılında Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te gerçekleşmiştir.[57]

Eserin önsözünü Muhammed Seyyid Tantavi yazmıştır. Yaklaşık sekiz sayfalık önsözde kısaca şu konular ele alınmıştır:

  1. Muhammed’e vahyin gönderiliş sebebini üç maddede özetlemektedir.
  2. Vahyin korunmuşluğu hakkında kısaca bilgi verilmektedir.
  3. Ulemanın İcaz, Kıraat, Esbab-ı Nüzul, Kıssa, Nasih-Mensuh gibi ilimlerle iştigal ettikleri dile getirilmektedir.
  4. Kur’an’ın insanlığa hidayet olabilmesi için onu doğru anlamada yardımcı olan tefsire ihtiyacın olduğu zikredilmektedir.
  5. Kur’an’ın/tefsirin başka dillere tercüme edilme konusu ele alınmaktadır. Tercüme edilişinin sebepleri zikredilirken Muhammed Abdülazîm Zürkânî ve Muhammed Mustafa el-Merâgî’nin görüşlerine yer verilmektedir.

Söz konusu çalışma kesinlikle lafzi tercümelerden değildir. Ayetlere mana verilirken tefsirle beraber serbest çeviri metodu kullanılmıştır. Daha önce de zikrettiğimiz gibi çalışmayı iki kişi gerçekleştirmiştir. El-Afifi iki önsöz, 1-9 ve 16-41. arasındaki sureleri tercüme etmiştir. Geriye kalan kısmı el-Mansi tercüme etmiştir. Çalışmanın redaktörlüğünü Taşkent Üniversitesi Doğubilim bölümleri profesörü Rano Umarovna Khodjaeva yapmıştır. Üçüncü baskısının projesini A. Sabirov üstlenmiştir.[58]

Herhangi bir surenin mealine başlamadan önce işlenecek sure hakkında; nerede ve ne zaman indiğine dair kısaca bilgi yer almaktadır. Surenin ismiyle alakalı genel bilgi verilip içerdiği ana konular hakkında malumat verilmiştir. Ayetlere mana verilirken ayetlerin tercümesi ile tefsiri iç içedir. Ayrıca tercümenin bitip tefsirin başladığı yeri bildirmek için herhangi bir stil, yazım farklılığı kullanılmamıştır. Bu açıdan okurun, okuduğu metnin meal mi yoksa tefsir mi olduğunu tespit etmesi mümkün değildir. Kanaatimizce bu tür yaklaşım olumsuzdur ve çalışmanın ilmi yönünü zedelemektedir. Sureler işlenirken “kıble, şeriat” gibi terimler dipnotta açıklanmıştır.

El-Afifi ve el-Mansi erken dönemde yapılan tefsirleri katiyen kabul etmemektedirler. Kaynakça olarak genelde Seyyid Kutub, Mevdudi, Sıddıkı, Abdullah Yusuf Ali gibi şahısların çalışmalarından istifade edilmiştir. Esere yapılan diğer bir eleştiri ise ideolojik hataları içermesidir.[59]

7.       Çıngız Guseynov, Surı Korana, 2002

Çıngız Guseynov Gasanoğlu (1929-) Bakü’de doğmuştur. 1952’de MGU Filoloji fakültesinden mezun olmuştur. Yüksek lisansını (1955) SSCB Bilimler Akademisi Doğubilimleri Enstitüsü’nde yapmıştır. Daha sonraki tarihlerde ise doktor (1979) ve profesör (1980) unvanlarını almıştır. Birçok ilmi çalışmaya sahip olan Guseynov “Суры Корана, расставленные по мере ниспослания пророку/Surı Korana, rasstavlennıe po mere nisposlaniya proroku” isimli Rusça Kur’an mealini yayımlamıştır.[60]

Guseynov, mealine başlama kararını “Nezavisimaya Gazeta” isimli gazetesine verdiği bir demeçte açıklamaktadır. Açıklamasında “Не дать воде пролиться из опрокинутого кувшина” isimli romanэndan bahsetmekte ve bu eseri yazarken Kur’an’dan atэflar yapmak istediрinde zorluklarla karюэlaюtэрэnэ dile getirmektedir. Rusça mealleri birbirleriyle karşılaştırdığında ciddi farklılıkların bulunduğunu fark eder ve kendisi bir meal hazırlamaya karar verir.

Guseynov Arapça bilmemektedir. Bilmediğini “Вы пользовались переводами Корана на другие языки?/(meal çalışmanızda) diğer meallerden faydalandınız mı?” sorusuna yanıt verirken dile getirmektedir:

– Да. Поскольку я не знаю арабского языка, мне пришлось работать с переводами на русский, турецкий и азербайджанский, выверяя каждый аят… /Evet. Arapça bilmediğime göre, her ayeti teker teker kontrol ederek Rusça, Türkçe ve Azerice meallerle çalışmak zorunda kaldım…[61]

Mealinde sureler nüzul sırası dikkate alınarak tercüme edilmiştir. Guseynov’un ifadesine göre bu yaklaşımı tepki ve eleştirilere yol açmıştır. Meal çalışması yaklaşık altı sene sürmüştür.

Guseynov ayrıca bazı uç fikirleriyle tanınmaktadır. Konuyla alakalı görüşlerini şu şekilde özetlememiz mümkündür:[62]

  1. Kur’an’da büyük kompozisyon hataları vardır.
  2. Ana Mushaf’a “Musa” ve “İsa” isimli sureler alınmamıştır.
  3. Muhammed’in vefatından sonra Kur’an’ı derleyenler sureleri tertiplerken hata işlemişlerdir. Guseynov bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Bilindiği gibi Muhammed’in vefatından 20 yıl sonra ilim adamları bir araya gelip sahip olduğumuz Mushaf’ı derlemişlerdir. Bunu yaparken kendi mantıklarına göre hareket etmişler ve nüzul sırası dikkate alınmaksızın ahkâm içeren sureleri öne almışlardır.”
  4. Guseynov’un vurgu yaptığı hususlardan birisi de Samî dinlerin yani Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın eşit olmasıdır. Ona göre Kur’an da buna vurgu yapmaktadır. Fakat ayet ve sureler nüzul sırasına göre yer almadıkları için bunun gibi önemli konular anlaşılmamaktadır. Eğer Kur’an, nüzul sırası dikkate alınarak anlaşılmaya çalışılırsa tamamen farklı bir mananın ortaya çıkacağını savunan Guseynov, mevcut sure düzeninin siyaseten yapıldığını düşünmektedir. Konuyla alakalı Guseynov şu görüşünü beyan eder: Örneğin, kimdir inanmayanlar? Son sureler Kur’an’ın baş kısmına yerleştirilince inanmayanlar kitlesine sadece müşrikler değil Yahudi ve Hristiyanlar da dâhil edilmektedir. Hâlbuki bu, vahyin ideolojisine ters düşmektedir.
  5. Bununla beraber Müslümanların yaptığı başka bir hataya dikkat çekerek “yapılan diğer bir yanlış ise Arapçanın Allah’ın konuştuğu dil olarak ilan edilmesidir. Bunun neticesinde Allah sadece Müslümanların tanrısıymış gibi sergilenmektedir. Hâlbuki tanrı herkesin ilahıdır. Bundan dolayı mealimde özellikle ‘Allah’ kelimesini kullanmadım.” şeklindeki itirazlarına yer vermektedir.[63]

8. Abbas Sadr Ameli, Svet Svyaşennogo Korana, 2008

“Svet Svyaşennogo Korana” isimli tefsir, İmani’nin Farsça hazırladığı çalışmanın Rusçaya tercümesidir. Çalışma 1991 yılında Seyyid Kemal Fakih İmani’nin rehberliğinde ilmi bir heyet tarafından hazırlanmıştır. Çalışmayı Rus diline kazandıran Seyyid Abbas Sadr Ameli olmuştur. Redaksiyon işlerini Nazim Zeynalov üstlenmiştir.[64]

Kur’an’ı anlamak için her zaman sadece meal okumanın yeterli olmadığını hatırlatan Seyyid Abbas tefsirlerin öneminden bahsetmekte ve söz konusu çalışmanın hazırlanmasına toplamda üç sene harcandığını belirtmektedir. İslam âleminde kabul görmüş tefsir kaynaklarından istifade ettiğini dile getiren Seyyid Abbas bütün meallerin kabul edilebilir nitelikte olmadığını “Bazı meal yazarları kötü niyetlidir ve kasten manayı çarpıtmaktadırlar” cümlesiyle hatırlatmaktadır. Svet Svyaşennogo Korana isimli tefsirde ayetlere mana verilirken izlenilen metotla alakalı açıklama dikkat çekmektedir:

“Ayrıca, söz konusu kitapta Arapça ayetlerin yanında yer alan Rusça meal Rus dilindeki farklı meallerden seçilmiştir. Ayete mana ve stil açısından en yakın olan Rusça mealler tercih edilmiştir. Mealin mütercimi ve redaktörü ayetlerin manasını Rusçaya aktarırken çarpıtma ve hatadan kaçınabilmek için elinden gelen bütün çabayı göstermişlerdir”[65]

Öyle anlaşılıyor ki ayetler anlamlandırılırken Seyyid Kemal Fakih İmani’nin verdiği manaların tercümesinden ziyade Rusça meallerde verilen hazır malzeme tercih edilmiştir.[66]

Her surenin başında Arapça ve Rusça isimleri yer almaktadır. Daha sonra sure ve içerdiği konu hakkında genel bilgi sunulmaktadır.

Tefsirde dikkatimizi çeken bazı konuları özetlemek istiyoruz:

  1. Besmele hakkında tartışma. Tefsir sahipleri surelerin başında yer alan besmelenin birer ayet olduğunu savunmaktadırlar.[67]
  2. Her cildin sonunda bir sayfalık “Müslümanlara Hitap” başlığı yer almaktadır. Burada ilk başta aşağıda örnek olarak incelediğimiz Nisa 4/59. ayeti[68] yer almaktadır ve tefsir kısmında ayette belirtilen görüşler teyit edilmektedir.

Dikkatimizi çeken ayetlerden birisi de Nisa 4/59. ayetidir:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْوٖيلًا ﴿٥٩﴾

О вы, которые уверовали! Повинуйтесь Аллаху, повинуйтесь Посланнику Его и обладателям власти среди вас. Если же препираетесь о чем-нибудь, то верните это Аллаху и Посланнику Его, если веруете вы в Аллаха и в день Последний. Так будет лучше [для вас] и прекраснее по исходу.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamberine ve sizden olan yetki sahiplerine itaat edin. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, onu Allah ve Resulüne arz edin, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız. Bu (sizin için) daha iyidir ve sonuç olarak da en iyisidir.

Ayette geçen “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamberine ve sizden olan yetki sahiplerine itaat edin” ifadesindeki “ulu’l-emr/yetki sahipleri, idareciler…” tabirinin “günahsız imamlar” şeklinde anlaşılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu yorumu toplam 33 sahih hadisin desteklediğini belirtmektedir.[69] Bu yorum tefsir literatürümüzde yer alan bilgilere uymamakta ve Şia’nın sonradan ortaya attığı bir yoruma benzemektedir.[70]

Başka bir örneği Ali İmran 3/33-34. ayetlerinden vermek istiyoruz:[71]

اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحاً وَاٰلَ اِبْرٰه۪يمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٣٣﴾ ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِنْ بَعْضٍۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۚ ﴿٣٤﴾

Воистину, Аллах возвысил Адама и Ноя, и род Авраама, и род Имрана над всеми обитателями миров, как потомство одних от других. Поистине, Аллах-Всеслышащ, Всезнающ.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Muhakkak ki Allah, her şeyi İşitendir, Bilendir.

Bu ayetlerin yorumunda da Ehl-i Beyt’e ve imamete atıflar yapılmıştır; bazı tefsir kaynaklarında ayette yer alan “İbrahim’in soyu” ifadesi “Muhammed’in soyu”na eşdeğerdir. Yani Ehl-i Beyt, Hz. Muhammed’le beraber, günahsız aile fertleri olan Müslümanların yöneticisi Hz. Ali, Fatıma ve Mehdi’yi kapsayacak şekilde onların nesillerini kapsamaktadır.

Bu ve buna benzer açıklamalara yer verilerek Ehl-i Beyt ve imamet konusu ön plana çıkarılmakta ve ayette Şia’nın inancına destek arandığı dikkat çekmektedir.[72]

9.  Elmir Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, 2012  

Elmir Kuliev söz konusu tefsirin ilk baskısını iki cilt halinde Rus diline kazandırmıştır.[73] Tefsirin ikinci baskısı Moskova’da 2012 yılında üç cilt halinde gerçekleşmiştir. “Tolkovaniye Svyaşennogo Korana” isimli çalışma es-Sa’dî’nin “Teysîrü’l-Kerîmi’r-Rahmân fî Tefsîri’l-Kelâmi’l-Mennân” isimli Arapça tefsirinin tercümesidir.[74]

Kuliev (1975-) Bakü’de doğmuştur. 1990 yılında Azerbaycan Devlet Tıp Üniversitesi’nin Diş Hekimliği Fakültesinde eğitimine başlamıştır. Fakültede Filistinli öğrencilerle tanışması İslam’a ve Arapçaya ilgisini uyandırmıştır. Öğrenci bursuyla Sablukov’un mealini satın alan ve mealde zıtlıklarla karşılaşan Kuliev, bunun sebebinin tercümenin kalitesizliğinden kaynaklandığını anlamış ve Arapça öğrenmeye karar vermiştir. Genelde İslam özelde ise Kur’an hakkında birçok eser yazmıştır.[75]

Es-Sa’dî hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır: Ebu Abdillah Abdirrahman b. Nasır b. Abdillah b. Nasır es-Sa’dî (1889–1956) Benî Temim kabilesindendir. Suudi Arabistan’ın Uneyze beldesinde doğmuştur. Küçük yaşında yetim kalmıştır. On bir yaşlarında hafızlığını tamamlamıştır. Daha sonra ikamet ettiği bölgede bulunan âlimlerden ilim tahsil etmiştir.[76] Es-Sa’dî hayatı boyunca birçok eser telif etmiştir.[77]

Es-Sa’dî’nin en önemli eserlerinden birisi “Teysîrü’l-Kerîmi’r-Rahmân fî Tefsîri’l-Kelâmi’l-Mennân” isimli tefsir kitabıdır. Arapça eser oldukça akıcı ve açık bir dille yazılmıştır. Dolayısıyla her kitleden okura muhatap olabilmektedir. Es-Sa’dî ayetleri yorumlamakla beraber bazen ayetlerden çıkan hükümleri de belirtmeye çalışmıştır. Konuyu özetle anlatmaya çalışan es-Sa’dî asıl hedeften uzaklaşmamak için söz sanatı yapmadan kıssalara, İsrailiyata ve lüzumsuz bilgilere yer vermekten kaçınmıştır. Nadiren de olsa gramer açıklamaları yapan es-Sa’dî Kur’an vahyine ters düşen tefsirlerden uzak durduğunu dile getirmektedir.[78]

Kur’ân-ı Kerîm’in musaddık ve müheymin olduğuna dikkat çeken es-Sa’dî bazı tefsirlerin fazlasıyla uzun bazılarının ise çok kısa olduğunu hatırlatmaktadır. Her iki tefsir türünün de eksik olduğunu düşünen es-Sa’dî’ye göre tefsir, vahyin ne anlama geldiğini ortaya koymaktır; kelimelerin sözlük anlamlarının incelenmesi de bu hedefe hizmet etmelidir: Benim yegâne hedefim vahyin anlamlarını açıklamaktır. Daha önce zikrettiğim sebeplerden dolayı kelimelerin filolojik anlamları üzerinde durmadım. Ayrıca bugüne kadar yapılan filolojik açıklamalar yeterlidir ve gerçekten üzerine eklenecek bir şey kalmamıştır.[79]

“Tolkovaniye Svyaşennogo Korana” isimli çalışmanın ilk sayfalarında es-Sa’dî hakkında genel bilgiler verilmiştir.[80] Sonraki sayfalarda Abdurrahman b. Akil’in ve es-Sa’dî’nin yazdığı önsözü yer almaktadır.[81] İleriki sayfalarda tefsir esnasında müfessirin dikkat etmesi gereken hususlar belirtilmiştir.[82] Tefsirin I/ 24-33. sayfaları arasında esmâ-i hüsnâ’nın anlamları hakkında açıklamalar yer almaktadır.[83]

Üç ciltli tefsirin bazı özelliklerini şu şekilde özetlememiz mümkündür:

  1. Kuliev her ayetin tercümesini ayrı ayrı vermiştir. Yani birbirini tamamlayan ayetler dahi olsa her ayete müstakil olarak mana verilmiştir. Fakat ayetin manasının tamamlanmadığını belirtmek için yeni ayetin meali küçük harfle başlamaktadır.[84]
  2. Bilindiği gibi Kuliev ilk önce söz konusu tefsiri Rus diline kazandırmıştır. Daha sonra kendine ait yeni bir Rusça meal yazmıştır. Tefsirde ayetlere verilen mana ile Kuliev’in meali neredeyse aynıdır.[85] Dolayısıyla meale yapılan eleştiriler daha önceki çalışmamızda belirttiğimiz özelliklerden farklı olmayacaktır.[86]

Tefsirle alakalı incelememizi Mekke dönenimin ortalarında inmiş olan Sâffât suresinin 37/11. ayetinden bir örnek vererek bitirmek istiyoruz. Söz konusu ayette Allah, inkârcılara karşı şu şekilde buyurmaktadır:

فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ ﴿١١﴾

Спроси их (людей), они созданы прочнее или то, что Мы сотворили? Воистину, Мы сотворили их из липкой глины.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “Sor onlara (insanlara), onlar mı daha sağlam yaratılmıştır, yoksa Bizim yarattığımız mı? Gerçekten, Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.”

Hemen belirtmek gerekir ki söz konusu tercüme lafzi olmuştur. Ayette verilmek istenilen mana Rusça meale yansıtıl(a)mamıştır. Nitekim Sâffât 37/1-10. ayetlerde konu edinen melekler, yer ve göklerle ve arasında bulunanlar, semayı süsleyen yıldızlar da dâhil olmak üzere görünen ve görünmeyen varlıklarıyla bütün evrenin yaratılışı ile evrenin son derece karmaşık yapısı içinde kozmik bakımdan anılmaya bile değmeyecek kadar önemsiz bir yer tutan insanın yaratılışı arasında bir karşılaştırma yapılmaktadır. Bu karşılaştırmayla Allah’ın insanları yeniden diriltip hesaba çekmekten âciz olmadığını beyan etmektir.[87] Fakat ayette verilen manada bu karşılaştırma yer almamaktadır. Şöyle ki; Kuliev’in ayete verdiği manada “kimin daha sağlam yaratıldığı” tespit edilmeye çalışılmaktadır. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi bütün evrenin yaratılışı ile insanın yaratılışı kıyaslanmakta ve insanın yaratılışının anılmaya bile değmeyecek kadar önemsiz olduğu vurgulanmaktadır.[88] Belirtmek gerekir ki Kuliev’in tercih ettiği mana kendinden sonra gelen meallere örnek teşkil eden Kraçkovskiy’nin mealine benzemektedir.[89] Aynı manayı 1995 yılında mealini yayımlayan Osmanov da tercih etmiştir.[90]

10.    Madina Belsejzer, Koran, Posledniy Zavet, 2014 

2014 yılında Rus diline kazandırılan “Koran, Posledniy Zavet” isimli meal, Reşad Halife’nin (1935–1990) 1989 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yayımlanan “Quran the Final Testament” isimli İngilizce mealinin tercümesidir. Söz konusu mealde Reşad Halife’nin 1974 yılında Kur’an’da 19 sayısı ve katları üzerine kurulu bir matematiksel sisteme uymadığı için 9/128-129. ayetler yer almamaktadır.

Mısır’da doğan Reşad Halife, ABD’de biyokimya dalında doktora yapmıştır. Bir süre Birleşmiş Milletler’de bilim danışmanı olarak çalışmıştır. Uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır.  Hadis ve sünnetin birer “şeytanî öğretiler” olduğunu savunan Reşad Halife, Kur’an’daki bazı ayetlerde söz edilen elçinin kendisi olduğunu iddia etmesiyle ölümüne imza atmıştır. 1989 yılında düzenlenen “Dünya İslâm Fıkıh Konseyi”ne katılan ulema, Reşad Halife’nin ölüme mahkûm edilmesine karar verir. Reşad Halife 1990 yılında bıçaklanarak öldürülmüştür.

“Quran the Final Testament” isimli İngilizce meali Rus diline kazandıran Madina Belsejzer’dir. Bazı kaynaklarda Mila Komarninski isimli kadın da ortak yazar olarak gösterilmektedir.[91]

Malum olduğu üzere Reşad Halife, 19 sayısını Kur’an’da  “Gizlenmiş Sır” olarak algılamaktadır. Dolayısıyla “Quran the Final Testament” isimli İngilizce mealde 19 sayının üzerinde sıkça durulduğu aşikârdır. Bu durum doğal olarak Rusça meale de yansımıştır. Daha ilk surenin mealinde 19 kodundan bahsedilmektedir.[92]

Rusçaya tercüme edilen “Koran, Posledniy Zavet” isimli mealin bazı özellikleri:

  1. Mealde her fırsatta 19 rakamına atıflar yer almaktadır. 19 rakamının, Kur’an’da saklı bulunduğu ve bunun Kur’an’ın bir mucizesi olarak kabul edildiği ve bu rakamın matematiksel veriler neticesinden elde edildiği iddia edilmektedir.
  2. İncelediğimiz mealde – tıpkı Kutsal Kitap’ta olduğu gibi- surelerin içerdiği manalar başlıklar altında verilmiştir. Mesela Lokman suresi; “Lokman’ın bilgeliği; ikinci buyruk; Lokman’ın nasihati; ebeveyni körü körüne taklit – ortak trajedi; en sağlam irtibat; onlar Allah’a inanıyorlar; bu, ihtiyaç duyduğumuz bütün kelimelerdir; ibadete layık olan sadece Allah’tır; bilebildiğimiz ve bilemediğimiz şeyler” gibi dokuz farklı konuya ayrılmıştır.[93]
  3. Meal, genel olarak lafzidir.
  4. Matematiksel işlemler neticesinde hurûf-i mukattaa’nın ne anlama geldiğinin keşfedildiği iddia edilmiştir. Bakara 2/1. ayetin tefsirinde hurûf-i mukattaanın 1400 seneden beri bir gizem olarak kaldığı fakat Kur’an’ın matematiksel mucizesi sayesinde bu gizemin çözüldüğü dile getirilmektedir.
  5. Kur’an’ın matematiksel mucizesi olan 19 rakamına ters düştüğü için Tevbe 9/128-129. ayetleri Kur’an’dan sayılmamaktadır. Konunun izahı Tevbe 9/127. ayetinin tefsir kısmında şu şekilde geçmektedir: Kur’an’da besmelesiz başlayan tek sure Tevbe suresidir. Bu fenomen 14 asırdan beri ilim adamlarını meşgul etmiştir. Artık biz anlıyoruz ki bunun üç tane amacı vardır:
    • Kur’an’ın putperestler tarafından tahrif edileceğine dair önceden haber verildiği ilahi bir uyarıdır. Tevbe 9/128-129 uydurma ayetleri sonradan putperestler tarafından eklenmiştir.
    • Kur’an’daki ilahi matematiksel fonksiyonlarından birisidir: Amacı Kur’an’ı tahriften korumaktır.
    • Kur’an’ın tamamlayıcı ve şaşırtıcı kod özelliklerini sağlamaktadır…[94]
  6. Kur’an’ın bazı ayetlerinde geçen “رَسُولٍ /rasûl” kelimesi matematiksel verilere göre “Reşad Halife”ye işaret etmektedir. Böylece Reşad Halife buna benzer ayetlere dayanarak kendisinin Resul olduğunu iddia etmiştir.[95]

Söz konusu mealde örnek olarak Lokman suresini incelemek istiyoruz:

  1. ayette geçen “تِلْكَ/bu, şu” edatından sonra parantezde “harfler” açıklaması mesnetsiz olarak eklenmiştir ve yine bir defa 19 rakamına atıf yapılmıştır.[96]
  2. ayette geçen “salât” kelimesi “Контактные Молитвы/Contact Prayers” şeklinde tercüme edilmiştir. Bu şekildeki mana Rus dünyasında yadırganmaktadır. Nitekim Ruslar namaza ya “namaz” ya da “молитва/molitva” demektedirler.
  3. ayette geçen “الْحَد۪يثِ” kelimesine ıstılahı anlamda “Hadis” manası verilmiştir; bu ise yanlış yorumlara yol açmıştır: “Среди людей есть такие, кто придерживаются необоснованного Хадиса, и так они отвлекают других от пути БОГА без знания и относятся к этому легкомысленно. – İnsanlardan öylesi vardır ki, asılsız Hadis’e uymaktadırlar, böylece onlar bilgisizce Allah yolundan saptırıyorlar ve bunu hafife almaktadırlar.” şeklinde bir mana verilmiştir. Elbette ki mana ayetin manasını yansıtmamaktadır.[97]
  4. 11, 15 ve 30. ayetlerde mana yanlış verilerek Allah’ın da putlardan birisiymiş gibi algılamasına yol açılmıştır.
  5. Her ne kadar 34. ayete mana zahiren doğru verilmiş ise de ayetin tefsir kısmı “Kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini Reşad Halife bilmektedir” şeklinde yorumlanarak çarpıtılmıştır.

11.    Heyet, Svyashennıy Koran, 2015  

“Medina” yayınevinin gayretleriyle 2015 yılında Rus diline kazandırılan “Svyashennıy Koran. Smıslovoy Perevod s Kommentariyami” isimli meal, Abdullah Yusuf Ali’nin (1872– 1953) “The Meaning of the Holy Qur’an” isimli İngilizce meal-tefsirinin tercümesidir.

Abdullah Yusuf Ali, Hindistan’ın Bombay şehrinde dünyaya gelmiştir. Bombay’ın zengin tüccarlarından birisi olan Abdullah’ın babası, oğlunun iyi bir İslâmî eğitim almasına son derece önem vermekteydi. Abdullah, İslâmî Encümen-i Himâye Okulu’ndaki ilk eğitiminin ardından modern eğitim kurumlarına devam etmiştir. Bu okullar, sırasıyla, misyonerlerin açtığı bir okul, daha sonra Bombay Üniversitesi’dir. O, bu üniversiteden mezun olduktan sonra, kazandığı bir bursla İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nde hukuk tahsili yapmış ve buradan başarı ile mezun olmuştur.[98]

“The Meaning of the Holy Qur’an” isimli İngilizce meali Rus diline kazandıranlar Mikhail Yakuboviç (1986-), Viktor Rubtsov, Nailya Khusainova ve Valeriy Bikchentaev olmuştur.[99] Çalışmanın baş editörlüğünü Damir Mukhetdinov üstlenmiştir.[100]

“Svyashennıy Koran. Smıslovoy Perevod s Kommentariyami” isimli mealde ayetlere mana verilirken Elmir Kuliev’in Rusça meali esas alınmış, bazı durumlarda ise redakte edilmiştir. Aynı şekilde Kraçkovskiy, Şidfar, Osmanov, Porohova ve el-Fahuri’nin meallerinden de istifa edilmiştir.[101]

Daha önce 1997, 1998, 1999 ve 2001 yıllarında A.Y. Ali’nin “The Meaning of the Holy Qur’an” isimli mealinin bazı bölümleri kitapçıklar halinde Rus diline kazandırılmıştı. Nihayet on senelik uzun bir emeğin neticesinde söz konusu mealin tümü Rus diline tercüme edilmiştir.[102]

“Svyashennıy Koran. Smıslovoy Perevod s Kommentariyami” isimli mealin bazı özellikleri:

  1. Mealin sahip olduğu “daha önce bilinmeyen veya dikkatlerden kaçmış olan ilmî keşifler ve kamunun elde ettiği fikrî görüşler” gibi özellikler olumlu vasıflar olarak addedilmektedir. Her ne kadar tartışmalı bir konu olsa da “Kur’an’ın yeni ilmî keşiflerden söz etmesi”ne katılmamaktayız.
  2. Y. Ali’nin “ortaçağ Kur’an anlayışından başarıyla uzaklaşabilmesi” mealin sahip olduğu başka bir meziyeti olarak gösterilmektedir. Kanaatimizce bu olumlu bir vasıf değildir. Bize göre Kur’an’ı anlamadan asıl maksat “vahyin nüzul döneminde muhatabın anladığı manayı ortaya koymaktır”.
  3. Mealde sık sık Kutsal Kitap’a atıflar yapılmaktadır.
  4. Ayetler açıklanırken bağlam ve semantik verilere dayanıldığı bildirilmektedir.
  5. Mealin bazı yerlerinde baskı ve kelime hatası bulunmaktadır.[103]
  6. Kur’an’ın özelliklerinden bahsedilirken “الْكِتَابِ /el-kitâb” kelimesine yanlış anlamlar verilmektedir. Şöyle ki Kur’an’ın her şeyi kapsayıcı olduğunu söyleyerek En’am 6/38. ayette geçen “الْكِتَابِ /el-kitâb” kelimesine “Kur’an” anlamı verilmekte, ayrıca bu görüşü teyit etmek için “الْكِتَابِ /el-kitâb” kelimesinin geçtiği diğer ayetler verilmektedir.[104]

Sonuç

XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Avrupa dillerinden (Fransızca, İngilizce) Rusçaya tercüme edilen meallerin bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Nitekim o dönemin ilim adamları bazı sebeplerden dolayı – ya Arapça bilmediklerinden veya o günün şartları öyle gerektirdiği için- yukarıda zikredilen dillerden Rus diline tercüme faaliyeti gerçekleştirmişlerdir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla 1716-1864 yılları arasında toplam dört meal Rus diline kazandırılmıştır. Mütercimler, genel olarak, İslam ve Kur’an hakkında olumsuz düşünmekteydiler. Doğal olarak bu tutumları çalışmalarına yansımıştır.

  1. yüzyıldan günümüze kadar Kur’an’ın diğer dillerden (İngilizce, Arapça, Oğuzca, Urduca, Rusça, Türkçe, Azerice, Farsça) Rusçaya tercüme edilmesi/derlenmesi devam etmiştir. Fakat burada farklı bir sebebin yer aldığını düşünmekteyiz. En önemli sebeplerden birisi bazı mezhebi ve fikri propagandanın fikirlerini yaymaktır. Bu çalışmalar arasında istisna olarak da olsa herhangi bir ideoloji veya görüşü tanıtma amacı gütmeden hazırlanan çalışmalar da vardır. Mesela el-Afifi ve el-Mansi’nin hazırladıkları “el-Muntahab Svyaşennıy Koran” ile Kuliev’in tercüme ettiği “Tolkovaniye Svyaşennogo Korana” isimli çalışmaları zikredebiliriz. Nitekim görebildiğimiz kadarıyla bu iki çalışma herhangi bir ideolojiyi barındırmamaktadır veya sahip olduğu ideolojiye davet etmemektedir.

KAYNAKÇA  

AKDEMİR, Salih (2015). Son Çağrı Kur’an, Ankara: Ankara Okulu Yayınları.

AMELİ, Seyyid Abbas Sadr (2008). Svet Svyaşennogo Korana Razyasneniya i Tolkovaniya, Sankt Petersburg: Peterburgskoe Vostokovedenie Yayınevi.

ATAEV, Teymur, Put Elmira Kulieva k Koranu i Oşuşeniye Sladosti Verı, http://www.islam.com.ua/islam-today/1138-musulymanskiy-mir/502-puty-elymira-kulieva-k-koranu-i-oschuschenie-sladosti-ver, (erişim tarihi: 03.01.2016).

ATAMOV, Mursal (2013). Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim Açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

BELSEYZER, Madina, Koran, Posledniy Zavet, http://www.submission.net/ru/quran, (erişim tarihi: 03.09.2016).

BİNARK, İsmet ve EREN, Halit (1986). World Bibliography of Translations of the Meanings of the Holy Qur’an Printed Translations 1515-1980, İstanbul.

BUKHARAEV, Ravil Raisovich, Ahmad, Rana Khalid ve Khamatvaleev, Rustam (1987). Koran, Londra.

DERVEZE, Muhammed İzzet (2000). et-Tefsîru’l-Hadîs, Kahire: Daru’l-Garbi’l İslamî Yayınevi.

DUMAN, M. Zeki ve ALTUNDAĞ, Mustafa (1998). “Hurûf-i Mukattaa”, DİA, İstanbul, XVIII, 401.

EL-AFİFİ, Sümeyye Muhammed ve EL-MANSİ, Abdüsselam Mustafa (2002). el-Muntahab Svyaşennıy Koran, Bişkek: Kırgız Cumhuriyeti Müslümanların Haklarını Koruma Komitesi.

EL-AHFEŞ el-Evsat, Ebü’l-Hasen Saîd b. Mes‘ade (1990). Meâni’l-Kur’ân, (Thk. Hüdâ Mahmûd Karâa), Kahire: Mektebetü’l-Hancî Yayınevi.

EL-FERRÂ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd (1983). Meâni’l-Kur’ân, Beyrut: Âlemül-Kütüb Yayınevi.

ES-SEMERKANDÎ, Ebü’l-Leys Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm (1993). Bahru’l-Ulûm,  Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye Yayınevi.

ETHEM, Mürsel (2016). “Rusça Kur’an Çevirilerinin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi – II (Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri)”, Uluslararası Avrasya Spor, Eğitim ve Toplum Kongresi, (13-16 Ekim), Antalya/Türkiye.

ETHEM, Mürsel (2016). “Rusça Kur’an Çevirilerinin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi – I (Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri)”, Akademik Bakış Dergisi, S. 57, Eylül – Ekim, ss. 264-279.

ET-TABERÎ, Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr (2003). Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (Thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Kahire: Hicr Yayınevi.

EZ-ZEMAHŞERÎ, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed (1998). el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmizi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Riyad: Mektebetü’l-Ubeykân Yayınevi.

FIĞLALI, Ethem Ruhi (2001). “Kâdiyânîlik”, DİA, İstanbul, XXIV, 137-139.

GAVRİLOV, Yu. A. ve ŞEVÇENKO, A. G. (2012). “Koran v Rossii: Perevodı i Perevodçiki”, Vestnık İnstıtuta Sotzıologii Dergisi, S. 5, ss. 82-96.

GUSTERİN, Pavel, Petr Postnikov i Ego Perevod Korana, http://www.islam-info.ru/koran/page,2,1582-petr-postnikov-i-ego-perevod-korana.html, (erişim tarihi: 31.08.2016).

HACILI, Asif (2012). Rus Edebiyatında Kur’ân-ı Kerîm, (Haz: Arif Acaloğlu), İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yayınları.

HAYRETTİN, Karaman, ÇAĞRICI, Mustafa, DÖNMEZ, İbrahim Kâfi ve GÜMÜŞ, Sadrettin (2014). Kur’an Yolu Meal ve Tefsir, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

HAYRETTİN, Karaman, ÇAĞRICI, Mustafa, DÖNMEZ, İbrahim Kâfi ve GÜMÜŞ, Sadrettin (2015). Kur’an Yolu Meali, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

HEYET (1894), “Veryovkin Mihail İvanoviç”, Brockhaus ve Efron Ansiklopedik Sözlüğü, Sankt Petersburg.

İBN ÂŞÛR, Muhammed et-Tâhir b. Muhammed (1984). Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Tunus: Dârü’t-Tûnüsî Yayınevi.

İBN EBÛ HÂTİM, Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî (1997). Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm Müsneden an Rasulillâhi ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn, Riyad: Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz Yayınevi.

İMZASIZ (26.05.2008). Veryovkin Mihail İvanoviçhttp://www.az.lib.ru/w/werewkin_m_i/text_0010.shtml, (erişim tarihi: 01.09.2016).

İMZASIZ, (08.10.2008). Ç. Guseynov. Cizn i Tvorçestvo, http://www.koranika.ru/?p=1200, (erişim tarihi: 30. 08. 2016).

İMZASIZ, (26.03.2012) Sekta Ahmadiya, http://www.islam.uz/home/bidaa/174-aqida.html, (erişim tarihi: 01.09.2016).

İMZASIZ, Çıngız Gasanoğlı Guseynov, http://www.philol.msu.ru/~xxcentury/guseynov.html, (erişim tarihi: 01.09.2016).

İMZASIZ, Znaçenie i Smısl Korana, http://www.koran.islamnews.ru/meaning, (erişim tarihi: 01.09.2016).

İSRAFİLOVA, Faima (2013). “Rusya’da Kur’an Çalışmaları”, ERUIF Dergisi, C. 2, S. 17, ss. 37-57.

KHAMATVALEEV, Rustam, BUKHARAEV, Ravil ve AHMAD, Rana Khalid (2006). Svyashennıy Koran Arabskiy Tekst s Russkim Perevodom, Surrey: İslam İnternational Publications Ltd Yayınları.

KLİMOVİÇ, Lutsian,  Kniga o Korane, Yego Proishocdeniye i Mifologiya, http://www.gumer.info/bogoslov_Buks/Islam/Klim_Koran_02.php, (erişim tarihi: 01.09.2016).

KOLMAKOV, Aleksey Vasilyeviç (1792). Al-Koran Magomedov, Sankt Petersburg: Peteburgskoe Akademiya Nauk Yayınevi.

KRAÇKOVSKİY, İgnatiy Yulianoviç (2010). Koran, Rostov: Feniks Yayanevi.

KULİEV, Elmir (2009). Koran Perevod Smıslov, Yoşkar-Ola: Ummah Yayınevi.

KULİEV, Elmir (2012). Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, Moskva: Ummah Yayınevi.

KULİEV, Elmir Rafaeloğlu (2003). Na Puti k Koranu, Bakü: Abilov, Zeynalov i Sinovya Yayınevi.

MERÂGÎ, Ahmet Mustafa (1946). Tefsiru’l-Merâgî, Kahire: Mektebetü ve Matbaatü Mustafa el-Bâbî el-Halebî Yayınevi.

Mukâtil b. Süleymân. (2002). et-Tefsîrü’l-Kebîr, Beyrut: Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî Yayınevi.

NİKOLAEV, Konstantin (1864). Koran Magomeda, Moskova.

NİKOLYUKİN, A.N. vd., Kto Est’ v Rossiyskom Literaturovedenii: Biobibliografiçeskiy Slovar’-Spravoçnik (2011). Moskova: Ran İnion Yayınevi.

OSMANOV, Magomed–Nuri Osmanoviç (2009). Koran, Moskova: Dilya Yayınevi.

ÖZTÜRK, Mustafa (2015). Kur’ân-ı Kerim Meali Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri,  Ankara: Ankara Okulu Yayınları.

PAZARBAŞI, Erdoğan (2001). “Popular Commentarıes and Translatıons of the Quran in Azerbaijan”, EÜSBE Dergisi, S. 11, ss. 141-153.

POLATER, Kadir (2006). “Abdullah Yusuf Ali’ye Göre Kur’an’daki Zü’l-Karneyn Kıssası”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, C. 6, S. 2, ss. 95-121.

POSNİKOV, Pötr Vasilyeviç (1716). Al-Koran o Magomete, İli Zakon Turetskiy, Sankt Petersburg.

REZVAN, Efim Anatol’eviç (2001). Koran i Ego Mir, Sankt Petersburg: Peterburgskoe Vostokovedeniye Yayınları.

SADETSKİY, Aleksandr (1997). Svyashennıy Koran, ABD: Ahmediyye Encümen-i İşaat-ı İslam Lahor Yayanları.

SAYGANOVA, Sofiya (21.03.2008.). Ravil Bukharaev Zanovo Perevel Koran, http://www.e-vid.ru/index-m-192-p-63-article-22333-print-1.htm, (erişim tarihi: 24. 05. 2016).

SHOVKHALOV, İsmail (2006). Kur’ân-ı Kerîm’in Rusça Tercümeleri (Mana ve Doğruluk Bakımından Değerlendirilmesi), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

SOLOVYOV, Sergey Mihayloviç (1989).  Çtenii i Rasskazı Po İstorii Rossii, Moskova: Pravda Yayınları.

ŞABUTSKİY, Sergey (20.08.2003). Perevodçik Proroka, http://www.ng.ru/style/2003-08-20/8_prorok.html, (erişim tarihi: 30.08.2016).

VERYOVKİN, Mihail İvanoviç (1790). Kniga al-Koran Aravlyanina Magometa, Sankt Petersburg.

YAKUBOVİÇ, Mikhail, Rubtsov, Viktor, Khusainova, Nailya ve Bikçentaev, Valeriy (2015). Svyashennıy Koran. Smıslovoy Perevod s Kommentariyami, Moskova: Medina Yayınevi.

YEMEL’YANOV, Ismail-Valeriy, Svyashchennyy Koran v Perevode, s Kommentariyami A.Yu. Ali…http://www.portal-credo.ru/site/?act=tv_reviews&id=242, (erişim tarihi: 03.09.2016).

YUSUF ALİ, Abdullah (2004). The Meaning of the Holy Qur’an, Maryland: Amana Yayınevi.

  • Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi.

[1] Rusya’yı 7 Mayıs 1682’den ölümüne kadar yöneten Rus Çarı.

[2] Sergey Mihayloviç Solovyov (1989). Çtenii i Rasskazı Po İstorii Rossii, Moskova: Pravda Yayınları, s. 529.

[3] Konuyla alakalı geniş bilgi için bkz: Mursal Atamov (2013). Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim Açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, ss. 15-18. Ayrıca bkz: Faima İsrafilova (2013). “Rusya’da Kur’an Çalışmaları”, ERUIF Dergisi, C. 2, S. 17, (ss. 37-57), ss. 38-54.

[4] Daha önceki iki çalışmamızda “Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri”ni incelemiş bulunmaktayız: Mürsel Ethem (2016). “Rusça Kur’an Çevirilerinin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi – I (Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri)”, Akademik Bakış Dergisi, S. 57, Eylül – Ekim, (ss. 264-279), ss. 264-270; Mürsel Ethem (2016). “Rusça Kur’an Çevirilerinin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi – II (Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri)”, Uluslararası Avrasya Spor, Eğitim ve Toplum Kongresi, (13-16 Ekim), Antalya/Türkiye.

[5] Efim Anatol’eviç Rezvan (2001). Koran i Ego Mir, Sankt Petersburg: Peterburgskoe Vostokovedeniye Yayınları, ss. 389-395.

[6] Pötr Vasilyeviç Posnikov (1716). Al-Koran o Magomete, İli Zakon Turetskiy, Sankt Petersburg. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Пётр Васильевич Посников (1716). Алкоран о Магомете Или Закон Турецкий, Санкт-Петербург.

[7] Söz konusu mealin ilk baskısı 1647. yayımlanmıştır.

[8] Elmir Rafaeloğlu Kuliev (2003). Na Puti k Koranu, Bakü: Abilov, Zeynalov i Sinovya Yayınevi, s. 940. Ayrıca bkz: İsmet Binark ve Halit Eren (1986). World Bibliography of Translations of the Meanings of the Holy Qur’an Printed Translations 1515-1980, İstanbul, ss.391-392.

[9] Yu. A. Gavrilov ve A. G. Şevçenko (2012). “Koran v Rossii: Perevodı i Perevodçiki”, Vestnık İnstıtuta Sotzıologii Dergisi, S. 5, (ss. 82-96), s. 85. Ayrıca bkz: İsmail Shovkhalov (2006). Kur’ân-ı Kerîm’in Rusça Tercümeleri (Mana ve Doğruluk Bakımından Değerlendirilmesi), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, ss. 23-25;

Pavel Gusterin, Petr Postnikov i Ego Perevod Korana, http://www.islam-info.ru/koran/page,2,1582-petr-postnikov-i-ego-perevod-korana.html, (Erişim Tarihi: 31.08.2016).

[10] Gavrilov ve Şevçenko, a.g.m., s. 85.

[11] Gavrilov ve Şevçenko, a.g.m., s. 86. Ayrıca bkz: Shovkhalov, Kur’ân-ı Kerîm’in Rusça Tercümeleri, ss. 24-25.

[12] Askimam.ru yazı kurulu (05.03.2016). Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://www.askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana/, (Erişim Tarihi: 17. 06. 2016).

[13] Gavrilov ve Şevçenko, a.g.m., s.86.

[14] Rezvan, a.g.e., s. 405. Ayrıca bkz: Gavrilov ve Şevçenko, a.g.m., ss.87-90; Heyet (1894), “Veryovkin Mihail İvanoviç”, Brockhaus ve Efron Ansiklopedik Sözlüğü, Sankt Petersburg, VI, 20; İmzasız (26.05.2008). Veryovkin Mihail İvanoviçhttp://www.az.lib.ru/w/werewkin_m_i/text_0010.shtml, (Erişim Tarihi: 01.09.2016).

[15] Mihail İvanoviç Veryovkin (1790). Kniga al-Koran Aravlyanina Magometa, Sankt Petersburg. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Михаил Иванович Веревкин (1790). Книга Аль-Коран Аравлянина Магомета, Санкт-Петербург.     

[16] Binark ve Eren, a.g.e., s.393. Ayrıca bkz: Askimam.ru yazı kurulu (05.03.2016). Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://www.askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana/, (Erişim Tarihi: 17. 06. 2016).

[17] Daha geniş bilgi için bkz.: Asif Hacılı (2012)., Rus Edebiyatında Kur’ân-ı Kerîm, (Haz: Arif Acaloğlu), İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yayınları, s.43 ve devamı. Lutsian Klimoviç, Kniga o Korane, Yego Proishocdeniye i Mifologiya, http://www.gumer.info/bogoslov_Buks/Islam/Klim_Koran_02.php, (Erişim Tarihi: 01.09.2016).

[18] Askimam.ru yazı kurulu (05.03.2016). Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://www.askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana/, (Erişim Tarihi: 17. 06. 2016).

[19] Rezvan, a.g.e., s.405. ayrıca bkz: Gavrilov ve Şevçenko, a.g.m., ss.87-88.

[20] Bazı kaynaklarda bu eserin 1791 yılında basıldığı bilgisine yer verilmektedir, bkz: Rezvan, a.g.e., s.405.

[21] Aleksey Vasilyeviç Kolmakov (1792). Al-Koran Magomedov, Sankt Petersburg: Peteburgskoe Akademiya Nauk Yayınevi. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Алексей Васильевич Колмаков (1792). Ал Коран Магомедов, Санкт-Петербург: Издательство Петербургское Академия Наук.     

[22] Kolmakov, a.g.e., ss.7-26.

[23] Örnek olarak bkz: Yunus, 10/2, 16, 65, 68, 81, 96-97, 98, 105.

[24] Benzer örnek için bkz: Yunus, 10/52, 61.

[25] Konstantin Nikolaev (1864). Koran Magomeda, Moskova. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Константин Николаев (1864). Коран Магомеда, Москва.

[26] Rezvan, a.g.e., s.406; Kuliev, Na Puti k Koranu, s.941; Erdoğan Pazarbaşı (2001). “Popular Commentarıes and Translatıons of the Quran in Azerbaijan”, EÜSBE Dergisi, S. 11, (ss. 141-153), s.144.

[27] Shovkhalov, a.g.t., ss.27-28.

[28] Askimam.ru yazı kurulu (05.03.2016). Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://www.askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana/, (Erişim Tarihi: 17. 06. 2016).

[29] Arapça metinde “Tâ Sîn” harfleri geçmektedir.

[30] Mirza Gulam Ahmed Kadiyani tarafından kurulan dinî harekettir. Mirza Gulam Ahmed’in adına izafetle Mirzâiyye, ortaya çıktığı yere nispetle Kadiyaniyye adıyla anılır. Gulam Ahmed’in 1900 tarihinde yayımladığı bildiriyle Hz. Peygamber’in ismine işaret etmek üzere Ahmediyye olarak ilan edilmiş, bu tarihten itibaren gerek kendileri gerekse Batılılar bu adı kullanmışlardır. Geniş bilgi için bkz: Ethem Ruhi Fığlalı (2001). “Kâdiyânîlik”, DİA, İstanbul, XXIV, 137-139.

[31] Ravil Raisovich Bukharaev, Rana Khalid Ahmad ve Rustam Khamatvaleev (1987). Koran, Londra. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Равиль Раисович Бухараев, Рана Халид Ахмад и Рустам Хаматвалеев (1987). Коран, Лондон.

[32] Askimam.ru yazı kurulu (05.03.2016). Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://www.askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana/, (Erişim Tarihi: 17. 06. 2016).

[33] Sofiya Sayganova (21.03.2008.). Ravil Bukharaev Zanovo Perevel Koran, http://www.e-vid.ru/index-m-192-p-63-article-22333-print-1.htm, (Erişim Tarihi: 24. 05. 2016).

[34] Meali incelemek için bkz: Aleksandr Sadetskiy (1997). Svyashennıy Koran, ABD: Ahmediyye Encümen-i İşaat-ı İslam Lahor Yayanları. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Александр Садецкий (1997). Священный Коран, США: Ахмадийа Анжуман Ишаат Ислам Лахор Инк,.    

[35] Sadetskiy, a.g.e., s.VII. Ayrıca bkz: İmzasız, (26.03.2012) Sekta Ahmadiya, http://www.islam.uz/home/bidaa/174-aqida.html, (Erişim Tarihi: 01.09.2016).

[36] Özetle şu konular değerlendirilmiştir: Kur’an kelimesinin kelime anlamı; Kur’an’ın nüzul şekli; vahyin Mekki ve Medeni olmak üzere iki kısma ayrılışı; surelerin sıralanışı hakkında genel bilgi; Kur’an’ın dili hakkında genel bilgi; Kur’an’ın önceki vahiylere karşı olan tutumu vb…

[37] Atamov, a.g.t., s. 106 vd.

[38] Meali incelemek için bkz: Rustam Khamatvaleev, Ravil Bukharaev ve Rana Khalid Ahmad (2006). Svyashennıy Koran Arabskiy Tekst s Russkim Perevodom, Surrey: İslam İnternational Publications Ltd Yayınları. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Рустам Хаматвалеев, Равиль Бухараев и Рана Халид Ахмад (2006). Священный Коран Арабский Текст с Русским Переводом, Surrey: Издательство İslam İnternational Publications Ltd.

[39] Mirza Tâhir Ahmed (1982-2003) Kâdiyân grubu Mesih’in dördüncü halifesi unvanıyla Mirza Tâhir Ahmed’in yönetiminde (2001-2003) faaliyetlerini sürdürmüştür. Mirza Tâhir Ahmed’in meali 2000 yılında yayımlanmıştır, bkz: Rustam Khamatvaleev, Ravil Bukharaev ve Rana Khalid Ahmad, a.g.e., s. f.

[40] Rustam Khamatvaleev, Ravil Bukharaev ve Rana Khalid Ahmad, a.g.e., s. e.

[41] Rustam Khamatvaleev, Ravil Bukharaev ve Rana Khalid Ahmad, a.g.e., s. f-g.

[42] Maide, 5/48.

[43] Rustam Khamatvaleev, Ravil Bukharaev ve Rana Khalid Ahmad, a.g.e., s. j-k.

[44] Rustam Khamatvaleev, Ravil Bukharaev ve Rana Khalid Ahmad, a.g.e., s. k.

[45] Kur’an’ın bazı ayetleri arasında ihtilâf ve tezat gibi görünen hususlar.

[46] Rustam Khamatvaleev, Ravil Bukharaev ve Rana Khalid Ahmad, a.g.e., Bakara, 2/106; Nahl, 16/101.

[47] Harf kelimesinin çoğulu olan hurûf ile “kesilmiş, ayrılmış” anlamındaki mukattaa kelimesinden meydana gelen bir tamlamadır. Mukattaa, “kesmek, bir şeyi bütününden ayırmak” manasına gelen kat‘ kökünden türemiş bir sıfat olup söz konusu harfler kelimeyi oluştururken okundukları gibi değil kendi isimleriyle telaffuz edildiklerinden “bağımsız ve ayrı harfler” anlamında “hurûf-ı mukattaa” diye anılmıştır. Bkz: M. Zeki Duman ve Mustafa Altundağ (1998). “Hurûf-i Mukattaa”, DİA, İstanbul, XVIII, 401.

[48] Örnek için bkz: Nisa, 4/120; Adiyat, 100/10.

[49] Rustam Khamatvaleev, Ravil Bukharaev ve Rana Khalid Ahmad, a.g.e., s. 109.

[50] Örnek için bkz: Bakara, 2/55, 64, 66, 74.

[51] Örnek için bkz: Bakara, 2/27; Duhan, 44/1-10.

[52] Diğer örnekler için bkz: Bakara, 2/36; Nisa, 4/86.

[53] Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez ve Sadrettin Gümüş (2014). Kur’an Yolu Meal ve Tefsir, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, I, 92-93.

[54] Örnek için bkz: Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ (1983). Meâni’l-Kur’ân, Beyrut: Âlemül-Kütüb Yayınevi, I, 20-21. Ayrıca bkz: Ebü’l-Hasen Saîd b. Mes‘ade el-Ahfeş el-Evsat (1990). Meâni’l-Kur’ân, (Thk. Hüdâ Mahmûd Karâa), Kahire: Mektebetü’l-Hancî Yayınevi, I, 58-59; Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî (2003). Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (Thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Kahire: Hicr Yayınevi, I, 423-430; Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî İbn Ebû Hâtim (1997). Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm Müsneden an Rasulillâhi ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn, Riyad: Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz Yayınevi, I, 68-71; Ebü’l-Leys Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm es-Semerkandî (1993). Bahru’l-Ulûm,  Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye Yayınevi, I, 104-105; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed ez-Zemahşerî (1998). el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmizi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Riyad: Mektebetü’l-Ubeykân Yayınevi, I, 241.

[55] Moskova Devlet Üniversitesi.

[56] İmzasız, Znaçenie i Smısl Korana, http://www.koran.islamnews.ru/meaning, (Erişim Tarihi: 01.09.2016).

[57] Söz konusu eser Kur’an metninin olmayıp Arapça tefsirin Rusçaya tercümesi olduğu için bu makalemizde değerlendirilmesini uygun gördük.

[58] Sümeyye Muhammed el-Afifi ve Abdüsselam Mustafa el-Mansi (2002). el-Muntahab Svyaşennıy Koran, Bişkek: Kırgız Cumhuriyeti Müslümanların Haklarını Koruma Komitesi. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Сумайя Мухаммад Афифи и Абдель Салям аль-Манси (2002). Аль-Мунтахаб Священный Коран, Бишкек: Комитет по Защите Прав Мусульман в Кыргызской Республики.

[59] Kuliev, Na Puti k Koranu, s.344. Ayrıca bkz: Shovkhalov, a.g.t., ss. 96-97.

[60] A.N. Nikolyukin vd., Kto Est’ v Rossiyskom Literaturovedenii: Biobibliografiçeskiy Slovar’-Spravoçnik (2011). Moskova: Ran İnion Yayınevi, s. 97. Ayrıca bkz: İmzasız, Çıngız Gasanoğlı Guseynov, http://www.philol.msu.ru/~xxcentury/guseynov.html, (Erişim Tarihi: 01.09.2016).

[61] Sergey Şabutskiy (20.08.2003). Perevodçik Proroka, http://www.ng.ru/style/2003-08-20/8_prorok.html, (Erişim Tarihi: 30.08.2016).

[62] Sergey Şabutskiy (20.08.2003). Perevodçik Proroka, http://www.ng.ru/style/2003-08-20/8_prorok.html, (Erişim Tarihi: 30. 08. 2016).

[63] Sergey Şabutskiy (20.08.2003). Perevodçik Proroka, http://www.ng.ru/style/2003-08-20/8_prorok.html, (Erişim Tarihi: 30. 08. 2016). Ayrıca bkz: İmzasız, (08.10.2008). Ç. Guseynov. Cizn i Tvorçestvo, http://www.koranika.ru/?p=1200, (Erişim Tarihi: 30. 08. 2016).

[64] Seyyid Abbas Sadr Ameli (2008). Svet Svyaşennogo Korana Razyasneniya i Tolkovaniya, Sankt Petersburg: Peterburgskoe Vostokovedenie Yayınevi. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Сейед Аббас Садр Амели (2008). Свет Cвященного Корана: Разъяснения и  Толкования, Санкт-Петербург: Издательство Петербургское Востоковедение.

[65] Rus diline hâkim olanlar için Rusça metni buraya yerleştirmeyi uygun gördük: Кроме того, русские переводы аятов, расположенные рядом с арабским текстом в  данной  книге,  выбраны  из  различных  вариантов  русских  переводов  Священного Корана. При этом мы отбирали такие варианты, которые отличались от остальных наилучшим стилем и наиболее точной передачей смысла. Переводчик и редактор приложили все усилия, чтобы не допустить искажения послания Господа при передаче смысла постулатов Корана на русском языке.

[66] Ameli, a.g.e., I, 6.

[67] Ameli, a.g.e., I, 14.

[68] Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. Bkz: Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez ve Sadrettin Gümüş (2015). Kur’an Yolu Meali, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

[69] Ameli, a.g.e., II, 316-317.

[70] Mukâtil b. Süleymân. (2002). et-Tefsîrü’l-Kebîr, Beyrut: Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî Yayınevi, I, 382. Ayrıca bkz: et-Taberî, a.g.e., VII, 176-184; ez-Zemahşerî, a.g.e., II, 95.

[71] Diğer örnekler için bkz: Maide, 5/55-56.

[72] Ameli, a.g.e., II, 41.

[73] Bu eserin ilk baskısına ulaşamadık ve araştırmamız neticesinde ilk baskının ne zaman gerçekleştiğini tespit edemedik.

[74] Elmir Kuliev (2012). Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, Moskva: Ummah Yayınevi. Söz konusu çalışmanın hakkındaki Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Эльмир Кулиев (2012). Толкование Священного Корана, Москва: Издательство Умма.

[75] Teymur Ataev, Put Elmira Kulieva k Koranu i Oşuşeniye Sladosti Verı, http://www.islam.com.ua/islam-today/1138-musulymanskiy-mir/502-puty-elymira-kulieva-k-koranu-i-oschuschenie-sladosti-ver, (Erişim Tarihi: 03.01.2016).

[76] Meşhur hocalarından bazıları şunlardır: Şeyh İbrahim b. Hâsir, Şeyh Muhammed b. Abdilkerim eş-Şibl, Uneyze kadısı Şeyh Salih b. Osman, Hicazın misafiri Muhammed eş-Şinkitî ve diğerleri.

[77] Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, I, 5-10.

[78] Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, I, 10-12.

[79] Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, I, 13-14.

[80] Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, I, 5-10.

[81] Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, I, 10-15.

[82] Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, I, 15-24.

[83] Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, I, 24-33.

[84] Örnek için bkz: Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, II, 548, 1084-1085; III, 951-952, 977, 1007.

[85] Karşılaştırdığımız bütün yerler nokta ve virgülüne kadar aynıdır. Fakat tefsirde ayetlere verilen mana ile mealde verilen manaların hepisini baştan sonuna kadar karşılaşmadığımız için bütün ihtimalleri dikkate alarak “neredeyse aynıdır”  ifadesi kullanmayı uygun gördük. Karşılaştırmak için bkz: Elmir Kuliev (2009). Koran Perevod Smıslov, Yoşkar-Ola: Ummah Yayınevi.

[86] Kuliev’in meali hakkındaki incelemeler için bkz: Atamov, a.g.t., ss. 56-57, 102-104.

[87] Ayetin yorumu için bkz: Hayrettin Karaman vd., Kur’an Yolu Meal ve Tefsir, IV, 524-525.

[88] Kuliev, Tolkovaniye Svyaşennogo Korana, III, 199-200.

[89] İgnatiy Yulianoviç Kraçkovskiy (2010). Koran, Rostov: Feniks Yayanevi, s. 379.

[90] Magomed–Nuri Osmanoviç Osmanov (2009). Koran, Moskova: Dilya Yayınevi, s. 399.

[91] Askimam.ru yazı kurulu (05.03.2016). Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://www.askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana/, (Erişim Tarihi: 17. 06. 2016).

[92] “Koran, Posledniy Zavet” isimli mealine ideoloji sahiplerin “http://www.submission.net” resmi web sitesinden ulaştık. Bu sitede Reşad Halife’nin İngilizce mealinin yanında Rusça ve Farsça mealleri de yer almaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz: Madina Belseyzer, Koran, Posledniy Zavet, http://www.submission.net/ru/quran, (Erişim Tarihi: 03.09.2016).

[93] Belseyzer, Lokman Suresi, http://www.submission.net/ru/quran/sura31, (Erişim Tarihi: 03.09.2016).

[94] Belseyzer, Tevbe Suresi, http://www.submission.net/ru/quran/sura9, (Erişim Tarihi: 03.09.2016).

[95] Örnek ayetler için bkz: Ali İmran, 3/81;  Ahzab, 33/7, Cin, 72/26-27.

[96] Belseyzer, Lukman, http://www.submission.net/ru/quran/sura31, (Erişim Tarihi: 03.09.2016).

[97] Örnek olarak ayetle alakalı açıklamalar için bkz: Mukâtil b. Süleymân, a.g.e., III, 432. Ayrıca bkz: Muhammed İzzet Derveze (2000). et-Tefsîru’l-Hadîs, Kahire: Daru’l-Garbi’l İslamî Yayınevi, IV, 241-243; Muhammed et-Tâhir b. Muhammed ibn Âşûr (1984). Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Tunus: Dârü’t-Tûnüsî Yayınevi, XXI, 141-143; Ahmet Mustafa Merâgî (1946). Tefsiru’l-Merâgî, Kahire: Mektebetü ve Matbaatü Mustafa el-Bâbî el-Halebî Yayınevi, XXI, 73-74; Salih Akdemir (2015). Son Çağrı Kur’an, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, Lokman, 31/6; Mustafa Öztürk (2015). Kur’ân-ı Kerim Meali Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri,  Ankara: Ankara Okulu Yayınları, Lokman, 31/6; Hayrettin Karaman vd., Kur’an Yolu Meali, Lokman, 31/6.

[98] Ayrıntılı bilgi için bkz: Abdullah Yusuf Ali (2004). The Meaning of the Holy Qur’an, Maryland: Amana Yayınevi, s. VIII. Ayrıca bkz: Kadir Polater (2006). “Abdullah Yusuf Ali’ye Göre Kur’an’daki Zü’l-Karneyn Kıssası”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, C. 6, S. 2, (ss. 95-121), ss. 96-99.

[99] Yazarlar hakkında genel bilgi için bkz: Ismail-Valeriy Yemel’yanov, Svyashchennyy Koran v Perevode, s Kommentariyami A.Yu. Ali…http://www.portal-credo.ru/site/?act=tv_reviews&id=242, (Erişim Tarihi: 03.09.2016).

[100]

Mikhail Yakuboviç, Viktor Rubtsov, Nailya Khusainova ve Valeriy Bikçentaev (2015). Svyashennıy Koran. Smıslovoy Perevod s Kommentariyami, Moskova: Medina Yayınevi. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Михаил Якубович, Виктор Рубцов, Найля Хусаинова, Валерий Бикчентаев (2015). Священный Коран. Смысловой Перевод с Комментариями, Москва: Издательство Медина. 

[101] Mikhail Yakuboviç vd., a.g.e., ss. 9-10.

[102] Mikhail Yakuboviç vd., a.g.e., s. 7.

[103] Örnek için bkz: Mikhail Yakuboviç vd., a.g.e., s. 5.

[104] Mikhail Yakuboviç vd., a.g.e., s. 12, 341, 677.  Bağlamın dışında kullanılan diğer örnek ayet için bkz: Nahl, 16/89; Haşr, 59/7.

Rusça Kur’an Çevirilerinin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi – II

Rusça Kur’an Çevirilerinin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi – II

(Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri)

Özet        

İnsanlığa son çağrı olan Kur’an-ı Kerim, ilk nüzulünden itibaren muhataplarının dikkatini cezbedebilmiştir. Vahye doğrudan muhatap olanlar (inanan/inanmayan) onu anlamada herhangi bir sıkıntı çekmemişlerdir. Nitekim Kur’an, kendi anadillerinde; Arapça nazil olmaktaydı. Fakat anadili Arapça olmayanlar ve dolaylı muhataplar İslamiyet’le müşerref olunca dilsel ve bağlamsal nedenlerle Kur’an’ı anlamada sıkıntı çekmeye başlamışlardır. O günden itibaren Kur’an’ı anlamak ve incelemek isteyenler tarafından yoğun çaba sarf edilmiştir.

Ruslarla Müslümanlar arasındaki ilk temasların tarihi X. yüzyıla kadar uzandığı bilinmektedir. Bilindiği üzere XVII. asrın sonlarına doğru Avrupa dilleri esas alınarak Rusça mealler kaleme alınmaya başlanmıştır. Tespitlerimize göre Arapça aslından Rus diline kazandırılan ilk meal 1871 yılına aittir. Şu an Rusçaya tercüme edilen meallerin sayısı otuz civarındadır. Durum böyle olmakla birlikte söz konusu meallerin daha iyi bir seviyeye gelebilmeleri için hangi kriterlere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde yeterince durulmamaktadır. Biz bu çalışmamızda meal yazarlarını ve meallerini kısaca tanıtacağız. Daha sonra bu mealleri çeviribilim açısından inceleyerek başarılı bir Rusça Kur’an çevirisinin oluşturulmasına katkı sunmaya çalışacağız ve bazı önerilerde bulunacağız.

Anahtar kelimeler: Rusça Kur’an Çevirileri, Meal, Çeviribilim, Anlambilim.

Investigation in Terms of Introduction and Translation Studies of Russian Qur’an Translations – II

(Qur’an Translations Which Made by Arabic Language into Russian Language)

Abstract

The last call to Humanity of the Holy Qur’an, from the first revelation could attract all the attention of interlocutors. Revelation, which was directly addressed to interlocutors (believers/unbelievers), have been not any difficulty in understanding it. Because the Qur’an was in their mother language; it was revealed in Arabic language. However, non-native speakers of Arabic language and some indirect interlocutors who were interested in Islam were suffering in understanding the contextual reasons of the Qur’an. From that day forward Qur’an has been intensively effort by those who wants to understand and examined it.

As we know that the history between Russians and Muslims are as old as X. century.  It is known that to the end towards XVII. century based on European language and Russian translations have been started to write. According to our detection that first translations from Arabic language to Russian language was first brought in the 1871. Nowadays the translations which are currently being translated into Russian are around thirty. Till now is not given enough attention to the criteria in order come to the upper level in translating. In this study we will try to introduce the Russian translations and authors. Then, by examining of same translations we will try to contribute a successful Russian Qur’an translation and make some suggestions.

Key Words: The Qur’an Translations in the Russian Language, the Meanings of the Qur’an, Translation Studies, Semantics.

Giriş 

2013 yılında “Rus Dilinde Yayımlanan Kur’an-ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim Açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)” isimli doktora tezimizde Rus dilinde yayımlanan toplam on dört meali inceledik.[1] O günden itibaren günümüze kadar Rusya’da yeni meallerin çıkması hasebiyle Rusça mealleri tekrardan inceleme ihtiyacının doğduğunu fark ettik. Artık Rusça meallerinin sayısı otuz civarında olduğu için bu alanda yapılacak çalışma bir makale sınırlarını aşmaktadır. Bundan dolayı bu alanla alakalı çalışmalarımızı birkaç ayrı makalede incelemeye karar verdik. Konuyla alakalı ilk çalışmamızı “2. Uluslararası Dini Araştırmalar ve Küresel Barış Sempozyumu”nda sunduk. Bu sunumumuzda Rusya’da en çok tanınan “Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri”nin bazılarını inceledik.[2]

Bu çalışmamızda yine “Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri”ni inceleyeceğiz. Burada zikredilen mealler ve yazarları Rus dünyasında, önceki çalışmamızda ele aldığımız meallere nazaran, daha az tanınmakta ve bilinmektedir. Makalemizde inceleyeceğimiz mealler 1995 yılından itibaren yayımlanan çalışmaları kapsamaktadır. Yapılan mealler artık ilmi yönünü kazanabilmiş, bazıları ise günümüzdeki Kur’an mütercimlerinin de istifade ettikleri eserler halini almıştır.

Konu edindiğimiz bazı meallere ulaşmakta zorluk çektik. Örneğin Gafurov, Şaripovlar ve Zeynalov’un mealine ulaşmada bazı sıkıntılar yaşadık. Fakat Rusya’nın Saratov şehrinden olan Vugar Mamedov arkadaşımız bizi yalnız bırakmadı ve ihtiyaç duyduğumuz kaynakları temin etmede çabalarını hiç esirgemedi. Ayrıca meslektaşım olan İdris Türk, çalışmamı okuma ve tashih etme zahmetinde bulunmuştur. Bundan dolayı kendilerine ve çalışmama katkı sağlayan herkese teşekkür ederim.

1.      Teodor Şumovskiy,  Sveşennıy Koran, 1995    

Teodor Adamoviç Şumovskiy (1913-2012) Ukrayna’nın Jitomir şehrinde dünyaya gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı esnasında ailesiyle Azerbaycan’ın Şamahe şehrine göç etmiştir. Gençliğini İslam’ı kabul etmiş gençlerle geçiren Şumovskiy camilerde, mezar taşlarında ve başka yerlerde Arapça yazıları görmüş ve Arapçaya merakı uyanmıştır. Leningrad’da kütüphaneci olarak geçimini sağlamaya çalışan Şumovskiy, kütüphane müdürünün raflardaki yer darlığından dolayı bazı kitapları çöpe attığını görür. Bunların arasında Arapça yazıların da var olduğunu fark eden bu delikanlı, çöpten bu kitapları alır ve kitapların çok değerli olduğunu fark eder. Daha detaylı araştırılması için ileriki zamanda kendisine talebelik yapacak olan İ.Y. Kraçkovskiy’i arar ve böylece Rusya devletinde Arap dili uzmanı ve sorumlusu olan Kraçkovskiy ile tanışmış olur.[3] Stalin’in rejiminden dolayı uzun yıllar hapishanede yatan Şumovskiy’nin ilk tutuklanması 1938 senesinde gerçekleşir ve ilmi çalışmalarına engel olur. Yüz on tane dilekçeyle mahkemelere başvuran Şumovskiy, rejimden ve hapisten tamamen kurtulma imkânına 1956 senesinde kavuşmuştur. Şumovskiy’e ait meal 1995 senesinde yayımlanmıştır.

Mealinde şiirsel yaklaşımı benimseyen Şumovskiy, “Bu mealimizde, Arapça metnindeki her bir kelimenin karşılığı aranmaya kalkışılmamalıdır. Kafiyeli metinler için bu söz konusu olamaz… Rus diline tercüme edilen Kur’an şiirsel olmalıdır. Nitekim zengin Rus dili buna elverişlidir…” diyerek mealinde izlediği tarzını açıkça ortaya koymaktadır.[4]

Şumovskiy’e göre Rus diline aktarılan mealde ayetlerin sırası ve numaralandırılması hiç önemli değildir. Esas olan Kur’an’ın sahip olduğu ruhunu Rus okuruna iletebilmektir. Kur’an’da geçen kelimelerin, ifadelerin karşılığını verme endişesini taşımayan Şumovskiy, lafzî tercümesinden dolayı Kraçkovskiy’i “Maalesef Arap dilinin büyük ilim adamı Kraçkovskiy, karşılaştığı ayetleri ‘добрая проза/iyi bir düzyazı’ olarak tercüme etmiştir ve bu onun hatasıdır. Kraçkovskiy’nin mealinde Kur’an’ın sahip olduğu canlı bir şiir, erek dil okurda hiçbir duyguyu canlandıramayan ölü bir kumaşa dönüşmektedir.” gibi ifadeleriyle eleştirmektedir.[5]

Bazı ilim adamları, bu eserin ilmi bir değere sahip olmadığını söylemekte ve bir mealden daha ziyade “Kur’an ayetlerinin taklitleri” olarak kabul edilmesi gerektiğini ısrarla vurgulamaktadırlar. Kraçkovskiy’nin talebesi olan Dolinina bu meal hakkında “önsözde kendi mealini öven Şumovkiy her ne kadar Rusya Müftülüğü tarafından makbul görülmüş ise de mealinde yeterince başarılı olamamıştır. Mealinde komik sahnelere de şahit olabilmekteyiz…”[6] gibi eleştirel yaklaşımlar sergilemektedir.

Bu mealin ilmî bir yönü olmadığından bahseden başka birisi de Kuliev’dir. Kuliev bu meali tanıtırken “maalesef bu meal hedeflenen başarıya ulaşamamıştır. İslami görüşlerden ve kaidelerden habersiz olunduğu için çok hatalar yapılmıştır. Şumovskiy, Kur’an’ın bir şiir olmaktan daha ziyade Müslümanların hayatını biçimlendiren ilahi kaideler olduğunu hiç önemsememiştir” gibi eleştirilerde bulunmuştur.[7]

Görüldüğü gibi eleştirmenler bu meali ağır bir dille eleştirerek ilmî bir değer taşımadığını vurgulamaktadırlar. Elbette ki şiirsel bir özellik taşıyan ve Arapça Kur’an metninin her bir kelimesinin karşılığını verme gayesini gütmeyen bir meali eleştirmek kolaydır. Fakat hemen belirtmek isteriz ki bu tür eleştiriler yersizdir. Nitekim yazarın bizzat kendisi mealinde seçtiği yöntemi açıklamakta dolayısıyla eleştiriler olacaksa seçilen yöntem zaviyesinden olmalıdır.

Aslında bu eser bir Kur’an mealinden ziyade “Kur’an’ın şiirsel taklidi” veya “Kur’an’a öykünmeler” diye isimlendirilseydi bir şey kaybetmezdi. Nitekim söz konusu mealin şiirsel üslubu, kanaatimizce güzel olmuştur. Şumovskiy’nin mealinin her okunduğunda okurun ruhunda bir mutluluk, hoşnutluk meydana getireceğine inanmaktayız.

2.      Âlim Gafurov, Koran, 2000  

Tacik asıllı Âlim Gafurov (1929-) oryantalist, adbilim alanında uzman, yakın ve orta doğuyla ilgili tarih yazarı ve Rusça Kur’an mütercimidir.[8]

Gafurov, Kur’an mealine bir yayıncının Tacikçe Kur’an mealini inceleme ricasıyla başlamıştır. Gafurov bu meali incelediğinde mealin hatalarla dolu olduğunu görür ve kendisinin bu hataları düzeltebileceği kanaatine varır. Gafurov, Arapça Kur’an metnini ve Kraçkovkisy’nin Rusça mealini eline alır ve incelemeye başlar. Kısa bir çalışmadan sonra “Kraçkovkiy gibi meşhur bir ilim adamının bu tarz vahim hatalar yapamayacağını” düşünür ve bu mealin tamamlanmadığını anlar. Bu incelemeleri yaptığı yıllarda Gafurov, “Pamir” dergisinde Osmanov’un ayetlere yönelik yaptığı tercümeleri ise kısmen beğenir.[9]

Diğer meallerde de bariz hatalar gören Gafurov, Rusça meal yazacağına dair verdiği kesin kararını şöyle dile getirmektedir: “Kur’an bilgim zayıftı, çılgın bir fikir aklıma geldi: Kur’an’ı ben tercüme edeceğim.”  Gafurov, böylece mesleğinden istifa eder ve on yıllık bir zaman zarfında Kur’an tercümesini bitirir. Bu çalışması 2000 yılında “Slavyanskiy Diyalog” yayınevinde yayımlanmıştır. Mealin yeni baskısına önsöz yazan Ramazan Abdulatipov, Gafurov’un diğer meallerden kopya çekmediğini, hakikat arayışında olan bir meal olduğunu ifade etmektedir.[10]

Gafurov’un Kur’an mealinde izlediği metodunu “Kur’an’ı anlamada ortaçağ müfessirlerin aktardığı bilgiye güvenmemek” şekilde özetlememiz mümkündür. Gafurov bu yaklaşımını ise “Nitekim ortaçağ müfessirleri Kur’an’da her zaman gizli manalar ortaya koymaya çalışmışlar. Bununla beraber bazı ortaçağ müfessirleri otorite sahibi olan tefsirciler arasında yer alabilmek için süfli arzuları beslemekteydiler. Bu tür yaklaşımlar ise Kur’an’ı anlamada olumsuz etkiler yaratmaktadır” gibi gerekçelerle açıklamaktadır. Daha sonra Kur’an’ı anlamada tefsirlere müracaatın olumsuz neticelerini iki örnekle izah etmektedir:

  1. Gafurov’a göre Sâd Suresi’nin 31-33. ayetlerinde[11] Süleyman’ın, atlarının bacaklarını ve boyunlarını sıvazladığı anlatılmaktadır. Fakat Rusça meal yazarları ayetleri “Süleyman da onların bacaklarını kesip devirerek hepsini boğazladı” şeklinde farklı yorumlamışlardır. Bunun sebebi ise bu mealcilerin tefsir kaynaklarından beslenmeleridir.
  2. Gafurov, Kur’an’ı yorumlamada tefsir kaynaklarından istifade etmenin ikinci olumsuz örneği olarak ise cennet tasvirlerinden birisi olan “جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ/altından ‘el-enhâr’ akan bahçeler vardır” ayetini vermektedir. Ona göre ayette geçen “el-enhâr” kelimesi, nehir/ırmak anlamında değildir. Gafurov konuyla alakalı şu açıklamaları yapmaktadır: Buradaki ‘el-enhâr’ kelimesinin anlamı ‘küçük bir akarsudur’. Arap Yarımadasında nehir/ırmak ne arasın? Fakat Arapçada ‘el-enhâr’ kelimesi her iki anlama da gelmektedir.

Kur’an’ın dil özelliklerinden söz eden Gafurov, “Kur’an’ın sahip olduğu dil, sade ve açıktır. Nitekim Kur’an’ın ilk muhatabı eğitimsizdi ve ancak böyle bir dilden anlaması mümkündü” şeklindeki yaklaşımını beyan etmektedir. Böylece Gafurov, Kur’an’ın zor manalar içerdiğine, herkes tarafından anlaşılamayacağına ve benzeri yaklaşımlara karşı çıkmaktadır.

Gafurov, İslam aleyhindeki görüşleriyle de gündeme oturmuş birisidir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Kur’an ve İslam’a olan isyanı “Ben hayatımın on yılını Kur’an’a verdim ama bunun karşılığında hayal kırıklığından başka bir şey elde edemedim” cümlelerinde yatmaktadır. Ayrıca ABD’de 2001 yılında ikiz kulelerinin teröristler tarafından yıkılmasından sonra Gafurov İslam aleyhinde bazı çalışmalar kaleme almıştır. “İzvestiya” gazetesinde “Я знаю, что такое ислам/ İslam’ın ne olduğunu ben bilirim” başlıklı yazısı çıkmıştır. Bu yazıda “Doğuda İslam on üç asırdır hâkimiyetini devam ettirmektedir. Fakat İslam, çöküş ve krizden başka bir şey getirmemiştir… Bu bir din değil bütün insanlığı kendisine boyun eğdirme hedefi taşıyan özel bir organizasyondur. Zaten İslam kelimesi Arapçada “boyun eğme, itaat” anlamlarına gelmektedir…” gibi görüşleri yer almaktadır.

Gafurov görüşlerini “Svoboda” radyosunda da çok açık bir şekilde beyan etmiştir. Bu radyoya verdiği demeçte, sarf ettiği sözlerden bir kısmı şu şekildedir: “Kur’an’ı tercüme ederken varlığın gizli bir çözümünü bulmayı umuyordum, ancak bulamadım. Çalışmamı ayık iken yaptım. Ayık iken çok şeyi kaçırdığımı düşünüyorum. Gerçi daha sonra telafi ettim. Bence eğer bir insan, yoluna şarapla başlamışsa onunla devam etmesi gerekir. Müslümanların içki içmedikleri varsayılmaktadır. Hâlbuki “maşallah” halifeler döneminde de içki eksik değildi. Samaniler döneminde (875-999) ise alenen içki içilmekteydi. Muhammed’in ilk eşiyle olan evliliğinde şarap, istediğiniz kadar vardı.”[12]

Bunun dışında “İslam’ın yanlış bir din” olduğunu iddia eden Gafurov, Kur’an’ın Hz. Muhammed tarafından uydurulduğunu söylemektedir. Bu ve buna benzer İslam aleyhindeki söylemleriyle tanınmış ve bundan dolayı mahkemelerde ifade vermiştir. Gafurov’un İslam aleyhindeki ideolojilerinden dolayı Suudi Arabistan, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri, mealinin toplu basımına karşı çıkmışlardır.[13] Belki bu sebeplerden dolayı ne kendisi ne de çalışması, Rus okurlar tarafından yeterince tanınmaktadır.

3.      Betsi Şidfar, Koran Perevod s Arabskogo i Kommentarii, 2003   

Betsi Yakovlevna Şidfar (1928-1993) Ukrayna’nın Harkov şehrinde doğdu. 1946’da Leningrad’a gitti ve Kraçkovskiy’in görev yapmakta olduğu Leningrad Üniversitesi Doğu Fakültesini kazandı. Şidfar daha fakülte eğitimi esnasında Endülüs edebiyatıyla ilgilenmeye başladı. Buna paralel olarak filoloji fakültesinde de eğitim alan Şidfar, eğitim sonunda iki doğu iki de Batı dili olmak üzere dört dil öğrenmiştir. 1951’de “Arap dili uzmanı” unvanıyla fakülteyi bitirmiştir. 1959 yılında iş gerekçesiyle Moskova’ya giden Şidfar, siyasi mülteci İranlı Kazım Şidfar ile tanışır ve aynı yıl evlenirler.[14] 1972’de “VII. ve VIII. asrın Arap Klasik Edebiyatında Mecaz” adlı doktora tezini savunmuştur. 1975’de profesör unvanını almıştır. Moskova Devlet Enstitüsü Arap Dili Bölümü’nde hocalığa başlayan Şidfar, hayatının sonuna kadar buradaki derslerine devam etmiştir.

Arap şiirlerine ve edebiyatına hakkıyla hâkim ve aşina olan filoloji uzmanı Şidfar, Kur’an gibi bir esere tabii ki ilgisiz kalamazdı. Şidfar’ın meal hazırlama faaliyetleri yaklaşık iki sene (1990-1992) devam etmiştir.[15] Fakat farklı nedenlerden dolayı Şidfar’ın meali, vefatından on sene sonra (2003) yayımlanmıştır. Kuliev’in de belirttiği gibi Şidfar’a ait meal, Osmanov’un hazırladığı mealin meziyetlerini taşır ve kalite açısından ilmi bir yere sahiptir.[16] 

Meal asla lâfzî tercümelerden değildir. Nitekim Şidfar’a göre lâfzî tercüme “orijinal metnin eksikliği” gibi yanlış bir izlenim oluşturmaktadır.[17] Şidfar’ın yaptığı açıklamalardan anlaşılmaktadır ki kendisi,  bazı zor durumlarda bir kısım tefsirlere başvurmuştur.[18] Genelde herkes mealinin başlığına – öyle olsun veya olmasın – “anlamının tercümesi/mana merkezli tercüme” başlığı attığı için Şidfar böyle bir girişime karşı tavır koymuştur. İşte bu konuda lâfzî mealiyle meşhur olan hocası Kraçkovskiy ile Şidfar’ın yolları ayrılmaktadır.

Şidfar’ın mealinde Arapça mecaz ve deyimlerin Rusçaya başarılı bir şekilde aktarıldığını söyleyebiliriz.[19]

Yanlış aktarıldığını düşündüğümüz Bakara 2/13. ayetine yer vermek istiyoruz:

وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ اٰمِنُوا كَمَا اٰمَنَ النَّاسُ قَالُوا اَنُؤْمِنُ كَمَا اٰمَنَ السُّفَهَاءُ اَلَا اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلٰـكِنْ لَا يَعْلَمُونَ

И когда говорят им: «Веруйте, как веруют люди!», они отвечают: «Ужели будем мы веровать, как веруют глуп­цы!» Нет, это они глупцы, и нет у них разумения.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “Ve onlara, ‘İnsanların inandıkları gibi inanın’ denildiğinde, ‘Biz akılsızlar gibi mi iman edelim?’ derler. Hayır, akılsız olan onlardır, fakat bilmezler.”

Kanaatimize göre bu ayet yanlış aktarılmıştır. Gerçi bu hata sadece bu meale mahsus değildir. Diğer Rusça mealler de aynı hataya düşmüşlerdir. Zikri geçen ayette münafıklara “Diğer insanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiği zaman ayette verilen manaya göre münafıklar şu şekilde cevap vermişlerdir “Biz akılsızlar gibi iman eder miyiz?” Hâlbuki nifakları ortaya çıkacağı için devamlı endişe içinde olan münafıkların inananları açıkça bu şekilde suçlamaları zor bir ihtimaldir. Dolayısıyla ayete “А мы что веруем как глупцы?” yani “Biz beyinsizlerin inandıkları gibi mi inanıyoruz?” şeklinde mana verilmesi daha uygun olacağı kanaatindeyiz.[20]

4.      Abu Adel, Koran Perevod Smısla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovaniye, 2008

Yazarın isminden de anlaşıldığı gibi kendisinin öz ismi değildir, lakap olarak Abu Adel adını kullanmaktadır. Gerçek ismi ise İlnur Ahmetov (1966-)’dur.[21] Elde edebildiğimiz bilgilere göre Abu Adel Tataristan’ın Naberecniye Çelnı şehrinde doğmuştur.[22] Abu Adel’e ait açıklamalı meal kısa bir tefsir özelliğini taşımaktadır. Söz konusu mealin erek dil odaklı olduğunu söyleyebiliriz. Abu Adel’in de ifade ettiği gibi: “Bu mealin ana ilham kaynağı Abdullah b. Abdi’l-Muhsin et-Türkî’ye ait “التفسير الميسر /et-Tefsiru’l-Müyesser” isimli eser olmuştur”. Tabi ki bu tefsirin dışında başka eserlerden de istifade edilmiştir.[23] Bu meal 2008’de yayımlanmıştır.[24]

Eserin özelliklerinden biri, mealle beraber geniş açıklamalar ve yorumları da içermesidir. Yazara göre meal ile tefsir yan yana olmalıdır. Ancak bu takdirde Kur’an’ı anlama imkânı gerçekleşebilir. Abu Adel, meal ile tefsiri bir arada vererek hedeflediği amaca ulaştığını söyleyebiliriz.

Bu eserin stiline gelecek olursak, dipnotlar ve yönlendirmeler neredeyse yok denilecek kadar azdır. Ayetlerin mealleriyle beraber ayet tefsirleri bir bütün olarak ele alınmış ve anlamı tamamlayan düz cümleler kurulmaya çalışılmıştır. Yazarın kanaatine göre Kur’an mealini bu stille okumak ve anlamak daha kolaydır. Biz de eseri incelerken, bu kolaylığı fark ettik. Okura ayetin nerede bitip tefsirin nerede başladığını gösterebilmek için parantezler kullanılmıştır. Arapça gramer kurallarına göre ayetlerde olması gereken fakat bazı sebeplerden dolayı hazfedilen kelimeler, çengelli parantez içine alınmıştır. Köşeli parantezlerin içine ise ayetin anlaşılması için zaruri olan açıklamalar konulmuştur.

Abu Adel’in dikkat çeken önemli görüşlerinden biri de bütün Rus din adamlarının ve bilhassa mütercimlerin bir araya gelerek ortak çalışma yapmalarının gerekli olduğudur. Abu Adel’e göre piyasadaki mealler, bazı kelimelerin ve terimlerin anlamını tam ve net bir şekilde aktarmada zayıf kalmaktadır. Konunun izahı için örnek olarak İhlâs suresini ele almaktadır: “Daha ilk dönemlerde mealleri okurken ‘İhlâs’[25] suresine neden bu adın verildiğini anlayamıyordum. Bu surenin neresinde ‘ihlâs’tan bahsedilmektedir? İleriki zamanlarda tefsirlerde gördüm ki ‘ihlâs’ kelimesinin anlamlarından biri de ‘tevhit’tir. İşte o zaman neden bu sureye ‘İhlâs’ denildiğini anladım. Hâlbuki buna benzer kelimeler az değildir[26] ve bu kelimeler anlaşılmadan ne İslam’ı ne de Kur’an’ı doğru anlamak mümkündür.”[27]

Abu Adel’in mealinde olumsuz gördüğümüz bir örnek vermek istiyoruz. Taberi’nin ve diğer müfessirlerin de ifade etiği gibi “ظن/zan” kelimesi hem “yakîn/kesin bilgi”ye[28] hem de “şüphe/kuşku duyulan bilgi”ye[29] delalet etmektedir. Buna binaen “ظن/zan” kelimesine mana verilirken, ayetin yer aldığı bağlam mutlaka dikkate alınmalıdır.[30] Abu Adel’in mealine baktığımızda “ظن/zan” kelimesinin tercümesinde bağlamın dikkate alınmadan aktarıldığı görülmektedir. Bakara 2/46. ayetinden bir örnek verelim:

ٱلَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَـٰقُواْ رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَٰجِعُونَ

(Которые боятся Аллаха и) которые думают, что они встретят своего Господа и что они к Нему вернутся (в День Суда).

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “(Allah’tan korkanlar ve) Allah’la karşılaşacaklarını ve (hesap günü) O’na döneceklerini düşünenler. ”

Burada Abu Adel “ظن/zan” kelimesine “düşünmek” anlamını vermiştir. Hâlbuki bu ayette “ظن/zan” kelimesi yer aldığı bağlamdan dolayı kesin bilgiyi işaret etmektedir.[31]

5.      Ural Şaripov ve Raisa Şaripova, Koran, 2009  

2009 yılında Moskova’da Rusya Bilimler Akademisi Doğu Bilimi Enstitüsü’nün araştırma elemanları Ural Ziyatudinoviç Şaripov (1937-)  ve Raisa Malihovna Şaripova (1940-) tarafından yeni bir meal kaleme alınmıştır. Ural Şaripov Leningrad (Sankt Petersburg)’da doğmuştur. Uzmanlık alanı, Basra Körfezi’ndeki uluslararası ilişkiler, İran, İrak ve Afganistan’ın siyaseti ve ekonomisi, Bağımsız Devletler Topluluğu’nun dış politika sorunlarıdır. Ural’ın eşi Raisa Şaripova Sverlovsk (Yekaterinburg) şehrinde doğmuştur. Kendisi tarih ve eğitim sorunları gibi alanlarda uzmandır. Ayrıca Rusya Bilimler Akademisi Doğu Bilimi Enstitüsü’nün bilimsel görevlisidir.[32]

Eserin on beş sayfalık önsözünde kısaca şu bilgiler ele alınmaktadır:

  1. Kur’an ve Sünnet hakkında genel bilgiler verilmektedir.
  2. Rus halkının İslamiyet’le ve Kur’an’la olan ilişkisi kısaca değerlendirilmekte ve Rusya’nın 20%’nin nazarında Kur’an’ın önemli bir yer aldığı dile getirilmektedir.
  3. Muhammed, ashabına vahyin sadece bir kısmını yazdırmıştır. Yazılan bu vahiyler de parçalar/dağınık halde olduğunu beyan etmektedir.
  4. Kur’an’ın cem edilmesinin bazı sebepleri ele alınmaktadır. Sebepler arasında da kıraat ihtilaflarının yer aldığını görmekteyiz.
  5. Yazarlar Kur’an’ın dil özelliklerinden bahsederken Kur’an’ın sık sık zamir/adıl kullandığını açıklamaktadır. Bu özelliğin ise kimden/neden bahsedildiğinin tespitini zorlaştırdığını dile getirmektedir.
  6. Yazarlar Kur’an’ın dil özelliklerinden bahsederken ayetlerin bazen hakikat bazen de mecaz anlamda kullanıldıklarına dikkat çekmektedirler. Ayrıca yazarlar Kur’an’ı anlamada iltifat sanatının önemini dile getirmektedirler.
  7. Dil’in, kendisini konuşanların kültürünü, dünya bakışını yansıtan bir mekanizma olduğu hatırlatılmaktadır.
  8. Rusça mealler hakkında kısa bir değerlendirme yapılmaktadır. Yapılan değerlendirmeler dikkatle incelendiğinde eleştirel bir yaklaşım sergilendiği açıkça görülmektedir.

Meal yazarları bunca meal varken neden yeni birine ihtiyaç duyulduğunu ve niçin bu çalışmayı kaleme aldıklarını “20. asrın son çeyreğinde, özellikle doksanlı yıllardan itibaren Avrasya’da ve özellikle Rusya’da Arapça metnine maksimum yakın ve Rus dili gramerine de uygun bir meale ihtiyaç artmıştır” ifadeleriyle açıklamaktadırlar. Ayrıca yazarların yaptıkları açıklamalardan Kraçkovskiy’in metodunu izlediklerini anlamaktayız.[33]

Önsözün son kısmına doğru ise mealde kullanılan yöntemden söz edilmektedir. Örneğin, Arapça metinde zikredilmeyen fakat bağlamdan anlaşılan kelimelerin italik yazıldığı bildirilmektedir. Ayrıca yazarlar tarafından istifade edilen kaynaklar zikredilmektedir. Bununla beraber “huruf-u mukattaa”, atıf harfi “vav”, “kâle” ifadesi, “bel” edatı gibi konular, Arapça ve Kur’an dili hakkında kısa değerlendirmeler yer almaktadır. Son olarak yazarlar “kitab” kelimesine dikkat çekmektedirler. Kur’an’da bağlam zaruri kılmadıkça “kitab” kelimesine “vahiy” anlamının verildiği bildirilmektedir.[34]

Mütercimlerin mealine gelince mealin kaynak dil odaklı olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim yazarların da açıkça dile getirdikleri gibi, Kur’an’daki her kelimenin anlamı, Rus diline aktarılmaya çalışılmıştır. Bundan dolayı bazı ayetler yanlış anlaşılmıştır. “Her kelimenin karşılığını verme” endişesini taşıyan mütercimlerin, daha meale başlamadan yanlış bir metot seçtiklerini ifade etmemiz gerekiyor. Nitekim meal/tercüme her kelimenin karşılığını vermek değil metnin manasını aktarmaktır.[35]

Mealde bazı deyim ve mecazi ifadeler lafzi tercüme edilmiş ve mecaz anlamları verilmemiştir. Konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse, Bakara 2/16. ayette[36] münafıkların durumu şöyle izah edilmektedir:

اُولٰـئِكَ الَّذٖينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدٖينَ

Они – те, которые, предав Правый путь, купили заблуждение. Однако их торговля оказалась бесприбыльной и они не были на истинном пути!

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “Bunlar işte öyle kimselerdir ki, hidayeti vererek sapıklığı satın almışlardır. Fakat ticaretleri kâr etmemiş ve doğru yolu tutmuş da değillerdir.”

“Hidayeti vererek sapıklığı satın almışlardır” şeklindeki lafzi bir tercüme, her ne kadar semantik açıdan yanlış olmasa da manayı aktarmada isabetsizdir. Nitekim söz konusu çeviri Rus dilinde kullanılmamaktadır ve “sapıklığı satın almak” gibi bir ifadenin bulunmadığını belirtmemiz gerekmektedir. Kaldı ki bu ayette istiare vardır ve “Hidayet yerine sapıklığı tercih ettiler” şeklinde anlaşılması gerekmektedir.[37]

6.      Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik, Al-Koranul Karim, 2010

Abdullah ve Farhinur’a ait mealinin ilk baskısı İstanbul’da 2010 yılında gerçekleşmiştir.[38] Yazarlar hakkında herhangi bir bilgi bildirilmemektedir. Meali incelerken Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik hakkında bilgi edinmeye çalıştık fakat gayretlerimiz bir sonuç vermedi. Mealin ilk sayfalarında verilen elektronik postaya kısa bir mesajla kendimizi tanıtarak bazı sorular sorduk ama cevap alamadık.

Üç ciltten oluşan mealin, ilk cildinin XVII. sayfasında okura meali okurken kolaylık sağlayabilecek bazı kullanım usulleri anlatılmıştır.

Mealin önsözünde bazı konular ele alınmıştır. Onları kısaca zikretmek istiyoruz: Hz. Âdem’in ve ondan sonra binlerce peygamberlerin yeryüzüne gönderilişi belirtilmektedir. Nihayet peygamberlik Hz. Muhammed’e verilmiştir. Hz. Muhammed’e Kur’an vahyedilmiştir ve artık bu kitap sayesinde insanlar tekrar doğru yolu bulma şerefine nail olmuşlardır. Önsözün devamında yazarlar “Kur’an’ı ancak bu alanda gereken uzmanlığı elde etmiş insanlar anlar” görüşünü “Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” ayetini delil göstererek reddetmektedir.

Yazarlar devam ederek İslam dininin dünyaya yayılmasından dolayı meallere ve ayetlerin başka dillere çevrilen açıklamalarına ihtiyaç duyulduğunu dile getirmektedir. Bu konuyu ele alırken, “Bu arada şunun da ifade edilmesi gerekir ki Kur’an’ın manasını başka dile aktarmak mümkündür fakat Arapça olan Kur’an’ın kendisini aktarmak mümkün değildir” şeklinde açıklamalar yapmaktadırlar.

Mütercimler, söz konusu mealin diğer Rusça meallerden farklı olan yönünü “Bu meal, diğer mealden kısmen farklıdır. Kur’an’ın manası ve tefsirinin yanı sıra her surenin esbab-ı nüzulü verilmiştir.[39] Birçok meşhur âlimin belirttiğine göre resmin tamamlanması rolünü gören esbab-ı nüzul bilinmeden Kur’an’ın birçok yerini anlamak zordur. Okurlar da esbab-ı nüzulün yararlarını meali okurken anlayacaklardır. Şunu da ifade etmek gerekir ki esbab-ı nüzul olmaksızın Kur’an’ın yalın metnini anlamaya kalkışmak ciddi sorunlara yol açabilmektedir” şeklinde belirtmektedirler.

Ayetlerin anlaşılması için ellerinden gelen bütün çabayı gösterdiklerini belirten mütercimler, diğer meallerdeki sure isimlerinin tercüme edilmesini yanlış bulmakta ve “Âlimlerin oy birliğiyle ifade ettikleri görüşe göre surelerin isimleri tercüme edilmemelidir ve Arapça orijinalliğini sürdüre gelmelidir” açıklamalarında bulunmaktadırlar.

Ayetlerin tercümesinde her ayetin teker teker numarası verilmemiştir. Ayetlerin mana bütünlüğü dikkate alınarak grup şeklinde tercüme edilmiş ve sonunda toplu ayet numarası verilmiştir. Nitekim mütercimlere göre her ayete numara vermek  “Kur’an’ın okur üzerindeki olumlu etkisini azaltmaktadır.” Bu açıklamalardan sonra mütercimler “Kur’an Arapça nazil olduğu için kendine has bazı terminolojisi vardır. Her ne kadar dünyadaki Müslümanlar farklı dilleri konuşsalar da Kur’an’ın bu bazı terimlerini anlayabilmektedirler. Bu mealde söz konusu terimleri tercüme etmeden aynen kullandık. Nitekim “ezan, itikâf, tavaf, zekât, rükû, secde” gibi terimlerin karşılığını başka dilde ifade etmek mümkün değildir.” ifadeleriyle Kur’an’da zikredilen özel terminolojiye dikkat çekmektedirler.

Mütercimler istifade ettikleri kaynakları şu şekilde sıralamaktadırlar:

  1. Ebu’l A’lâ el-Mevdudi’nin Urduca meal (1982 baskısı)
  2. Ebu’l A’lâ el-Mevdudi’nin Urdu dilinde kaleme alınmış Tefhimu’l-Kur’an tefsiri (1999 baskısı, 6 cilt)
  3. Mevlana Mevdudi’nin İngiliz dilinde telif ettiği Tefhimu’l-Kur’an çalışması (1987 baskısı)
  4. Mevlana Mahmudu’l Hasan ve Şabir Ahmet Osmanî’nin Meal-Tefsiri (1989 baskısı)
  5. Hafiz Nazar Ahmed’in Urdu dilindeki meal (1087 baskısı)
  6. Muhammad Farooq-i-Azam Malik’in İngiliz dilinde yazdığı meal (1997 baskısı)
  7. Almanca beş ciltli “Die Bedeutung des Korans” isimli meal (1996 baskısı)[40]

Mütercimlerin ayetleri tefsir ederken akait, ilmihal, kelam gibi ilimlerin alanını ilgilendiren bazı konuları da zaman zaman ele alarak irdelediklerini görmekteyiz. Mesela:

  1. Bakara suresinin giriş kısmında Allah’ın Hz. Muhammed’e surelerin ismini öğrettiği bildirilmektedir.[41]
  2. Bakara suresinin tefsirinde Huruf-u Mukatta’ hakkında bilgi verilmektedir.[42]
  3. Namazın nasıl kılınması gerektiği hakkında bazı bilgiler verilmektedir. Dolayısıyla ilmihal bilgileri alanına girerek konuyla alakalı malumat verilmektedir.[43]

Mealde hemen hemen her ayetin tefsiri verilmiştir. Mealin bazı olumlu ve olumsuz özelliklerini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

  1. Meal üç ciltten oluşmaktadır. Dolayısıyla bu meal, tefsir özelliğini taşımaktadır. Görebildiğimiz kadarıyla mütercimler, lüzumsuz açıklamalardan kaçınmışlar ve fikirlerini net olarak belirtmeye çalışmışlardır.
  2. Mealin mizanpajı güzeldir ve okura kolaylık sağlamak için farklı usullere başvurulmuştur.
  3. Önsözde de belirttikleri gibi basit bir dil kullanılmaya çalışılmıştır. Kanaatimizce bu çok önemlidir. Nitekim bu şekilde Rusça bilen bütün kitle dikkate alınmış ve açıklamalar ona göre yapılmıştır. Fakat bununla beraber bazen bozuk cümleler kullanılmıştır.[44]
  4. Diğer Rusça meallerde görmediğimiz ve gerçekten de önemli bulduğumuz özelliklerden birisi de ayetlere mana verirken ayet numaralarını değil de ayetlerde verilen bağlamı dikkate alınmasıdır.
  5. Söz konusu mealin sonunda sözlük verilmiştir. Böylece Kur’an’da geçen bazı kelimelerin manaları açıklanmaya çalışılmıştır.
  6. Maalesef mealde bazı baskı hataları mevcuttur. Elbette bu okurların üzerinde olumsuz etki bırakacaktır.[45]
  7. Söz konusu meal Rusça konuşulan ülkelerde neredeyse hiç bilinmemektedir.

Dikkatimizi çeken bazı örnekler üzerinden meal hakkında birtakım mülahazalarda bulunmak istiyoruz:

  1. Yazarlar, Fatiha 1/6-7. ayetlerinin tefsir kısmında kendilerine nimet verdiklerinin ifadesinden maksat dünyada geçici nimetlere nail olanlar değildir. Aslında ayette kastedilen Senin gazabına nail olanlar ile mutluluk ve huzura giden yolu kaybedenlerdir.[46] Yapılan bu yorumlar, Fatiha 1/6-7. ayetlerinin meal kısmında verdikleri mana ile örtüşmemektedir. Dolayısıyla meal ile ona yapılan yorum arasındaki muğlaklık, akıllarda bazı soru işaretleri bırakmaktadır.[47]
  2. Bakara 2/3. ayetinde geçen “وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ” ifadesindeki “ikame” kelimesine dikkat çeken mütercimler, “Burada şu husus iyice anlaşılmalıdır ki ‘ikâmeti’s-salâh’ ifadesi çok geniş manaya sahiptir. Bu ifade ile insanın hem devamlı namaz kılmasına hem de camide cemaate devam etmesine işaret vardır.” ifadeleriyle kanaatimizce ayette kastedilmeyen “camide cemaatle namaz kılmak” yorumunu eklemişlerdir.[48]
  3. Hud 11/12.ayetine verilen manayı incelemek istiyoruz:

فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَضَٓائِقٌ بِه صَدْرُكَ اَنْ يَقُولُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ مَلَكٌۜ اِنَّـمَٓا اَنْتَ نَذيرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَكيلٌ

О, посланник, не пропусти что-нибудь из того, что ниспосылается тебе, дабы не сжалось от горечи твое сердце, когда те люди скажут: “Почему не посылаются ему сокровища или почему ангел не сопутствует ему?” Ты только увещеватель, и Аллах Охранитель всего сущего!

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “Ey elçi, sana indirilenlerden hiçbir şeyi kaçırma, ‘Niçin ona hazineler gönderilmiyor ya da, niçin ona bir melek eşlik etmiyor?’ dediklerinde üzüntüden yüreğin daralmasın. Sen sadece uyarıcısın ve Allah ise her şeyin gözeticisidir”.[49]

İncelediğimiz mealde, hemen hemen bütün ayetlerin tefsirinin yapılmasına rağmen, mütercimlerimiz bu ayet hakkında herhangi bir açıklama yapmamışlardır. Bunu ifade ettikten sonra ayete verdikleri manayı yakından inceleyelim. Ayetin baş kısmında geçen “فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ” ifade  “sana indirilenlerden hiçbir şeyi kaçırma” şeklinde tercüme edilmiştir. Böylece mütercimler “ لَعَلَّ  – Lealle” edatına taşımadığı nehiy anlamını vermişlerdir.[50]

Oryahili ve Şafik’in yaptıkları çalışma, ilmi bir değere sahip olmasına rağmen buna benzer hataları içermektedir. Kanaatimizce bu çalışmanın bir an önce bu gibi hatalardan kurtulması için harekete geçilmelidir.

7.      Süleyman Magomedov, Svyaşennıy Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, 2010 

Süleyman Sultanoviç Magomedov (1968-) Dağıstan’da doğmuştur. 1994 yılında Çeçenistan-İnguşetya Üniversitesi Tarih Fakültesinden mezun olmuş ve 1988-1992 yılların arasında Çeçenistan Devleti İslam Enstitüsü’nde Arapça dersleri vermiştir. Bununla beraber Süleyman, Çeçenistan Diyanet İşlerinde farklı görevlerde hizmet yapmıştır.[51]

Süleyman, İslam dinine ve Arapçaya olan vukufiyetini “Ben küçük yaşlarımdan itibaren İslam’ı evde öğrenmeye başlamıştım. Bir buçuk sene Suriye’deki âlimlerden ders aldım ve Arapçayı çok iyi bilmekteyim” şeklinde dile getirmektedir.[52]

İlk on baskısını Çeçenistan’ın ilk cumhurbaşkanı Ahmet Kadırov’a ithaf edeceğini söyleyen Süleyman, mealinin anlaşılır olması için elinden gelen çabayı göstermeye gayret ettiğini bildirmektedir. Mealin ilk sayfasında söz konusu eserin merhum Ahmet Kadırov’a ithaf edildiği ve para ile satılamayacağı bildirilmektedir.[53]

Mealin giriş kısmında Kur’an’ın aslının dünyadaki hiçbir dile hakkıyla tercüme edilemeyeceği belirtilmektedir. Bu ifadelerden, “Kur’an’ın mealini yapmak yeni bir Kur’an ortaya koymaktır” gibi mevcut yanlış bir ideolojinin Çeçenistan’da da hâkim olduğu görülmektedir.

Meal hazırlanırken Kraçkovskiy, Sablukov, Muhammed Ali, Osmanov, Kuliev ve el-Afifi ve el-Mansi gibi zevatın Rusça meallerinden istifade edildiği belirtilmektedir. Okurlar tarafından anlaşılması zor olan ayetler İbn Kesir, Celaleyn, Taberi ve Şeyh es-Saadi gibi müfessirlerin görüşlerinden istifade edilerek tamamlanmıştır. Mealin üçüncü sayfasında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından övgü içeren ve iyi temennilerde bulunan bir sayfalık yazı bulunmaktadır.[54]

Bu kısa tanıtımdan sonra dikkatimizi çeken birkaç ayet üzerinde bazı mülahazalarda bulunmak istiyoruz:

Bakara 2/37. ayette Hz. Âdem’in affedilmesi şu şekilde bildirilmektedir:

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

Söz konusu ayeti Magomedov aşağıdaki şekilde tercüme etmiştir: И Господь внушил Адаму слова покаяния и простил Он его, ведь Он принимает покаяние и Милосердный.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “Ve Tanrı Âdem’e tövbe sözlerini telkin etti ve O, onu affetti, nitekim O tövbeleri kabul eden ve bağışlayandır.”

Ayetin bu şekildeki çevirisini şu yönden eleştirmemiz mümkündür:

  1. Ayette geçen “فَتَلَقَّى” kelimesinin öznesi Allah (c.c.)’a atfedilmiştir. Hâlbuki bu kelimenin öznesi Hz. Âdem’dir.[55]
  2. Ayette geçen “فَتَلَقَّى” kelimesine “внушил/telkin etti, ilham vermek” gibi anlamlar verilmiştir. Hâlbuki bu kelimenin ayetteki anlamı tamamen başkadır.[56]

Görüldüğü gibi ayetlere mana verirken bağlamı esas almak son derece önemlidir. Aksi halde bunun gibi hatalara düşülmesi kaçınılmaz olur.

Malum olduğu üzere İslamiyet’in gelişiyle Arap dilindeki bazı kelimelere daha önce taşımadıkları özel anlamlar yüklenmiş; bazı kelimeler ise terim olarak kullanılmaya başlamıştır. Terim haline gelen kelimelerden birisi de “س/ل/م – s/l/m” kökünden türeyen “İslam” ve “Müslüman” kelimelerdir. Her iki terim de Kur’an’da geçmektedir. Bununla beraber söz konusu kelimelere Kur’an’da geçtiği her yerde ıstılahı anlamın verilmesi her zaman isabetli olmayabilir. Buna örnek olarak Bakara suresinde Hz. İbrahim’in duasını konu edinen 128.ayetini verebiliriz. Meal yazarı bu ayete:

“О наш Господь! Сделай нас мусульманами, а из потомства нашего сделай общину, преданную Тебе. И научи нас обрядам поклонения и прими наше покаяние. Ведь Ты-Принимающий покаяние и Милосердный.”

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “Ey Rabbimiz! Bizleri Müslüman kıl…” şeklinde bir anlam vermeyi uygun görmüştür. Hâlbuki bu ayeti kerimede geçen “مُسْلِمَيْنِ/müslimeyni” kelimesine “teslim olmak” sözlük anlamı verilmesi daha uygun düşmektedir.[57]

Magomedov’un meali de tıpkı Abdullah Oryahili, Farhinur Şafik ve aşağıda inceleyeceğimiz Fazıl Karaoğlu’nun mealleri gibi Rusça konuşulan ülkelerde yeterince tanınmamaktadır. Kanaatimizce böyle olmasının en büyük nedeni söz konusu meallerin ağırlıklı olarak Türkiye’de basılması veya meallerin Rus dünyasının piyasasına yeterli derecede sunulamamasıdır.

8.      Fazıl Karaoğlu, Koran, 2012  

Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan Rusça mealin yazarı Prof. Dr. Fazıl Karaoğlu hakkında geniş bir bilgiye maalesef ulaşamadık. Yayınevini, Diyanet Vakfını ve Diyanet İşleri Başkanlığını telefonla arayıp bilgi almak istedik fakat olumlu bir cevap alamadık.

İncelediğimiz mealin üçüncü baskısı Ankara’da 2012 yılı Kasım ayında yayımlanmış ve 10 000 adet basılmıştır. ISBN ve yayın numarası belirtilmekle beraber yazar hakkında herhangi bir bilgi mevcut değildir. Mealin son sayfalarında emeği geçen bazı isimlere yer verilmiştir. Bununla beraber isimler tam verilmeksizin kısaltmalara başvurulması şahıslar hakkında bilgi edinmemize engel olmuştur. Mesela editörlerin Doç. Dr. T. Guseynova ve U. Özcan olduğu belirtilmektedir. Yazarın ismi de Prof. Dr. F. Karaoğlu şeklinde verilmiştir.[58] Bazı kaynaklarda ise bu mealin Arapça aslından yapılmadığı belirtilmektedir. Aktarılan bilgilere göre söz konusu meal Rusçaya Türkçeden tercüme edilmiştir. Fakat bu bilginin ne kadar güvenli olduğunu bilememekteyiz ve tahminden öteye geçmediğini düşünmekteyiz. Ayrıca meal yazarının buna benzer ifade kullanmadığı için söz konusu meali bu çalışmamızda incelemeyi uygun gördük.[59]

Zikri geçen meale büyük çaba sarf edildiğini düşünmekteyiz. Bununla beraber, bazı hatalar da dikkatimizi çekmiştir. İlk dikkatimizi çeken husus, surelerin isimlendirilmesi olmuştur. Nitekim Arapçadan Rusçaya yapılan transkripsiyon, Rusçaya göre değil Türkçeye göre yapılmıştır.[60] Rus dilinde yapılan bu transkripsiyon Türk diline uygun olmakla beraber Rusçaya ters düşmekte ve Rus halkına hitap etmemektedir.[61]

Bunun dışında tercüme edilirken bazı ayetlere yanlış anlam verildiğini gördük. Yunus 10/36. ayetinden itibaren Kur’an’ın Hak bir kitap olduğu vurgulanmaktadır. 39. ayette ise müşriklerin Kur’an’ı açıkça yalanladıkları dile getirilmektedir. 40. ayete gelince de şu bilgiyle karşılaşmaktayız:

وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِهٖ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهٖ وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِدٖينَ

Среди них есть такой, который веруют в него (т.е. в Коран), но есть и такой, который в него не верит. Господь твой лучше знает распространителей нечестия.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “İçlerinden öylesi var ki ona (Kur’an’a) inanır; yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Senin Rabbin bozgunculuğu yayanları daha iyi bilendir.”

Söz konusu ayete verilen meali birkaç yönden eleştirmek mümkündür:

  1. Ayette iki defa geçen “مَنْ” ismi mevsul (ilgi zamiri/relative) tekil olarak tercüme edilmiştir. Hâlbuki ayette tek kişiden değil bir topluluktan bahsedilmektedir.[62]
  2. Mealde kullanılan “который веруют” ifadesi Rusça gramer açısından yanlıştır.[63] Rus dili gramerine göre “который” edatı ile kendisinden sonra gelen kelime cinsiyet, sayı açısından uyum içinde olması gerekmektedir.
  3. Tercüme edilen ayetin meali bir önceki ayetlere zıtlık teşkil etmektedir. Şöyle ki; önceki ayetlerin mealinde müşriklerin Allah’ın kitabına inanmadıkları haber verilmektedir. Bu ayette ise bir kısmının inandığı bir kısmının ise inanmadıkları bildirilmektedir. Bu çelişki gibi gözüken durumun sebebi, Arapçada “şimdiki zaman” kipiyle kullanılan fiillerin aynı şekilde “gelecek zaman”ı da ifade edebileceği kuralının mütercim tarafından göz ardı edilmesidir. Konuya açıklık getiren Taberi tefsirine bakmamızda yarar vardır:

ومن قومك يا محمد من قريش من سوف يؤمن به، يقول: من سوف يصدق بالقرآن، ويقرّ أنه من عند الله. وَمِنْهُمْ مَنْ لا يُؤْمِنُ بِهِ أبدا، يقول: ومنهم من لا يصدّق به، ولا يقرّ أبدا.

Bu açıklamaya göre ayet “onlardan ona (Kur’an’a)  daha sonra inanacak kimseler de var; asla inanmayacak kimseler de var” şeklinde anlaşılması gerekmektedir.[64]

Fazıl Karaoğlu ayetlere mana verirken izaha gitmeden, dipnot açıklamaları yapmadan ve mümkün olduğunca metne bağlı kalarak ayetleri tercüme etmeye çalışmıştır. Buna binaen söz konusu mealin kaynak dil odaklı olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim çeviri esnasında erek dili dikkate almadığını tespit ettik. Ayetlerin mealini okurken okuyucu bunu açıkça fark etmektedir.[65]

Meal yapılırken çok nadiren de olsa ayette geçen zamirler, ismi mekânlar ve bazı hazfler parantez içinde verilmeye çalışılmıştır. Örnek olarak Hicr suresini ele alabiliriz: Altıncı ve dokuzuncu ayette geçen “الذِّكْرُ” kelimesinden ve on ikinci ayette zikredilen “هُ /hu” zamirinden kastın “Kur’an” olduğu parantez içinde açıklanmaktadır. Onuncu ayette geçen “وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فٖى شِيَعِ الْاَوَّلٖينَ”[66] ifadesindeki gönderilenlerin “peygamberler” olduğu açıklanmaktadır. On sekizinci ayette “اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُبٖينٌ”[67]  geçen “مَن” edatından “şeytan”, “شِهَابٌ مُبٖينٌ” ifadesinden de kastedilen “yıldız” olduğu parantezde belirtilmektedir. Son örnek olarak da seksen beşinci ayette geçen “السَّاعَةَ” kelimesinin “kıyamet günü” anlamına geldiği yine parantez içinde verilmiştir.[68]

9.      Nazim Zeynalov, Svyashennıy Koran Perevod i Kommentariy, 2015

Nazim Alieviç Zeynalov (1979-) İran’da bulunan Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi’nden mezundur. Birçok ilmi çalışmalara, akaid, fıkıh ve ahlak alanında telif edilen birçok eserlerin çevirilerine imza atmıştır.[69] Ayrıca on iki ciltli Şii tefsirinin editörlüğünü yaparak Rus diline kazandırılmasında katkılarda bulunmuştur.[70]

Söz konusu mealin çeviri faaliyetini Kur’an-ı Kerim’i dünya dillerine tercüme eden kültür merkezi “Tercümân-ı Vahy” üstlenmiştir.[71] Nazim, Kur’an ayetlerinin tercümesine yaklaşık 16 yıl önce İslam diniyle alakalı çalışmaları yaparken başlamıştır. Bizzat Kur’an’ın tercümesine ise 2011’de Dağıstan’ın Derbent şehrinde başlamıştır. Nazim burada Kur’an’ın 12 cüzünü tercüme etmiştir. Daha sonra Moskova’ya taşındıktan sonra Kur’an’ın birkaç cüzünü daha tamamlamaya çalışmıştır. Nazim, Kur’an’ın tercümesini İstanbul’da bitirmiştir. Daha sonra Kum şehrine taşınmış ve söz konusu mealin redaksiyonu için altı ay çalışmıştır. Toplamda meal çalışmasına beş seneden fazla bir zaman ayrıldığı bildirilmektedir.[72] Şia’ya müntesip olmasından dolayı mealinin yayımından sonra dikkat çektiğini belirterek eleştirilerin gelmesini son derecede doğal karşıladığını ifade etmektedir.[73]

Kur’an tercümesinde lafzî bir tercüme izlendiğini ve mümkün olduğunda Kur’an’daki her kelimeyi, ayette yer alan her kelimenin sırasını, terkibi, deyimi ve ifadeyi Rus diline aktarma arzusunu taşıdığını belirtmektedir.[74] Fakat Nazim bunun yanlış bir metot olduğunu anlamış ve mealini redaksiyon yapmaya ihtiyaç duymuştur. Mana bütünlüğünün oluşabilmesi için yazar bazen çengelli ve köşeli parantezlere başvurmuştur. Nazim’in mealinin özelliklerini şu şekilde özetlememiz mümkündür:

  • Ayetler, Hz. Muhammed ve ailesinden aktarılan rivayetler ışığında anlaşılmaya çalışılmıştır. Böylece Kur’an’da yer alan her kelime ve ayetin anlamı için bu rivayetler esas alınmıştır.
  • Bu çalışma, Kur’an tercümesinde lafzi ile mana tercümesini bir arada bulundurmanın denemesidir. Nitekim lafzi tercüme bazen ayetlerin anlaşılmasında engel teşkil etmektedir. Mana tercümesi ise birçok mana arasından sadece birisinin seçilerek okura takdim edilmesidir. Kur’an tercümesinde bu iki metottan sadece birini seçmek yanlıştır. Tercüme esnasında esas lafzi tercüme olmalıdır. Mana tercümesine ancak yanlış anlaşılmaları önleyebilmek için başvurulmalıdır.
  • Tercüme esnasında her iki dilin etimolojisine ve semantiğine önem verilmiştir.
  • Kur’an’ın şiirsel nazmı dikkate alınmamış ve Rus diline aktarılmaya çalışılmamıştır. Nitekim yazarın hedefi “Rus dilini de dikkate alarak Arapça metnin aynen aktarılması” olmuştur.
  • Ayetlerin anlaşılmasına yardımcı olan tefsirler özellikle Şii dünyasından olmuştur. Bunlar arasında Tabersî, Tabâtabâî ve İsfahânî gibi ilim adamlarının eserleri zikredilebilir.[75]

Nazim bazı ayetlere tefsir mahiyeti taşıyan kısa dipnotlar yazmıştır. Söz konusu dipnotlarda aşağıdaki konular ele alınmıştır:

  • Ayetlerin sebebi nüzulü zikredilmiştir,
  • Ayetleri açıklayan rivayetler aktarılmıştır,
  • Eğer varsa surelerin fazileti hakkında rivayetler zikredilmiştir,
  • Ayetlerde açıkça belirtilmeyen şahıs, mekân ve tarih hakkında kısaca bilgilere yer verilmiştir,
  • Önceki kutsal vahiylerden bazı istişhadlar gösterilmiştir.[76]

Nazim, yazdığı mealinin Rus okuyucular arasında yayılabilmesi için bir yarışma düzenlemek istediğini dile getirmektedir. Bu yarışmada mealinin okunması ve şöhret kazanması hedefi esas alınmaktadır. Böylece dereceye girenler hacca, Kerbela ve Meşhed’e ücretsiz gidecekler, bilgisayar, tablet, telefon gibi kıymetli hediyeler kazanabileceklerdir.[77]

Nazim, “Okuruma bir tavsiyem olacaktır” der ve şöyle devam eder: “Görüşler ve farklı bakış açıları her zaman vardı ve var olmaya da devam edecektir. O zaman hata ihtimali taşıyan bu farklı görüşlerin peşinden gitmeye gerek yoktur. Bizim hakikati bulmamız gerekir. Hakikat ise Kur’an ve Ehl-i beyt’ten gelen bilgilerde yer almaktadır” ifadeleriyle ihtilafların bertaraf edilebilmesi için sadece bu iki kaynağın güvenilir olabileceğini, bunun dışındakilerin ise sadece bir görüş olduğunu ve yanılma payının her zaman var olabileceğini söylemektedir.[78]

Nazim, meal çalışmasında emeği geçen herkese teşekkür etmektedir. Bunlar arasında ilk önce Ayetullah Kurani’yi zikretmektedir. Nitekim redaksiyon için Kum şehrine geldiğinde Ayetullah Kurani’den çok istifa ettiğini dile getirmektedir. Daha sonra doğu bilimci eşine, redaksiyonda ve tashihlerde katkıda bulunan bütün dostlarına teşekkürlerini arz etmektedir.

Şii müntesibi olan Nazim’in sahip olduğu mezhebin ideolojileri Kur’an mealinin daha ilk sayfalarında görmek mümkündür. Fatiha 1/6-7.ayetlerinin yorumda okur bunu açıkça görecektir. Fatiha’nın “kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet[79] mealindeki ayetinin yorumunda “Hz. Muhammed şöyle buyurdu: Şiiler (Ali’nin taraftarları) – kendilerine Alî b. Ebî Tâlib’in “vilayet” nimeti verilenlerdir…”[80]

Nazim Zeynalov’un mealinde Bakara 2/31.ayetininin tefsir kısmında verilen bazı bilgilerin çarpıtarak aktardığını düşünmekteyiz. Konuyu yakından inceleyelim:

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِٶُنٖى بِاَسْمَاءِ هٰـؤُلَاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ

И научил [Аллах] Адама именам всем, затем представил их ангелам и сказал [им]: “Поведайте Мне об именах этих, если вы правдивые”.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: “ve (Allah) Âdem’e bütün isimleri öğretti, daha sonra onları meleklere sundu ve (onlara) dedi: Bunların hakkında Bana haber verin, eğer siz haklıysanız”.

Mukatil b. Süleyman ayette geçen “وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاءَ كُلَّهَا / ve (Allah) Âdem’e bütün isimleri öğretti” ifadesini “kuş, hayvan ve yeryüzündeki bütün haşerat” şeklinde yorumlamıştır.[81] Birçok müfessir ise söz konusu ifadeyi daha geniş bir şekilde algılayarak, “her şey”in kastedildiğini dile getirmişlerdir.[82] Çoğunluk müfessirlerin görüşlerini bazı Şii kaynaklarında da görmek mümkündür. Örneğin Tûsî “isimlerin manalarını/zürriyetinin ve meleklerin isimleri/bütün diller” şeklinde yorumlamaktadır.[83] Tabersi ise, Tûsî’nin aktardığı bilgileri aktarmakla birlikte ayetin daha geniş bir manaya delalet ettiğini düşünmektedir.[84] Fakat Nazim mealinde söz konusu ayeti yorumlarken dipnotta “birçok rivayete göre ‘isimler’den Hz. Muhammed, Hz. Ali ve eşi Fatıma, Hz. Muhammed’in torunları Hasan ve Hüseyin kastedilmektedir” açıklamaya yer vermiştir.[85] Söz konusu rivayet veya rivayete benzer bir anlamın geçmemesine rağmen kaynakça olarak Suyuti’nin “ed-Durru’l-Mensûr” isimli eseri gösterilmektedir.[86]

Değerlendirme  

Muhakkak ki her mealin bir eksikliği vardır. Fakat her meal Kur’an’ı anlamaya yönelik bir çaba olması hasebiyle kıymetlidir. Bu sahada mükemmel bir meal yazmak mümkün olmamakla birlikte elden gelen bütün gayret gösterilmelidir.

Dilbilim açısından mealleri ele aldığımızda en serbest çevirinin, Şumoskiy’e ait olduğunu belirtebiliriz. Nitekim Şumovkiy, kendisinin de açıkça belirttiği gibi “bu mealimizde, Arapça metnindeki her bir kelimenin karşılığı aranmaya kalkışılmamalıdır. Kafiyeli metinler için bu söz konusu olamaz” ifadeleriyle çalışma tarzını ortaya koymuştur ve kanaatimizce gayesine ulaşmıştır.

Yaptığımız incelemelere göre Şidfar’ın meali ilmî bir değere daha çok layıktır. Bu mealler arasında Abu Adel’i de zikretmemiz gerekir. Nitekim bu mealleri okuduğumuzda uzun bir emeğin semeresi olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Son zamanlar yayımlanmış A. Oryahili ve F. Şafik ile Ş. Alyautdinov’a ait meal-tefsirler hakkında da kısaca bir açıklama yapmak istiyoruz: Söz konusu meal-tefsirleri okuduğumuzda güncel bir dille günümüz insanına hitap ettiğini görmekteyiz. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi bazı açıklamalar konu dışında kalabilmektedir.

“Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Mealleri” başlığı altında incelediğimiz meallerin bir kısmının Arapça aslından yapılmadığı şüphesini taşımaktayız. Nitekim kullanılan dil, üslup, tarz ve yaklaşım bunun böyle olduğunu ortaya koymaktadır. Fakat buna rağmen mütercimlerin bunu saklayarak Arapçadan yapılmış gibi empoze etmelerinin ilmi etiğe uygun olmadığı kanaatindeyiz.

Sonuç

Elbette ki Kur’an’ın farklı dillere tercümesi olan meal, insan eseri olduğu için hatalarla malul olması kaçınılmazdır. Fakat amaç, bu hataları en aza indirebilmektir. Dolayısıyla meal çalışmalarına yapılan eleştirileri dikkate almanın ve bunları değerlendirmenin yararlı olacağı kanaatindeyiz. Çalışmamızda Rusça meallere katkı sağlama hedefini güttüğümüz için eleştirilerimizde gönül kırıcı ve incitici ifadelerden uzak durmaya çalıştık.

Araştırmamız neticesinde anlaşılan odur ki Kur’an mealine girişmeden önce her iki dile de hâkim olmak gerekmektedir. Nitekim sadece Arapça ve Rusça bilmek yeterli değildir. Rusça mealler okunduğunda Rus dilinde olmayan üsluplar, deyimler, ifadeler… göze çarpmaktadır.

Fazıl Karaoğlu, Ural Şaripov ve Raisa Şaripova ve Süleyman Magomedov tarafından yapılan meallerin kaynak dil odaklı olduklarını söyleyebiliriz. Erek dil odaklı mealler arasında ise Abu Adel ve Şamil Alyautdinov’un çalışmalarını gösterebiliriz. Yapılan en serbest mealin ise Teodor Şumovskiy’e ait olduğu tespit edilmiştir.

Kaynakça

  1. Abu Adel, Koran Perevod Smisla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovaniye,
  2. Akdemir, Salih, Cumhuriyet Dönemi Kur’an Tercümeleri (Eleştirel Bir Yaklaşım), Akid yay., Ankara 1989.
  3. Atamov, Mursal, “Rus Dilinde Yayımlanan Kur’an-ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim Açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (yayımlanmamış doktora tezi), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, SBE, Ankara 2013.
  4. Atamov, Mursal, Kur’ân-ı Kerim’de “لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanışı ve Anlamları, Diyanet İlmi Dergisi, 29:3 (2013), ss.77-94.
  5. Derviş, Muhyiddin, İ’râbu’l-Kur’âni ve Beyanuhu, Daru’l-İrşad, Süriye trsz.
  6. El-Hazin, Alauddin Ali b. Muhammed b. İbrahim, Lübabu’t-Te’vil fi Maâni’t-Tenzil, Daru’l-Kutubi’l-İlmî, Beyrut 2004.
  7. El-Hüvvârî, Hûd b. Muhakkem,Tefsîru Kitabillâhi’l-Azîz, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1990.
  8. El-İsfahânî, Er-Rağib, el-Müfredât fî ğarîbil’l-kur’ân, Daru’l-Kalem, Şam 2009.
  9. El-Kurtubî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân,Daru Âlemü’l-Kutub, Riyad 2003.
  10. El-Mâtürîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Risale yay., Beyrut 2004.
  11. En-Nîsâbûrî, Nizamu’d-Din Hasen b. Muhammed Hüseyn, Garâibü’l-Kur’ân ve Regâibü’l-Furkân, Daru’l-Kutubi’l-İlmî, Beyrut
  12. Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), İşaret yay., İstanbul 2002.
  13. Es-San‘ânî, Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm, Tefsîru Abdü’r-Rezzâk, Dâru’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut 1999.
  14. Es-Süyûtî, Celâlüddîn, ed-Durru’l-Mensûr fi’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, Merkezu lil-Buhusi ve’d-Diraseti’l-Arabiyeti vel-İslâmî yay., Kahire 2003.
  15. Ethem, Mürsel, “Bağlam Merkezli Bir Tahlil: Fatiha Suresinin Altıncı ve Yedinci Ayetleri”, Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 4 (2015), ss.92-93.
  16. Ethem, Mürsel, “Rusça Kur’an Çevirilerinin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi – I (Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri)”, 2. Uluslararası Dini Araştırmalar ve Küresel Barış Sempozyumu, Saraybosna 2016, 19-21 Mayıs.
  17. Et-Tabâtabâî, Es-Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mîzân fî Tefsîri’l-Kur’an, Müessesetü’l-Âlemi li’l-Matbûât yay., Beyrut 1997.
  18. Et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Hicr yay., Kahire 2001.
  19. Et-Tabersî, Ebû Alî el-Fadl b. Hasan,Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l Kur’ân, Dâru’l-Ulûm, Beyrut 2005.
  20. Et-Tûsî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî,et-Tibyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz.
  21. Ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî, el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmizi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyad 1998.
  22. Gafurov, Alim, Koran, Slavyanskiy Diyalog yay., Moskova 2000.
  23. Hazanov, Anatoliy, “Kommentariy k Novomu Russkomu Perevodu Korana”, İstoriçeskaya Psihologiya i Sotsialogiya İstorii Dergisi, 3:1 (2010), ss.63-66.
  24. İbn Ebû Hâtim, Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî,Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm Müsneden an Rasulillâhi ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn, Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz yay., Riyad 1997.
  25. İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl,Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Dâru Tayyibe, Riyad 1999.
  26. İzzet Derveze, Muhammed, et-Tefsiru’l-Hadis Tertibu’s-Suver Hasebi’n-Nüzûl, Daru İhyai’l-Kutubi’l-Arabî, Kahire 1964.
  27. Karaman, Hayrettin, Çağrıcı, Mustafa, Kâfi Dönmez, İbrahim, Gümüş, Sadrettin, Kur’an yolu meali, 4.baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı yay., Ankara 2015.
  28. Karaman, Hayrettin, Çağrıcı, Mustafa, Kâfi Dönmez, İbrahim, Gümüş, Sadrettin, Kur’an Yolu Meal ve Tefsir, 4.baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı yay., Ankara 2014.
  29. Karaoğlu, Fazıl, Koran s Arabskim Tekstom i Perevodom Smıslov, 1.baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı yay., İstanbul 2015.
  30. Karaoğlu, Fazıl, Koran, baskı, Diyanet Vakfı yay., Ankara 2012.
  31. Kuliev, Elmir Rafaeloğlu, Na Puti k Koranu, Abilov, Zeynalov i Sinovya yay., Bakü 2003.
  32. Badawi, ElSaid ve Abdel Haleem, Muhamad, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, Brill yay., Leiden 2008.
  33. Magomedov, Süleyman, Svyaşennıy Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, Özel Baskı, Mahaçkala 2010.
  34. Maksudoğlu, Mehmet, Arapça Dilbilgisi, A.Ü.İ.F. yay., Ankara, 1969.
  35. Medkur, İbrahim vd., Mu’cemü’l-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, el-İdaratü’l ‘Âmme li’l Mu’cemât ve İhya’it-Türas yay., Kahire 1989.
  36. Mukâtil b. Süleymân, et-Tefsîrü’l-Kebîr, Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabî yay., Beyrut 2002.
  37. Oryahili, Abdullah ve Şafik, Farhinur, Al-Koranul Karim Perevod Na Russkom Yazıke s Kommentariyami, Milsan yay., İstanbul 2010.
  38. Shovkhalov, İsmail, Kur’ân-ı Kerîm’in Rusça Tercümeleri (Mana ve Doğruluk Bakımından Değerlendirilmesi), (yayımlanmamış doktora tezi), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, SBE, Ankara 2006.
  39. Şaripov, Ural ve Şaripova, Raisa, Koran, Vorobyev A.V. yay., Moskova 2009.
  40. Şidfar, Betsi Yakovlevna, Koran Perevod s Arabskogo i Kommentarii, Mardcani yay., Moskova 2012.
  41. Şumovskiy, Teodor Adamoviç, Svet s Vostoka, Sankt Peterburg Üniversitesi yay., 2006.
  42. Şumovskiy, Teodor Adamoviç, Svyaşennıy Koran Stranitsi Veçnıh Mısley, Akt yay., Moskova 2004.
  43. Zeynalov, Nazim, Svyashennıy Koran Perevod i Kommentariy, Peterburgskoe Vostokovedeniye yay., Sankt Petersburg 2015.

Elektronik Kaynakça

  1. ru yazı kurulu, Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana, (19 Tem. 16).
  2. Dolinina, Anna Arkadyevna, Sovremenniy Perevod Korana Dlya Şirikogo Çitatelya Dolcen Uçitıvat’ Tafsiri, http://www.islamrf.ru/news/culture/history/12655, (19 Tem. 16).
  3. Gazeta Muslim, Vpervıye Na Russkom Yazıke: Koran. Perevod Smısla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovaniye Abu Adelya, http://www.muslimpress.ru/intervyu/vpervye-na-russkom-yazyke-koran-perevod-smysla-ayatov-i-ix-kratkoe-tolkovanie-abu-adelya.htm, (19 Tem. 16).
  4. İslam Rf, Avtoru Novogo Smıslovogo Perevoda Korana Vruçena Nagrada Soveta Muftiyev Rossii, http://www.islamrf.ru/ara/news/aagenda/anews/6194, (18 Tem. 16).
  5. Kerbelai, Reza, Kommentarii k Retsenzii Na Pervıy Şiitskiy Perevod Korana, https://shia.world/kommentarii-k-retsenzii-na-pervyj-shiitskij-perevod-korana, (18 Tem. 16).
  6. Kerbelai, Reza, Nazim Zeynalov o Perevode Korana, https://shia.world/nazim-zejnalov-o-perevode-korana, (18 Tem. 16).
  7. Kerbelai, Reza, Pervıy Şiitskiy Perevod Korana, https://shia.world/pervyj-shiitskij-perevod-korana, (18 Tem. 16).
  8. Magomedov Süleyman Sultanoviç, http://www.interdag.ru/people/99/Magomedov-Suleyman-Sultanovich, (19 Tem. 16).
  9. O Russkih Perevodah Korana, http://www.koranika.ru/?p=3295, (19 Tem. 16).
  10. Press-tsentr Polpredstva RT v RF, Ravil Ahmetoviç Vstretilsya s Avtorami Akademiçeskogo Perevoda Korana, http://tatmsk.tatarstan.ru/rus/index.htm/news/225668.htm, (19 Tem. 16).
  11. Sobeleva, Aida, İslamskaya Mısl Na Yarmarke İntellektual’noy Literaturi v Moskve, http://russian.irib.ir/analitika/reportazh/item/161031-исламская-мысль-на-ярмарке-интеллектуальной-литературы-в-москвe, (19 Tem. 16).
  12. Tadcikskiy Uçennıy Olim Gafurov Sdelal Novıy Perevod Korana Na Russkiy Yazık, http://www.centrasia.ru/newsA.php?st=1043487420, (19 Tem. 16).
  13. Ural Ziyatudinoviç Şaripov, http://www. vostokoved.ru/Личные-странички/sharipov.html, (19 Tem. 16).
  14. Viktor Şenderoviç, Vostokoved, Perevodçik Korana, Pisatel, Avtor Knig Po İstorii Blicnego i Srednego Vostoka, İstorik-Etnolog Alim Gafurov, http://www.svoboda.org/content/transcript/260901.html, (19 Tem. 16).
  15. Zeynalov, Nazim, https://shia.world/author/nazimzejnalov, (18 Tem. 16).

[1] Mursal Atamov, “Rus Dilinde Yayımlanan Kur’an-ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim Açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (yayımlanmamış doktora tezi), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, S.B.E., Ankara 2013.

[2] Ayrıntılı bilgi için bkz: Mürsel Ethem, Rusça Kur’an Çevirilerinin Tanıtımı ve Çeviribilim Açısından İncelenmesi – I (Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri), Akademik Bakış Dergisi, 2016, Sayı: 57, ss.264-279.

[3] Teodor Adamoviç Şumovskiy, Svet s Vostoka, Sankt Peterburg Üniversitesi yay., 2006, s.7-9.

[4] Teodor Adamoviç Şumovskiy, Svyaşennıy Koran Stranitsi Veçnıh Mısley, Akt yay., Moskova 2004, s.21-23. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Теодор Адамович Шумовский, Священный Коран Страницы Вечных Мыслей, Издательство Act, Москва 2004.

[5] Şumovskiy, Koran, s.23.

[6] Anna Arkadyevna Dolinina, Sovremenniy Perevod Korana Dlya Şirikogo Çitatelya Dolcen Uçitıvat’ Tafsiri, http://www.islamrf.ru/news/culture/history/12655, (19 Tem. 16).

[7] Elmir Rafaeloğlu Kuliev, Na Puti k Koranu, Abilov, Zeynalov i Sinovya yay., Bakü 2003, s.342. Ayrıca bkz:

İsmail Shovkhalov, Kur’ân-ı Kerîm’in Rusça Tercümeleri (Mana ve Doğruluk Bakımından Değerlendirilmesi), (yayımlanmamış doktora tezi), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, SBE, Ankara 2006, s.92.

[8] Söz konusu meal artık satışta bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu meali bizzat inceleme imkânımız olmadı. Alim Gafurov, Koran, Slavyanskiy Diyalog yay., Moskova 2000. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Алим Гафуров, Коран, Издательство Славянский Диалог, Москва 2000.

[9] Gafurov’un belirttiğine göre mealde yaklaşık elli tane tercüme hatası vardı.

[10] Askimam.ru yazı kurulu, Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana, (19 Tem. 16). Ayrıca bkz: Tadcikskiy Uçennıy Olim Gafurov Sdelal Novıy Perevod Korana Na Russkiy Yazık, http://www.centrasia.ru/newsA.php?st=1043487420, (19 Tem. 16).

[11] Bir gün akşama doğru alımlı, soylu koşu atları önüne getirildiğinde, “Ben malı (atları), Rabbimi hatırlattığı için sevdim” dedi. Derken (güneş batınca) onlar karanlığın perdesiyle gizlendi. (Daha sonra) “Onları bana geri getirin” dedi; bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı. Bkz: Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu Meali, 4. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı yay., Ankara 2015.

[12] Viktor Şenderoviç, Vostokoved, Perevodçik Korana, Pisatel, Avtor Knig Po İstorii Blicnego i Srednego Vostoka, İstorik-Etnolog Âlim Gafurov, http://www.svoboda.org/content/transcript/260901.html, (19 Tem. 16).

[13] Bu arada Gafurov’un eşi Yahudi asıllıdır. Onun ifadesine göre bunun da etkeni büyüktür.

[14] Evlenmeden önce Betsi hanımın soyadı Şuster olmuştur.

[15] Betsi Yakovlevna Şidfar, Koran Perevod s Arabskogo i Kommentarii, Mardcani yay., Moskova 2012, s.603– 605. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Бетси Яковлевна Шидфар, Коран Перевод с Арабского и Комментарии, Издательский Дом Марджани, Москва 2012.

[16] Kuliev, Na Puti k Koranu, s.345-346.

[17] Aida Sobeleva, İslamskaya Mısl Na Yarmarke İntellektual’noy Literaturi v Moskve, http://russian.irib.ir/analitika/reportazh/item/161031-исламская-мысль-на-ярмарке-интеллектуальной-литературы-в-москвe, (19 Tem. 16).

[18] Örneğin Celaleyn Tefsiri, İbni Hişam’ın “Siyerün-Nebevi” eserine ki bunu Rusçaya bizzat kendisi tercüme yapmıştır. Kanaatimizce İsmail Shovkhalov’un dediği gibi Şidfar bu meali İngilizceden tercüme etmemiştir. Şidfar’ın hayatına bakıldığında açıkça görülecektir ki bu bayan gerçekten Arapçaya ve Arap edebiyatına hâkimiyetini fazlasıyla ispatlamış birisidir. Bkz.: Shovkhalov, Kur’ân-ı Kerîm’in Rusça Tercümeleri, s.100.

[19] Örnek için bkz: Âl-i İmran, 3/106, 151, 168; Zümer, 39/23; Hicr, 15/18; Meryem, 19/4.

[20] Konuyla alakalı geniş açıklamalar için bkz: Salih Akdemir, Cumhuriyet Dönemi Kur’an Tercümeleri (Eleştirel Bir Yaklaşım), Akid yay., Ankara 1989, s.142-147.

[21] İlnur Ahmetov ile internet üzerinden tanışma imkânımız oldu. Kendisi ve meali hakkında değerli bilgiler verdiği için buradan kendisine şükranlarımı arz ediyorum.

[22] Gazeta Muslim, Vpervıye Na Russkom Yazıke: Koran. Perevod Smısla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovaniye Abu Adelya, http://www.muslimpress.ru/intervyu/vpervye-na-russkom-yazyke-koran-perevod-smysla-ayatov-i-ix-kratkoe-tolkovanie-abu-adelya.htm, (19 Tem. 16).

[23] Eş-Şevkani, İbn Üseymin, Abu Bakr Cezairi, Bağavi vb. gibi.

[24] Meal hakkında geniş bilgi için bkz: Abu Adel, Koran Perevod Smisla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovaniye, 2008. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Абу Адель, Коран Перевод Смысла Аятов и Их Краткое Толкование, 2008.

[25] Abu Adel’in de dediği gibi, “ihlâs” kelimesine Rusça meallerde “искренность” (içtenlik, samimiyet,) anlamları verilmektedir.

[26] Abu Adel örnek olarak şu kelimeleri vermektedir: İhsan, Küfr, Takva, İman, Günah…

[27] Gazeta Muslim, Vpervıye Na Russkom Yazıke: Koran. Perevod Smısla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovaniye Abu Adelya, http://www.muslimpress.ru/intervyu/vpervye-na-russkom-yazyke-koran-perevod-smysla-ayatov-i-ix-kratkoe-tolkovanie-abu-adelya.htm, (19 Tem. 16).

[28] Örnek ayetler için bkz: Bakara, 2/46, 249.

[29] Örnek ayetler için bkz: Bakara, 2/78; Casiye, 45/24.

[30] Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Hicr yay., Kahire 2001, I/623-625. Benzer görüşler için bkz.: Er-Rağib el-İsfahânî, el-Müfredât fî Ğarîbil’l-Kur’ân, Daru’l-Kalem, Şam 2009, s.539; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmizi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyad 1998, I/262; Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Daru Âlemü’l-Kutub, Riyad 2003, I/375; İbrahim Medkur vd., Mu’cemü’l-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, el-İdaratü’l ‘Âmme li’l Mu’cemât ve İhya’it-Türas yay., Kahire 1989, II/730-731; ElSaid M. Badawi ve Muhamad Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, Brill yay., Leiden 2008, s.588-589.

[31] Diğer örnekler için bkz: Kehf, 18/53; Hâkka, 69/20.

[32] Press-tsentr Polpredstva RT v RF, Ravil Ahmetoviç Vstretilsya s Avtorami Akademiçeskogo Perevoda Korana, http://tatmsk.tatarstan.ru/rus/index.htm/news/225668.htm, (19 Tem. 16). Ayrıca bkz: Ural Ziyatudinoviç Şaripov, http://www. vostokoved.ru/Личные-странички/sharipov.html, (19 Tem. 16).

[33] Ural Şaripov ve Raisa Şaripova, Koran, Vorobyev A.V. yay., Moskova 2009, s.16. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Урал Шарипов, Раиса Шарипова, Коран, Издательство Воробьев А.В., Москва 2009. Ayrıca bkz: Anatoliy Hazanov, “Kommentariy k Novomu Russkomu Perevodu Korana”, İstoriçeskaya Psihologiya i Sotsialogiya İstorii Dergisi, 3:1 (2010), ss.63-66; Askimam.ru yazı kurulu Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana, (19 Tem. 16).

[34] Şaripov ve Şaripova, Koran, s.16.

[35] Burada örnek olarak Bakara, 2/13.ayetini vermemiz mümkündür. Bu ayet üzerinde daha önce Betsi Şidfar’ın mealini incelerken durduğumuz için burada tekrardan kaçınmak istiyoruz. Diğer örnekler için bkz: Bakara, 2/16, 20, 27.

[36] Diğer örnek için bkz: Bakara, 2/26.

[37] Ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, I/187; Alauddin Ali b. Muhammed b. İbrahim el-Hazin,  Lübabu’t-Te’vil fi Maâni’t-Tenzil, Daru’l-Kutubi’l-İlmî, Beyrut 2004, I/28;  Nizamu’d-Din Hasen b. Muhammed Hüseyn en-Nîsâbûrî, Garâibü’l-Kur’ân ve Regâibü’l-Furkân, Daru’l-Kutubi’l-İlmî, Beyrut 1996, I/171.

[38] Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik, Al-Koranul Karim Perevod Na Russkom Yazıke s Kommentariyami, Milsan yay., İstanbul 2010. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Абдуллах Орьяхили, Фархинур Шафик, Аль Корануль Карим Перевод На Русском Языке с Комментариями, Издательский дом Мильсан, Стамбул 2010.

[39] Yazarlar esbab-ı nüzul ifadesinin yerine “şani nüzul” tabirini kullanmaktadırlar.

[40] Sanırım belirtilen kaynakların Urduca, İngilizce ve Almanca oldukları sizlerin de dikkatlerinizi çekmiştir. Önsözü incelemek için bkz: Oryahili ve Şafik, Al-Koranul Karim, I/1-9.

[41] a.g.e., I/16.

[42] a.g.e., I/23.

[43] Örnek için bkz: a.g.e., I/24-25.

[44] Örnek için bkz: Bakara, 2/20, 24.

[45] Örnek için bkz: sayfa 15, altıncı dipnot; sayfa 24 beşinci dipnot.

[46] Görüldüğü gibi, cümle olumsuz olması gerekirken olumlu yapılmış ve tam ters anlam verilmiştir. Hâlbuki cümle şu şekilde olmalıydı: “Aslında ayette kastedilen Senin gazabına nail olmayanlar ile mutluluk ve huzura giden yolu kaybetmeyenlerdir.” Kanaatimize göre asıl manaya çok ters düşen bu hata yazım hatasıdır. Nitekim bu şekilde bariz bir hatanın yapılması asla kabul edilemez bir durumdur.   Her ne kadar yapılan meal isabetli olsa da açıklamalar farklı ve ters düşmektedir. Bu tutumun sebebini meal yazarlarının eserde verdikleri mail adresle öğrenmek istedik ve ama bir cevap gelmedi.

[47] Ayrıntılı bilgi için bkz: Mürsel Ethem, “Bağlam Merkezli Bir Tahlil: Fatiha Suresinin Altıncı ve Yedinci Ayetleri”, Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 4 (2015), ss.92-93.

[48] Oryahili ve Şafik, Al-Koranul Karim, I/24.

[49] Aslında bu ayet müfessirler arasında da farklı mülahazalara yol açmıştır. Nitekim ayetin yorumunda Hz. Muhammed’in ismet sıfatına gölge düşürülme endişesi taşıyanlar vardır.

[50] “لَعَلَّ – Lealle” edatının taşıdığı anlamları incelemek ve Kur’an’daki manalarına bakmak için: Mursal Atamov, Kur’ân-ı Kerim’de “لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanışı ve Anlamları, Diyanet İlmi Dergisi, 29:3 (2013), ss.77-94.

[51] Magomedov Süleyman Sultanoviç, http://www.interdag.ru/people/99/Magomedov-Suleyman-Sultanovich, (19 Tem. 16).

[52] İslam Rf, Avtoru Novogo Smıslovogo Perevoda Korana Vruçena Nagrada Soveta Muftiyev Rossii, http://www.islamrf.ru/ara/news/aagenda/anews/6194, (18 Tem. 16).

[53] Süleyman Magomedov, Svyaşennıy Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, Özel Baskı, Mahaçkala 2010, s.1. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Сулейман Магомедов, Священный Коран Перевод Смыслов и Комментарии, Подарочное издание, Махачкала 2010.

[54] Süleyman Magomedov, Svyaşennıy Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, s.2-3.

[55] Ayetin irabı için bkz: Muhyiddin Derviş, İ’râbu’l-Kur’âni ve Beyanuhu, Daru’l-İrşad, Süriye trsz, I/87-88.

[56] Et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, I/579; Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Risale yay., Beyrut 2004, I/44. İncelediğimiz mealde karşılaştığımız ve zikretmemizde yararlı gördüğümüz diğer bazı hataları dipnotta vermeyi uygun gördük: Bakara, 2/90, 97, 126, 129.

[57] Benzer örnekler için bkz: Bakara, 2/132, 136; Ali İmran, 3/52, 67; Yusuf, 12/101. Hâlbuki örneğin Bakara, 2/133. ayette söz konusu kelimenin sözlük anlamı verilerek doğru anlam kazandırılmıştır.

[58] Bkz: Fazıl Karaoğlu, Koran, 3.baskı, Diyanet Vakfı yay., Ankara 2012. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Ф. Караоглу, Коран, Третье издание, Издание турецкого религиозного фонда, Анкара 2012.

[59] O Russkih Perevodah Korana, http://www.koranika.ru/?p=3295, (19 Tem. 16).

[60] Örnek olarak bkz: Энфал/Enfal, Тэвбе/Tevbe, Кехф/Kehf, Энбийа/Enbiya, Немл/Neml, Сежде/Secde, Зюмер/Zümer, Неджм/Necm, Хумезе/Hümeze, Кевсер/Kevser, Теббет/Tebbet isimli sureleri gösterebiliriz.

[61] Ruslar surelerin isimlerini Arapçaya yakın olarak isimlendirmekte ve telaffuz etmektedirler. Bu surelerin isimlendirme ve telaffuzları için diğer Rusça meallere bakılabilir. Gerçi bu mealin farklı bir baskısında bu hataların düzeltildiğini gördük, bkz: Fazıl Karaoğlu, Koran s Arabskim Tekstom i Perevodom Smıslov, 1.baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı yay., İstanbul 2015, s.XXII-XXV. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Ф. Караоглу, Коран с Арабским Текстом и Переводом Смыслов, Первое издание, Издание Управления по Делам Религии Турции, Стамбул 2015.

[62] “مَنْ” edatıyla ilgili geniş bilgi için bkz: Mehmet Maksudoğlu,  Arapça Dilbilgisi, A.Ü.İ.F. yay., Ankara, 1969, s.76-77.

[63] Rus dili gramerinde “который” tekildir ve İngilizce “which; that” anlamlarına gelmektedir. Arapça bu edatın karşılığının “الذي” olduğunu söyleyebiliriz.

[64] Et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, XII/184-185. Konuyla alakalı ayrıca bkz: Muhammed İzzet Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis Tertibu’s-Suver Hasebi’n-Nüzûl, Daru İhyai’l-Kutubi’l-Arabî, Kahire 1964, III/471-472.

[65] Örnek için bkz: İnşirah, 94/1; Abese, 80/1-7.

[66] Gerçek şu ki, (ey Peygamber,) senden önce de gelip geçmiş ayrı ayrı topluluklara (elçiler) gönderdik.

Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), İşaret yay., İstanbul 2002.

[67] Öyle ki, (göğün) sırlarını) çalmaya kalkışacak olan(lar)ın ardına hemen parlak bir alev takılır. Esed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir.

[68] Diğer örnekler için bkz: A’la, 87/18; Tarık, 86/16; İnşikak, 84/10; Nas, 114/4; Alak, 96/9-14.

[69] Nazim Zeynalov, https://shia.world/author/nazimzejnalov, (18 Tem. 16); Askimam.ru yazı kurulu, Hronologiya Russkih Perevodov Korana, http://askimam.ru/article/svyashchennyy-Koran/khronologiya-russkikh-perevodov-korana/, (18 Tem. 16).

[70] Söz konusu tefsiri incelemek için bkz: Seyyid Abbas Sadr Ameli, Svet Svyaşennogo Korana Razyasneniya i Tolkovaniya, Peterburgskoe Vostokovedenie yay., Sankt Petersburg 2008. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Сейед Аббас Садр Амели, Свет Cвященного Корана: Разъяснения и  Толкования, Издательство Петербургское Востоковедение, Санкт-Петербург 2008.

[71] “Tercümân-ı Vahy” İran’da 1994 yılında kurulmuştur. Kurum genel müdürü olan Muhammed Nakdi kuruluşunun nedenini “Kur’an farklı dillere tercüme edilmiştir. Fakat bütün bu tercümeler doğru ve sağlıklı olmadığı için Kur’an tercümeleri üzerinde odaklaşan ilmi bir kurumun kurulmasına karar verilmiştir” şeklinde izah etmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz: Nazim Zeynalov, Svyashennıy Koran Perevod i Kommentariy, Peterburgskoe Vostokovedeniye yay., Sankt Petersburg 2015, s.3. Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Meal hakkında Rusça bilgiler şu şekilde geçmektedir: Назим Зейналов, Священный Коран Перевод и Комментарии, Издательство Петербургское Востоковедение, Санкт-Петербург 2015.

[72] Zeynalov, Svyashennıy Koran, s.3.

[73] Reza Kerbelai, Kommentarii k Retsenzii Na Pervıy Şiitskiy Perevod Koranahttps://shia.world/kommentarii-k-retsenzii-na-pervyj-shiitskij-perevod-korana, (18 Tem. 16).

[74] Zeynalov, Svyashennıy Koran, s.7.

[75] Zeynalov, Svyashennıy Koran, s.2-6. Ayrıca bkz: Reza Kerbelai, Pervıy Şiitskiy Perevod Korana, https://shia.world/pervyj-shiitskij-perevod-korana, (18 Tem. 16).

[76] Zeynalov, Svyashennıy Koran, s.2, 8.

[77] Kerbelai, a.g.y., (18 Tem. 16). Ayrıca bkz: Reza Kerbelai, Nazim Zeynalov o Perevode Korana, https://shia.world/nazim-zejnalov-o-perevode-korana, (18 Tem. 16).

[78] Kerbelai, Pervıy Şiitskiy Perevod Korana, https://shia.world/pervyj-shiitskij-perevod-korana, (18 Tem. 16).

[79] Fatiha, 1/7.

[80] Zeynalov, Svyashennıy Koran, s.10-11. Benzer örnekler için bkz: s.39 10. ve 13. dipnot.

[81] Mukâtil b. Süleymân, et-Tefsîrü’l-Kebîr, Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabî yay., Beyrut 2002, I/98.

[82] Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî, Tefsîru Abdü’r-Rezzâk, Dâru’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut 1999, I/265; Hûd b. Muhakkem el-Hüvvârî, Tefsîru Kitabillâhi’l-Azîz, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1990, I/96; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, I/511-526; Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî İbn Ebû Hâtim, Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm Müsneden an Rasulillâhi ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn, Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz yay., Riyad 1997, I/80; Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Dâru Tayyibe, Riyad 1999, I/222-224; Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu Meal ve Tefsir, 4.baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı yay., Ankara 2014, I/105.

[83] Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî et-Tûsî, et-Tibyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz., I/138-138.

[84] Ebû Alî el-Fadl b. Hasan et-Tabersî, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l Kur’ân, Dâru’l-Ulûm, Beyrut 2005, I/101-102. Benzer manalar için bkz: Es-Seyyid Muhammed Hüseyin et- Tabâtabâî, el-Mîzân fî Tefsîri’l-Kur’an, Müessesetü’l-Âlemi li’l-Matbûât yay., Beyrut 1997, I/118.

[85] Zeynalov, Svyashennıy Koran, s.39.

[86] Celâlüddîn es-Süyûtî, ed-Durru’l-Mensûr fi’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, Merkezu lil-Buhusi ve’d-Diraseti’l-Arabiyeti  vel-İslâmî yay., Kahire 2003, I/263-266.

RUSÇA KUR’AN ÇEVİRİLERİNİN TANITIMI VE ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN İNCELENMESİ -I

RUSÇA KUR’AN ÇEVİRİLERİNİN TANITIMI VE ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN İNCELENMESİ -I

(ARAPÇADAN RUSÇAYA YAPILAN KUR’AN ÇEVİRİLERİ)

Mürsel ETHEM*

ÖZ     

İnsanlığa Son Çağrı olan Kur’an-ı Kerim’in gerek Doğu’da ve gerekse Batı’da birçok dile çevrildiğine tanık oluyoruz. Bu çeviriler içinde en eski olanları Farsça Kur’an-ı Kerim çevirileridir. İslam ve Kur’an ile ilgili Rusça çalışmalara gelince; yapılan araştırmalara göre İslam diniyle ilgili ilk çalışmalar XI. yüzyılda kaleme alınmıştır. Rus dilinde Kur’an hakkındaki ilk çalışmalar ise sonradan Rusya imparatoru olan çareviç İoanna ve Petro için meşhur İoannikiy Golyatovskiy (ö.1688) tarafından kaleme alınmıştır. Bilindiği üzere Rus halkının Kur’an çevirisiyle tanışması XVII. asrın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Fakat bu mealler Arapçadan olmayıp, Avrupa dillerindeki Kur’an çevirileri esas alınarak meydana getirilmiştir. Bu çeviriler eksik olmakla birlikte kendi döneminin ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Arapça aslından Rusçaya kazandırılan ilk mealler ise Boguslavskiy (ö.1893) ve Sablukov (ö.1880) tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada Arapçadan Rusçaya yapılan Kur’an mealleri incelenmiştir. Araştırma esnasında, gerektiği durumlarda, örnekler verilmiştir; Rus dilinde daha iyi bir meal yazılması için hangi kriterlere dikkat edilmesi gerektiğini konu edinerek bazı teklifler sunulmuştur. Çalışmanın sonuç kısmında ise ulaşılan veriler değerlendirilmiştir.

 

Anahtar Kelimeler: Rusça Kur’an Çevirileri, Meal, Çeviribilim, Anlam değişmesi.

 

INVESTIGATION IN TERMS OF INTRODUCTION AND TRANSLATION STUDIES OF RUSSIAN QUR’AN TRANSLATIONS – I

(QUR’AN TRANSLATIONS WHICH MADE BY ARABIC LANGUAGE INTO RUSSIAN LANGUAGE)

ABSTRACT 

Last Call for humanity from the God was Holy Qur’an which was translating in many languages in the East and in the West. The oldest translation of Holy Qur’an was into Persian language. When you search the studies of the Islam and Quran in the Russian language, you can see that the first studies about Islamic religion has been written XI century. But all the translations weren’t made from only the Arabic language but also it has been formed from Qur’an translations which were in European languages. These Qur’an translations were supplied for the people who wanted to understand Qur’an but these had some problems. The first meanings of the Qur’an from Arabic language were translated by Boguslavsky (1893) and Sablukov (1880). This study is tried to examine these meanings of Qur’an which was translated into Russian language directly from Arabic language. During this research were given examples where it has been necessary; and we presents same proposals in order how to write better meaning of Qur’an in the Russian language. At the result part of the study, it is evaluated the data it is reached.

 

Key Words: The Qur’an Translations in the Russian Language, the Meanings of the Qur’an, Translation Studies, Semantic Change.

 GİRİŞ

Rus dilinde yayımlanan Kur’an çevirilerini “Batı dillerinden Rusçaya” ve “Arapçadan Rusçaya” olmak üzere iki kısma ayırmamız mümkündür. Rusların Kur’an muhtevasıyla ilk tanışmaları Batı dillerinden Rusçaya yapılan Kur’an mealleri aracığıyla olmuştur (Rusçaya yapılan meallerin tarihi sıralamasını incelemek için bkz: Hamidullah, 2000: 130-131).

1871 yılından itibaren Rus halkı artık “Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri”ni okuma bahtiyarlığına kavuşmuşlardır. Tabi ki “Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri” faaliyetlerinde ilk araştırmacılara büyük görevler düşmüştür. İlmi donanıma sahip olan ilk mütercimler üzerlerinde olan yükün farkında olmalıydılar ki yaptıkları çalışmalar sonraki nesle kaynaklık ve örnek olmuştur.

Bu çalışmada “Arapçadan Rusçaya Yapılan Kur’an Çevirileri”nin sadece bazıları incelenecektir. Nitekim söz konusu çalışmada bir makale sınırlarını aştığı için mealler, belirlenen kriterlere tabi tutularak iki kısma ayrılmıştır. Söz konusu kriterler şunlardır:

  1. Rusça konuşanların arasında yaygın olan mealler
  • Bazı mealler Rusça konuşanların nazarında itibar kazanmış ve tercih edilmiştir. Ayrıca bu mealler halk tarafından kolayca temin edilebilmektedir. Bu çalışmamızda seçtiğimiz mealler “Rusça meal” denildiğinde ilk akla gelen çalışmalardır.
  • Bununla beraber seçtiğimiz meallerin yazarları tercüme esnasında çalışmalarına farklı bir yaklaşım ve metot sergilemişlerdir.
  1. Meal yazarlarının tanınması
  • Bazı meal yazarları halk tarafından tanınmamaktadırlar. Bu ise okur üzerinde ve mealinin tercihinde olumsuz etki yaratmaktadır. Bundan dolayı çalışmada meal mütercimlerini seçerken herkes tarafından yeterince tanınması da dikkate alınmıştır.

Dmitriy Boguslavskiy, Koran, 1871

Kur’an’ı Arapçadan Rusçaya ilk tercüme eden General Dmitriy Nikolayeviç Boguslavskiy (1826-1893) olmuştur (İsmail Türkoğlu ilk mealin Sablukov’a ait olduğunu bildirilmektedir. Bu bilgi tarihi verilere uygun düşmemektedir. Türkoğlu, 2008: XXXV/266-267). Boguslavskiy çalışmasını 1871 yılında bitirmesine rağmen yayıma yaklaşık yüz yıl sonra kavuşmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla Boguslavskiy Kur’an’ın çevirisini yayımlamak için çok çaba sarf etmiştir, fakat her nedense bunu yapmamıştır. Her ne kadar Boguslavskiy’nin Sablukov’un mealine karşılaşma sebebi gösteriliyor ise de bazılarına göre bu mealin yayımlanmamasının asıl sebebi kiliseden gizli bir yasağın çıkmasıdır (Pazarbaşı, 2001: 144; Shovkhalov, 2006: 33; 36). 1859 yılında Şeyh Şamil’e refakatçilik yapan ve görevinden dolayı uzun yıllar İstanbul’da bulunan Boguslavskiy mealini hazırlarken Arapça ve ağırlıklı olarak Türkçe kaynaklardan istifade etmiştir (Rezvan, 2001: 414; Kuliev, 2003:338-339).

Mütercim mealinin önsözünde ilk başta meal yazmak gibi bir gayesinin olmadığını dile getirmektedir. Boguslavskiy, doğudaki görev süresinde, sadece meraktan dolayı Kur’an’ın zor anlaşılan yerlerini çözmeye çalışmış ve farkında olmadan hemen hemen bütün Kur’an’ı tercüme etmiştir. Rusya’ya dönünce Batı dilinden Rusçaya tercüme edilmiş bir mealle karşılaşır ve bu meali incelediğinde birçok hatalarla dolu olduğunu görür. Bu Boguslavskiy’e kendi çalışmasını tamamlama fikrini verir. Tercüme esnasında şahsî görüşlerine yer vermemeye çalışan Boguslavskiy, mealin tercümesini mümkün oldukça kaynak dil odaklı olmasına gayret gösterdiğini belirtmektedir. Mealin hazırlanmasında ve icap ettiği durumlarda izahlar için İsmail Ferruh Efendi’ye ait el-Mevakıb isimli eseri kaynaklık etmiştir (Boguslavskiy, 2005: X).

Kraçkovskiy, Boguslavskiy’nin meal çalışması ile alakalı övgüyle şu gerçeği dile getirmektedir: ‘Meale göz attığımda hemen fark ettim ki bu meal Kur’an’ın Arapça metninden yapılmıştır. Belli ki mütercim Arapçaya hâkimdir… Yaptığı çalışmalarıyla bu meal sahibi ismini tarihe kaydetmeye hak etmiştir. Zahiren bakıldığında bu meal yayımlanmak için hazırlanmış fakat yayımlanmamıştı…’ (Kraçkovskiy, 1955: I/121).

İncelediğimiz mealde karşılaştığımız bazı hatalara yer vermek istiyoruz. Bu hataların bir kısmı Kur’an’da zikredilen edatlara yeterince itina gösterilmeden çevrilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Yusuf suresi 100.ayetten bir örnek verelim:

وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّدًا وَقَالَ يَا اَبَتِ هٰـذَا تَاْوٖيلُ رُءْيَایَ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبّٖى حَقًّا وَقَدْ اَحْسَنَ بٖى اِذْ اَخْرَجَنٖى مِنَ السِّجْنِ وَجَاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْنٖى وَبَيْنَ اِخْوَتٖى اِنَّ رَبّٖى لَطٖيفٌ لِمَا يَشَاءُ اِنَّهُ هُوَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ

Ayette geçen “اِنَّ رَبّٖى لَطٖيفٌ لِمَا يَشَاءُ – Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir” ifadesine Boguslavskiy “Господь мой полон благости, когда хочет этого – Benim Rabbim lütufla doludur, bunu istediği zaman” şeklinde tercüme etmiştir. Söz konusu tercümeye bakıldığı zaman “istediğine/ dilediği şey için” anlamına gelen “لِمَا  – lima” edatına “لَمَّا – lemma” edatı gibi tercüme etmiş ve “istediği zaman” manasını vermiştir (Benzer hatalar için bkz: İbrahim suresi, 14/5; Nahl suresi, 16/63; Tin suresi, 95/3; Mutaffifin suresi, 83/26).

Kaynak metin odaklı meallerde dikkat çeken en önemli özellik anlamın bağlama uyup uymaması dikkate alınmaksızın lafzi tercüme edilmesidir. Bu tür çevirilerde okur her zaman tercüme edilen metni anlamayabilir. Nitekim tercüme edilen metin erek kültürü dikkate alınmaksızın gerçekleştirilmiştir. Konunun daha iyi anlaşılması için bir örnek verelim:

Kısa ayetler içeren surelerin genelde mütercimler tarafından eksik tercüme edildiğini müşahede etmekteyiz.  Abese suresinin ilk ayetleri müfessirler tarafından farklı yorumlanmış ve anlaşılmıştır. Biz o tartışmalara girmeden ayetlerin meali üzerinde durmak istiyoruz:

عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿١﴾ اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ ﴿٢﴾ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ ﴿٣﴾ اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ ﴿٤﴾ اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ ﴿٥﴾ فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ ﴿٦﴾

  1. Он нахмурился и отвернулся, 2. потому что к нему пришел слепой. 3. Кто может объяснить тебе: может быть, это – человек праведный; 4. или, может быть, он твои предостережения, и они будут ему полезны. 5. Но богатству 6. ты оказываешь внимание.

Rusça mealin Türkçesi: 1. Yüzünü ekşitti ve döndü, 2. çünkü âmâ ona geldi. 3. Kim sana anlatabilir: belki, o – dürüst birisidir; 4. Veya, belki, o senin uyarılarını, ve onlar ona faydalı olacak. 5. Ama zenginliğe 6. sen ilgi gösteriyorsun.

Boguslavskiy’nin yaptığı bu meali birkaç açıdan irdelemek mümkündür:

  • Söz konusu surenin manası ayet numaraları dikkate alınarak verildiği için harfi harfine tercüme olmuştur ve okura manayı yansıtmada başarılı olamamıştır.
  • Ayette geçen “لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ” ifadesine “belki, o – dürüst birisidir” şeklinde tercüme edilerek yanlış bir anlam verilmiştir.
  • Dördüncü ayete mana verilirken Rusça dil yapısına itina gösterilmemiş ve ayette verilmek istenilen mana eksik kalmıştır.
  • Beşinci ve altıncı ayetlere gelince tercümenin asıl metinle hiçbir alakası yoktur desek abartmış olmayız. Nitekim takdir edilir ki bu ayetlere verilen “5. Ama zenginliğe 6. sen ilgi gösteriyorsun” şeklindeki bir tercümeyi başka türlü açıklamak mümkün değildir.

Gordiy Sablukov, Koran Zakonodatelnaya Kniga Mohamedanskago Verouçeniya, 1878

Gordiy Semönoviç Sablukov (1804-1880) 1878 yılında mealini yayımlamış ve böylece tarihe “ilk yayımlanan meal” unvanıyla geçmiştir. Saratov ilahiyat fakültesinde İbranice ve Tarih dersleri veren Sablukov’un meali 1961 yılına kadar Rus halkının ihtiyacını karşılayabilmiştir. Sablukov, mealini hazırlarken bazı siyasi amaçlar güdülerek Tatarlar tarafından itibar görülen kaynakları esas almıştır. Bu meal, yıllarca Rus halkının ihtiyacını karşılamıştır ama V.İ. Belaev ve P.A. Gryazneviç’in “Sablukov’un eski dil kullanması, kapalı ifadelere yer vermesi… bazen okurun aklına “acaba mütercimin kendisi bu ayeti anladı mı?” sorusunu getirmektedir” gibi eleştirilerinden de anlaşılacağı üzere söz konusu mealin gün geçtikçe eksikliği ortaya çıkmıştır (Kraçkovskiy, 1963: 4-5).

Sablukov’un Müslümanlara yönelik tepkilerinden birisi de “Kur’an’ın tefsir kaynakları olmaksızın anlaşılamaması” iddiasıdır. Kur’an’ın anlaşılamamasına yol açan etkenleri Sablukov şu şekilde sıralamaktadır:

  1. Kur’an’ın cem’i esnasında iniş sırasının dikkate alınmaması bağlamın birbirinden kopmasına neden olmuştur.
  2. Kur’an dilinin eski kalması. Arap dilinin yenilenmesi ile birlikte Kur’an dilini bu günkü Arapların bile kolaylıkla anlamaları güçtür.
  3. Kur’an dilinin şiirsel olması da kolay anlaşılmasına engel olmuştur (Sablukov, 1884: 129-135; 145 vd.).

Sablukov’un mealinde ayetlerin numaralandırılması resmi Mushaf’a uymamaktadır. Büyük bir ihtimalle ayetlerin sıralanışında Alman şarkiyatçısı Gustav Leberecht Flügel’den almıştır. Nitekim Flügel tarafından hazırlanmış olan Corani Textus Arabicus, oryantalistlerin ayet numaraları konusunda temel referans olarak kabul ettikleri bir kaynak eserdir. Fakat bu yaklaşım bir araştırmacının –ayet tercümelerini Arapça metinle karşılaştırırken- işini hayli zorlaştıracağı açıktır (Sablukov, 1894).

Kur’an’ın ilahi bir kaynağa dayandığını kabul etmeyen Sablukov, mealinde Hristiyanlara mahsus bazı terim ve ifadeler kullanmıştır. Örneğin Bakara suresi 138. ayetinin mealinde, İslam’a yabancı olan “vaftiz etme” ifadesini kullanmaktadır. Vaftiz sözcüğü “suya batırmak, yıkamak” anlamlarına gelen Yunanca βαπτίζω (Baptizdo) sözcüğünden türemiştir. Farsçadan Türkçeye geçen abdest sözcüğü ile Yunancadan diğer dillere geçen “vaptismos” sözcüğü arasında büyük benzerlik vardır. Birçok Hıristiyan mezhebinde çocuklar küçük yaşta vaftiz edilirler ve vaftizden sonra çocuğa isim verilir. Bazı Hıristiyan mezheplerinde ise ancak bilinçli bir şekilde Mesih İsa’ya iman eden vaftiz edilir. Söz konusu ayet şu şekildedir:

صِبْغَةَ ٱللَّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ ٱللَّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ

Мы по крещению Божию; и кто лучше того, кто по крещению от Бога? И ему мы покланяемся.

Türkçesi: Biz Allah’ın vaftiziyleyiz; Allah’ın vaftiziyle olandan daha iyi kimdir? Ve biz ona ibadet ediyoruz.

Kur’an’ın bazı yerlerinde çelişkilerin var olduğunu iddia eden Sablukov’un hedefi zaten Kur’an’ı anlaşılır bir dilde tercüme etmek değil, bir müsteşrik olarak Kur’an’ın ve dolayısıyla İslam’ın hatalı olduğu görüşünü ispatlamaya çalışmak ve yaymaktır.

İgnatiy Kraçkovskiy, Koran, 1963

Sovyetler Birliği döneminde genelde İslam özelde ise Kur’an hakkında ciddi araştırmalar yapanlardan birisi şüphesiz Rus şarkiyatçısı İgnatiy Yulianoviç Kraçkovskiy (1883-1951)’dir. 1905 yılında Petersburg Üniversitesi Doğu Dilleri Fakültesinden mezun olmuştur. Görevi gereğince Lübnan, Suriye, Filistin ve Mısır devletlerinde bulunmuştur. Arap dili uzmanı olan Kraçkovskiy’nin 500 küsur ilmi çalışması vardır. Yaptığı çalışmalar göstermektedir ki Arapçası son derece yeterli ve güzeldir (Saipova, 2006: 14-15; Shovkhalov, 2006: 55-56; Kurtuluş, 2002: XXVI/286).

Kraçkovskiy’nin mealinde siyasetin, ateizmin ve materyalizmin baskılarının izlerini gözlemlemenin mümkün olduğu bildirilmektedir (Rezvan, 2001: 445). Kraçkovskiy Kur’an’ın dini muteberliğini kabul etmemekle mealine farklı bir boyut kazandırmaya çalışmıştır; Kraçkovskiy’nin meal çalışmasındaki amacı Kur’an’ı klasik tefsirlerden kurtararak hedef dilde “eşdeğer yazınsal bir metin” oluşturmaktır. Kraçkovskiy’nin iş yoğunluğundan meal çalışması tamamlanamamış ve ölümünden on iki sene sonra eşinin katkılarıyla yayımlanabilmiştir (Kuliev, 2003: 943-945). Bu meal tamamıyla yazar tarafından bitirilememiş ve tabiri caiz ise müsvedde halindeydi. Bu haliyle de olsa, diğer Rus ve hatta Avrupa’da yayımlanan meallerden daha kaliteli bir çalışmadır (Rezvan, 2001: 443). Kraçkovskiy, A. Fişer’in Kur’an’ın analizi ile alakalı çalışmasını inceledikten sonra bir mealin başarılı olması için üç maddeden bahsetmektedir:

  1. Tefsirlerdeki yorumların etkisi altında kalmadan Kur’an’ın metnine ağırlık verilmesi gerekir. Fakat bununla beraber tefsirlerde filoloji, gramer, deyiş bilim/phraseology ve Cahiliye şiirleriyle yapılan açıklamalara dikkat edilmelidir.
  2. Ayetin farklı anlamlara gelebileceğine ve “birçok ayetin sorunsal karaktere sahip olduğuna” dikkat edilmelidir.
  3. Kur’an’da Yahudi ve Hristiyan izlerini aramamak gerekir. Fakat bununla beraber Muhammed’in Arap-müşrik toplumda büyüdüğünü ve adet, kültür ve dillerinden etkilenme ihtimalini göz önünde bulundurması icap etmektedir (Rezvan, 2001: 444).

Kur’an’ın tercümesine sistematik olarak 1921 senesinde fakültede hocalık yaptığı dönemlerde başlayan Kraçkovskiy kendinden önceki mealleri incelemiş ve mütercimlerin düştüğü hatalara düşmemeye çalışmıştır. Kalite açısından kendinden önceki mealleri geride bırakmıştır. Elbette Kraçkovskiy bir müsteşrik olarak bu alanın uzmanı sayılmaktadır. Zaten Kraçkovskiy’nin meali o kadar kaliteli yazılmıştır ki kendinden sonraki Kur’an çalışmalarını ister istemez etkisi altına almış ve onlara kaynaklık etmiştir (Kraçkovskiy, 2010).

Müsteşriklerin yaptıkları çalışmalarda mensup oldukları ideolojinin izlerini görmek şaşırtıcı olmamalıdır. Meseleyi örnekle izah etmeye çalışalım. Kur’an’ın hidayet özelliği taşıyan ayetlerini inkâr edenlerin bahaneleri Kur’an’da şu şekilde bildirilmektedir:

وَقَالُواْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَل لَّعَنَهُمُ ٱللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلاً مَّا يُؤْمِنُونَ.

Ama onlar: “Kalplerimiz zaten bilgi ile dolu!” derler. Hayır, bilakis Allah, onları hakikati kabullenmeyi reddettikleri için gözden çıkarmıştır. Zira onlar sadece basmakalıp birkaç şeye inanırlar (Bakara suresi, 2/88. Esed, 2002).

“قُلُوبُنَا غُلْفٌ – kulûbunâ gulf” deyimi “kalplerimiz örtülüdür/kalplerimiz bilgi ile doludur” gibi anlamlara gelmektedir. “Ğulfun” veya “Ğulufun” kıraat okunuşuna göre anlamı değişebilmektedir (et-Taberî, 2001: II/226).

Kraçkovskiy bu ayeti şöyle tercüme etmiştir:

И сказали они: “Сердца наши не обрезаны”. Да! Пусть проклянет их Аллах неверие, мало они веруют!

Mealin Türkçe tercümesi: “ve onlar dediler: “bizim kalpler sünnet edilmemiştir”. Evet! Allah onların inançsızlıklarını lanet etsin, onlar az inanıyorlar.”

Burada dikkat çekmek istediğimiz nokta “Сердца наши не обрезаны/Bizim kalpler sünnet edilmemiştir” ifadesidir. Her ne kadar bu ifadenin zahiren alakasız gibi tercüme edildiği düşünülse de araştırıldığında Hristiyanlıkta benzer bir inancın ve ideolojinin var olduğu görülecektir. “Yüreği sünnet etme” ifadesi Kutsal Kitab’ın tefsirlerinde “kalbin kötülüklerden, kıskançlıktan, kibirden, gösterişten, açgözlülükten korunması” anlamında kullanılmaktadır (Atamov, 2013b: 77 vd.).

Valeriya Porohova, Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, 1991

Porohova’nın (1940-) İngilizcesi son derece iyi ve profesyonel simultane mütercimidir. 1991 yılında Porohova’ya ait bir meali yayımlanmıştır. Bazı kaynaklarda ise 1993, 1997 gibi farklı tarihler de verilebilmektedir. Rusya’da halkın İslam edebiyatına ve Kur’an meallerine olan ihtiyacının birçok kurum için bazı eserlerin korsan yayımı piyasaya sürerek maddi gelir getirdiğini dile getiren Rezvan, Porohova’nın bu çalışmasını “Arapçayı dahi bilmeyen, basit temele bile sahip olmayan Porohova’nın meali güzel organize ve idareciliğin bir ürünüdür” şeklinde sert bir dille eleştirmektedir (Rezvan, 2001: 449-450).

Kraçkovskiy’nin talebesi Dolinina da Rezvan’ın eleştirilerine katılarak: “…Söz konusu olan Porohova’nın meali – ki defalarca basılmış ve yayımlanmıştır – çok kötüdür. …Porohova’nın da ifade ettiği gibi meali baş müftülük denetiminde yapılmış ve Arap ülkesinde basılmış; fakat özür dileyerek ifade etmem gerek ki Arapça bilmediğine göre bunu hangi dilden yapmıştır!? Açıklamalarda ‘Nur’ kelimesinin ‘Munir’ kökünden türediğini söylüyorsa bu, sözün bittiği andır” şeklinde değerlendirmede bulunmaktadır (Dolinina, 2016). Dağıstan Diyanet İşleri Başkan yardımcısı merhum Omarov da Porohova’nın Arapçaya olan hâkimiyetinden olumsuz ifadeler sarf etmektedir (Omarov, 2009: 47 vd.)

El-Ezher’den resmi onay alarak 1997 yılında çıkan yeni baskısı ilim adamlarının tepkisine neden olmuştur. Dubai Vakıflar Genel Müdürlüğü meali incelemek için Mısır, Suudi Arabistan, Fas ve Rus ilim adamlardan oluşan bir heyet oluşturmuştur. Meal incelendikten sonra heyet oy birliğiyle “Mealin yayımlanması yasaklanmalı” kararını vermiştir (Rezvan, 2001: 450).

Porohova, mealinin giriş kısmında “geleneksel mealler Kur’an’ın ruhunu yansıtmakta yetersiz kalmaktadırlar. Örneğin ‘takva’ kelimesi meallerde sadece ‘Allah korkusu’ diye tercüme edilmiştir. Hâlbuki Kur’an’ın birçok yerinde ‘dindar, zahit’ anlamlarında kullanılmıştır; veya ‘sabr’ kelimesi. Bütün mealler bu kelimeye sadece ‘sabır/dayanç’ tercümesini verirler.” şeklindeki ifadelere yer vermektedir. Porohova, Kur’an’ın tercümesi hakkında bahsederken “bir dilde vahiy edilen İlahi kelamı başka dile eşdeğerliliğini koruyarak aynen aktarmak imkânsız olduğuna göre mütercimin görevi İlahi kelamın manasını tam yansıtmak olmalıdır” görüşlerini ifade etmektedir (Porohova, 2009: 19). Mealinde şiirsel bir metot kullanarak metne bağlı kalmadan serbest tercüme eden Porohova tercihini “Meallerden hiçbiri, Kur’an’ın insanlar üzerinde bıraktığı inanılmaz etkiyi bırakamaz. Çünkü onlar, Kur’an’ın mucizeliği, edebî güzelliği, ses ve üslup özellikleri ve belagatini yansıtmamaktadırlar. Bu yüzden, Rus okuyuculara ruhları coşturan, aklı ve düşünceyi fetheden, kalpleri tesiri altına alan ve hislere hitap eden Kur’an’ın İlahi ayetlerinin atmosferini hissettirmeyi amaçladım” şeklinde dile getirmektedir  (Porohova, 2009: 24)

Mealde şiirsel üslup benimsendiğinden ayette geçen bazı kelimelerin manası verilmemekle beraber kafiyeyi gözetememe endişesiyle ayette zikri geçmeyen sözler de eklendiğini gözlemlemek mümkündür. Bakara suresi 149.ayetine verilen meali inceleyelim:

وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ…

“Откуда бы ты ни был родом,

Ты повернись лицом к Запретной (для греха) Мечети…

Bayan Porohova yukarıdaki ayete “Doğum yerin neresi olursa olsun, Sen yüzünü (günah işlemeye) yasak olan Mescidi Haram’a çevir…” şeklinde mana vermiştir.

Ayette geçen “ خَرَجَ – harace” fiilinin sözlük anlamı “çıktı” kelimesi bu ayette mecaz olarak kullanılmış ve dil açısından Porohova’nın belirttiği mana söz konusu olamaz (et-Taberî, 2001: II/681).

Başka bir örneği Nisa suresinin 103. ayetinden vermek istiyoruz:

فَإِذَا قَضَيْتُمُ ٱلصَّلَٰوةَ فَٱذْكُرُواْ ٱللَّهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ فَإِذَا ٱطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَٰوةَ إِنَّ ٱلصَّلَٰوةَ كَانَتْ عَلَى ٱلْمُؤْمِنِينَ كِتَٰباً مَّوْقُوتاً

Когда ж пропустите молитву,

(В душе своей) Аллаха призовите,

Стоять ли будете, или сидеть, или лежать…

Porohova bu ayeti şu şekilde tercüme etmiştir:

Siz namazı kaçırdığınızda,

(kendi içinizde/ruhunuzda) Allah’ı çağırın

İster ayakta durarak, ister oturarak, ister yatarak…

Ayette geçen “فَإِذَا قَضَيْتُمُ ٱلصَّلَٰوةَ” ifadesini Porohova “kaza namazı” olarak tercüme etmeyi tercih etmiştir. Bu anlamı tercih etmesinde ise referans olarak Abdullah Yusuf Ali’yi göstermiştir. Bununla beraber dipnotta, “namazı kılıp bitirdiğiniz zaman” anlamının var olduğunu söylemesiyle beraber Abdullah Yusuf Ali’yi referans alarak “metinde verdiğimiz anlam daha uygun düşmektedir”  tercihinin nedenini açıklamaktadır.

Porohova’nın ayetleri serbest tercüme ederek manayı olumsuz etkilediğine Kadir suresinin ilk üç ayetinden bir örnek daha vermek istiyoruz:

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ ٱلْقَدْرِ * وَمَآ أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ ٱلْقَدْرِ * لَيْلَةُ ٱلْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ*

  1. Мы повелели снизойти Корану в ночь Аль Кадра. 2. Как изъяснить тебе, что значит “ночь Аль Кадра”? 3. Дороже тысячи (бесплодных) месяцев она!

Porohova ayetlere şu manayı vermiştir: 1. Biz, Kur’an’a Kadir gecesinde inmesini emrettik. 2. Sana “Kadir gecesinin” ne olduğu nasıl açıklanmalı? 3. O (faydasız) bin aydan daha hayırlıdır.

Söz konusu mealdeki yaklaşımı şu açılardan ele alabiliriz:

  1. İlk ayette zikredilen “أَنزَلْنَاهُ” ifadesi geçmiş zaman fiildir. Porohova ise bu ifadeye “Biz onu indirdik” ifadesinin yerine emir kipinde “Biz inmesini emrettik” şeklinde tercüme edilmiştir.
  2. Üçüncü ayette geçen “ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ” ifadesine kendi yorumunu katarak “(verimsiz/faydasız) bin aydan daha hayırlıdır” şeklinde tercüme yapmıştır. Başka bir ifadeyle Porohova’ya göre Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olabilmesi için mevzubahis ayların ibadetlerden mahrum olması şartı aranmaktadır ki bu yanlıştır.

Magomed-Nuri Osmanov, Koran, 1995

Prof. Dr. Оsmanov Magomed-Nuri Osmanoviç (1924-2015) Dağıstan’da doğmuştur. Moskova Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi Farsça Bölümü’nden 1950 yılında mezun olmuştur. 1995 yılında ilim adamlarından oluşan bir heyet, yeni bir Kur’an mealini Rus diline kazandırmıştır.

Osmanov’a göre tedavüldeki mealler – Kuliev’e ait meal hariç –  hepsi lâfzî tercümelerdir. Yine ona göre her ne kadar Kuliev mealine “mana tercümesi” başlığını koyduysa da bu görevi yerine getirmede her zaman başarılı olamamıştır.

Osmanov’un tercümesi yakın zamanlarda yapılan tercümelerin en iyisi olmakla beraber, 2003 senesinde yapılan en iyi Rusça Kur’an tercümesi olarak tanıtılmış ve Osmanov’un kendisi Rusya Federasyonu Devlet Ödülüne layık görülmüştür.

Osmanov’un başkanlığında V.V. Naumkin, A.V. Sagadeev, V.D. Uşakov ve D.V. Frolov gibi İslam âlimleri ve doğu bilimcilerden oluşan on bir kişilik bir heyet kurulmuştur (Dolinina, 2013: 11). Önceki meallerin artı ve eksilerini görebilen bu heyet Kur’an’ı Rusçaya aktarmada doğru bir yol izlemeyi hedeflemiştir. Bazı eleştirmenlere göre mütercimler kendilerini bir takım şer’î ve ideolojik hatalardan kurtaramamışlardır. Bütün olumsuzluklara rağmen bu mealin en başarılı çalışmalardan biri olduğunu söyleyebiliriz (Osmanov, 2009: 2, 567-568; Rezvan, 2001: 450-451; Shovkhalov, 2006: 93-96; Kuliev, 2003: 946-947).

Dolinina, Osmanov’un mealini beğenmekte ve şu açıklamayı yapmaktadır:

“Osmanov, Rusça Kur’an mealini açık bir dille yapmıştır. Onun gayesi “Arapça bilmeyen birisinin meali okuduğunda Kur’an’ı kolayca anlayabilmesi” olmuştur ve bunun için gereken bütün çabayı sarf etmiştir. Kur’an’da mahzufları göstermiştir. Tefsirlere bol miktarda başvurmuştur ama Kur’an’ın edebi/sanatsal ruhunu iletmede yeterince çaba göstermemiştir” (Dolinina, 2016).

Kur’an’da zikredilen bazı kelimelerin daha sonra ıstılah anlamı kazandığı bilinen açık bir gerçektir. Buna salat, zekât, takva, haram, mekruh… gibi kelimeleri örnek olarak gösterebiliriz. Mütercimlerin, çalışmalarında buna son derece dikkat etmeleri gerekir. Aksi halde hata yapmak kaçınılmaz olur. Buna dair incelediğimiz mealden bir örnek vermek istiyoruz. Maide suresinin 87. ayetinde Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:

يٰأَيُّهَا ٱلَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُحَرِّمُواْ طَيِّبَاتِ مَآ أَحَلَّ ٱللَّهُ لَكُمْ وَلاَ تَعْتَدُوۤاْ إِنَّ ٱللَّهَ لاَ يُحِبُّ ٱلْمُعْتَدِينَ

О вы, которые уверовали! Не запрещайте [есть] яства приятные, которые дозволенные вам Аллахом. Не преступайте закона, ибо не любит Аллах преступающих границы.

Rusça mealin Türkçe tercümesi: Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı hoş nimetleri haram etmeyin ve kanunun sınırlarını aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.

“لاَ تُحَرِّمُواْ – lâ tuharrimû” ifadesinin üzerinde durmak istiyoruz. “حرم – h-r-m” fili Kur’an’da her zaman fıkhî anlamdaki “haram” manasında kullanılmamıştır. Mesela bu ayette “haram” değil “mahrum/ yoksun bırakmak” anlamı daha uygundur.

Fakat Rusça meallerde ve özellikle Osmanov’un mealinde bu inceliği ve hassasiyeti göremiyoruz.  Aslında aynı sıkıntı Türkçe meallerde de yaşanabilmektedir (Karşılaştığımız diğer hatalar için bkz: A’raf suresi, 7/193-198).

İncelediğimiz mealden olumlu bulduğumuz bir örnek vermek istiyoruz. Osmanov Alak suresinde geçen “اِقْرَاْ” kelimesine yaygın olan “oku” anlamını vermemektedir. Bunun açıklamasını ise “burada zikredilen “اِقْرَاْ” kelimesi okumak anlamını taşımamaktadır. Ayetteki anlamı “duyurmaktır”. Nitekim Hz. Muhammed okuma-yazma bilmiyordu” şeklinde yapmaktadır.

Elmir Kuliev, Koran Perevod Smıslov, 2002

Elmir Rafaeloğlu Kuliev (1975-) Bakü’de doğmuştur. 1990 yılında Azerbaycan Devlet Tıp Üniversitesi’nin Diş Hekimliği Fakültesinde eğitimine başlamıştır. Fakültede Filistinli öğrencilerle tanışması İslam’a ve Arapçaya ilgisini uyandırmıştır. Öğrenci bursuyla kendine Sablukov’un mealini satın alan ve mealde zıtlıklarla karşılaşan Kuliev, bunun sebebinin tercümenin kalitesizliğinden kaynaklandığını anlamış ve Arapça öğrenmeye karar vermiştir (Ataev, 2016).

Kuliev Arapçadan Rusçaya tercüme tecrübesini Arapça küçük broşür ve kitapçıkları tercüme ederek başlar. Ayrıca 1997 yılında müfessir Abdurrahman b. Nasir es-Sadi’nin tefsirini Arapçadan Rusçaya tercüme işlerini üstlenir ve bu çalışma ile İslami literatürle geniş bir biçimde tanışmış olur. Bu çalışmalar Kuliev’a, kendisinin de bir meal yazabileceği fikrini aklına getirir. Kuliev hazırladığı Rusça bir mealin müsveddesini 2002 yılında hazırlar ve Suudi Arabistan komisyonuna sunar. Komisyon tarafından gereken tashihler yapıldıktan sonra mealin yayımlanmasına karar verilir (Ataev, 2016).

Mealin üzerinde çalışırken en çok Osmanov’un ve Kraçkovkiy’nin çalışmalarından istifade ettiğini belirten Kuliev zamanla “başka meallere dayanıp güvenmeyi” yanıltıcı olabileceğinin farkına varır ve sadece Arapça eserlerden istifade etmeye karar verir. Taberi, İbn-i Kesir, Kurtubi, Şevkani ve Celaleyn gibi büyük müfessirlerin eserlerinden yararlandığı gibi nadiren de olsa Sabuni, er-Rifai ve Razi’nin eserlerine bakmayı da ihmal etmemeye çalışır. Bu arada Muhammed Takiyuddin el-Hilali ve Muhammed Muhsin Han’ın İngilizce meallerinden de istifade ettiğini belirten Kuliev, Z.M. Bünyanov ve V.M. Memmedeliyev tarafından Azericeye tercüme edilen “Kur’an’ı Kerim Meali” isimli meali de kullanmıştır. Bununla beraber Kuliev, Hayrettin Karaman ve Ali Özek’in yönetiminde grup çalışması ile oluşturulan Türkçe mealden de istifade ettiğini belirtmektedir. Tabi ki Sadi’nin tefsirini tercüme etmesi Kuliev’in meal yazma işini hayli kolaylaştırmıştır (Kuliev, 2016).

Tercüme esnasında yeni bir şey üretmek derdinde olmadığını beyan eden Kuliev, mealini yazarken “İslam’la yakından ilişkisi olmayan birisi acaba benim bu Rusça mealimi okuduğunda hangi sonuçlar çıkarır ve bu sonuçlar Arapça metne ne kadar yakın olur” düşüncesini göz önüne alarak ayetlere anlam verdiğini belirtmiştir. Yanlış anlaşılma riski olan ayetlerle ilgili de saygın müfessirlerden istifade ederek açıklamalar yapmıştır.

Bu meal kanaatimizce Rusya’da ve Orta Asya’da en yaygın ve en muteber meallerden biridir. Kuliev elinden geldiği kadar ayetlerdeki manayı Rus diline yansıtmaya çalışmış, lâfzî tercümeden kaçınmıştır (Kuliev, 2009).

17 Eylül 2013 tarihinde Novorossiysk bölge mahkemesi Kuliev’in mealini ‘aşırılıkçı yayın’ olarak kabul etmiş ve meale yasak kararı vermiştir (İngvar, 2016). Bu kararın peşinden, medyada meal ve yazar hakkında olumsuz eleştirilerde bulunanlar olduğu gibi Kuliev’in bu konuda suçsuz olduğunu savunanlar da olmuştur. Kararın kendisine bile bildirilmediğini ve bu haberi başkalarından öğrendiğini belirten Kuliev “kararda sadece Müslüman olanların Müslüman olmayanlar üzerindeki üstünlük ve Müslüman olmayanlar hakkında olumsuz değerlendirmelerin var olduğu iddia edilmektedir” şeklinde yorum yaparak verilen kararda açıklığın ve netliğin bulunmadığını belirtmektedir (Sergazina, 2016).

Şamil Alyautdinov, Sveşennıy Koran, Smıslı, Bogoslovskiy Perevod, 2012

Moskova’da doğan Alyautdinov Şamil Rifatoviç (1974-) 1998. yılında El-Ezher Üniversitesinden mezun olmuştur. Tatar asıllı olan Şamil yayın ve medyada kendisini oldukça iyi tanıtmış ve dünya turnuvaları hazırlayarak birçok ülkede tebliğ ve konferanslar düzenlemektedir. 1991’den itibaren DUMER’de (Духовное управление мусульман Европейской части России (ДУМЕР). Türkçesi: Rusya’nın Avrupa kıtası Diyanet İşleri Başkanlığı) resmi bir göreve başlamış ve zamanla görevinde yükselmeler yapmıştır. 1997’den itibaren Moskova Memorial camisinde imam-hatip görevini yapmaktadır. Telif ettiği birçok kitap ve makale bulunmaktadır (Shakirova, 2016).

Şamil Alyautdinov’a ait dört ciltli meal-tefsiri bulunmaktadır. Yazar ve meali tanıtanlar çalışmanın yıllarca sarf edilen emeğin mahsulü olduğunu vurgulamaktadırlar. Söz konusu meali Şamil Alyautdinov sahip olduğu resmi sitesinde yayınlamıştır (Alyautdinov, 2016).

Ayetlere yapılan yorumlar, tefsirlerden verilen referanslar, yazarın şahsi kanaati ve yorumları eseri daha da renkli kılmaktadır. Bununla beraber yazarın güncel meseleleri ele alıp irdelemesi esere ayrı bir değer katmaktadır. Fakat Şamil Alyautdinov bazı hatalardan müstağni olamamıştır. Örneğin Kur’an’da geçen  “ لَعَلَّ  – Lealle” edatının kullanımına yeterince itina gösterilmemiş ve gelişi güzel anlam verilmiştir (Edatın Kur’an’daki manalarını incelemek için bkz: Atamov, 2013a: 77-94). Aslında yanlış anlamlandırılan sadece bu edat değildir. Başka bir örneği Bakara suresinden verebiliriz. Malum, Kur’an’ı Kerim sözlü bir hitaptır ve dolayısıyla bazı ayetlerde hazflarla karşılaşmamız gayet doğaldır. Aynı zaman hazf teşbihlerde de söz konusudur. Mütercim bu durumu her zaman göz önünde bulundurması gerekir. Aksı halde hatalar ve yanlış yorumlar kaçınılmaz olur. Bakara suresi 171.ayette inkârcıların durumundan haber verilmektedir. Onların durumları daha iyi anlaşılsın diye teşbihe başvurulmuştur. Muteber görüşe göre, inkârcıların İslam’ı tebliğ edenin karşısındaki durumu, kendisine seslenen, sesi duymasına rağmen bundan hiçbir şey anlamayan çoban ile sürüsünün durumuna benzetilmektedir (Akdemir, 1989: 152-156). Buna binaen ayetin meali “İnkâr edenleri imana çağıran ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir…” şeklinde anlaşılması gerekir (Benzer manalar için bkz: Akdemir, 2009: 25; Karaman ve diğerleri, 2003: I/253-256)

Bu açıklamalarımızdan sonra Şamil Alyautdinov’un mealinde bu ayete verilen manaya incelemek istiyoruz: Человек неверующий подобен тому, кто кричит, но сам при этом [себя и других] не слышит. Его крики — обращение к чему-то очень близкому или отдаленному…

Ayete verilen mananın Türkçesi şöyledir: “inanmayan insan bağırıp çağıran fakat (ne kendisini ne de etraftakileri) duymayan birisine benzemektedir. Onun bağırıp çağırması – çok yakın veya uzak bir şeye olan hitaptır…”

Ayete verilen mana dikkatlice okunduğunda görülecektir ki ayette hazfın takdiri yapılmamış ve dolayısıyla yanlış tercüme edilmiştir. Verilen manaya göre inanmayan insan bağırıp çağırana benzetilmekte ve buna istinaden tamamen yanlış istikamette yorumlar yapılmaktadır. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi durum tamamen farklıdır. Daha sonra ise Şamil ayetin tefsir kısmında “muteber müfessirlerin açıklamaları dikkate alındığında ayeti günümüz realiteler göz önünde bulundurarak şu şekilde anlayabiliriz: Allah’a inanan ile inanmayan arasındaki diyalog birbirinden tamamen farklı ve uzak kültür ve medeniyetlere sahip insanların birbirine benzemeyen farklı dillerde konuşup anlaşmalarına benzemektedir (mesela Rusça ile Japonca). Bunlar birbirini ancak jest ve mimiklerle anlayabilirler ki bunun da etkisi az olacaktır. Nitekim jest ve mimikler kültürlere göre değişebilmektedir. Elbette bunların, birbirine işe yarayacak bir şey anlatmaları zordur veya imkânsızdır kaldı ki yüksek değerler hakkında burada söz etmeye gerek bile yoktur. Çözüm – dilleri,  ilmi ve kültürleri öğrenmektir ki bu yıllarca uzun çalışmaları gerektirir…” şeklinde açıklamalara yer verilmektedir. Açıkça görüldüğü gibi bu açıklamalar da ayeti anlamamızda bir yarar sağlamamakta ve ayette verilen mesajın izahını taşımamaktadır (Rusça metni incelemek için bkz: Alyautdinov, 2016).

Daha önce de vurgu yaptığımız gibi İslamiyet’in gelişiyle Arap dilindeki bazı kelimelere farklı anlamlar yüklenmiş, bazı kelimeler ise ıstılahî anlamlar kazanmıştır. Kur’an’ı tercüme ederken bu gibi durumlara dikkat edilmesi gerekir. Burada konuyu Maide suresi 6.ayeti örneklendirerek açıklamak istiyoruz:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُسِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْدٖيكُمْ مِنْهُ

Ayette geçen “فَتَيَمَّمُوا” kelimesine dikkat çekmek istiyoruz. “فَتَيَمَّمُوا” kelimesinin sözlük anlamı “bir şeye yönelmek, aramak” demektir (İsfahani, 2005: II/718). Bilindiği gibi söz konusu kelimenin ıstılah anlamı suyun bulunmadığı veya bulunsa bile kullanılmasının mümkün olmadığı durumlarda, kişinin niyet ederek abdest veya gusül abdesti yerine geçmesi için yaptığı manevi temizliktir (Serinsu, 1997: 366.) Fakat bu anlam ayette geçmemektedir. Bundan dolayı ayeti tercüme ederken “فَتَيَمَّمُوا” kelimesine “teyemmüm ediniz” anlamını vermek yanlıştır. İncelediğimiz meal de bu ifadeye “совершите таяммум чистой землей/temiz toprakla teyemmüm ediniz”  anlamı verilmiştir. Bu mana yanlıştır. Nitekim ayetin devamında “فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْدٖيكُمْ مِنْهُ  – yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin” ifadesi yer almaktadır. O zaman teyemmüm kelimesinin zaten yüz ile ellerin temiz bir toprakla meshedilmesi olduğuna göre ayetin devamında bir daha “yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin” denilmesi zaidliği ifade eder. Hâlbuki “teyemmüm” kelimesine sözlük anlamı verildiğinde tekrar söz konusu olmayacak ve ayet daha iyi anlaşılacaktır. Bu hususları dikkate alarak ayette geçen ifadeye şu şekilde anlam vermemiz mümkündür: “…o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin…”.

Söz konusu hatanın diğer Rusça meallerde de işlendiğini tespit ettik. Bununla beraber aynı hata Türkçe meallerde de vardır.

DEĞERLENDİRME

Sonuç olarak diyebiliriz ki her mealin kendine mahsus olumlu ve olumsuz özellikleri vardır. Her bir meal değerlidir ve bütün kusurlarına rağmen Kur’an’ı anlama alanında katkı sağlamaya yöneliktir. Dilbilim açısından mealleri ele aldığımızda en serbest çevirinin, Porohova’ya ait olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Rus diline şiirsel meali tercih etmeye karar veren Bayan Porohova’nın meali incelendiğinde görülecektir ki bazen Arapça metninde olan bazı kelimeler atlanabilmiş, bezen de olmayan kelimeler eklenebilmiştir. Yaptığımız incelemelere göre Osmanov’un ve Kuliev’in mealleri ilmî bir değere daha çok layıktır. Osmanov’a ait olan mealin diğer bir üstünlüğü ise heyet çalışması olmasıdır.

Tarihi süreç içerisinde bazı fiil köklerinin anlam değişmelerine uğradığı bir vakıadır. Bu fiil köklerinin anlam değişmesi sonucunda kök anlamından uzaklaşarak yeni anlamlar kazandığını gördük. Bununla beraber bazı kelimelere zamanla ıstılah anlamı yüklenmiştir. Bu iki husus Kur’an çevirilerinde dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlar arasında yer almaktadır.

SONUÇ

Çalışmamızın daha iyi bir Rusça mealin yazılmasına katkı sağlamak hedefi taşıdığını belirtmek istiyoruz. Bu alanda emek verenlerin çalışmaları büyük bir öneme haizdir. Yaptığımız eleştirilerde ise müsamahalı olmaya özen gösterdik ve gönül kırıcı, incitici ve küçümseyici dilden kaçındık.

Araştırmamız esnasında, Rusya’nın Kur’an çevirisine erken dönemden itibaren başladığını gördük; bazı çalışmaların önce XVII. asırdan itibaren Batı dillerinden Rusçaya yapıldığını, bazılarının ise XIX. asırdan itibaren Arapçadan Rusçaya kazandırıldığını tespit ettik.

Dmitriy Boguslavskiy, Gordiy Sablukov ve İgnatiy Kraçkovskiy tarafından Arapçadan Rusçaya yapılan meallerin kaynak dil odaklı olduklarını söyleyebiliriz. Erek dil odaklı mealler arasında ise Magomed Nuri Osmanov, Elmir Kuliev, ve Şamil Alyautdinov’un çalışmalarını gösterebiliriz. Yapılan en serbest meal ise Valeriya Porohova’ya olduğu tespit edilmiştir.

İncelediğimiz meallerde başarılı çeviri örnekleriyle karşılaştığımız gibi Dilbilim ve Çeviribilim açısından hatalı tercümelerle de karşılaştık. Bu hataların;

  1. Anlam bağlam ilişkisi,
  2. Arapçanın gramatik yapısını dikkate almama,
  3. Kur’an’ın anlatım üslubunu fark edememe ve
  4. Deyim ve mecazların karşılıklarını verememe

şeklinde olduğunu tespit ettik.

İlgili bölümlerde, yukarıda söylenenlerle ilgili örneklemeler yaparak konumuzu temellendirmeye çalıştık ve deliller sunduk. Araştırmamızın hedefinden uzaklaşmamak ve sayfa sınırlarını aşmamak için örnekleri sınırlı tuttuk.

Çalışmamızda değerlendirmesini yaptığımız Rusça Kur’an mealleri, bunun sonucunda tespitlerimiz ve teklif ettiğimiz önerilerin Kur’an çalışması yapacak araştırmacılara yol göstereceğini umuyoruz.

KAYNAKÇA

Akdemir, S. (1989). Cumhuriyet Dönemi Kur’an Tercümeleri (Eleştirel bir Yaklaşım). Ankara : Akid Yayınları .

Akdemir, S. (2009). Son Çağrı Kur’an. Ankara: Ankara Okulu Yayınları .

Atamov, M. (2013a). Kur’ân-ı Kerim’de “ لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanışı ve Anlamları. Diyanet İlmi Dergisi, 3 (29), 77-94.

Atamov, M. (2013b). Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim Açısından İncelenmesi. (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı). Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, S.B.E.

Boguslavskiy, D. N. (2005). Koran (2. b.). İstanbul: Çağrı Yayınları.

Dolinina, A. A. (2013). Russkie Perevodı Korana v XX Veke: Kratkaya Harakteristika. Uçyonıe Zapiski Kazanskogo Universiteta Dergisi, 155/3(2), 11.

El-İsfahani, R. (2005). el-Müfredât fî Ğarîbil’l-Kur’ân. Beyrut: Marife Yayınları.

Esed, M. (2002). Kur’ân Mesajı Meal – Tefsir. (C. Koytak, & A. Ertürk, Çev.) İstanbul: İşaret Yayınları.

Et-Taberî, E. C. (2001). Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân (Cilt II). (A. b. et-Türkî, Dü.) Kahire: Hicr Yayınları.

Hamidullah, M. (2000). Aziz Kur’an Çeviri ve Açıklama. İstanbul: Beyan Yayınları.

Hayrettin K., M. Ç. (2003). Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

Kraçkovskiy, İ. Y. (1955). İzbrannıe Soçineniya (Cilt I). Leningrad: Akademiya Nauk SSSR Yayınları.

Kraçkovskiy, İ. Y. (1963). Koran Perevod i Kommentarii. (V. Belaev, Dü.) Moskova: Vostochnaya Litertura Yayınları.

Kraçkovskiy, İ. Y. (2010). Koran (12. b.). Rostov: Feniks Yayınları.

Kuliev, E. (2003). Na Puti k Koranu. Bakü : Abilov, Zeynalov i Sinovya Yayınları.

Kuliev, E. (2009). Koran (7 b.). Yoşkar-Ola: Ummah Yayınları.

Kurtuluş, R. (2002). TDV İslam Ansiklopedisi (DİA). Krackovskıj, Ignatij Julianovic. Ankara : TDV Yayınları.

Omarov, M. (2009). Alim Kuramuhammad-Hacı. Mahaçkala: Risalat Yayınları.

Osmanov, M. N. (2009). Koran (3 b.). Moskova: Dilya Yayınları.

Pazarbaşı, E. (2001). Popular Commentarıes And Translatıons Of The Quran In Azerbaıjan. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(11), 144.

Porohova, İ. V. (2009). Koran. Moskova : Ripol Klassik Yayınları.

Rezvan, E. (2001). Koran i Ego Mir. Sankt Petersburg: Peterburgskoe Vostokovedeniye Yayınları.

Sablukov, G. S. (1884). Svedeniya O Korane Zakonodatel’noy Knigi Mohammedanskago Verouçeniya. Kazan : Kazan Üniversitesi Yayınları .

Sablukov, G. S. (1894). Koran, Zakonodatelnaya Kniga Mohamedanskago Verouçeniya (2. b.). Kazan: İmparator Üniversitesi Yayınları.

Saipova, S. (2006). İgnatiy Yulianoviç Kraçkovskiy ve Valeriya Porohova’nın Rusça Kur’ân Tercümeleri. Ankara, Türkiye: Ankara Üniversitesi S.B.E.

Serinsu, A. N. (1997). Dînî Terimler Sözlüğü. İstanbul : MEB Yayınları .

Shovkhalov, İ. (2006). Kur’ân-ı Kerîm’in Rusça Tercümeleri. (Mana ve Doğruluk Bakımından Değerlendirilmesi). Ankara: Basılmamış Doktora Tezi.

Türkoğlu, İ. (2008). TDV İslam Ansiklopedisi (DİA). V. Rusya’da İslâm Araştırmaları, XXXV/266-267. İstanbul: TDV Yayınları.

 

İNTERNET KAYNAKLARI  

Alyautdinov, S. (erişim tarihi: 2016, Ocak 4). Sveşennıy Koran, Smıslı, Bogoslovskiy Perevod. http://umma.ru adresinden alındı

Alyautdinov, Ş. (erişim tarihi: 2016, Nisan 21). Perevod Korana na Russkom Yazıke. http://umma.ru adresinden alındı

Ataev, T. (erişim tarihi: 2016, Ocak 3). Put Elmira Kulieva k Koranu i Oşuşeniye sladosti verı. http://islam.com.ua adresinden alındı

Dolinina, A. A. (erişim tarihi: 2016, Ocak 3). Sovremenniy Perevod Korana Dlya Şirikogo Çitatelya Dolcen Uçitıvat’ Tafsiri. http://www.islamrf.ru adresinden alındı

Dolinina, A. A. (erişim tarihi: 2016, Ocak 3 ). Sovremenniy Perevod Korana Dlya Şirikogo Çitatelya Dolcen Uçitıvat’ Tafsiri. http://www.islamrf.ru adresinden alındı

İngvar. (erişim tarihi: 2016, Ocak 3). V Rossii Zapretili Koran? http://golosislama.com adresinden alındı

Kuliev, E. (erişim tarihi: 2016, Ocak 3). Kacdıy Ayat Korana Bıl Dlya Menya Otrkrıtiyem. http://www.idmedina.ru adresinden alındı

Sergazina, K. (erişim tarihi: 2016, Nisan 20). İnretvyu s Elmirom Kulievim-Avtorom Zapreshennogo v Rossii Perevoda Korana. http://www.sova-center.ru adresinden alındı

Shakirova, E. (erişim tarihi: 2016, Nisan 19). İzvestnıy Bogoslov Shamil Alyautdinov Prezentuet Svoi Novıye Knigi v Kazani. http://islam-today.ru adresinden alındı

* Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, murselethemoglu@yahoo.com

BAĞLAM MERKEZLİ BİR TAHLİL: FATİHA SURESİNİN ALTINCI VE YEDİNCİ AYETLERİ

BAĞLAM MERKEZLİ BİR TAHLİL

FATİHA SURESİNİN ALTINCI VE YEDİNCİ AYETLERİ

 

Özet

Bu çalışmada Fatiha suresinin son iki ayeti “gramer” ve “bağlamdaki anlamı” yönüyle incelenmiştir. Bu iki ayet – her ne kadar müstakil birer ayet olsalar da – hem mana açısından hem de dilbilgisi açısından birbirini tamamlamaktadır. Dolayısıyla söz konusu ayetlerde verilmek istenilen mesajı doğru anlamak ve Fatiha suresindeki konu bütünlüğünü koruyabilmek için her iki ayetin birlikte incelenmesi gerekmektedir. Çalışmamızın amacı,  merhum Salih Akdemir’in de dikkatlerini çeken, Fatiha suresi altıncı ve yedinci ayetlerin manasının anadili Arapça olan müfessirler ve başka dillere çeviri yapan mütercimler tarafından kısmen gramer yönünden doğru fakat anlamlandırma yönünden hatalı biçimde çevrildiği ve bu hatanın sürdürülüyor olması sebebiyle ayetlerin anlamlarını yeniden ortaya koymak olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Fatiha, Hidayet, Dalalet, Bağlam, Tefsir, Meal.

 

The Analyzing In The Context: Surah Al-Fatiha Sixth & Seventh Verses  

 

Abstract

İn this work the last two verses of Surah Al Fatiha analyzed from point view of “grammar” and “context meaning.” Though these two verses are independent from one another but they complete each other from both meaning and grammar point of view. Consequently, it is necessary to analyze both verses together to understand rightly the message given in these two verses and to protect theme integrity of Surah Al Fatiha. The aim of this work is to present afresh meaning of sixth & seventh verses of Surah Al-Fatiha because, as it was noticed by late Salih Akdemir, though these two verses have partly been examined correctly from grammar point of view but from meaning point of view these have been interpreted wrongly by both the Arab exegetes and translators of Quran into different languages and this mistake is carrying on.

Key Words: Al Fatiha, Guidance, Heresy, Context, Tafsir, Translation.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Giriş    

Fatiha suresinin inceleneceği bu çalışmada sürekli metin tekrarı yapmamak adına surenin bütününe yer vermek istiyoruz.

Müfessirlerin genel görüşüne göre, Fatiha suresi vahyin iniş sürecine göre Mekke’de nazil olan beşinci suredir.[1] Fatiha suresi tam olarak inen ilk suredir. Fazileti hakkında birçok rivayet bulunmaktadır.[2] Müfessirlere göre “وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعاً مِّنَ ٱلْمَثَانِي وَٱلْقُرْآنَ ٱلْعَظِيمَ”[3] ayetinde geçen “سَبْعاً مِّنَ ٱلْمَثَانِي – yedi tekrarlanan” ifadesinden maksat, Fatiha süresidir.[4]

Anlam açısından birbirini tamamladığı için Fatiha suresinin son iki ayetini beraber ele alarak incelemeye çalışalım:  

ٱهْدِنَا ٱلصِّرَاطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ (٦) صِرَاطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ (٧)

Söz konusu bu ayetlerin Müslümanlara ait bir dua cümlesi olarak ifade edildiği görülmektedir. Zaten Fatiha suresi mümininler için bir duadan başka bir şey değildir. Buna binaen akla hemen şu soru gelmektedir: “esasen hidayet üzere olan birisinin “Bizi doğru yola ilet” demesine gerek var mıdır? Böyle bir durumda bulunan birisinin farklı bir dua etmesi daha uygun olmaz mı? Fatiha suresi yedinci ayetinde geçen “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم – ğayri’l-mağdubi aleyhim” veوَلَا الضَّالِّينَ – vele’d-dâllîn”  ifadeleriyle kimler kastedilmiştir? Bu konuda tefsir literatürümüzde izahlar var mıdır? Varsa bu açıklamalar ayetin yapısına uygun düşmekte midir?” Çalışmamızda bu soruların cevaplarını aramaya gayret edeceğiz.

Geçmiş tarihimizde bazı önyargıların Kur’ân’ı doğru anlamamıza engel olduğunu görmekteyiz. Mevzuubahis ayetlerin doğru olduğuna inandığımız anlamlarını tespit etmede ilk önce değerli mirasımız olan tefsir kaynaklarını inceleyeceğiz. Daha sonra seçtiğimiz bazı mealleri analiz ederek meal mütercimlerin konuya olan yaklaşımlarını ortaya koyacağız.

A.                    Tefsirlerde Fatiha Suresi Altıncı Ayetin Yorumu

Hemen belirtmek isteriz ki Fatiha suresinin son iki ayetini farklı anlayan ve yorumlayan müfessirler ve meal çalışmaları yapan ilim adamları olmuştur. Azımsanmayacak sayıda müfessirler {اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ}  ayetini “Bizi doğru yola ilet” manasından farklı bir yorum tercih etmişlerdir. Araştırmamıza göre bu ayete ilk farklı mana verenlerden birisi Garibu’l-Kur’ân eserinin sahibi Zeyd b. Alî (h.120)’dir:

وقوله تعالى: {اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ} فالهِدَايةُ: التثبيتُ.

Açıkça görüldüğü gibi Zeyd b. Alî ayette geçen “اهْدِنَا/ihdina” kelimesini “التثبيتُ” yani “sabit/daim eylemek” kelimesiyle açıklamaktadır.[5] Bu demektir ki zaten hidayette/sıratı müstakımde olan müminler “bizleri doğru yolda sabit eyle/daim kıl” diye dua etmektedirler.

Benzer yorumu Taberî (h.310) de benimsemektedir:

ومعنى قوله: ( اهْدِنا الصّرَاطَ المُسْتَقِيم ) في هذا الموضع عندنا : وَفّقنا للثبات عليه …

Ayeti “Sen bizi doğru yolda sebat etmeyi muvaffak eyle/Sen bizi doğru yolda kararlı olmaya muvaffak eyle” şeklinde yorumlayan Taberî daha sonra:

وقد زعم بعضهم أن تأويل قوله : ( اهْدِنا ) زدنا هداية.

“Bazıları “اهْدِنا” ifadesinin anlamının “Bizim hidayetimizi artır” şeklinde olduğunu iddia etmişlerdir” sözleriyle eleştirmekte ayrıca bu tür yaklaşımı farklı açılardan analiz ederek çürütmekte ve reddetmektedir.[6]

Yaptığımız araştırmaya göre “ٱهْدِنَا” kelimesinin “sabit/daim eyle” anlamlarına gelmesi bağlam açısından daha uygun düşmektedir. Bu istikamette benzer görüşleri beyan eden müfessirlerin sayısının fazlalığından dolayı hepsini ayrı ayrı zikretmek çalışmamızın sayfa sınırlarını aşacaktır. Dolayısıyla benzer görüşte olan bazı müfessirlerin sadece kaynaklarını belirtmek istiyoruz.[7]

B.                     Tefsirlerde Fatiha Suresi Yedinci Ayetin Yorumu

Fatiha suresi yedinci ayette “صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ” geçen “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم – ğayri’l-mağdubi aleyhim” ve“وَلَا الضَّالِّينَ – vele’d-dâllîn”  ifadeleriyle kimlerin kastedildiği hakkında tefsirlerde birçok açıklama vardır. Tefsirleri incelediğimizde genel olarak “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesi ile kastedilenlerin Yahudiler, “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadesi ile kast edilenlerin ise Hristiyanlar olduğu söylenmektedir.[8] Nakledilen bazı rivayetlere göre Fatiha suresinin son ayetini merak eden sahabe-i kirama Hz. Muhammed (sav) açıklama yapmıştır.[9] Bu rivayetleri detaylı bir şekilde inceleyen Halil Aldemir şu açıklamalarda bulunmaktadır:

Hz. Peygamber’den (s.a.v.) nakledilen üç rivayetin ilki tâbiûndan Abdullah İbn Şakîk’in, muhtemelen sahabe tabakasından olan ravinin ismini zikretmeden naklettiği açıklamadır. İkincisi ise Hıristiyan iken Medine döneminin sonlarına doğru Müslüman olan[10] Adiyy İbn Hâtim’den (ö. 67) nakledilmiştir. Üçüncü yorum ise Ebû Zerr’den rivayet edilmiştir.”[11]

Hz. Muhammed’den rivayet edilen hadisleri değerlendirdikten sonra aynı şekilde sahabe ve tabiundan nakledilen rivayetleri değerlendiren Halil Aldemir söz konusu rivayetlerin değerlendirmesinde şunları belirtmektedir:

“Gazaba uğrayanlar ve dalâlette olanlar hakkında Hz. Peygamber’den (s.a.v.) nakledilen rivayetler olmakla birlikte onun hadislerinde Fatiha Sûresi’nde nimet verilenlere ilişkin herhangi bir açıklama söz konusu değildir. Ancak sahabe ve tâbiûndan nakledilen rivayetlerde gazaba uğrayanlar ve dalâlette olanlar hakkında yapılan açıklamaların yanı sıra nimet verilenler hakkında da izahlar mevcuttur…

Gazaba uğrayanların Yahudiler ve dalâlette olanların Hıristiyanlar şeklinde tefsir edilmesi ise hadisler ile sabittir. Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından farklı yerlerde dile getirildiği anlaşılan bu yorum, bazı ilim adamlarının iddia ettiği gibi[12] sıhhat bakımından bir problem taşımamaktadır.[13] Ancak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu hadislerinin Fatiha Suresi ile irtibatı net değildir. Bununla birlikte sahabe, tâbiûn ve daha sonraki müfessirlerin önemli bir kısmı bu ayeti bu şekilde yorumlamışlardır.”[14]

Bu değerlendirmelerden sonra tefsir kaynaklarında ayete olan yaklaşımları incelemek istiyoruz:

Kurtubi’nin belirttiği gibi “غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ile “وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ” ifadeleriyle kimlerin kastedildiği müfessirler arasında ihtilaf konusudur. Yaptığımız incelemede “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadelerinin, altıncı ayette zikredilen bahtiyarların birer sıfatı, bedeli veya hali olduğunu tespit ettik. Dolayısıyla anlamın ona göre verilmesi gerektiği kanaatine ulaştık.

Fatiha suresinin son ayetini gramer açısından doğru inceleyen müfessirlerin neredeyse hepsinin, yaptıkları açıklamalarla ayete verdikleri mana arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır. Yapılan dilbilgisel açıklamalardan sonra kurala uygun mananın veril(e)memesi dikkatlerimizi çekmektedir. Görebildiğimiz kadarıyla ayet üzerinde farklı mülahazalarda bulunan ve dilbilgisi açısından inceleyen ilk kişi Ferra (h.207) olmuştur:

وقوله تعالى : { غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم . . . } بخفض ” غيرِ ” لأنها نعت للذين ، لا للهاء والميم من ” عليهم ”

Ferra’nın yaptığı açıklamalardan ayette geçen “غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesinin kendinden önceki “الذينَ ” kelimesinin sıfatı olduğu anlaşılmakta ve dolayısıyla صراط غيرِ anlamına gelmektedir.[15]

Ayetin sonunda zikredilen “وَلاَ ٱلضَّآلِّينَ” kısmının “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesine atıf olduğunu dikkate aldığımızda cümlenin anlamı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu mana ise Kur’ân’ın bütünlüğüne, ayetin bulunduğu bağlama uymaktadır.

Benzer görüşte bulunan diğer bir müfessir ise Ahfeş (h.215)’tir:

{غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم} ( 7 ) هؤلاء صفة { الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ } لان ” الصراطَ ” مضاف إليهم ، فهم جرّ للإضافة . وأجريت عليهم ” غير ” صفة أو بدلا.

Ahfeş, Ferra’dan farklı olarak, ayette geçen “غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesinin kendinden önce zikredilmiş olan “الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ” ifadesine sıfat veya bedel olabileceğini söylemektedir.[16]

Zemahşerî (h.538), yedinci ayeti tefsir ederken şu ifadeyi kullanmaktadır:

{غَيْرِ المغضوب عَلَيْهِمْ} بدل من الذين أنعمت عليهم، على معنى أنّ المنعم عليهم: هم الذين سلموا من غضب الله والضلال، أو صفة على معنى أنهم جمعوا بين النعمة المطلقة وهي نعمة الإيمان، وبين السلامة من غضب الله والضلال.

Zemahşerî’nin açıklamasından da açıkça anlaşıldığı gibi {غَيْرِ المغضوب عَلَيْهِمْ} ifadesi kendinden önce geçen “الذين أنعمت عليهم” ifadesinin bedelidir. Bu açıklamayı yapan Zemahşerî, ayetin: “kendilerine nimet verilenler; onlar Allah’ın gazabından ve dalaletten kurtulmuşlardır” şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmektedir. Zemahşerî’nin ifade ettiğine göre { غَيْرِ المغضوب عَلَيْهِمْ } ifadesi aynı zaman ‘الذين أنعمت عليهم’ ifadesinin sıfatı da olabilir. Buna göre anlam “İman nimeti ile Allah’ın gazabı ve dalaletten kurtulma vasıflarını birleştirmiş olanlardır” şeklinde olur.[17]

Zemahşerî ayete yaptığı dilbilgisi açıklamalardan sonra zayıf bulduğu bir görüşe yer vermektedir:

وقيل المغضوب عليهم: هم اليهود؛ لقوله عز وجل: { مَن لَّعَنَهُ ٱللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ } [المائدة: 60]. والضالون: هم النصارى؛ لقوله تعالى: { قَدْ ضَلُّواْ مِن قَبْلُ } [المائدة: 77]…

Bu görüşe göre “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesi ile Maide suresi 60.ayetinde “Onlar, Allah’ın lânetlediği ve gazaba uğramış kimselerdir” sözünde işaret edilenin Yahudiler olduğu anlaşılmaktadır. “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadesi ise Maide suresi 77.ayetinde “Onlar daha önce sapmışlardı” hatırlatması ile kastedilen Hristiyanlardır.[18]    

Zemahşerî çok açık bir şekilde savunduğumuz manayı hem gramer hem de anlam açıdan ortaya koymaktadır. Dikkatimizi çeken diğer bir husus ise Zemahşerî’nin rivayetlere yer vermemesidir. Ayetin tefsirinin son kısmında ise Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsir etmeye çalışanların açıklamasını zayıf bulmakta, dolayısıyla isim vermeden yalnızca farklı bir görüşün var olduğunu zikretmektedir.[19]

Tabersi (h. 548) yedinci ayeti tefsir ederken ‘غَيْر – gayr’ kelimesinin i’rab yönünü incelemekte ve bu kelimenin esreli okunuşunun birkaç sebebini dile getirmektedir:

  1. “عَلَيْهِمْ” kelimesinde geçen ‘hum’ zamirinin bedelidir,
  2. “الذين” kelimesinin bedelidir,
  3. “الذين” kelimesinin sıfatıdır.

Tabersi, açıklamalarına devam ederek ‘غَيْر’ kelimesinin nasb okunması halinde de birkaç ihtimalden söz etmektedir:

  1. “عَلَيْهِمْ” kelimesinde zikredilen ‘hum’ zamirinin hal’i olmasından dolayıdır,
  2. “غير” kelimesinin “istisnai munkati” olmasından dolayıdır,
  3. Takdirî olarak ‘أعني’ kelimesinin mef’ulu olmasından dolayıdır.

Dikkat edilirse, Tabersi’nin gramer açısından yaptığı bu açıklamalar ve buna bağlı olarak elde edilen mana, çalışmamızda savunduğumuz manayı her açıdan desteklemektedir.[20]

Zikredilen gramer ve mana ilişkisi hususları dikkate alındığı zaman Fatiha suresi altıncı ve yedinci ayetlerin şu şekilde tercüme edilmesi daha uygun olacaktır:

“Sen bizleri doğru yolda; kendilerine nimet verdiklerinin yolunda daim kıl ki onlar senin gazabına yol açacak eylemlerde bulunmayan ve doğru yoldan sapmayan kimselerdir”.

Bununla beraber Fatiha suresi altıncı ve yedinci ayetlerine şu şekilde meal verilmesi de doğrudur:

  1. “O halde ey Rabbimiz sen bizleri doğru yolda, gazabına yol açacak eylemlerden uzak durdukları ve doğru yoldan sapmadıkları için senin nimetlerine gark ettiğin kimselerin yolunda daim kıl.”
  2. “O halde ey Rabbimiz! Sen bizleri doğru yolda; nimet verdiklerinin yolunda daim kıl: çünkü onlar senin gazabına yol açacak eylemlerde bulunmayanlar ve inanç konusunda doğru yoldan sapmayan kimselerdir.”[21]

Yaptığımız araştırmalar neticesinde ulaştığımız sonucu ve bu konudaki görüşlerimizi beyan ettik. Şimdiki aşamada ise incelemeye aldığımız bazı meallerde bu ayetlere verilen anlamları çalışmamızda kısaca zikretmek istiyoruz.

C.                    Meallerde Fatiha Suresi Altıncı ve Yedinci Ayetlerinin Manaları ve Değerlendirilmesi

Bu bölümde birkaç farklı dilde yayımlanan mealleri incelemek istiyoruz. Bu dilleri dilbilimcilerin tasnifine göre birbirine yakınlığı yönünden üç kısımda değerlendirmemiz mümkündür:

Birinci grupta Altay Dil Ailesinin kollarından birisi olan Türki Dillerdir. Türk dili başta olmak üzere Azerice, Özbekçe, Tatarca, Kazakça ve Kırgızca yayımlanan mealleri inceledik. Bu diller birbirine oldukça yakındır. Aralarında harf değişimleri öğrenildiği takdirde kolayca öğrenilebilmesi mümkündür.

İkinci olarak Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer alan İngilizce ve Rusça meallere yer verdik.

Son kısımda ise Hami-Sami dil ailesindeki İbranice yayımlanan mealleri tetkik ettik.

Arzuladığımız tüm meallere ulaşmada zorluk çektik. Ulaşamadığımız diğer mealleri ise bir sonraki çalışmamızda ele almayı ümit ediyoruz. Bu aşamadaki araştırmamızın hedefi meallerde Fatiha suresi son iki ayetine verilen manayı tespit ve tetkik etmek olacaktır. Makalenin sınırlı tutulabilmesi için birbirine benzeyen görüşler kategorize edilecektir.

1.                      Türkçe Mealler  

Bilindiği gibi Türk dilinde iki yüzü aşkın Kur’ân meali bulunmaktadır.[22] Bu meallerin hepsine ayrı ayrı bakmak makalemizin boyutlarını aşacağından ve bir hayli zor olacağından mevcutlar arasından birkaç tanesiyle yetineceğiz.[23] İncelediğimiz mealler Fatiha suresi altıncı ayette geçen “اهْدِنَا – ihdina” kelimesine “dosdoğru yola ilet”, “doğru yola hidayet et” ve “doğru yola ulaştır” gibi manalar içeren ifadelerle Türkçeye aktarmışlardır. Bu mealler arasında sadece A. Fikri Yavuz parantez içinde “sabit eyle” ifadesini kullanmıştır. Ayetin geçtiği bağlam göz önünde bulundurulduğunda söz konusu kelimenin “sabit eyle/daim kıl” şeklindeki çevirisi doğru olmaktadır.

Fatiha suresinin yedinci ayetine gelince incelediğimiz Türkçe meallerden sadece bir meal yukarıda savunduğumuz manayı vermiştir; Ömer Rıza Doğrul, her ne kadar altıncı ayete dikkat etmediyse de, yedinci ayeti şu şekilde tercüme etmiştir:

“Bizi doğru yola ilet. Nimetine erenlerin, gazaba uğramayanların ve sapmayanların dosdoğru yoluna ulaştır Ulu Tanrı! Âmin”[24]

Ömer Rıza Doğrul bu manayı verdikten sonra ayetle ilgili bazı açıklamalar ve yorumlar yapmaktadır. Açıklamasında Yahudi ve Hristiyanlardan bahsetmektedir. Dolayısıyla yapılan meal doğru olsa da izahta hata bulunmaktadır.[25]

Dikkatimizi çeken diğer bir çalışma ise Ahmet Hamdi Akseki’nin kaleme aldığı “Namaz Surelerinin Türkçe Terceme ve Tefsiri” başlıklı eseridir. Bu eserde Fatiha suresinin yedinci ayeti şu şekilde tercüme edilmiştir: “… Kendilerine bol bol nimet verdiğin bahtiyarların yoluna, ki onlar ne azıp sapmış, ne de gazabına uğramışlardır.”[26]

Bu manayı tercih eden Akseki ayetin tefsir bölümünde herhangi bir açıklamada bulunmamaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi söz konusu mananın bu istikamette olması hem gramer hem de ayetler arasındaki bağlamdan dolayı daha isabetli olmaktadır.

2.                      Azerice Mealler

İncelediğimiz Azerice mealler Fatiha suresi altıncı ayete şu manaları vermişlerdir: Mırza Resul İsmailzade Duzal[27] “Bizi doğru yola hidayət et – bizi doğru yola hidayet et” şeklinde tercüme etmektedir.[28] Bünyadov ve Memmedeliyev ise “Bizi doğru (düz) yola yönəlt! – bizi doğru (düz) yola yönelt!” şeklinde meal yapmışlardır.[29]

İncelediğimiz bu mealler Fatiha suresinin altıncı ayetine hem gramer hem de mana açısından ters düşmekte ve dolayısıyla icap eden manayı vermemektedir.

Yedinci ayete gelince sadece Mırza Resul İsmailzade Duzal doğru mana vermiştir:

“Ne’mәt verdiyin kimsәlәrin yoluna ki, onlar qәzәbinә düçar olmamışlar, azğın da deyiller – Nimet verdiğin kimselerin yoluna ki, onlar gazabına düçar olmamışlar, azgın da değildirler.”

Mırza Resul İsmailzade Duzal’ın ayete verdiği mana doğrudur. Azerice mealleri özetlemek gerekirse altıncı ayete verilen manalar yanlış bulunmaktadır. Fakat yedinci ayete sadece Mırza Resul verdiği mana ile isabet etmiştir.

3.                      Özbekçe Mealler  

Özbek dilinde incelediğimiz meallerde Fatiha suresi altıncı ayeti şu şekilde tercüme edilmiştir:

Altınhan Tora ayeti “Бизларни бошла тўғри йўлға – Bizleri doğru yola başlat” şeklinde tercüme etmiştir.[30]

Alauddin Mansur ise ayeti “Ўзинг бизни Тўғри Йўлга ҳидоят қилгин – Sen bizi Doğru Yola hidayet eyle” şeklinde tercüme etmiştir.[31] Daha sonra Alauddin Mansur şerh bölümünde “ihdina” kelimesinin sözlük anlamlarını açıklarken “hidayet et, gönder, başlat…” gibi manalara geldiğini söylemektedir.[32] Dolayısıyla Özbek dilinde yayımlanan meallerde çalışmamızda savunduğumuz mana verilmemiştir.

Fatiha suresinin yedinci ayetine gelince Özbekçe meallerin birçoğu yanlış mana vermiştir. Ayete faklı yaklaşım gösteren çok az Kur’ân mütercimi olmuştur. Altınhan Tora 7.ayeti iki ayet olarak göstermekte ve “7. Ул зотларининг йўллариғаки, Сан аларға инъом қилдинг. 8. На аларға ғазабинг нозил бўлғондур ва на алар йўлдин озганлардур” şeklinde meal yapmaktadır. Bu mealin Türkçesi “O zatların yollarına ki Sen onlara nimet olarak verdin. Onlara ne gazabın inmiştir ne de yoldan sapmışlardır” şeklindedir.

Görüldüğü gibi ayet doğru tercüme edilmiştir. Fakat tefsir bölümüne baktığımız zaman “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ifadesinden kasıt Yahudi, “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadesinden kasıt ise Hristiyanlar olduğu şeklindeki açıklamalarını görmekteyiz. Dolayısıyla ayete doğru anlam verilmiş ama açıklama yanlış yapılmıştır. Buna benzer mana ve açıklamaları Abdulaziz Mansur ve Alauddin Mansur’un mealinde görebiliriz.[33]

İncelediğimiz mealler arasında sadece Hindistaniy doğru mana vermiştir. Kanaatimize göre bunu diğer mütercimler gibi herhangi açıklama yapmayışına borçludur. Dolayısıyla meal mana ve gramer açısından doğrudur. Hindistaniy 5-7.ayetleri birleştirerek şu şekilde tercüme etmiştir: “Эй Парвардигоро, бизни тўғри йўлга солгин. У йўлни анбиё (пайғамбар)лар ва авлиёлар ва солиҳ бандаларингга инъом қилгансан. Улар Сенинг тарафингдан ғазаб қилинган ва гумроҳ бўлганлардан ҳам эмаслар – Ey Yaratıcı olan Allah, bizleri doğru yola ilet. Sen o yolu peygamberler ve evliyalara nimet olarak verdin. Onlar Senin tarafından gazabına uğramamış ve sapmış değildirler.”[34]

Özetle Özbekçe meallerin altıncı ayette başarısız fakat yedinci ayette kısmen başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim yedinci ayete gramer açısından olan yaklaşımlar ve verilen manalar takdire şayandır.

4.                      Tatarca Mealler

Tatar dilindeki mealleri incelerken bu çalışmaların acilen redaksiyona ihtiyacı olduklarını gördük. Nitekim ulaşabildiğimiz eserlerin çok eski ve yıllarca önce basılmış olmalarının yanısıra kitap hakkında yeterince bilgi verilmemesinin okurları olumsuz etkilediğine inanmaktayız.

Tatar dilindeki bazı mealleri analiz ettikten sonra şu tespitlerde bulunmak mümkündür: Diyanet İşleri Başkanlığı destekleriyle 2006 yılında yayımlanan “Kur’ân-ı Kerim ve İzaatlı Manası” adlı mealde altıncı ve yedinci ayetler birleştirilerek şu şekilde tercüme edilmiştir:

“Бизге догъру ёлны косьтер. Озьлерине лютф ве икрам эткен кимселеринънинъ ёлуны; гъадапкъа огърагъанларнынъкине ве сапыкъларнынъкине дегиль! – Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil!”[35]

Görüldüğü gibi ayetlere genel ve yaygın fakat hatalı mana verilmiştir.

Nogmani Fatiha suresi altıncı ayeti şöyle tercüme etmiştir: “Ий тәрбиячебез Аллаһ! Безләрне туры юлга күндер! – Ey mürebbimiz Allah! Bizleri doğru yola gönder!”[36] Nogmani, ayetin yorumunu da şu şekilde yapmaktadır: “Туры юл – Коръән һәм сөннәт юлыдыр – doğru yol – Kur’ân ve Sünnet yoludur.”[37] Nogmani tarafından yapılan bu açıklamalar Fatiha suresinde verilmek istenen mesaja uygun düşmemektedir.

Yedinci ayet şu şekilde tercüme edilmiştir:

“Ул юлны Син әүвәлгеләргә ингам итеп бирдең, безләрне Синең ачуың төшкән вә адашкан кешеләрне бидеґәтъ һәм заләләт юлыннан башка юлга күндер,[38] ягъни Сине ачуландырмаган һәм хак юлдан адашмаган кешеләр юлына күндер!”

Konumuzu ilgilendiren kısmı ele alırsak Nogmani “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadelerine “seni kızdıranların ve yanılmış insanların hem bid’at hem de dalalet yolundan başka yola gönder” şeklinde yorumlar yapmaktadır. Daha sonra ise yaptığı meali açıklamak için “yani seni kızdırmayan ve hak yolundan sapmayanların yoluna gönder” şeklindeki yorumları da dikkat çekmektedir. Böylece netice olarak Nogmani ayete – dolaylı olarak olsa da – savunduğumuz manayı vermiştir.[39]

5.                      Kazakça Mealler

Kazakça meallerde ise, Fatiha suresinin altıncı ayetiyle alakalı meal ve yorumlar şöyledir:

Halife Altay ve Saule Kajı Bekenkızı Fatiha suresi altıncı ayeti şöyle tercüme etmişlerdir “Бізді тура жолға сала гөр! – bizi doğru yola ilet.” Dolayısıyla “ihdina” kelimesine “сала гөр/ilet” manasını vermiş bulunmaktadırlar.[40]

Alauddin Mansur ise “Өзің бізді тура жолға бастағын – Sen bizi doğru yola ilet” şeklinde meal yapmıştır. Daha sonra Alauddin Mansur ayetle alakalı açıklamalar ve kelime tahlilleri yapmakta fakat bağlamla alakalı bir şey söylememektedir.[41]

  1. Aday, D. Ebumenaf, A. Ahmet, D. Mubar ve I. Paltöre’den oluşan heyet, ayeti şu şekilde tercüme etmiştir: “Бізді тура жолмен жүргізе гөр! – bizi doğru yol ile yürüt!”[42]

Son olarak “The Holy Qur’an with Kazak and English Translations” adlı mealinde Fatiha suresi 6-7.ayetler birleştirilerek şu şekilde Kazakçaya aktarılmıştır: “Біздерді (Өзіңнің) қаһарыңа ұшырағандардың және адасқандардың емес, Өзің нығметке бөлендіргендеріңнің жолы болған тура жолмен бастай көр – Bizleri (Senin) kahrına uğrayanların ve yolunu kaybetmişlerin değil, Senin nimet verdiklerin yolu olan doğru yola başlat.”[43]

İncelediğimiz Kazakça meallerde Fatiha suresi altıncı ayetine verilen anlamları özetlemek gerekirse hiçbir mealde savunduğumuz “sabit eyle/daim eyle” şeklindeki açıklamalar bulunmamaktadır.

Kazakça meallerde Fatiha suresi yedinci ayetine verilen manalara gelince sadece iki meal yazarı savunduğumuz manayı vermiştir. Alauddin Mansur ayete şu anlamı yüklemiştir:

“(Біздерді) сондай кісілердің жолына (бастағын), Сенің өзің оларға (Тура жолды) тарту еткенсің – олар (Сен тараптан) ғазабыңа жолықпағандар және адаспағандар.”

Bu meali Türkçeye şu şekilde aktarabiliriz: Bizleri öyle kişilerin yolunda yürüt ki Sen onlara doğru yolu göstermişsin – onlar (Senin tarafından) gazabına uğramamışlar ve yanılmamışlardır.

Alauddin Mansur ayetin tefsir kısmında ise gazaba uğrayanların Yahudiler, doğru yoldan sapanların ise Hristiyanlar olduğunu açıklamaktadır. Yani, daha önce diğer çalışmalarda da gördüğümüz gibi, yapılan yorum verilen manaya ters düşmektedir.[44]

Doğru manayı yansıtan ikinci meal yazarı ise Orazbay son iki ayeti birleştirerek  “Бізді сират мұстақимға – (яғни) қаһарға кезікпегендер мен азғындыққа салынбағандардың, Сен оларға игілік сыйлағандардың (тура) жолына сала гөр! – Bizi sıratı müstakime (yani) kahra uğramamış ve azmamış, Sen iyilik verdiklerinin (doğru) yoluna ilet… ” şeklinde Kazakçaya aktarmıştır.[45]

Açıkça görüldüğü gibi bu iki meal ayetin bağlamına ve gramer yönüne uygun düşmektedir. Fakat yaptıkları yorumlar alakasız olduğundan dolayı mütercimin kastını ve yaklaşımını tespit etmek zor değildir.

6.                      Kırgızca Mealler

Aktarılan bilgilere göre Kırgız dilinde yaklaşık altı yedi tane meal bulunmaktadır.[46] Biz bu meallerin sadece birkaç tanesine ulaşabildik. Bu mealleri inceleyerek şu neticeye vardık: Ernis Tursunov Fatiha suresi altıncı ayeti “Туура жолго баштагын… – Doğru yolu göster…” şeklinde tercüme yapmıştır.[47] İncelediğimiz “Iyık Kur’ân” isimli mealde ise neredeyse Ernis Tursunov’un yaptığı mealiyle aynıdır.[48] Alauddin Mansur ise bu ayete “Туура Жолго жолдогун! – Doru Yola ilet/yönlendir” olarak meal vermiştir.[49]

Kırgız dilinde yapılan bu mealler savunduğumuz ve dilbilimsel açıdan gereken anlamı vermemektedirler.

Yedinci ayete gelince incelediğimiz Kırgızca meallerin her biri farklı bir yaklaşım sergilemişlerdir:

Ernis Tursunov Fatiha suresini şiirsel tercüme etmeye çalıştığı için yedinci ayetin manası neredeyse fark edilmemektedir. Bununla beraber kafiyeyi tutturabilmek için de ayette olmayan kelimeler eklemek mecburiyetinde kalmıştır.[50]

Iyık Kur’ân mealinin yazarları ise ayete “(ошол) Сенин каарыңа калбагандар жана адашпагандарга Өзүң тартуулаган жол – ki senin kahrına uğramayan ve sapmayanlara Kendin gösterdiğin yol” şeklinde verdikleri mana gramer ve bağlam açısından tamamen uygun düşmektedir. Fakat ayetin yorum kısmında ise Beydavi’ye atıfta bulunarak burada kastedilenlerin Yahudi ve Hristiyanlar olduğunu vurgulamaktadırlar.[51]

Aslında sadece Alauddin Mansur ayeti doğru tercüme etmektedir: “Бизди казапка дуушар болбогон жана Акыйкат Жолдон тайбагандарга Өзүң атаа кылып берген Жолуңа, Туура Жолго жолдогун! – Bizleri gazaba duçar olmayan ve Hakikat Yolundan kaymayanlara Kendin nimet olarak verdiğin Yoluna, Doğru Yola yönelt!”

Alauddin Mansur ayete herhangi bir yorum eklememektedir. Fakat Özbekçe ve Kazakça mealleri incelerken Alauddin Mansur’un ayetin yorum kısmında Yahudi ve Hristiyanlardan bahsettiğini görmüştük. O zaman eğer Özbek ve Kazak dillerinde yaptığı mealleri dikkate almazsak Kırgız dilinde yaptığı bu meali doğru kabul etmemiz gerekir.[52]

7.                      İngilizce Mealler

İngilizce meallerin bir kısmında Fatiha suresi altıncı ayetiyle alakalı şu sonucu elde ettik: Abdullah Yusuf Ali ve Muhammed Marmaduke Pickthall “Show us the straight way/path – bize doğru yolu göster” şeklinde tercüme etmişlerdir.[53] Böylece “ihdina” kelimesine “show/göstermek” anlamını vermiş bulunmaktadırlar. Muhammed Esed “Guide us the straight way – bizi doğru yola yönlendir” olarak meal yapmıştır.[54] Bilindiği gibi “guide” kelimesi “rehberlik etmek, yönlendirmek” anlamlarına gelmektedir. Muhammad Habib Shakir ise “Keep us on the right path – bizi doğru yolda sürdür/sabit eyle” şeklinde yaptığı meali ile isabet ettiğini düşünmekteyiz.[55] Malum, İngilizcede “Keep on” ifadesi “devam etmek, sürdürmek” anlamlarına gelmektedir. Ayetteki örnekte ise “keep sth. on” kalıbı kullanılmakta ve “tutmaya devam etmek” manasını ifade etmektedir. Bağlam dikkate alındığında M.H. Shakir’in yaptığı meal doğru olmaktadır.

Yedinci ayetle alakalı olarak incelenen meallerin birçoğu bizim bu makalede savunduğumuz manayı vermemiştir. Söz konusu mealler arasında farklı yaklaşımı sergileyen Abdullah Yusuf Ali olmuştur:

“The way of those on whom Thou hast bestowed Thy Grace, those whose (portion) is not wrath, and who go not astray.”

Bu meali şu şekilde tercüme edebiliriz: “Kendilerine nimet verdiğin insanların yoluna ki onlar ne gazabına uğramışlar ne de sapmışlardır.” Yusuf Ali bu ayetle alakalı iki dipnotla açıklama yapmıştır. Sadece konumuzla alakalı kısma dikkat çekmek istiyoruz: “…The negative ghayr should be construed as applying not to the way, but as describing men protected from two dangers by Allah’s Grace.” Yani “olumsuz ‘gayr’ edatı ‘yoluna değil’ şeklinde yorumlanmalıydı, fakat Allah’ın lütfüyle iki tehlikeden (gazaba uğrayanlar ve sapanlar) korunmuş insanları betimlemektedir.” Yusuf Ali’nin meal ve yorumlarını özetlemek gerekirse ayette geçen “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve“وَلَا الضَّالِّينَ”  ifadeleri “Nimetine erenlerin”i betimlemektedir. Dolayısıyla ayette Yahudi ve Hristiyanlar söz konusu edilmemiştir.

İngilizce mealleri incelerken dikkatimizi çeken diğer bir husus ise Muhammed Esed’in yaklaşımıdır. Esed yedinci ayete genel ve yaygın manayı verdikten sonra yorum kısmında iki farklı görüşü aktarmaktadır:

  1. Zemahşerî gibi düşünenler; “nimet bahşettiklerinin yoluna…” pasajını şöyle anlamışlardır: Senin gazabına uğramamış ve sapıklığa düşmemiş olanların yoluna.” Yani “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve“وَلَا الضَّالِّينَ” ifadeleri “kendilerine nimet verilenleri” ifadesinin açıklayıcı/defining mahiyetini taşımaktadır.
  2. Begavi ve İbn Kesir gibi düşünenlere göre; “غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِم” ve“وَلَا الضَّالِّينَ” ifadeleri “gazaba uğrayanlarınkine ve sapanlarınkine değil” şeklinde anlaşılmalıdır.[56]

İngilizce mealleri özetlemek gerekirse M.H. Shakir altıncı ayete doğru mana vermektedir. Yedince ayette başarılı olan ise Yusuf Ali’dir. Bununla beraber Esed bazı açıklamalarıyla farklı manaların da var olduğunu hatırlatmaktadır.

8.                      Rusça Mealler  

Rusça meallerde[57] Fatiha suresi altıncı ayetindeki “ihdina” kelimesinin: “Направь нас на прямой путь – bizi doğru yola yönlendir”, “Веди нас путём прямым – bizi doğru yola ilet” ve “Веди нас прямым путём истины, блага и счастья – bizi doğru, hayır ve mutluluk yoluna ilet” şeklinde tercüme edildiğini görmekteyiz.

Görüldüğü gibi meallerde genel olarak “doğru yola ilet/yönlendir” anlamları verilmiştir. Elde ettiğimiz verilere göre “ihdina” kelimesinin Rusçaya bu şekilde çevrilmesi bağlam ve gramer açıdan doğru olmamaktadır.  Bununla birlikte bazı Rusça meallerde Fatiha suresi yedinci ayetine mana verilirken ayetteki gramer ve bağlamın dikkate alındığını müşahede etmekteyiz:

  1. Boguslavskiy 6-7. ayetleri birlikte ele alarak şu şekilde tercüme etmektedir:

“Направь нас на прямой путь, на путь тех, к которым Ты благоволишь, которые не подпали под гнев Твой и не заблуждаются – Bizleri doğru yola ilet, onların yoluna ki Sen onlara iyilikte bulundun, onlar ki Senin öfkene uğramadılar ve (doğru yoldan) sapmazlar.”[58]

Rusça yapılan bu meal dikkatlice okunduğunda görülecektir ki “غَيْرِ المغضوب عَلَيْهِمْ” ile “وَلَا الضَّالِّينَ” ifadeleri  “الذين أنعمت عليهم” kısmındaki “عَلَيْهِمْ” kelimesinin [هم] zamirine bedel veya sıfat yapılmaktadır. Bu mananın ise hem gramer hem de suredeki verilmek istenilen mesajın manası bakımından isabetli olduğunu düşünmekteyiz.

  1. Şidfar’ın mealinde Boguslavkiy’nin verdiği manaya benzer anlamı görmekteyiz:

“Путем тех, кому ниспослал Ты милость Свою, кто не познал гнева Твоего и не впал в заблуждение – Kendilerine ihsanda bulunduğun yol ile ki onlar senin gazabını tatmamış ve sapmamışlardır.”

Her ne kadar Şidfar ayetin manasını eklediği yorumlarla biraz farklı yansıtmış olsa da Boguslavskiy’nin verdiği meale benzemekte ve dilbilim açısından daha isabetli görünmektedir.[59]

  1. Son olarak Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik’in hazırladıkları üç ciltli tefsir-mealde 6-7. ayetlerine yer vermek istiyoruz:

“Поведи нас на прямой путь, на путь тех, которых Ты одарил благами, на которых не пал Твой гнев, и они не заблудшие – Bizleri doğru yola götür/ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet ki onlara gazabın inmemiş ve onlar sapmış değildirler.”[60]

Yapılan bu meal, ayetin cümle yapısına uygundur ve kanaatimize göre bu şekilde olmalıdır. Fakat ayetin tefsir kısmını okuduğumuz zaman meal kısmında verilen manayı anımsatacak açıklamalar bulunmamaktadır. Önemine binaen Rusça yapılan tefsir metnini burada zikretmek istiyoruz: “Т.е. получающие “награды” это не значит те люди, которые в земном мире на глазах всех обретают временные земные блага, но в действительности, они из тех, которые удостоятся Твоего гнева, и которые теряют дорогу к истинному благу и счастью. Из этого толкования ясно, что под “наградой” подразумевается та истинная и нескончаемая награда, что обретается в результате шествия по прямому пути и ради довольства Аллаха, а не те преходящие видимые награды, которые до этого получили фараоны, намруды и каруны. И ныне на наших глазах их получают тираны, грешники и те люди, что скитаются в дебрях заблуждения.”[61]

Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik’in yaptıkları tefsiri şu şekilde özetleyebiliriz: “kendilerine nimet/награды verdiklerinin” ifadesinden maksat “dünyada geçici nimetlere nail olanlar değildir”. Aslında ayette kastedilen Senin gazabına nail olanlar ile mutluluk ve huzura giden yolu kaybedenlerdir.[62] Yapılan bu yorumlar meal kısmında verdikleri mana ile örtüşmemektedir. Dolayısıyla meal ile ona yapılan yorum arasındaki muğlaklık akıllarda bazı soru işaretleri bırakmaktadır.[63]

Bilindiği gibi Ruslar uzun zamandan beri Kur’ân’ı yakından tanımaktadırlar. Bu tarihi I. Petro zamanına kadar götürmemiz mümkündür.[64] Fakat yaptıkları Kur’ân’la ilgili çalışma ve tecrübeleri Türkiye’nin ulaştığı ilmi seviyenin gerisinde olduğunu düşünmekteyiz. Bu olumsuzluklara rağmen, çalışmamızda gördüğümüz gibi, Kur’ân’ı anlamada yaptıkları özgün tespitler takdire şayandır.

9.                      İbranice Mealler  

İbranice Kur’ân meallerinin sayısı oldukça azdır. Tespitlerimize göre toplam dört meal bulunmaktadır. Söz konusu mealleri kronolojik olarak incelemek istiyoruz:

Almanya’nın Leipzig şehrinde 1857 yılında yayımlanan “Alkoran o ha-Mikra” adlı mealinde Fatiha suresi altıncı ayetini şu şekilde çevirmiştir:

הורנו דרך המישרים ארחותיהם

Türkçesi: “Bizlere onların doğru yolunu göster.” Herrmann Reckendorf ayette geçen “onların” kim olduklarını “אלו המאמינים בדת מחמד – onlar Muhammed’in dinine inananlardır” şeklindeki dipnotla açıklık getirmektedir.[65]

Tel Aviv’de 1978 yılında Aharon ben Shemesh tarafından yayımlanan “Sefer ha Sfarim Shel ha-İslam” isimli mealde söz konusu ayeti şu şekilde tercüme etmiştir:

הנחנו בדרך הישר.

Bu mealin Türkçesi şöyledir: “Bize doğru yolu göster/Bizi doğru yola yönlendir.”[66] Ayette geçen “הנחנו” kelimesi “לנוח” kökünden türetilmiştir. Bu kelime Arapça “ن/و/خ” köküyle aynıdır. Hem İbranicede hem de Arapçada kökün asıl anlamı istirahat etmek/dinlenmek manalarıdır.[67] Ayetin içinde “לנוח” kelimesinin söz konusu mana uygun düşmemektedir. Dolayısıyla bu kelimenin diğer bir anlamını kullanmamız gerekmektedir. Kelimenin diğer bir anlamı ise “to lead, to guide/yol göstermek, rehberlik etmek” anlamlarıdır.[68] Durum böyle olunca – her ne kadar kanaatimize göre yanlış da olsa – ayete verilmek istenilen mana daha iyi anlaşılmaktadır.

Tel Aviv’de 1987 yılında yayımlanan “Al-Qur’an” isimli mealde 6. ayet şu şekilde tercüme edilmiştir:

נְחֵנוּ בְאֹרַח מֵישָׁרִים

Bu meali Türkçe şöyle tercüme edebiliriz: “Bize doğru yolu göster.”[69] Verilen bu manayı Aharon ben Shemesh’in mealinde bulmak mümkündür.

Son olarak Tel Aviv’de 2005 yılında yayımlanan Uri Rubin’in “ha Kuran” isimli mealinde ayete şu anlam verilmiştir:

נחנו באורח מישרים

Uri Rubin’in yaptığı bu meali Türkçeye şöyle aktarabiliriz: “Bize doğru yolu göster/Bizi doğru yola yönlendir.”[70] Bu mealde ayete verilen mana Aharon ben Shemesh tarafından yapılan manaya benzemektedir. Hatta Joseph Joel Rivlin’in yaptığı mealinin aynısı olduğunu görmekteyiz.

İbranice meallerin Fatiha suresi altıncı ayetine verdiği anlamları özetlemek gerekirse “doğru yolu göster” manası verilerek hiçbir mealde “sabit eyle/daim eyle” anlamları verilmemiştir.

Fatiha suresi yedinci ayete gelince incelediğimiz meallerdeki durum şu şekildedir: Joseph Rivlin hariç diğer meal yazarları ayette Yahudi ve Hristiyanların kastedildiğini ya açıkça zikretmektedirler ya da verdikleri manadan bu anlam çıkmaktadır. Fakat Joseph Rivlin’in mealine gelince onun yaklaşımının daha farklı olduğunu görmekteyiz. Mütercimin verdiği anlamın daha iyi anlaşılabilmesi için 6-7. ayetleri beraber zikretmek istiyoruz:

נְחֵנוּ בְאֹרַח מֵישָׁרִים:  אֹרַח אֵלֶּה אֲשֶׁר חַנּוֹתָ אוֹתָם : (אַשֶׁר) לאֹ הֶחָרוֹן עֲלֵיהֶם וְלאֹ (מִן) הַתּוֹעִים

Türkçesi: “Bize doğru yolu göster: üzerlerinde gazap olmayan ve sapanlardan olmayan kimselerin yolunu göster.”

Rivlin’in ayete mana verirken diğer İbranice meallerden etkilenmediği görülmektedir. Ayete grameri gözeterek ve bağlamı dikkate alarak mana veren Rivlin metinde Yahudi ve Hristiyanlardan bahsedildiğini dile getirmemektedir. Ayetle ilgi sadece “(אַשֶׁר) לאֹ הֶחָרוֹן עֲלֵיהֶם – üzerlerinde gazap olmayan” kısmını “אֲשֶׁר אֵינם זֽעוּמִים – onlar gazaplanmış değildir” şeklinde de tercüme edilebileceğine dikkat çekmektedir. Bu bakımdan Rivlin’in ayete olan bu yaklaşımını doğru bulmaktayız.

Çalışmamızdan genel anlaşılan şudur ki müfessirlerin birçoğu Fatiha suresi altıncı ayetinin manasını doğru tespit etmişlerdir. Buna rağmen Fatiha suresi yedinci ayetine gramer yönünden doğru tahlil yapabilmekteler fakat bu tahlile uygun anlamlandırmayı ver(e)memektedirler. Bizim bu yazıda da savunmakta olduğumuz sav ise gramer ve manayı tutarlı bir biçimde vermektir. Bununla birlikte örneğin Zemahşerî gibi çok az müfessir yedinci ayetle ilgili olarak sadece savunduğumuz manayı desteklemekte diğer görüşleri ise zayıf bulmaktadırlar.

Araştırdığımız meallere gelince, çok az meal mütercimi başarılı olmuştur. Altıncı ayetle ilgili sadece M.H. Shakir doğru mana vermiştir. Bununla birlikte A.F. Yavuz parantez içinde “sabit eyle” ifadesini kullanmıştır. Meallerin yedinci ayetle ilgili yaklaşımlarını olumlu bulduk. Nitekim birkaç meal mütercimi ayete mana verirken gramer açısından isabet etmişlerdir. Bazı meal-tefsirlerde ayet üzerine yapılan açıklamaların metindeki manayı destekleme bakımından başarılı olmadıklarını gördük. Bu mütercimlerin yaptıkları çevirilerde kendinden önceki görüş ve fikirlerden etkilendiğini tespit ettik. Zamanla bu yanlış çeviriler ayet metninin doğru çevirisinin yerine geçmiştir.

Halil Aldemir de “Surenin Mekke’de inen ilk surelerden biri oluşu, ilk muhatapların müşrik yapısı, Kur’ân’ın İslam’ın ilk yıllarında ehl-i kitaba yönelik ılıman tavrı, öncelikli olarak bu ayetler ile Yahudi ve Hıristiyanların hedef alınmadığını göstermektedir” ifadesine yer vererek görüşünü açıkça belirtmektedir ki isabet ettiğini düşünmekteyiz. Fakat devamında kendisine katılmadığımız “Esasında bu ayetin ilk hedefi müşrikleri hem Allah’ın gazabına uğramakla hem de dalâlette olmakla mahkûm etmektir. Ayrıca Müslümanların yolunun tek ve nimet yolu olması tevhid inancı ile uyum içinde iken, müşriklerin hem gazab hem de dalâlet ile damgalanmaları çokluğun tezahürü şirk ile paralellik arz etmektedir. Müşriklerin İslam karşısındaki muhalif tutumları, kendilerinin bu iki kötü sıfat ile tavsif edilmelerine neden olmuştur” fikriyle ayette kastedilen mananın farklı bir boyutta olduğunu iddia etmektedir.[71]

Yedinci ayetteki mananın yanlış anlaşılması zamanla ayetin üç farklı “sırat/yoldan” söz ettiği algısına yol açmıştır. Bu algıya göre ayette Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudilere ait yollardan söz edilmektedir. Hâlbuki ayette tek yoldan bahsedilmektedir o da “Sırat-ı Mustakım”dir.

Sonuç

Araştırmamız boyunca görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerim’in daha iyi anlaşılabilmesine için her zaman özel çaba gerekmektedir. Kur’ân her okuduğunda ilk defa okunuyormuşçasına verilen mesaja dikkat edilmelidir. Nitekim Kur’ân’ın ayetlerini doğru anlamak istiyorsak ön yargılardan sıyrılarak ayetlerin sahip olduğu gramer yapısını ve bağlamını dikkate almamız şarttır. Aksi halde, çalışmada verilen örneklerde de görüldüğü gibi, büyük yanlışların yapılması kaçınılmaz olur.

Faydasını kabul ettiğimiz ve değerli birer eser olan bu çalışmaları tenkit etmemiz ve bazı hataları ortaya koymamızın asıl sebebi, yeni yanlışlıklara yol açılmasını önlemek; düzeltme imkânı bulunanlar için bu gibi hatalara dikkat çekmektir.

Son zamanlarda Kur’ân üzerine telif edilen çalışmaların ümit verici mesafe katettiğini düşünmekteyiz. Bu durum ise yakın gelecekte daha da başarılı çalışmalara imza atılacağının belirtisidir. Bu yolda emek verenlerin gayretlerini minnetle anıyoruz. Nitekim çalışmaların en değerlisi Kur’ân’a hizmet eden çalışmalardır.

 

 

Kaynakça

Abu Adel, Koran, Perevod Smisla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovanie, 2008.

Aday, S., Ebumenaf, D., Ahmet, A., Mubar, D., Paltöre, I. (çevirmenler), Kuran Karim, 30. Para Mağınalık Audarma Jane Tapsir, Halife Altay Uluslararası Yardım Vakfı Yay., Almatı 2006.

Aharon ben Shemesh, Sefer ha Sfarim Shel ha-İslam, Karni Yay., Tel Aviv 1978.

Akdemir, Salih, Son Çağrı Kur’ân, Ankara Okulu Yay., Ankara 2009.

Akseki, Ahmet Hamdi, Namaz Surelerinin Türkçe Terceme ve Tefsiri, (tashih: İsmail Derin), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 21.baskı, Ankara 2012.

Aldemir, Halil, Fâtiha Suresi’nde Nimet Verilenler Gazaba Uğrayanlar ve Dalâlette Olanlar, Akademik Araştırma Dergisi, cilt 12, sayı 1, Samsun 2012.

al-Hamidi, Asadallah, el-İtkan fî Tercümeti’l-Kur’ân, Yorty Yay., Kazan 2005.

Altay, Halife, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, Kral Fahd Kur’ân-ı Kerim Basım Kompleksi, Suudi Arabistan 1991.

Arberry, Arthur John, The Koran İnterpreted, Touchstone Yay., New York 2009.

Asad, Muhammad, The Message of  The Qur’ân, İşaret Yay., İstanbul 2014.

Atamov, Mursal, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’ân Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), SBE, AÜİF, Ankara 2013.

Atay, Hüseyin, Kur’ân Türkçe Çeviri, Atay ve Atay Yay., Ankara 2007.

Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980.

Bekenkızı, Saule Kajı, Nurımbet, Askar Kajı, Kuranı Kerim, Kurannın 25, 26, 27, 28, 29, 30 Paraları Cane Fatiha Suresi, Arabşa Transkripsiyası Cane Kazakşa Mağınası, Almata 2008.

Bekenkızı, Saule Kajı, Nurımbet, Askar Kajı, Kurannın Otuzınşı Parası, Deyir Yay., Almata 2005.

Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen Yay., İstanbul 1965.

Boguslavskiy, Dmitriy Nikolayeviç, Koran, 4.baskı, Çağrı Yay., İstanbul 2005.

Bünyanov, Z.M. ve Memmedeliyev, V.M., Kur’ân’ı Kerim Meali, İpek Yolu Yay., Bakü 2007.

Çantay, Hasan Basri, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Mürşid Çantay Yay., İstanbul 1980.

Doğrul, Ömer Rıza, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm Tercüme ve Tefsiri, Muallim Ahmet Halit Kütüphanesi, İstanbul 1934.

Doğrul, Ömer Rıza, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm’in Tercüme ve Tefsiri, İnkılâp ve Aka Basımevi, İstanbul 1980.

Duzal, Mırza Resul İsmailzade, Qur’ani Kerim ve Azerbaycan Diline Tercümesi, 2006.

Dyüsenbi, Toktasın Ermaşulı, Kuran Karimnin Kazakşa Mağınası, Salık Tertibi Yay., Taraz 2009.

ed-Dervîş, Muhyiddin, İ’râbü’l-Kur’âni’l-Kerîm ve Beyânüh, Dâru’l-İrşâd, Humus 1992.

el-Ahfeş el-Evsat, Ebü’l-Hasen Saîd b. Mes‘ade, Meâni’l-Kur’ân, thk. Hüdâ Mahmûd Karâa, Mektebetü’l-Hancî, Kahire 1990.

el-Begavî, Ebû Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mes’ûd, Me‘âlimü’t-Tenzîl, Dâru Tayyibe, Riyad 1989.

el-Belhî, Ebü’l-Hasen Mukâtil b. Süleymân b. Beşîr el-Ezdî, et-Tefsîrü’l-Kebîr, Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî, Beyrut 2002.

el-Beyzâvî, Nâsırüddîn Abdullâh b. Ömer b. Muhammed, Envârü’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1998

el-Cessâs, Ebû Bekr Ahmed b. Alî er-Râzî, Ahkâmü’l-Kur’ân, thk. Muhammed Sâdık Kamhâvî, Dâru’l-İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1992.

el-Cevherî, Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd, es-Sıhâh, thk. Ahmed Abdülgafûr Attâr, Dâru’l-İlm li’l-Malâyîn, Beyrut 1990.

el-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut 1984.

el-Endelüsî, Ebû Muhammed Abdülhak b. Gâlib, el-Muharrerü’l-Vecîz fî Fefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2001.

el-Ferâhidî, Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-Ayn Muratteben alâ Hurûfi’l-Mu’cem, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003.

el-Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd, Meâni’l-Kur’ân, Âlemül-Kütüb Yay., Beyrut 1983.

el-Feyyûmî, Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Alî, Misbâhu’l Münîr, Lübnan Yay., Beyrut 1987.

el-Fîrûzâbâdî, Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya’kûb b. Muhammed, el-Kâmûsü’l-Muhît, Risâle Yay., Beyrut 2005.

el-Hüvvârî, Hûd b. Muhakkem, Tefsîru Kitabillâhi’l-Azîz, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1990.

el-Îcî, Ebü’l-Meâlî Muînüddîn Muhammed b. Abdirrahmân b. Muhammed, Câmiü’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004.

el-Kaysî, Ebû Muhammed Mekkî b. Ebî Tâlib Hammûş b. Muhammed, el-Hidâye ilâ Bulûği’n-Nihâye fî İlmi Meâni’l-Kur’ân ve Tefsîrihî ve Ahkâmihî ve Cümelin min Fünûni Ulûmih, Câmiatü’ş-Şârika, BAE 2008.

el-Kurtubî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Risâle Yay., Beyrut 2006.

el-Mansi, Abd es-Salam ve el-Afifi, Sumeyya, Tefsiru’l Kur’ân el-Muntahab, Mısır Vakıflar Müdürlüğü Yay., Kahire 2000.

el-Mâtürîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Risale Yay., Beyrut 2004.

el-Mâverdî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî, en-Nüketü ve’l-Uyûn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut trsz.

en-Nesefî, Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullâh b. Ahmed b. Mahmûd, Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, thk. Yûsuf Ali Büdeyvî, Dâru’l-Kelimi’t-Tayyib, Beyrut 1998.

en-Nîsâbûrî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ebi’l-Hasen b. el-Hüseyn, Îcâzü’l-Beyân an Meâni’l-Kur’ân, Tevbe Yay., Riyad 1997.

es-Sa’lebî, Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm, el-Keşf ve’l Beyân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2002.

es-San‘ânî, Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm, Tefsîru’l Kur’ân, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1989.

es-Semerkandî, Ebü’l-Leys İmâmü’l-hüdâ Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm, Bahru’l-Ulûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1993.

es-Süyûtî, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed, ed-Dürru’l-Mensûr fi’t-Tefsîr bi’l-Me’sûr, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Merkezü’l-Buhûsi ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyyeti’l-İslâmiyye, Kahire 2003.

eş-Şevkânî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Alî b. Muhammed, Fethu’l-Kadîr el-Câmi’ Beyne Fenneyi’r-Rivâye ve’d-Dirâye min İlmi’t-Tefsîr, thk. Abdurrahman ‘Umayr, Dâru’l-Vefa, Beyrut 1994.

et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Hicr Yay., Kahire 2001.

et-Tabersî, Ebû Alî el-Fadl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l Kur’ân, Dâru’l-Ulûm, Beyrut 2006.

et-Tûsî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî, et-Tibyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz.

ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî, el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmizi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyad 1998.

Gesenius, Friedrich Wilhelm, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, Baker Books Yay., Michigan 1996.

İbn Âşûr, Muhammed et-Tâhir b. Muhammed, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Dârü’t-Tûnüsiyye, Tunus 1984.

İbn Ebû Hâtim, Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî, Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm Müsneden an Rasulillâhi ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn, Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz, Riyad 1997.

İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Müessesetü Kurtuba, Kahire 2000.

İbn Şah Ahmet, Muhammet Sadık, Teshilu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’ân, Akademiya Poznaniya Yay., Kazan 2009.

İslamoğlu, Mustafa, Hayat Kitabı Kur’ân Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yay., İstanbul 2010.

İsmailov, Abdışşükür ve diğerleri, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, Erkam Matbaası, İstanbul 2006.

Karaoğlu, F., Koran, Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2012.

Khalidi, Tarif, The Qur’an, Penguin Books Yay., New York 2009.

Kraçkovskiy, İgnatiy Yulianoviç, Koran, 12.baskı, Feniks Yay., Rostov 2010.

Kuliev, Elmir Rafaeloğlu, Koran, 7.baskı, Ummah Yay., Yoşkar-Ola 2009.

Kurtnezir, Zakir, Kur’ân-ı Kerim ve İzaatlı Manası, Dolya Yay., 2007.

Magomedov, Süleyman, Svyaşennıy Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, Özel Baskı, Mahaçkale 2010.

Mansur, Alauddin, Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima, Çolpon Yay., Taşkent 2001.

Mansur, Alauddin, Kuran Karim Cana Anın Maanilerinin Kırgızça Kotormosu, Uçkun Yay., Bişkek 2005.

Mansur, Alauddin, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, Almatı-Bişkek 2006.

Nogmani, Kur’ân Tefsiri, Ankara 1996.

Orazbay, Zaripbay Cumanoğlu, Kuran Karim Jane Onın Mağınalarının Kazakşa Audarması men Tapsiri, Fasır-Ş Yay., Çimkent 2006.

Oryahili, Abdullah ve Şafik, Farhinur, Al-Koranul Karim, Milsan Yay., İstanbul 2010.

Osmanov Magomed–Nuri Osmanoviç, Koran, 3.baskı, Dilya Yay., Moskova 2009.

Öztürk, Mustafa, Kur’ân-ı Kerim Meali Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Ankara Okulu Yay., Ankara 2015.

Öztürk, Yaşar Nuri, Kur’ân’ı Kerim Meali, Yeni Boyut Yay., İstanbul 2011.

Pickthall, Muhammed Marmaduke, The Meanıng Of The Glorious Quran, Text and Explanatory Translation, Muslim World League Yay., Mekke 1977.

Pickthall, Muhammed Marmaduke, The Quran Translated Message for Humanity, International Committe for the Support of the Final Prophet Yay., Washington 2005.

Porohova, İman Valeriya Mihaylovna, Koran, 10.baskı, Ripol Klassik Yay., Moskova 2009.

Reckendorf, Hermann, Alkoran o ha-Miḳra, Lipsiya Yay., Leipzig 1857.

Rezvan, Efim Anatol’eviç, Koran i Ego Mir, Peterburgskoe Vostokovedeniye Yay., Sankt Petersburg 2001.

Rivlin, Joseph Joel, Al-Qur’an, Dvir Yay., Tel Aviv 1987.

Rubin, Uri, ha Kuran, Universitat Tel Aviv, Hotsaʼa Laʼor Yay., Tel Aviv 2005.

Sablukov, Gordiy Semyonoviç, Koran, Zakonodatelnaya Kniga Mohamedanskogo Verouçeniya, 2.baskı, Kazan 1894.

Sarwar, Hafiz Ghulam ve Absattar, Mr. Smanov, The Holy Qur’an with Kazak and English Translations, Restu Foundation Yay., Selangor 2010.

Schachter, Haim, The New Universal Hebrew English Dictionary, Yavneh Publishing House, Tel Aviv, 1962.

Şen, Ercan, Cumhuriyet Dönemi Kur’ân Tercümeleri Bağlamında Bir Meâl Ve Bir Mütercim: Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu (1886-1978) ve Kur’ân Çevirisi (Eleştirel Bir Yaklaşım), Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt 6, sayı 28, 2013.

Şidfar, Betsi Yakovlevna, el-Koran, Ummah Yay., Moskova 2003.

Şumovskiy, Teodor Adamoviç, Sveşenniy Koran, Akt Yay., Moskova 2004.

Tursunov, Ernis, Kur’ân, Kırgızistan Yay., Bişkek 1991.

Yavuz, A. Fikri, Kur’ân-ı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi, İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş., İstanbul 1967.

Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Kur’ân-ı Kerim ve Meali, (haz. Dücane Cündioğlu), Sistem Matbaacılık, İstanbul 2003.

Yıldırım, Suat, Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meali, Işık Yay., İstanbul 2002.

Yusuf Ali, Abdullah, The Meaning of the Holy Qur’ân, Amana Yay., 10.baskı, Maryland 2001.

Yüksekkaya, Gülden Sağol, Kur’ân-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri, Turkish Studies dergisi, cilt 9, sayı 9, Ankara 2014.

Zeyd b. Alî b. Hüseyin, Tefsîru Garîbi’l-Kur’ân, thk. Muhammed Cevâd el-Hüseynî el-Celâlî, Dâru’l-Va’yi’l-İslâmî, Beyrut trsz.

http://www.al-quran.info

http://www.quran.az

http://www.quran.uz

 

 

 

 

* Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, murselethemoglu@pau.edu.tr

[1] Nesefî’nin aktardığı bilgiye göre ilk nazil olan sure Fatiha suresidir, bu konudaki görüşü “cumhura göre ilk nazil olan sure Fatiha’dır. Daha sonra Alak suresi nazil oldu” şeklindedir. Bkz: Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullâh b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, thk. Yûsuf Alî Büdeyvî, Dâru’l-Kelimi’t-Tayyib, Beyrut 1998, III, 662.

[2] Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Hicr Yay., Kahire 2001, I, 202-203; Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed es-Süyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr fi’t-Tefsîr bi’l-Me’sûr, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Merkezü’l-Buhûsi ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyyeti’l-İslâmiyye, Kahire 2003, I, 44 vd.

[3] Hıcr 15/87.

[4] Ebû Bekr Ahmed b. Alî er-Râzî el-Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, thk. Muhammed Sâdık Kamhâvî, Dâru’l-İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1992, I, 26-27. Ayrıca bkz: Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut 1984, I, 10; Hûd b. Muhakkem el-Hüvvârî, Tefsîru Kitabillâhi’l-Azîz, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1990, I, 74.

[5] Zeyd b. Alî b. Hüseyin, Tefsîru Garîbi’l-Kur’ân, thk. Muhammed Cevâd el-Hüseynî el-Celâlî, Dâru’l-Va’yi’l-İslâmî, Beyrut trsz, s.120. Buna benzer ifadeler Kur’ân’ın başka yerlerinde de vardır. Örnek için bkz: Ali İmran 3/8, 147.

[6] Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 165 vd.

[7] Ebü’l-Meâlî Muînüddîn Muhammed b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Îcî, Câmiü’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, I, 24; Ebü’l-Leys İmâmü’l-hüdâ Nasr b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm es-Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1993, I, 82; Ebû Muhammed Mekkî b. Ebî Tâlib Hammûş b. Muhammed el-Kaysî, el-Hidâye ilâ Bulûği’n-Nihâye fî İlmi Meâni’l-Kur’ân ve Tefsîrihî ve Ahkâmihî ve Cümelin min Fünûni Ulûmih, Câmiatü’ş-Şârika, BAE 2008, I, 109; Ebü’l-Muzaffer Mansûr b. Muhammed b. Abdilcebbâr et-Temîmî el-Mervezî es-Sem‘ânî, Tefsîru’l-Kur’ân, Dâru’l-Vatan, Riyad 1997, I, 38; Ebû Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mes’ûd el-Begavî, Me‘âlimü’t-Tenzîl, Dâru Tayyibe, Riyad 1989, I, 54; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmizi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyad 1998, I, 121; Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, I, 32.

[8] Ebü’l-Hasen Mukâtil b. Süleymân b. Beşîr el-Ezdî el-Belhî, et-Tefsîrü’l-Kebîr, Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî, Beyrut 2002, I, 36; Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 185 vd; Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî İbn Ebû Hâtim, Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm Müsneden an Rasulillâhi ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn, Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz, Riyad 1997, I, 31; Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Risale Yay., Beyrut 2004, I, 10; Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, I, 83; Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Risâle Yay., Beyrut 2006, I, 230-231. Ayrıca bkz: Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-Mâverdî, en-Nüketü ve’l-Uyûn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut trsz., I, 60-61.

[9] “Gayri’l-mağdubi aleyhim”den kasıt Yahudiler, “dallîn”den ise Hristiyanlardır. Bkz: Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 185 ve devamı; Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî, Tefsîru’l Kur’ân, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1989, I, 37; Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Müessesetü Kurtuba, Kahire 2000, I, 225-226.

[10] Kaynaklarımızda Adiyy’in ne zaman Müslüman olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Onun ne zaman Müslüman olduğunu konusunda verilen en erken tarih hicretin VII. yılının Şa’ban ayıdır. En geç rivayet ise hicretin X. yılının Şa’ban ayıdır. Ayrıntılı bilgi için bk. İbn Abdilberr, el-İstîâb, IV, 470.

[11] Halil Aldemir, Fâtiha Suresi’nde Nimet Verilenler Gazaba Uğrayanlar ve Dalâlette Olanlar, Akademik Araştırma Dergisi, cilt 12, sayı 1, Samsun 2012, s.228.

[12] Şimşek, M. Sait, Hayat Kaynağı Kur’ân Tefsiri, I, 18.

[13] Elbânî, el-Ehâdîsi’s-Sahîha, IX, 785.

[14] Halil Aldemir, s. 234-235.

[15] Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ’, Meâni’l-Kur’ân, Âlemül-Kütüb Yay., Beyrut 1983, I, 7-8.

[16] Ebü’l-Hasen Saîd b. Mes‘ade el-Ahfeş el-Evsat, Meâni’l-Kur’ân, thk. Hüdâ Mahmûd Karâa, Mektebetü’l-Hancî, Kahire 1990, I, 16-18.

[17] Zemahşerî, Keşşâf, I, 122-123. Benzer anlamlar için bkz: Ebû Abdillâh Muhammed b. Alî b. Muhammed eş-Şevkânî, Fethu’l-Kadîr el-Câmi’ Beyne Fenneyi’r-Rivâye ve’d-Dirâye min İlmi’t-Tefsîr, thk. Abdurrahman ‘Umayr, Dâru’l-Vefa, Beyrut 1994, I, 92; Muhammed et-Tâhir b. Muhammed İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Dârü’t-Tûnüsiyye, Tunus 1984,  I, 195.

[18] Zemahşerî, Keşşâf, I, 123.

[19] Zemahşerî’nin bu yorumu ve ayete olan yaklaşımı Muhammed Esed’in de dikkatlerini çekmiştir ve Fatiha suresini incelerken ayetin yorum kısmında buna işaret etmiştir. İngilizce mealleri bölümünde daha detaylı açıklamalar yapılacaktır.

[20] Ebû Alî el-Fadl b. Hasan et-Tabersî, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l Kur’ân, Dâru’l-Ulûm, Beyrut 2006, I, 36-38. Benzer yorum ve açıklamalarda bulunan müfessirlerin sayısı çok olduğu için burada sadece bazılarının isim ve kaynakçasını belirtmek istiyoruz: Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 180 vd.;

 

Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm es-Sa’lebî, el-Keşf ve’l Beyân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2002, I, 123; Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Alî et-Tûsî, et-Tibyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut trsz., I, 44 vd.; Ebû Muhammed Abdülhak b. Gâlib el-Endelüsî, el-Muharrerü’l-Vecîz fî Fefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, Dâru’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut 2001, I, 76-77; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ebi’l-Hasen b. el-Hüseyn en-Nîsâbûrî, Îcâzü’l-Beyân an Meâni’l-Kur’ân, Tevbe Yay., Riyad 1997, I, 70; Nâsırüddîn Abdullâh b. Ömer b. Muhammed el-Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1998, I, 31; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I, 223; Muhyiddin ed-Dervîş, İ’râbü’l-Kur’âni’l-Kerîm ve Beyânüh, Dâru’l-İrşâd, Humus 1992, I, 15.

[21] Merhum Salih Akdemir hocamız ile yaptığımız derslerde bu manalar üzerinde çalışmalar ve bazı müzakerelerde bulunmuştuk. Dolayısıyla zikrettiğimiz bu iki meal merhum hocamızın benimsediği manalardır. “Son Çağrı Kur’ân” isimli mealde Fatiha suresini bu istikamette redaksiyon yapmak istediğini sık sık dile getirmekteydi.

[22] Ercan Şen, Cumhuriyet Dönemi Kur’ân Tercümeleri Bağlamında Bir Meâl Ve Bir Mütercim: Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu (1886-1978) ve Kur’ân Çevirisi (Eleştirel Bir Yaklaşım), Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt 6, sayı 28, 2013, s.348.

[23] Türk dilinde incelediğimiz mealler şunlardır: Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Kur’ân-ı Kerim ve Meali, (haz. Dücane Cündioğlu), Sistem Matbaacılık, İstanbul 2003; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen Yay., İstanbul 1965; A. Fikri Yavuz, Kur’ân-ı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi, İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş., İstanbul 1967; Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Mürşid Çantay Yay., İstanbul 1980; Yaşar Nuri Öztürk, Kur’ân’ı Kerim Meali, Yeni Boyut Yay., İstanbul 2011; Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980; Suat Yıldırım, Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meali, Işık Yay., İstanbul 2002; Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân, Ankara Okulu Yay., Ankara 2009; Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm Tercüme ve Tefsiri, Muallim Ahmet Halit Kütüphanesi, İstanbul 1934; Hüseyin Atay, Kur’ân Türkçe Çeviri, Atay ve Atay Yay., Ankara 2007; Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’ân Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yay., İstanbul 2010; Mustafa Öztürk, Kur’ân-ı Kerim Meali Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Ankara Okulu Yay., Ankara 2014.

[24] Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm’in Tercüme ve Tefsiri, s.7.

[25] 1980 yılında yayımlanan 4.baskısında ise Yahudi ve Hristiyanlardan söz edilmemektedir, bkz: Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm’in Tercüme ve Tefsiri, İnkılâp ve Aka Basımevi, İstanbul 1980, s.7.

[26] Ahmet Hamdi Akseki, Namaz Surelerinin Türkçe Terceme ve Tefsiri, (tashih: İsmail Derin), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 21.baskı, Ankara 2012, s.7-8. Araştırmamız esnasında Akseki’nin bu çalışmasından bahseden Ahmet Nedim Serinsu hocamıza burada şükranlarımızı bildirmek istiyoruz.

[27] İncelediğimiz bu mealin yayınevi ve yayın yeri belirtilmemiştir. Sadece “İran İslam Cumhuriyetinin Vakıf ve Hayriyye İşleri Teşkilatı Tarafından İdâre Olunan Qur’ani Kerimin Dünya Dillerine Tercüme Merkezinin Tetkikat Şubesi” tarafından kontrol edildiği bildirilmektedir.

[28] Mırza Resul İsmailzade Duzal, Qur’ani Kerim ve Azerbaycan Diline Tercümesi, 2006, s.1. Benzer manayı Alihan Musayev de vermektedir, bkz: Alihan Musayev, http://www.quran.az/1/t:1, (19 Şubat, 2015).

[29] Z.M. Bünyanov ve V.M. Memmedeliyev, Kur’ân’ı Kerim Meali, İpek Yolu Yay., Bakü 2007, s.VI.

[30] Muhammed Sadık, Usmanhan Alimov, Şamsiddin Babahanov ve Abdulaziz Mansur yaptıkları mealiyle Altınhan Tora’nın mealine benzerlik göstermiştir. İncelediğimiz mealleri “http://www.quran.uz” adresinden ulaşabilirsiniz (27 Şubat, 2015).

[31] Alouddin Mansur, Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima, Çolpon Yay., Taşkent 2001, s.30.

[32] Alouddin Mansur, Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima, s.30.

[33] Alouddin Mansur, Kur’âni Kerim Özbekçe İzohli Tarcima, s.31. İncelediğimiz diğer meallere “http://www.quran.uz” adresinden ulaşılabilir (27 Şubat, 2015).

[34] http://www.quran.uz, (27 Şubat, 2015).

[35] Zakir Kurtnezir, Kur’ân-ı Kerim ve İzaatlı Manası, Dolya Yay., 2007, Fatiha suresi. Ayrıca bkz: Muhammet Sadık b. Şah Ahmet, Teshilu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’ân, Akademiya Poznaniya Yay., Kazan 2009, s.9.

[36] Benzer mana için bkz: Asadallah al-Hamidi, el-İtkan fî Tercümeti’l-Kur’ân, Yorty Yay., Kazan 2005, s.5;

[37] Nogmani, Kur’ân Tefsiri, Ankara 1996, s.4.

[38] Benzer mana için bkz: Asadallah al-Hamidi, el-İtkan fî Tercümeti’l-Kur’ân, s.5. Bu eser es-Suyuti’nin çalışması esas alınarak 1907 yılında Kazan’da yayımlanmıştır, bkz: Efim Rezvan Anatol’eviç, Koran i Ego Mir, Peterburgskoe Vostokovedeniye Yay., Sankt Petersburg 2001, s. 430.

[39] Nogmani, Kur’ân Tefsiri, s.4.

[40] Halife Altay, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, Kral Fahd Kur’ân-ı Kerim Basım Kompleksi, Suudi Arabistan 1991, s.1. Benzer anlamlar için bkz: Saule Kajı Bekenkızı, Askar Kajı Nurımbet, Kurannın Otuzınşı Parası, Deyir Yay., Almata 2005, s.8; Saule Kajı Bekenkızı, Askar Kajı Nurımbet, Kuranı Kerim, Kurannın 25, 26, 27, 28, 29, 30 Paraları Cane Fatiha Suresi, Arabşa Transkripsiyası Cane Kazakşa Mağınası, Almata 2008, s.7; Zaripbay Cumanoğlu Orazbay, Kuran Karim Jane Onın Mağınalarının Kazakşa Audarması men Tapsiri, Fasır-Ş Yay., Çimkent 2006, I/4.

[41] Alauddin Mansur, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, Almatı-Bişkek 2006, s.23-24.

[42] S. Aday, D. Ebumenaf, A. Ahmet, D. Mubar, I. Paltöre (çevirmenler), Kuran Karim, 30. Para Mağınalık Audarma Jane Tapsir, Halife Altay Uluslararası Yardım Vakfı Yay., Almatı 2006, s.3. Benzer mana için bkz: Toktasın Ermaşulı Dyüsenbi, Kuran Karimnin Kazakşa Mağınası, Salık Tertibi Yay., Taraz 2009, s.5.

[43] Hafiz Ghulam Sarwar ve Mr. Smanov Absattar, The Holy Qur’an with Kazak and English Translations, Restu Foundation Yay., Selangor 2010, s.6.

[44] Alauddin Mansur, Kuran Karim Kazakşa Mağına Jane Tüsinigi, s.24-27.

[45] Zaripbay Cumanoğlu Orazbay, Kuran Karim Jane Onın Mağınalarının Kazakşa Audarması men Tapsiri, I, 94-95.

[46] Gülden Sağol Yüksekkaya, Kur’ân-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri, Turkish Studies dergisi, cilt 9, sayı 9, Ankara 2014, ss.33-37.

[47] Ernis Tursunov, Kur’ân, Kırgızistan Yay., Bişkek 1991, s.51.

[48] “Өзүң бизди туура жолго баштагын – Sen bize doğru yolu göster” şeklinde meal vermişlerdir. Bkz: Abdışşükür İsmailov, Düyşön Abdıldayev, Sadibakas Doolov, Sadık Gavay, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, Erkam Matbaası, İstanbul 2006, Fatiha suresi.

[49] Alauddin Mansur, Kuran Karim Cana Anın Maanilerinin Kırgızça Kotormosu, Uçkun Yay., Bişkek 2005, s.1.

[50] Ernis Tursunov, Kur’ân, s.51.

[51] Abdışşükür İsmailov ve diğerleri, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, Fatiha suresi.

[52] Alauddin Mansur, Kuran Karim Cana Anın Maanilerinin Kırgızça Kotormosu, s.1.

[53] Abdullah Yusuf Ali, The Meaning of the Holy Qur’ân, Amana Yay., 10.baskı, Maryland 2001, s.15; Muhammed Marmaduke Pickthall, The Meanıng Of The Glorious Quran, Text and Explanatory Translation, Muslim World League Yay., Mekke 1977, s.2. Ayrıca Pickthall’e ait diğer bir meal için bkz: M. Marmaduke Pickthall, The Quran Translated Message for Humanity, International Committe for the Support of the Final Prophet Yay., Washington 2005, s.29.

[54] Muhammad Asad, The Message of  The Qur’ân, İşaret Yay., İstanbul 2014, s.2; Benzer anlam için bkz: Tarif Khalidi, The Qur’an, Penguin Books Yay.,  New York 2009, s.3; Arthur John Arberry, The Koran İnterpreted, Touchstone Yay., New York 2009, I/29.

[55] Muhammed Habib Shakir, The Qur’an, http://www.al-quran.info/#1:7 , (11 Mart, 2015).

[56] Muhammad Asad, The Message of The Qur’ân, s.2. Esed açıklamalarında ikinci görüşü savunduğunu dile getirmektedir.

[57] İncelediğimiz Rusça mealler: Gordiy Sablukov Semyooviç, Koran, Zakonodatelnaya Kniga Mohamedanskogo Verouçeniya, 2.baskı, Kazan 1894, s.5; Dmitriy Boguslavskiy Nikolayeviç, Koran, 4.baskı, Çağrı Yay., İstanbul 2005, s.1; İgnatiy Kraçkovskiy Yulianoviç, Koran, 12.baskı, Feniks Yay., Rostov 2010, s.3; Teodor Şumovskiy Adamoviç, Sveşenniy Koran, Akt Yay., Moskova 2004, s.28; İman Valeriya Porohova Mihaylovna, Koran, 10.baskı, Ripol Klassik Yay., Moskova 2009, s.28; Osmanov Magomed–Nuri Osmanoviç, Koran, 3.baskı, Dilya Yay., Moskova 2009, s.4; Elmir Kuliev Rafaeloğlu, Koran, 7.baskı, Ummah Yay., Yoşkar-Ola 2009, s.13; Betsi Şidfar Yakovlevna, el-Koran, Ummah Yay., Moskova 2003, s.3; Abd es-Salam el-Mansi ve Sumeyya el-Afifi, Tefsiru’l Kur’ân el-Muntahab, Mısır Vakıflar Müdürlüğü Yay., Kahire 2000; Abu Adel, Koran, Perevod Smisla Ayatov i İh Kratkoe Tolkovanie, 2008, s.1; Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik, Al-Koranul Karim, Milsan Yay., İstanbul 2010, s.13; Süleyman Magomedov, Svyaşennıy Koran Perevod Smıslov i Kommentarii, Özel Baskı, Mahaçkale 2010; F. Karaoğlu, Koran, Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2012.

[58] Boguslavskiy, Koran,  s.1.

[59] Şidfar Betsi Yakovlevna, el-Koran, s.3.

[60] Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik, Al-Koranul Karim, s.13.

[61] Bkz: Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik, Al-Koranul Karim, s.15.

[62] Görüldüğü gibi, cümle olumsuz olması gerekirken olumlu yapılmış ve tam ters anlam verilmiştir. Hâlbuki cümle şu şekilde olmalıydı: “Aslında ayette kastedilen Senin gazabına nail olmayanlar ile mutluluk ve huzura giden yolu kaybetmeyenlerdir.” Kanaatimize göre asıl manaya çok ters düşen bu hata yazım hatasıdır. Nitekim bu şekilde bariz bir hatanın yapılması asla kabul edilemez bir durumdur.

[63] Abdullah Oryahili ve Farhinur Şafik, Al-Koranul Karim, s.15. Her ne kaDâr yapılan meal isabetli olsa da açıklamalar farklı ve ters düşmektedir. Bu tutumun sebebini meal yazarlarının eserde verdikleri mail adresle öğrenmek istedik ve ama bir cevap gelmedi.

[64] Konuyla ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak için bkz: Mursal Atamov, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’ân Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), SBE, AÜİF, Ankara 2013, s.38 vd.

[65] Hermann Reckendorf, Alkoran o ha-Miḳra, Lipsiya Yay., Leipzig 1857, s.1;

[66] Aharon ben Shemesh, Sefer ha Sfarim Shel ha-İslam, Karni Yay., Tel Aviv 1978, s.2.

[67] Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh, thk. Ahmed Abdülgafûr Attâr, Dâru’l-İlm li’l-Malâyîn, Beyrut 1990, I, 434. Ayrıca bkz: Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Alî el-Feyyûmî, Misbâhu’l Münîr, Lübnan Yay., Beyrut 1987, s.241; Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya’kûb b. Muhammed el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-Muhît, Risâle Yay., Beyrut 2005, s.262;

Halîl b. Ahmed el-Ferâhidî, Kitâbü’l-Ayn Muratteben alâ Hurûfi’l-Mu’cem, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003, IV, 276.

[68] Haim Schachter, The New Universal Hebrew English Dictionary, Yavneh Publishing House, Tel Aviv, 1962, II, 338; ayrıca bkz: Friedrich Wilhelm Gesenius, Hebrew and Chaldee Lexicon to the Old Testament, Baker Books Yay., Michigan 1996, s.538.

[69] Joseph Joel Rivlin, Al-Qur’an, Dvir Yay., Tel Aviv 1987, s.1.

[70] Uri Rubin, ha Kuran, Universitat Tel Aviv, Hotsaʼa Laʼor Yay., Tel Aviv 2005, s.1.

[71] Bkz: Halil Aldemir, s.241.

“KUTSAL KUR’AN: KIRGIZCA MEAL” İSİMLİ ESERİN TANITIMI VE ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN İNCELENMESİ.

KUTSAL KUR’AN: KIRGIZCA MEAL

İSİMLİ ESERİN TANITIMI VE ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN İNCELENMESİ. 

Özet

Kırgızistan’da İslami ilimler sahasında yapılmakta olan çalışmalar daha yeni gelişmektedir. Kırgızistan 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, ülkede İslamî ilimlerle ilgili kitaplar bağımsızlık öncesine göre daha çok yayımlanmaya başlamıştır. Aynı şekilde meal çalışmaları da bu dönemde büyük bir ilerleme göstermiştir.

Kur’an-ı Kerim’in mealler dünyası merhum Salih Akdemir hocamın da dikkatlerini çekmekteydi. Vefat etmeden önce benden Kırgızistan’da yayımlanan en son meallerden birini tespit edip bu konuda makale yazmamı istemişti. Böylece bu çalışmayla hedefimiz: 1993 yılından beri Ankara Üniversitesi ile Oş Devlet Üniversitesi arasındaki ilmi alışverişimizi pekiştirmek ve Kırgızistan’da yapılan meallere bir nebze de olsa katkı sağlayabilmek ümididir.[1]

Anahtar Kelimeler: Kur’an, Tercüme, Çeviribilim, Anlam, Anlam değişmeleri, Bağlam, Tefsir, Kırgızca.

 

The Introduction And Analysis Front Translation Studies Point Of View Of The Book Named “The Holy Quran: The Kyrgyz Translation”.

Abstract

The works in the field of Islamic Studies in the Kyrgyzstan are developing recently. Kyrgyzstan after gaining independence in 1991started publishing much more Islamic books than it was before independency. The studies of Quran translations too have shown great progress during this period.

My dearest teacher Salih Akdemir was interested in the translations of The Holy Quran, too. Before passing away, he asked me to detect the last translation of The Holy Quran in the Kyrgyzstan and to write article about it. The aim of this article is: to reinforce the scientific exchange between the Osh State University and Ankara University from the 1993 and to contribute to the publication of the translations of the Quran in Kyrgyzstan.[2]

Keywords: Quran, Translation, Translation Studies, Meaning, Meaning Changes, Context, Exegesis, Kyrgyz Language.

Genel Düşünceler

Kur’an-ı Kerim’in Sovyet Rusya çatısı altına girmeden önceki döneme ait Kırgızca çevirisi bulunmamaktadır. Bağımsızlık yitirildikten sonra Kırgızistan’da İslam hakkında bilgilenmeler, Rusça literatür vasıtasıyla olmuştur. Ancak bağımsızlıkla birlikte ülkede dine yönelik çok ciddi bir eğilim tezahür etmiştir. Bu, neşriyat alanında da kendini göstermeye başlamıştır. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren neşriyat alanında da kendini göstermeye başlamıştır. [3] Son dönemlerde ise Kırgızca Kur’an mealinin oluşmasına yardımcı olabilecek makaleler, yüksek lisans ve doktora tezleri yazılmaktadır.[4]

Kırgızistan’da başlangıçta meal çalışmaları yapanların ayetlerdeki manayı daha iyi anlamak için Rus müsteşrikler tarafından tercüme edilen meallere müracaat ettikleri bir vakıadır. Bu yüzden Kur’an’ın Kırgızca yapılan ilk mealinin Arapçadan değil de Rusça yayımlanan meallerden yapıldığı bilinmektedir.[5] Şunu da belirtmek gerekir ki haliyle herhangi bir alanda yapılan ilk çalışmalar o sahada ilk olmalarından dolayı birtakım hataları ve eksiklikleri içermektedir. Ancak daha sonraki çalışmalar kendinden önceki birikimin üzerine inşa edileceği için o sahada yapılan çalışmaları bir adım öne götürebilecektir. Buna binaen, Kırgızistan’da yayımlanan en son meallerden birini inceledik ve konuyla ilgili yaptığımız tespitleri okura göstermek istedik.

Makalemizin konusu, “Kutsal Kur’an: Kırgızca Meal” isimli eserin tanıtımı ve incelemesi olacaktır. Eserin Kırgızca adı şöyledir: Ыйык Куран: Маанилеринин Кыргызча Котормосу Менен. Meal dört kişiden oluşan bir heyet tarafından hazırlanmıştır: Абдышүкүр Исмаилов, Дүйшөн Абдыллаев, Садибакас Доолов, Садык Гавай. Bu Meal Erkam Matbaası tarafından 2006 senesinde yayımlanmıştır.[6]

Kırgızistan’da yayımlanan mealler arasında incelemeye aldığımız bu eserin diğerlerinden farklı birkaç önemli özelliği bulunmaktadır. Bu mealin farklı olan yönlerini burada zikretmek istiyoruz:

  • Öncelikle bu meal bir heyet çalışmasıdır.
  • Kırgızistan’da, 2006 yılında, en son yayımlanan Kur’an meallerinden birisidir.
  • Bu meal Kırgız halkının kolay ulaşabileceği en yaygın meallerden birisidir.
  • Mealin okur tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için gerektiğinde dipnotlarla açıklamalar yapılmıştır.
  • Ayetler çevrilirken geniş bir tefsir literatüründen istifade edilmiştir.
  • Mealin yayımlanması için Kırgızistan Müftülüğünden resmi onay alınmıştır.
  • İncelediğimiz meal, Kırgızistan’da ücretsiz dağıtılmaktadır.[7]

2006 yılında yayımlanan bu meal yukarıda da belirtildiği üzere, Kırgızca mealler arasında en yaygın olanlardan biridir. Surelerin başında, her surenin ismi Kırgızca transkripsiyon edilerek yazılmış, ayrıca dipnotta o surenin ne anlama geldiği açıklanmıştır. Bu meali okuduğumuzda akıcı ve erek dil odaklı olduğunu, bununla beraber bazı yerlerde kaynak dile bağlı kalmak kaygısıyla lâfzî tercümenin de esas alındığını tespit ettik.

İncelediğimiz mealin giriş kısmında hem İslam dünyasında hem de Kırgızistan’da meşhur olan tefsirler kaynak olarak kullanılmıştır.[8] Mütercimler, mealin sonunda bu çalışmayı hazırlama gerekçelerini ve izledikleri prensipleri kısa bir açıklama ile anlatmışlardır. Bu açıklamada Kur’an’ın sıradan bir kitap olmadığına, kendine has bir üslubunun ve belağatının bulunduğuna dikkat çekilmektedirler. Daha sonra: “Bununla beraber Kur’an tercüme edildiğinde Arap dilinin özelliklerinin aktarılmasında zorluklar ve eksiklikler meydana gelmektedir.” ifadesi kullanılmıştır.[9] Açıklamalarına şöyle devam etmektedirler: “Bu hem üzücü hem de korkutucudur. Çünkü bu Kutsal Kur’an’ın manasını değiştirmeye denktir. İşte bundan dolayı geçmiş âlim ecdadımız Kur’an’ı başka dillere tercüme etmeye karşı çıkmışlardır… Bizim tarihimizde de Kur’an’ı iyi bilen âlimler mevcuttu. Fakat “takva”larından dolayı bu işi yapmamışlardı. Meselenin bu hassas yönü bizi de tercüme faaliyetinden alıkoyacaktı; ancak aşağıda verdiğimiz nedenlerin bizi bu meali yapmaya mecbur kıldığını söyleyebiliriz:

  1. Allah’ın kitabına hizmet etmek.
  2. Kur’an’ı anlamayan, emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker (iyiliği emretmek ve kötülükten men etmekten)’den habersiz hayatlarını sürdüren birçok insanın bulunması. Hâlbuki iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek görevi her Müslüman için farzdır.
  3. Daha önceki çalışmalarda çeviriye Kur’an’dan olmayan sözlerin dâhil edilmesi. Bundan dolayı biz her bir ayeti Arapça nüshasından aktarmaya çalıştık, yeni bir kelime eklemedik. Açıklamaları ise metne dâhil etmeden aşağıda vermeye çalıştık. Elbette biz de bir insanız. Hatalarımız varsa bize bildirmenizi ve yapıcı fikirlerinizi ümitle beklemekteyiz.
  4. Kutsal Kur’an tercümesinin (meal) artık sıradan bir ticaret işine dönüşmüş olması.
  5. Bu kutsal görevde heyetle çalışmak. Bu kutsal görevi yerine getirirken heyetle çalıştık ve bunun faydasını gördük. Bundan dolayı birliğe ve beraberliğe davet ederek hareket etmeye çaba gösterdik.”[10]

Görüldüğü gibi ilim heyetinin hedeflediği prensipler gerçekten çok güzeldir, yaklaşımları da takdire şayandır. Fakat üzülerek ifade etmemiz gerekir ki hala bazı araştırmacılar tarafından  “Kur’an’ın icazı” başka dile tercüme edilemeyeceği düşüncesiyle açıklanmaktadır. Kur’an’ın icazı ile Kur’an’ın tercümesini birbirine karıştırmaktadırlar. Hâlbuki Kur’an’ın icazı meselesi ile Kur’an’ın tercüme edilebilirliği birbirinden farklıdır.  Elbette ki Kur’an’ı bir dile tercüme etmek onun bir benzerini getirmek demek değildir. Böyle bir düşünce yanlıştır.

Çeviri İncelenmesinde Uyulacak Yöntem

Daha önce yapılan çalışmalarımızda birçok meali inceleme imkânımız oldu.[11] Söz konusu mealleri incelerken tercüme ve çeviribilim açısından var olan olumlu veya olumsuz yönlerini tespit ettik. İncelediğimiz meallerde, yapılan hataların hemen hemen benzer olduğunu gördük. Bunun sebebinin ise “meal çalışmalarında birbirinden yararlanma ve etkilenme” bir diğer önemli etken de “Kur’an Tercümelerinde Yöntem Sorunu” olduğunu söyleyebiliriz.[12]

“Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen” adındaki Kırgızca meali incelerken kendimize bir yöntem belirledik. Bazı bölümleri baştan sonuna kadar okumakla beraber,  ağırlıklı olarak yanlış anlaşılan, mütercimlerin çeviribilim yönünden düştükleri hatalar ve bu hataların tekrarlandığı yerlere baktık. Böylece sistematik olarak meali inceledik ve bazı tespitlerde bulunduk.

İncelediğimiz “Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen” Kur’an mealinde yapılan yaygın hatalardan bazıları şunlardır:

A.    Kur’an’ın sözlü metin oluşu gerçeğinin göz ardı edilmesi,

B.     Kelimelerin anlam değişikliğine uğramaları hakikatine dikkat edilmemesi,

C.     Konu bağlamının dikkate alınmaması,

D.    Kur’an-ı Kerim’in kendisine has bazı dil özelliklerinin var oluşunun farkında olunmaması.

Şimdi çalışmanın bu kısmında, örnekler eşliğinde, yukarıda zikrettiğimiz dört esas üzerinde durarak bazı tespitlerde bulunmak istiyoruz:

A.    KUR’AN’IN SÖZLÜ METİN OLUŞU

Sözlü bir metinde, muhatap dinleyicidir. Sözlü hitaptaki anlam dinleyiciyi hesaba katmadan şekillenmez. Bu tür metinlerde anlam genellikle ibarenin sınırlarını aşar. Bundan dolayı sözlü hitaplarda o anda, içinde bulunulan bağlamın önemi telaffuz edilen sözlerin önemi kadardır. O sözün “kim tarafından” söylendiği, “kime” söylendiği, “nerede” söylendiği, “ne zaman” söylendiği ve “niçin” söylendiği anlamın belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Eğitim öğretim hayatında, eserlerde, dergilerde ve tamamen yazıda kullanılan dil ise “yazı dili”dir. Yazınsal bir metinde anlam genellikle okuyucudan bağımsızdır. Dolayısıyla anlam cümlenin sınırları içerisinde teşekkül etmek durumundadır. Anlatılmak istenilen şey belli bir mantıksal dizgi içerisinde, bir bütünlük gözetilerek, giriş, gelişme ve sonuçtan oluşan bir kurgu içerisinde, mümkün olduğu ölçüde anlam boşluğu bırakılmadan anlatılır. Çünkü “okuyucu” sadece bir metinle karşı karşıyadır. Her şeyi metnin sınırları içerisinde anlamak durumundadır. Bu yüzden yazınsal/ kitabî metinlerde anlamın belirlenmesinde metin dışı unsurlara pek fazla ihtiyaç duyulmaz.

Kur’an’ın “sözlü metin” oluşunu son derecede önemseyen merhum hocam Salih Akdemir şöyle bir açıklama yapmaktadır:

“Şu halde başarılı bir Kur’ân çevirisi, onun bu sözlü metin olma özelliğini göz önünde bulundurmak suretiyle, bu durumun yol açtığı kapalılıkları gidermek üzere tarihi arka plana inmek, orada olayları sanki yaşıyormuşçasına belirlemeye çalışmak ve sonuçta gerekirse yeni bir metin inşa etmekle mümkün olur.  Eğer ayetlerin inişine neden olan tarihi arka plan belirlenmeyecek, yani tarihi bağlam kurulamayacak olursa, salt Arapça bilgisi ile inen ayetleri doğru olarak anlayabilmek asla söz konusu olamaz.”[13]

Şimdi, incelediğimiz mealden bir örnek vermek istiyoruz. Bağlamı bilen ve aynı zamanda kendisi de bağlamın bir parçası olan dinleyicinin rahatlıkla anladığı bir konuşma, yazıya aktarıldığında bağlamın dışında olan ve bağlamı bilmeyen “okur” tarafından anlaşılamayan kısımları olabilir yahut yanlış anlaşılabilir. Aynı durum Kur’ân metninin anlaşılması hususunda da söz konusu olabilir:

وَأَنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

Аллах жолунда (мал-мүлкүңөрдү) сарптагыла. Өзүңөрдү өз колуңар менен отко таштабагыла. Чындыгында, Аллах – жакшылык кылуучуларды жакшы көрөт.[14]

Tercümesi: Allah yolunda (mal-mülkünüzü) sarf edin. Kendinizi, kendi elleriniz ile ateşe atmayınız. İyilik edin. Muhakkak ki, Allah – iyilik yapanları sever.

İstanbul Gazve’sinde Müslümanlardan bir zat, şehrin surları içinde güvenlik içerisinde bulunan Rumlar üzerine açıktan hücum etmiş, bunu gören diğer Müslümanlar ( ayetinin sebebi nüzulünü bilmedikleri için yukarıdaki ayete işaret ederek ); kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor “ألقى بيده إلى التهلكة” demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Ebû Eyyûb el-Ensarî şöyle demiştir:

“Bu ayetin manası, sizin anladığınız gibi değildir. Bu ayeti biz daha iyi biliyoruz. Çünkü bu ayet, biz, Ensar topluluğu hakkında nazil olmuştur.  Allah Teâlâ, Peygamberine yardım edip İslâmiyet’i galip ve muzaffer kıldığında biz artık mallarımızın başında durup onların ıslahı ile meşgul olalım, bu zamana kadar kaybolan mallarımızı yeniden kazanalım demiştik. Allah Teâlâ ise ‘Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın’ ayetini indirdi.”[15]

 

Sözlü metin ile yazılı metin arasındaki inceliklere dikkatleri çeken Walter J. Ong, sözlü metni yazılı metne geçirdiğimizde hangi uçurumların ortaya çıkacağını şu şekilde dile getirmektedir:

…Fakat metinleşmiş kelimeler, yazılı veya basılı olsun, özellikle açıklama gerektirir, çünkü on binlerce yıl her insan toplumunda yegâne kelime biçimi olan konuşulan kelimeler çoğunlukla nihayette açıklanan, (zımnen fakat gerçek olarak) anlamları verilen kelimeler olmuştur. Bu anlam verilme, kelimelerin konuşulduğu durumdaki sözlü-olmayan unsurlar yoluyla gerçekleşmiştir: Kim kime konuşuyor, hangi münasebetle, nasıl bir dürtüyle, hangi jestlerle, hangi yüz ifadeleriyle, vb. konuşuyor. Bu sözlü olmayan unsurlar bir metinde yoktur ve bir şekilde telafi edilmelidirler…[16]

Yapılan açıklamalardan da görüldüğü gibi ayet kendi bağlamı dikkate alınmadan anlamlandırıldığı için tamamen yanlış anlaşılmıştır. Yukarıda verdiğimiz örnekte de görüldüğü üzere bağlamdan bağımsız, bağlamı göz ardı ederek Kur’ân ayetlerini anlamaya çalışmak, cümleden bağımsız olarak, cümleyi göz ardı ederek kelimeyi anlamaya/anlamlandırmaya çalışmak gibidir. Nasıl ki, onlarca anlamı olan, onlarca anlama gelebilen bir kelime bir cümlenin içerisinde yer aldığında, bir cümle dizgesinin içine girdiğinde kelimenin anlamı kesinleşiyorsa, aynı şekilde çok farklı biçimlerde anlaşılması/anlamlandırılması mümkün olan bir ayet de aynı şekilde bir bağlama oturduğu zaman tek bir anlama gelmektedir.[17]

B.     KELİMELERİN ANLAM DEĞİŞMESİNE UĞRAMASI

Dil, zaman içinde değişen ve gelişen bir varlıktır. Dildeki anlam değişmesini şu şekilde açıklayabiliriz: Bir kelimede anlam değişmesi, onun anlattığı kavramlardan az ya da çok uzaklaşması, onunla uzak yakın ilgisi bulunan, ya da hiç ilgisi bulunmayan yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesidir.[18] 19. yüzyılda dil bilimlerinin değişme ve gelişmesiyle ilgili kurallar ve düşünceler ileri sürülmüş ve dildeki unsurların doğuşu, değişmesi ve gelişmesi bakımından dili değerlendiren tarihi yöntem şekillenmeye başlamıştır.[19]

Sami dillerinde bir kelimenin anlam değişmelerini tespit için dilcilerin geliştirdiği art süremli (diachronic) semantik ve eş süremli (synchronic) semantik metodu kullanılır. Bu tasnif Ferdinand de Saussure’ye aittir. Art süremli semantik, dilin zaman içinde yani geçmişten günümüze kadar geçirmiş olduğu değişiklikleri inceler. Eş süremli semantik ise,  dilin şu andaki durumunu ya da belli bir zaman dilimi içindeki konumunu belirler.[20] Özellikle Sami Dilleri söz konusu olduğunda art süremli semantik araştırmaların, dildeki bir kelimenin kaybolan kök anlamlarının yeniden keşfedilmesinde çok önemli bir rolü vardır.

Meal incelemesinde karşılaştığım bir durum da “E/M/R” fiilinin “söylemek” anlamı göz ardı edildiği için bundan dolayı bazı ayetler yanlış anlaşılabilmektedir.[21] Burada konuyu bir örnekle açıklamak istiyoruz:

وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا.

Качан бир айылды (калааны) жок кылгыбыз келсе, алардын дөөлөтүнө чиренгендерине буйрук кылабыз. Бирок алар каршылашып, бузукулугун улантышат. Ошондо аларга деген сөз (өкүм) чындыкка айланат. Ошентип, түбү менен ойрон кылабыз. [22]

Bu mealin Türkçe karşılığı şöyledir: Ne zaman bir köyü (şehri) yok etmek istersek, onlardan zenginliğiyle böbürlenenlerine emrederiz. Fakat onlar karşı gelerek bozgunculuğuna devam ederler. O zaman onlara denilen söz (hüküm) gerçeğe dönüşür. Böylece tamamıyla helak ederiz.

Süleyman Ateş bu ayete şu şekilde meal vermiştir:

“Biz bir kenti helâk etmek istediğimiz zaman onun varlıklılarına emrederiz, orada kötü işler yaparlar, böylece o ülkeye (azâb) karâr(ı) gerekli olur, biz de orayı darmadağın ederiz.”[23]

Bu ayette geçen “E/M/R” fiiline “söylemek” anlamı verilirse metnin anlamı bağlama uygun ve belirgin hale gelir. Dolayısıyla ayetteki “أَمَرْنَا  – emernâ” fiiline zevkine düşkün zenginleri “söz sahibi kılarız” diyebiliriz. Böylece onlar memleketin başına gelince “hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” ifadesi yerini bulmuş olur.

 

C.    KUR’AN-I KERİM’İ ANLAMADA BAĞLAMIN ÖNEMİ

Meal çalışması esnasında ayetlerin inişine neden olan tarihi arka plan dikkatlice incelenmezse veya doğru tespit edilmezse sadece Arapçaya hâkim olmakla ayetlere doğru anlam vermek, onların manalarını gerektiği gibi yansıtmak asla söz konusu değildir. Nitekim incelediğimiz meale baktığımızda bağlamı doğru kuramadıkları için Kur’ân-ı Kerim bazı ayetleri yanlış anlaşılmış ve dolayısıyla yanlış tercüme edilmiştir. Bunu bir örnekle açıklamak istiyoruz:

  • A’raf Suresi 9/31-32. ayetleri

يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ. قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ.

(31). Эй, Адамдын урпактары! Ибадатка ең мыкты кийимиңерди кийгиле. Жегиле, ичкиле, бирок ысырапкорлук кылбагыла! Анткени, Аллах ысырапкорлорду жакшы көрбөйт. (32). “Аллах өз пенделерине чыгарган Аллахтын кооз нерселерин (кийимдерин) жана Ал берген жакшы насиптерди (ырыскыларды) силерге ким арам кылды?” – деп айткын. “Бул жакшы нерселер, чындыгында, бул дүйнөдө ыйман келтиркендер үчүн (гана жаратылган, бирок башкалар да андан пайдаланышат). Акыретте болсо бул момундарга гана таандык”, деп айт. Билген коомго Биз аяттарыбызды ушинтип байандайбыз.[24]

Mealin Türkçe tercümesi şöyledir: Ey, Âdemoğulları! İbadet için en iyi elbiselerinizi giyinin. Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah müsrifleri sevmez. De ki: “Allah kendi kullarına çıkardığı güzel şeyleri (elbiseleri) ve Onun verdiği güzel nasipleri (rızıkları) sizlere kim haram kıldı?”. De ki: “Bu iyi şeyler, gerçekten, bu dünyada iman edenler için (sadece yaratılmıştır, fakat başkaları da bundan faydalanıyorlar). Ahirette ise bu sadece Müslümanlara hastır”. Bilen kavme biz ayetlerimizi böyle açıklarız.

Bu örnek incelendiğinde söz konusu ayetin bağlamının mütercimler tarafından yanlış anlaşıldığı açıkça görülecektir. Fakat bununla birlikte 31. ayetin manasını tamamlayan 32. ayetin meali bağlamına uygun bir şekilde verilmiştir.

Bu ayetin sebeb-i nüzulü şudur:

Müşrikler, Kâbe’yi çıplak ziyaret ediyorlardı. Ziyaret dönemlerinde et, yağ, süt gibi değerli gıda maddelerini yemezler; diğerlerini ise çok az yerler ve bunun dinî bir vecibe olduğuna inanırlardı. Bu şekilde daha çok sevap elde edildiğine inanılıyordu. A’raf 31. ayeti bu batıl uygulamayı kaldırmaktadır. A’raf 32. ayette ise dünyadaki rızıkların herkes için, kıyamette ise sadece inananlar için olduğu vurgulanmaktadır.

Konuyla alakalı Taberi şu ifadeye yer vermektedir:

يقول تعالى ذكره لهؤلاء الذين يتعرّون عند طوافهم ببيته الحرام ويبدون عوراتهم هنالك من مشركي العرب ، والمحرّمين منهم أكل ما لم يحرّمه الله عليهم من حلال رزقه تبرّرا عند نفسه لربه : يا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ من الكساء واللباس ، عِنْدَ كُلْ مَسْجِد وكُلُوا من طيبات ما رزقتكم ، وحللته لكم ، وَاشْرَبُوا من حلال الأشربة ، ولا تحرّموا إلا ما حرّمت عليكم في كتابي أو على لسان رسولي محمد صلى الله عليه وسلم .

Allah (c.c.) bu ayet ile çıplak bir vaziyette Beytü’l-Haram’ı tavaf eden Arap müşriklere seslenmektedir. Taberi’nin tefsirinde açıkça görülmektedir ki ayet, müşrik Arapların bu çirkin adetlerini bertaraf etmek için inmiştir. Ayrıca aç-susuz kalarak kendilerine eziyet eden müşriklere bunun bir sevap olmadığını bildirmektedir. Bilakis Allah’ın helal kıldığı şeyleri haram kılarak aşırılığa kaçmamalarını emretmektedir. Daha sonra Taberi aşağıda, 32. ayette geçen ( قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ) kısmını da ele alarak (خَالِصَةً) kelimesinde kıraat farklılığı olduğunu söylemektedir.

يقول الله تعالى ذكره لنبيه محمد صلى الله عليه وسلم : قل يا محمد لهؤلاء الذين أمرتك أن تقول لهم مَنْ حَرّمَ زِينَةَ اللّهِ التي أخْرَجَ لِعِبادِهِ والطّيّباتِ مِن الرّزْقِ إذ عيوا بالجواب فلم يدروا ما يجيبونك : زينة الله التي أخرج لعباده ، وطيبات رزقه للذين صدّقوا الله ورسوله ، واتبعوا ما أنزل إليك من ربك في الدنيا ، وقد شركهم في ذلك فيها من كفر بالله ورسوله وخالف أمر ربه ، وهي للذين آمنوا بالله ورسوله خالصة يوم القيامة، لا يشركهم في ذلك يومئذٍ أحد كفر بالله ورسوله وخالف أمر ربه.

Her ne kadar kelimeyi ötreli okumak caiz ise de  (خَالِصَة) kelimesinin nasb okunmasını daha uygun gören Taberi, ayetin delaletinde, dünyada Allah’a iman etmeyenlerin de Allah’ın sunduğu nimetlere ortak olduklarını, fakat ahirette ise o nimetlerin sadece Müslümanlara has olacağını ifade etmektedir.[25] Ayrıca bu görüşü paylaşan çok sayıda müfessir bulunmaktadır.[26]

İşte bu sebebe binaen Allah Teâlâ  (يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ – Ey Âdemoğulları! İbadet etmek üzere mescide (Kâbe) her gidişinizde elbiselerinizi giyinin.) şeklinde hitap etmiştir. Ayetin devamında ise ( وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ – Yiyin, için (helal olan yiyecek ve içeceklerden kendinizi mahrum bırakarak) aşırılığa kaçmayın) aç-susuz kalarak aşırılığa gitmeden (israf etmeden) dengenin sağlanması istenmektedir.[27] 32. ayette de önemli bir ayrıntı vardır ki, o da, Allah’ın, ayetin sonuna doğru:

قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ – “Onlar dünya hayatında (müşterek ) kıyamet gününde ise sadece inananlar içindir” diye haber ver” buyurmasıdır. Allah’ın nimetlerinin hem Müslümanları hem de Müslüman olmayanları kapsadığını, ahirette ise sadece Müslümanlara has “خَالِصَة” olacağını bildirmesidir.[28]

Bugün sofra duası haline gelen bu ayetler aslında güzel “elbiselerle süslenmeyi” değil “çıplak olmamayı”, “az yememeyi” değil bilakis “aç kalmamayı” emretmektedir. Bütün bunları göz önüne aldığımızda 31. ve 32. ayetlerin anlamı şu şekilde olmalıdır:

31-32. Ey Âdemoğulları! İbadet etmek üzere mescide (Kâbe) her gidişinizde elbiselerinizi giyinin. Yiyin, için (helal olan yiyecek ve içeceklerden kendinizi mahrum bırakarak) aşırılığa kaçmayın. Çünkü Allah, aşırılığa kaçanları sevmez. Öyleyse “Allah’ın kulları için yarattığı elbiseyi, temiz ve hoş rızıkları yasaklayan kimdir?” diye sor. “Onlar dünya hayatında (müşterek ) kıyamet gününde ise sadece inananlar içindir” diye haber ver. İşte biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.

D.    KUR’AN-I KERİM’İN BAZI DİL ÖZELLİKLERİ

1)      Kur’ân’da Zikredilen “Siz” Zamirlerinin Özellikleri

Kur’ân-ı Kerîm, insanların kendi aralarındaki konuşmalarını aktarırken o dönemin dil özelliğine dair önemli bir üsluba dikkatlerimizi çekmektedir. Örneğin “Biz” zamiri bulunan ifadeler Kur’ân-ı Kerîm’de “Siz” zamiriyle aktarılmaktadır. Bu özellik, Kur’ân’ın inmiş olduğu dönemdeki Arapçaya ait bir özelliktir; çünkü kişilerin kendi aralarındaki konuşmalar, bugünkü Arapçada da “biz” zamiriyle ifade edilmektedir. Fakat bu üslubun bir istisnası Ankebut Suresinde geçmektedir:

وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلَّذِينَ آمَنُواْ ٱتَّبِعُواْ سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُمْ بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِّن شَيْءٍ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

İnkâr edenler iman edenlere, “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim” derler…[29]

Her ne kadar dış görünüşüne göre “وَلْنَحْمِلْ – yüklenelim” ibaresi emir kipi gibi gözükse de anlam açısından haber niteliği taşımaktadır.[30] Bu ayet dışında günlük konuşmalarımızda kullandığımız “yapalım”, “diyelim”, “gidelim” şeklindeki ifadeleri Kur’an “siz” zamirlerinin bulunduğu emir kipinde kullanmaktadır.

Bu konuyu örnekle izah etmek istiyoruz. Ali İmran Suresi’nin 72-74 ayetlerinde şöyle bir diyalog bulunmaktadır:

وَقَالَتْ طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ ٱلْكِتَابِ آمِنُواْ بِٱلَّذِيۤ أُنْزِلَ عَلَى ٱلَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ ٱلنَّهَارِ وَٱكْفُرُوۤاْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (72) وَلاَ تُؤْمِنُوۤاْ إِلاَّ لِمَن تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ ٱلْهُدَىٰ هُدَى ٱللَّهِ أَن يُؤْتَىۤ أَحَدٌ مِّثْلَ مَآ أُوتِيتُمْ أَوْ يُحَآجُّوكُمْ عِندَ رَبِّكُمْ  قُلْ إِنَّ ٱلْفَضْلَ بِيَدِ ٱللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَآءُ وَٱللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ  (73)  يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَآءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ (74) [31]

İncelediğimiz meal bu ayeti Kırgız diline şöyle tercüme etmiştir:

“Китеп ээлеринин бир тобу (өз ара) “Ыймандууларга түшүрүлгөнгө күндүн башында ыйман келтирип, анын айагынга каршы чыккыла! Балким алар кайтаар”, – дешет.” “Силердин диниңерди ээрчигендерге Сен: “Чындыгында, Аллахтын жолу – туура жол!” – деп айткын. (Алар): “Эгер силер аларды ээрчисеңер, анда силерге түшүрүлгөн нерселер алардын бирөөсүнө да берилгендигине ишенбегиле, же алар Эгеңердин алдында силерге (күнөөнү) жаап салышат”, – деп айтышат.  (Сен): “Чындыгында, жакшылык – Аллахтын колунда, аны Өзү каалаганына берет”, – деп айт.  Чындыгында, Аллах – баарын Камтуучу, Билүүчү. Ал каалаган адамына Өз ырайымын багыштайт. Аллах – Улуу Ырайымдуулуктун Ээси!”[32]

Kırgızca Mealin Türkçe tercümesi şöyledir: “Kitap ehlinden bir grup (kendi aralarında) “İman edenlere indirilene günün başında iman edip, onun sonunda karşı çıkın! Belki onlar dönerler” derler. Sizin dininize tabi olanlara Sen: “Gerçekten Allah’ın yolu – doğru yoldur!” de.  (Onlar): “Eğer siz onlara tabi olursanız, o zaman size indirilen şeylerin onlardan hiçbirine verildiğine inanmayın, veya onlar Rabbinizin huzurunda sizlere (günahı) üzerinize yükler”, – derler. (Sen): “Gerçekten iyilik – Allah’ın elindedir,  onu dilediğine kendisi verir,” – diye söyle. Gerçekten, Allah – her şeyi kapsayan, bilendir. O, rahmetini dilediğine verir. Allah – Büyük Lütuf Sahibidir”.

Görüldüğü üzere bu mealde “siz” zamiri,  ayetin Arapça metninin dış görünüşüne göre tercüme edilmiştir ve böyle bir tercüme Kur’an’ın dil özelliğine uygun değildir.

Bu ayetlerde “konuşan” ile “muhatabın” sözleri birbirine karıştırılmış, dolayısıyla kimin kime ne dediği mütercimler tarafından açık bir şekilde anlaşılamamıştır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu mealde “وَلاَ تُؤْمِنُوۤاْ إِلاَّ” ifadesi tercüme edilmemiştir, ayetin baş kısmı göz ardı edilerek: “Силердин диниңерди ээрчигендерге Сен: “Чындыгында, Аллахтын жолу – туура жол!” – деп айткын” yani: “Sizin dininize tabi olanlara Sen: “ Gerçekten Allah’ın yolu – doğru yoldur!” de.” şeklinde tercüme edilmiştir. Böyle bir ifade ise ayetin anlamını tamamen bozmuştur. Verdiğimiz mealin tercümesinde de açıkça görüldüğü gibi ayetin vermek istediği mesaj yanlış anlaşılarak bağlam yanlış kurulmuştur. Bununla beraber “siz” zamirleri ise dış görünüşlerine göre tercüme edilmiş ve zamirlerin kullanımına dair bu tarzın Kur’ân’ın inmiş olduğu dönemdeki dile ait bir özellik olduğunun farkına varılamamıştır.[33]

2)      Kur’ân’da Zikredilen“ قَالُوا – kâlû” Üslubunun Dikkate Alınmaması

Kur’an’ı Kerim’in birkaç yerinde Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki münakaşadan bahsedilmektedir. Ayetteki bilgilere göre her grup kendi haklılığını savunmaktadır ve hidayetin, doğru yolun ve kurtuluşun ancak kendi dinlerine tabi olunmakla gerçekleşebileceğini iddia etmektedirler.[34] Dolayısıyla Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslümanları da kendi dinlerine çağırmaktadırlar. Bu durumla ilgili aktarılan bilgi ayette şu şekilde geçmektedir:

وَقَالُواْ كُونُواْ هُوداً أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ .

Ayet-i kerimenin Kırgızca meali şöyledir: “Алар: “Иудей, же христиан болгула, туура жолду табасыңар”, – дешти. “Жок! Ибрахимдин дини таза , ал көп кудайчылардан болгон эмес”, – дегин!”[35]

Kırgızca mealin Türkçe tercümesi: Onlar: “Yahudi veya Hıristiyan olun, doğru yolu bulursunuz”, – derler. De ki “Hayır! İbrahim’in dini temiz, o müşriklerden değildi”.

Bu ayeti Hasan Basri Çantay şu şekilde tercüme etmiştir:

(Yahudî ve Hıristiyanlar Müslümanlara:) «Yahudî veya Nasranî olun ki doğru yolu bulasınız» dediler. De ki (Habîbim): «Hayır, (biz) muvahhid (Allah’ı bir tanıyarak ve müslim) olarak İbrâhîmin dîni (n deyiz). O, Allaha eş tutanlardan değildi».[36]

Yahudiler, Müslümanlardan hidayete erebilmeleri için kendi dinlerine uymalarını istemektedirler. Hıristiyanlar da Müslümanlardan aynı şeyi istemektedirler. Fakat elimizdeki Kırgızca meal incelendiğinde sanki her iki grup bir ağızdan konuşuyorlarmış gibi gösterilmektedir. Hâlbuki her grup kendi dininin hak olduğunu, karşı tarafın mensubu olduğu dinin ise batıl olduğunu savunmaktadır.

Ayetin doğru mealinin şöyle olması gerekiyor: (Yahudiler) “Yahudi olun ki doğru yolu bulasınız”  ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler…

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Bakara Suresi’nden bir örnek daha vermek istiyoruz:

وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ ٱلْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَىٰ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنْتُمْ صَادِقِينَ .

Алар: “Бейишке иудей же христиан болгондон башка эч ким кире албайт”, – дешет. Бул – алардын үмүт-тилеги гана! Аларга: “Эгер айтканыңар чын болсо, далилиңерди келтиргиле!” – деп айт.[37]

Kırgızca mealin Türkçe tercümesi: Onlar: “Cennete Yahudi veya Hıristiyan olandan başka hiç kimse giremeyecektir”, – derler. Bu – onların sadece ümit-dilekleridir! Onlara “Eğer dediğiniz doğru ise, delilinizi getirin!” – diye söyle.[38]

Diyanet Mealinde bu ayet şu şekilde tercüme edilmiştir:

Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.”[39]

Yukarıda da görüldüğü üzere bazı meallerde ne Hıristiyanlar Yahudilerin cennete girebileceklerini söylüyorlar ne de Yahudiler Hıristiyanların cennete girebileceklerini söylüyorlar. Ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki her iki grup sadece kendi din mensuplarının cennete gireceklerini iddia etmektedirler.

Mesela Taberi şöyle bir izah yapmaktadır: “Söz konusu ayette şu kastedilmektedir: Yahudiler: “Ancak Yahudi olan cennete girecek.” dediler, Hıristiyanlar da: “Ancak Hıristiyan olan cennete girecek.” dediler. Mana muhatap tarafından iyi bilindiği için her iki grubun söylediği bir araya getirilmiştir…”[40] ve kanaatimize göre doğru meal de Taberi’nin belirttiği gibi olmalıdır.

Seçtiğimiz örnekler ve tefsirlerden verdiğimiz açıklamalar göstermektedir ki Kur’an’ın kendine has bir dil özelliği vardır. Bu özellik bilinmediği takdirde ayetler yanlış anlaşılmaya her zaman açıktır.

3)      “ لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları

Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılabilmesi, öncelikle Arap dilinin ve belağatının en iyi biçimde bilinmesine ve Kur’an’ın, ilk muhatapları olan Hz. Peygamberin ve Onun güzide ashabının Kur’ân’ı anladıkları gibi anlaşılmasına bağlıdır.[41]

Kırgızca “umulur ki, belki” ifadeleri “үмүт кылуу, балким, мүмкүн” kelimeleri ile karşılanmaktadır. Bununla beraber cümledeki sebebiyeti bildirmek için “үчүн, ошон үчүн” sözcükleri kullanılır.

Şimdi ise birkaç örnekle konuyu izah etmek istiyoruz. Mesela Bakara Suresi’nin 21. ayetini ele alalım:

 

يَٰـأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ٱلَّذِي خَلَقَكُمْ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ.

 

“Эй, адамдар! Силерди да, силерге чейинкилерди да жараткан Эгеңерге сыйынгыла! Балким силер коркоорсуңар.”[42]

Mealin Türkçe tercümesi: Ey insanlar! Sizleri de, sizden daha öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin! Belki sizler korkarsınız.

Bu ayeti doğru meali şu şekilde olmalıdır:

Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız.[43]

Mealde görüldüğü gibi “ لَعَلَّ – Lealle” edatı mütercimler tarafından “балким-belki” şeklinde tercüme edilmiştir. Hâlbuki tefsir kaynaklarımız bu ayette geçen “ لَعَلَّ – Lealle” edatının sebebiyet anlamında olduğunu bariz bir şekilde vurgulamışlardır. Mütercimlerin yararlandıklarını ifade ettikleri tefsir kitaplarında da durum bizim söylediğimiz gibidir.[44]

 

Başka bir örneği ise A’raf Suresi’nden vermek istiyoruz:

وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي ٱلأَرْضِ أُمَماً مِّنْهُمُ ٱلصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذٰلِكَ وَبَلَوْنَاهُمْ بِٱلْحَسَنَاتِ وَٱلسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ .

“Аларды жер бетинде (ыдыратып) тайпаларга бөлүп салдык. Алардын жакшылары да, жамандары да бар. Аларды жакшылык менен да, жамандык менен да сынайбыз. Мүмкүн (каапырлыктан) кайтышаар.”[45]

Mealin Türkçe tercümesi: Onları yeryüzünde (yayıp) kavimlere böldük. Onların iyileri de kötüleri de vardır. Onları hem iyilikle hem de kötülükle imtihan edeceğiz. Umulur ki (küfürden) dönerler.[46]

Bu ayette de geçen “ لَعَلَّ – Lealle” edatına “Мүмкүн – mümkün/belki” anlamı verilmiştir. Hâlbuki bağlam dikkate alındığında “sebebiyet” anlamı vermek daha uygun düşmektedir. Yine “Аларды жакшылык менен да, жамандык менен да сынайбыз – Onları hem iyilikle hem de kötülükle imtihan edeceğiz” cümlesi gelecek zaman kipiyle tercüme edilmiştir. Hâlbuki ayette geçmişten bahsedilmektedir.[47]

İncelediğimiz mealde “umulur ki, belki” anlamları “үмүт – ümüt, балким – balkim, мүмкүн – mümkün” sözcükleriyle karşılanmıştır. Sebebiyeti bildirmek için ya açıkça “үчүн-üçün” sözcüğü kullanılmış veya mananın içinde sebebiyeti gizli şekilde bildirecek bir cümle kurulmuştur. Mealde “ لَعَلَّ – Lealle” edatına toplam 37 defa sebebiyet anlamı verilmiştir. Bunun dışında bazı ayetlerde “ لَعَلَّ – Lealle” edatına istifham anlamı verilmiş,[48] bazen te’kid anlamı verilmiş,[49] bazen de hiç mana verilmemiştir.[50] Bu sonuç bize mütercimlerin “ لَعَلَّ – Lealle” edatını sözlük ve bağlam anlamını bilerek ve farkında olarak kullanmadıklarını göstermektedir.

 

4)      A’la Suresi’nde [إِن] edatının çevirisi

Daha önce de vurgu yaptığımız gibi ayetin doğru anlaşılabilmesi için ayetin arka planının/esbab-ı nüzulünün tespit edilmesi gerekmektedir. Bu alanda uzman olan müfessirlerimizden Ebu’l A’la el-Mevdudi’nin de dediği gibi,[51] sözlü bir metin olan Kur’ân’ı Kerîm’de, yazılı metinlerde alışık olduğumuz “giriş-gelişme-sonuç” düzenini aramak yanlıştır. Kur’ân metni, birbiriyle irtibatlı fakat müstakil parçalar halinde olup ayetler farklı zamanlarda, farklı mekânlarda, farklı konularda ve farklı topluluklara hitaben nazil olmuştur. Konuşma diliyle ifade edilen pasajlardan meydana gelen ve kronolojik olarak (nüzul sırasına göre) düzenlenmemiş olan Kur’ân metni, bu nedenle günümüz okurunun beklentilerinden farklı olabilir. Kur’ân-ı Kerîm’in bu özellikleri gerçekten de O’nun doğru anlaşılması için kesinlikle göz önünde bulundurulması gereken hususlardır. Bununla beraber Kur’an-ı Kerim bir hitap dili olduğundan, içerdiği bazı konular çok kısa geçmektedir/zikredilmektedir. Zaten nazil olan ayet veya ayetler muhatabın zihninde belli bir şekil almaktadır, dolayısıyla Kur’an onları tekrar dile getirmek istememiştir. Bundan dolayı, biz Müslümanlar, bugün ayetleri okuduğumuzda, açık olmasına rağmen bazı konuları anlamakta güçlük çekebilmekteyiz.

Konuyu örnekle açıklamak istiyoruz:

فَذَكِّرْ إِن نَّفَعَتِ ٱلذِّكْرَىٰ.

“Эгер эскертүү пайдалуу болсо, анда эскерткин.”[52]

Türkçe tercümesi şöyledir: Eğer hatırlatma faydalı olursa o zaman hatırlat.[53]

İncelediğimiz mealde bu ayetin yanlış tercüme edildiğini düşünüyoruz. İlim heyeti burada hazfın var olduğunu dikkate almamıştır. Nitekim öğüt vermenin kime yararının olacağını sadece Allah bilmektedir. Dolayısıyla peygamberimizin üzerine düşen sadece tebliğdir: Sen, ancak bir uyarıcısın.[54] Fatır suresinde geçen bu ayeti yorumlayan Kurtubi şu açıklamada bulunmuştur:

أي : رسول منذر ، فليس عليك إلا التبليغ ، ليس لك من الهدي شيء إنما الهدى بيد الله تبارك وتعالى .

“Yani uyaran bir elçisin. Sana düşen ancak tebliğdir. Hidayete iletmek gibi bir imkânın yoktur. Hidayet ancak şanı yüce ve mübarek olan Allah’ın elindedir”.[55]

Bu ve buna benzer ayetler, peygamberimizin üzerine düşen görevin sadece tebliğ etmek olduğunu sıkça vurgulamaktadır. Dolayısıyla bu tebliğden nasibini kimin alabileceği sadece Yüce Mevla’mız tarafından bilinmektedir. Fakat bununla beraber A’la Suresindeki bu ayete, sanki tezatmış gibi; “O halde eğer öğüd fâide verirse (durma) öğüd ver.”[56] şeklinde anlam verilmesi, ayeti anlama bakımından kafaları karıştırabilmektedir.

Bu ayet bazı Kur’an araştırmacılarının dikkatini çekmiş ve mananın doğru anlaşılabilmesi için hazf edilen kısmın da tespit edilmesine gayret gösterilmiştir. Bu tespitlere dair ilk önce müfessirlerden birkaçının ifadelerini zikretmek istiyoruz. Beğavi ayeti şu şekilde yorumlamaktadır:

{ فَذَكِّرْ } ، عِظْ بالقرآن، { إِن نَّفَعَتِ ٱلذِّكْرَىٰ } ، الموعظة والتذكير. والمعنى: نفعت أو لم تنفع، وإنما لم يذكر الحالة الثانية، كقوله: { سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ ٱلْحَرَّ } ، وأراد: الحر والبرد جميعاً.

Beğavi, ayette “fayda verse de vermese de” açıklaması ile hazfın var olduğunun altını çizmekte ve bununla yetinmeyip Kur’an’ın başka yerlerinde de buna benzer hazfların var olduğunu örnekleriyle gözler önüne sermektedir.[57]

Aynı konuya dikkatleri çeken meal yazarları da vardır. Tefsirlerde gördüğümüz gibi meallerde de mananın tam anlaşılabilmesi için hazf edilen kısım ya parantez içerisinde ya da düz cümle olarak verilmiştir.[58] Bazı meal yazarları ise gereksiz açıklamalar ve konudan uzak izahlardan da kendilerini alıkoyamamışlardır.

5)      Tevbe Suresi

Tevbe suresi hariç surelerin hepsi besmele ile başlamaktadır. Bu surenin neden besmelesiz başlandığına dair tefsir literatürümüzde farklı ve geniş bilgiler verilmektedir. İnceleme konumuz olan meale baktığımız zaman durum biraz faklıdır. Bu mealde her ne kadar Arapça kısmında besmele bulunmuyor ise de surenin mealinde besmelenin (tercümesi) bulunmaktadır. Hatırlatmak isteriz ki bu hata Kırgızistan’da ilk değildir. Daha önce de aynı hata yapılmış ve büyük tepkilere neden olmuştur.[59]

 

 

 

 

SONUÇ

Kırgızistan’da son zamanlarda yayımlanan meallerden birini “dil özellikleri” ve “çeviribilim” açısından incelemeyi hedeflediğimiz bu yazıda konuyla ilgili bazı tespitlerimizi göstermeye çalıştık. İncelenen eserde, kendinden önce yapılan meallere göre gelişme göstermekle birlikte anlam-bağlam ilişkisi ve dilsel özellikler yönünden karşılaştığımız yetersizliklerin olduğunu tespit ettik. Bu eksiklikler bir yönüyle “kaynak dil” ile “hedef dil” özelliklerine ait hususların dikkate alınmamasıyla ilgilidir. Diğer taraftan ise kelimelerin geçirdiği anlam değişmeleri, dile ait özellikler ve anlam-bağlam ilişkisi hususu başarıyla uygulanamamıştır. Bu eksikler: kelimenin anlamlandırılması, cümlenin doğru çevirilmesi ve konunun tespiti düzeyinde görülmektedir. Bu mesele yalnızca incelediğimiz meale ait bir sorun değildir.

Ecdadımızdan kalan zengin bir tefsir literatürüne sahibiz. Kur’an’ı anlamada ve farklı dillere tercüme etmede bu literatür hakkıyla kullanılırsa büyük başarılar elde edileceğine inanıyoruz. Fakat günümüzde, incelediğimiz çalışmada da görüldüğü gibi, meal hazırlayanların, geçmiş mirası yeterince incelememeleri bir yana, dil araştırmaları sahasında ortaya çıkan yeni gelişmelerden de yararlanmadıkları görülmektedir. Bunun doğal bir neticesi olarak da birçok Kur’an ayetini okurlara yanlış aktarmış olmaktadırlar. Biz bu tür yanlışların daha az yapılması için bazı tespit ve önerilerde bulunmuş olduk. Dikkate alındığı zaman meal hazırlanmasında faydasının olacağını düşündüğümüz örnekleri yazı içerisinde verdik.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİBLİYOGRAFYA

  • Abduh, Muhammed ve Rızâ, Reşîd, Tefsîru’l-Menâr-Tefsîru’l-Kur’âni’I-Hakîm, Dâru’l-Menâr, Kahire 1947.
  • Ahanov, Kaken, Dil Bilimin Esasları, Türk Dil Kurumu yay., Ankara 2008.
  • Akdemir, Salih, Son Çağrı Kur’ân, Ankara Okulu yay., Ankara 2009.
  • Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil Genel Çizgileriyle Dilbilim, Özkan Mat., Ankara 2000.
  • Atamov, Mursal, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi, Ankara 2013.
  • Atamov, Mursal, “Kur’ân-ı Kerim’de “لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları,” Diyanet İlmi Dergi, 29:3, ( 2013), ss.77-94.
  • Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980.
  • Azimov, İnayetulla, Kur’an’daki Deyimler, Kırgızca Karşılıkları ve Arapça Öğretiminde Kullanımı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Danışman: Musa Yıldız, Gazi Üniversitesi, Ankara
  • Azimov, İnayetulla, “Kurandagı Frazeologizmderdi Kırgız Tiline Kotoruu Maselesi,” Oş Devlet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İlmî Dergisi, sayı 16-17 (2012), ss.53-63.
  • Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân’ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen yay., İstanbul 1965.
  • Cündioğlu, Dücane, Kur’ân Çevirilerinin Dünyası, Kapı yay., İstanbul 2011.
  • Cündioğlu, Dücane, Kur’ân’ı Anlama’nın Anlamı Hermenötik Bir Deneyim, Tibyan yay., İstanbul 1995.
  • Çantay, Hasan Basri, Kurân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Mürşid Çantay yay., İstanbul 1980.
  • Ebu’s-Suud b. Muhammedi’l-Imadî el-Hanefi, Tefsiru Ebi’s-Suud, (thk: Abdü’l-Kadir Ahmet Taha), Mektebetü’l-Riyadi’l-Hadiseti, Riyad-trs.
  • El-Bağavi, Ebu Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mes’ud, Ma‘âlimu’t-Tenzîl, Daru Tayyibe, Riyad h.1409.
  • El-Cevzi, Ebu’l-Ferec Cemalüddin Abdurrahman b. Ali b. Muhammed, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, Mektebetü’l-İslami, Dımaşk 1984.
  • El-Endelusi, Ebu Hayyan Muhammed b. Yusuf, el-Bahru’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyyi, Beyrut 1993.
  • El-Hazin, Alauddin Ali b. Muhammed b. İbrahim, Lübabu’t-Te’vil fi Maâni’t-Tenzil, Daru’l-Kutubu’l-İlmiyyi, Beyrut 2004.
  • El-Kaysî, Ebû Muhammed Mekkî ibn Ebî Tâlib, El-Hidaye İlâ Buliği’n-Nihaye, Câmiatü’ş-Şârika, Birleşik Arap Emirlikleri 2008.
  • El-Kurtubi, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed Ebi Bakr, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’ân, Risale yay., Beyrut 2006.
  • El-Maverdi, Ebul Hasen Ali b. Muhammed b. Habib el-Basri, En-Nüketü ve’l Uyun Tefsiru Maverdi, Dar’ul Kütübi’l İlmiyyi, Beyrut trsz.,
  • El-Mevdudi, Ebu’l-E’la, Tefhimu’l-Kur’ân, Daru’l-Kalem, Kuveyt 1987.
  • Er-Razi, Fahruddîn Muhammed İbn Ziyâuddîn Ömer İbn El-Hüseyn El-Kureşî, Mefatihu’l Ğayb, Daru’l–Fikr, Beyrut 1981.
  • Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı Meal – Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), İşaret yay., İstanbul 2002.
  • Es-Semerkandi, Abu’l-Leys, Bahru’l-Ulum, Daru’l-Kutubi’l İlmiyyi, Beyrut
  • Es-Suyuti, Celalüddin, ed-Durru’l-Mensur fi’t-Tefsiri bi’l-Me’sur, Merkezu lil-Buhusi ve’d-Diraseti’l-Arabiyyi el-İslamiyyi yay., Kahire 2003.
  • Et-Taberi, Ebu Cafer Muhammed ibn Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (tahkik: Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türki), Daru’l-Hıcr, Kahire 2001.
  • Et-Tabersi, Ebû Ali Fadl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l- Kur’ân, Daru’l-Ulum, Beyrut
  • Ez-Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmud İbn Ömer el-Harezmî, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Daru’l-İhyai’t-Turasü’l-Arabiyye, Riyad 2001.
  • Göktaş, Vahit. “Kırgızistan’da Dini Yayınlar,” Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmî Dergisi, 54:2 (2013), ss. 99-112.
  • Gölpınarlı, Abdülbaki, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, Remzi Kitabevi yay., İstanbul 1955.
  • Hacımüftüoğlu, Halil, Kuran Tercümelerinde Yöntem Sorunu, İz yay., İstanbul 2008.
  • İbn Adil, Ebu Hafs Ömer b. Ali Ed-Dımeşki el-Hanbelî, el-Lübab fi Ulûmi’l Kitab, (tah. Adil Ahmed Abdulmevcud vd.), Dar’ul Kütübi’l İlmiyye, Beyrut 1998.
  • İbn Atiyye, Ebu Muhammed Abdulhak b.Galib, Muharrerü’l-Veciz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, Daru’l-İlmiyye, Beyrut 2001.
  • İbn-i Kesir, Abu’l Fida İsmail ed-Dimaşkî, Tefsîru’l Kur’ân’il Azîm, (tahkik: heyet), Müessesetü Kurtuba yay., Kahire 2000.
  • İsmailov, Abdışşükür, Abdıldayev, Düyşön, Doolov, Sadibakas, Gavay, Sadık, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, Erkam Matbaası, 2006.
  • İzzu’d-Din, Abdürrezzak b. Rizkulla el-Hanbelî, Rumuzu’l-Kunuz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, Mekke 2008.
  • Kasapoğlu, Abdurrahman, Kur’ân’ı Anlamada Semantik Yöntem, Hikmet Yurdu, 2013/1, cilt 6, sayı: 11, ss. 105-178.
  • Koç, Mehmet Akif, Sebeb-i Nüzule Bağlı Anlamın Aşılmasını Kolaylaştıran Bir Unsur Olarak ‘Kur’ân Metni’: 7. A’raf Suresinin 31-32. ayetleri, İslamiyat VII, Ankara 2004, sayı 1, s. 113-124.
  • Kunduzov, Erkinbek, Kırgızcadaki Arapça Kelimeler ve Bunların Arapça Öğrenimindeki Yeri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Danışman: Emrullah İşler, Gazi Üniversitesi, Ankara 2006.
  • Mukatil b. Süleyman, et-Tefsiru’l Kebir, Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabiyy yay., Beyrut 2002.
  • Ong, Walter Jackson, Oral Tradition, cilt 3, sayı 3, Kolombiya 1988, ss.259-269.
  • Öztürk, Yaşar Nuri, Kur’an’ı Kerim Meali, Yeni Boyut yay., İstanbul 2011.
  • Tursunov, Ernis, Kur’an, Kırgızistan yay., Bişkek 1991.
  • Vardar, Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Multilingual yay., İstanbul 1998
  • Yavuz, A. Fikri, Kur’ân-ı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi, İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş. yay., İstanbul 1967.
  • Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Matbaai Ebüzziya, İstanbul 1935.
  • Yıldırım, Celal, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, Anadolu yay., İzmir 1986.
  • Yüksekkaya, Gülden Sağol, “Kur’an-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri,” Turkish Studies dergisi, 9:9 (2014), ss.31-37.

 

 

 

[1] Verilen bilgilere göre her sene Kırgızistan’dan Ankara ve Bolu’ya öğrenim için 60 öğrenci gönderilmektedir. Böylece bu öğrenciler bir yıl ülkemizde “Hazırlık Sınıfı” programını alarak öğrenimlerine Oş’ta devam etmektedirler. Ayrıca mezunlardan her yıl 10 öğrenci yüksek lisans ve doktora için Ankara’ya gönderilmektedir. Detaylı bilgi için OşMU’nun resmi sitesine bakınız: http://www.teolog.edu.kg

[2] According to the information, each year 60 students are sent from Kyrgyzstan to Ankara and Bolu for the study. These students study here one year a “Preparatory School” program and after continue their education in own country in Osh. In addition, each year, 10 students sent to Ankara for the master degree and Ph.D. For more information please refer to the official website of OşMU: http://www.teolog.edu.kg

[3] Gülden Sağol Yüksekkaya, “Kur’an-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri,” Turkish Studies dergisi, 9:9 (2014), s.32. Konuyla ilgili ayrıca bkz: Vahit Göktaş, “Kırgızistan’da Dini Yayınlar,” Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İlmî Dergisi, 54:2 (2013), s.159-160.

[4] Örneğin bkz: Erkinbek Kunduzov, Kırgızcadaki Arapça Kelimeler ve Bunların Arapça Öğrenimindeki Yeri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Danışman: Emrullah İşler, Gazi Üniversitesi, Ankara 2006.  Ayrıca bkz: İnayetulla Azimov, Kur’an’daki Deyimler, Kırgızca Karşılıkları ve Arapça Öğretiminde Kullanımı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Danışman: Musa Yıldız, Gazi Üniversitesi, Ankara 2012. İnayetulla Azimov, “Kurandagı Frazeologizmderdi Kırgız Tiline Kotoruu Maselesi,” Oş Devlet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İlmî Dergisi, sayı 16-17, (2012), s.53-57.

[5] Bkz: Ernis Tursunov, Kur’an, Kırgızistan yay., Bişkek 1991, s. 4. Bu meal Ernis Tursunov tarafından Rusçadan Kırgızca’ya çevrilmiştir.

[6] Eser hakkındaki bilgilerin Türkçe okunuşu: Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen. Abdışşükür İsmailov, Düyşön Abdıldayev, Sadibakas Doolov, Sadık Gavay, Erkam Matbaası, 2006.

[7] 607. sayfada Arapça ve Kırgızca “ücretsiz dağıtılmaktadır, para ile satılmaz” ibaresi bulunmaktadır.

[8] 1. Kutsal Kur’an (Kur’an-ı Kerim); 2. Celaleyn tefsiri; 3. Nesefi tefsiri; 4. Beydavi tefsiri; 5. Taberi tefsiri; 6. Bağavi tefsiri; 7. Safvetü’t-Tefasir tefsiri; 8. İbni Kesir tefsiri; 9. Tefsiru’l-kerimi’r-rahman fi tefsiri kelami’l-mennan tefsiri; 10. Znaçenie i smısl korana, I-IV cilt, Abd es-Salam el-Mansi ve Sumeyya Muhammed el-Afifi, bkz: Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, s.610.

[9] Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, s.605

[10] Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen, s. 605.

[11] Burada ilk önce doktora tezimizi zikredebiliriz: Mursal Atamov, “Rus Dilinde Yayınlanan Kuran’ı Kerim Çevirilerinin Çeviribilim açısından İncelenmesi (Başarılı Bir Rusça Kur’an Çevirisinin Oluşturulmasına Katkı)”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), danışman: Salih Akdemir, Ankara Üniversitesi, 2013. Bunun dışında “ لَعَلَّ – Lealle” edatını incelediğimiz bir makalede de birçok makaleyi ele alıp inceledik: Mursal Atamov, “Kur’ân-ı Kerim’de “لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları,” Diyanet İlmi Dergi, 29:3, ( 2013), ss.77-94.

[12] Konuyla alakalı bkz: Halil Hacımüftüoğlu, Kuran Tercümelerinde Yöntem Sorunu, İz yay., İstanbul 2008.

[13] Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân, Ankara Okulu yay., Ankara 2009, s. XXVIII.

[14] Bakara Suresi, 2/195, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen. Benzer örnek için bkz: Rum Suresi, 30/1-5, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[15] Detaylı bilgi için bkz.: Abu’l Fida İsmail ed-Dimaşkî, İbn-i Kesir, Tefsîru’l Kur’ân’il Azîm, (tahkik: heyet), Müessesetü Kurtuba yay., Kahire 2000, II/220-221.

[16] Bkz.: Walter J. Ong, Oral Tradition, cilt 3, sayı 3, Kolombiya 1988, ss.259-269.

[17] Bu konuyla alakalı daha geniş bilgi için bkz: Dücane Cündioğlu, Kur’ân’ı Anlama’nın Anlamı Hermenötik Bir Deneyim, Tibyan yay., İstanbul 1995, s.65-78.

[18] Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Genel Çizgileriyle Dilbilim, Özkan Mat., Ankara 2000,  s.118.

[19] Kaken Ahanov, Dil Bilimin Esasları, (aktaran: Murat Ceritoğlu), Türk Dil Kurumu yay., Ankara 2008, s.70.

[20] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz.: Abdurrahman Kasapoğlu, Kur’ân’ı Anlamada Semantik Yöntem, Hikmet Yurdu, 2013/1, cilt 6, sayı: 11, s. 105-107.  Ayrıca bkz.: Dücane Cündioğlu, Kur’ân Çevirilerinin Dünyası, Kapı yay., İstanbul 2011, s.33; Berke Vardar, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Multilingual yay., İstanbul 1998, s.39-40.

[21] Ayrıca “E/M/R”, “H/N/F”, “V/S/Y”, “A/B/D”, “R/H/M” köklerine verilen anlamlarda da benzer durumla karşılaştım. Örnek için bkz: İsra Suresi, 17/16, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen. Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyenler Salih Akdemir hocanın semantikle alakalı yüksek lisans ve doktora tezlerinde danışmanlık yaptığı çalışmalara müracaat edebilirler. Ayrıca Salih Akdemir’e ait Son Çağrı Kur’ân mealin giriş kısmını okuyabilirler.

[22] İsra Suresi, 17/16, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[23] İsra Suresi, 17/16, Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi, Ankara 1980.

[24] A’raf Suresi, 7/31-32, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[25] Et-Taberi, Ebu Cafer Muhammed ibn Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (tahkik: Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türki), Daru’l-Hıcr, Kahire 2001, X/149-162.

[26] Ebu’s-Suud b. Muhammedi’l-Imadî el-Hanefi, Tefsiru Ebi’s-Suud, (thk: Abdü’l-Kadir Ahmet Taha), Mektebetü’l-Riyadi’l-Hadiseti, Riyad-trs, II/338-339; Celalüddin Suyuti, ed-Durru’l-Mensur fi’t-Tefsiri bi’l-Me’sur, Merkezu lil-Buhusi ve’d-Diraseti’l-Arabiyyi el-İslamiyyi yay., Kahire 2003, VI/361-376; Muhammed b. Yusuf Ebu Hayyan el-Endelusi, el-Bahru’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l İlmiyyi, Beyrut 1993, IV/291-294; Abu’l-Leys es-Semerkandi, Bahru’l-Ulum, Daru’l-Kutubi’l İlmiyyi, Beyrut: 1993, I/538; Ebu Hafs Ömer b. Ali Ed-Dımeşki el-Hanbelî, İbn Adil, el-Lübab fi Ulûmi’l Kitab, (tah. Adil Ahmed Abdulmevcud vd.), Dar’ul Kütübi’l İlmiyye, Beyrut 1998, IX/87-95; Abdürrezzak b. Rizkulla el-Hanbelî, İzzu’d-Din, Rumuzu’l-Kunuz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, Suudi Arabistan 2008, II/107-111; Ebul Hasen Ali b. Muhammed b. Habib el-Basri, El-Maverdi, En-Nüketü ve’l Uyun Tefsiru Maverdi, Dar’ul Kütübi’l İlmiyyi, Beyrut trsz., II/217-219; Muhammed Abduh ve Reşîd Rızâ, Tefsîru’l-Menâr-Tefsîru’l-Kur’âni’I-Hakîm, Dâru’l-Menâr, Kahire 1947, VIII/379-391; Ebu’l-Ferec Cemalüddin Abdurrahman b. Ali b. Muhammed, El-Cevzi,  Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, Mektebetü’l-İslami, Dımaşk 1984, III/186-190; Ez-Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmud İbn Ömer el-Harezmî, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Daru’l-İhyai’t-Turasü’l-Arabiyye, Riyad 2001, II/438-439.

[27] Bu ayetler üzerinde ayrıca bir makale yazarak Mehmet Akif Koç da durmuştur. Bkz.: Mehmet Akif Koç, Sebeb-i Nüzule Bağlı Anlamın Aşılmasını Kolaylaştıran Bir Unsur Olarak ‘Kur’ân Metni’: 7. A’raf Suresinin 31-32. ayetleri, İslamiyat VII, Ankara 2004 , sayı 1, s. 113-124.

[28] Bu ayetin tefsiri ile alakalı bkz: Et-Taberi, Camiu’l-Beyan An Te’vili Âyi’l-Kur’an, X/149-162; Es-Suyuti, ed-Durru’l-Mensûr fi’t-Tefsirî bi’l-Me’sûr, VI/361-376.

[29] Ankebût Suresi, 29/12.

[30] Mesela Taberi kendi tefsirinde bu ayeti “وَلْنَحْمِلْ ” ibaresini “نتـحمل  – yükleniriz/üstleniriz” şeklinde açıklamıştır:

يقول: قالوا فإنكم إن اتبعتـم سبـيـلنا فـي ذلك، فبعثتـم من بعد الـمـمات، وجوزيتـم علـى الأعمال، فإنا نتـحمل آثام خطاياكم حينئذٍ  …

bkz.: et-Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, XVII/367; Razi ise bu kalıbı daha açık bir şekilde izah etmektedir. Bu  “وَلْنَحْمِلْ ” kipinin şart edatının cevabı olduğunu söylüyor:

ولنحمل صيغة أمر، والمأمور غير الآمر، فكيف يصح أمر النفس من الشخص؟ فنقول الصيغة أمر والمعنى شرط وجزاء، أي إن اتبعتمونا حملنا خطاياكم، قال صاحب «الكشاف»: هو في معنى قول من يريد اجتماع أمرين في الوجود، فيقول ليكن منك العطاء وليكن مني الدعاء، فقوله ولنحمل، أي ليكن منا الحمل وليس هو في الحقيقة أمر طلب وإيجاب …

bkz.: Fahruddîn Muhammed İbn Ziyâuddîn Ömer İbn El-Hüseyn El-Kureşî, er-Razi,  Mefatihu’l Ğayb, Daru’l–Fikr, Beyrut 1981,  XXV/41; Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed Ebi Bakr, El-Kurtubi,  el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’ân, Risale yay., Beyrut 2006, XVI/342-343.

[31] Başka örnekler için bkz: Yusuf Suresi, 12/8-10, 80-82.

[32] Al-i İmran Suresi’nin 73-74, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[33] Şimdi doğru olduğuna inandığımız 72-74 ayetlerin meali sunmak istiyoruz: “Kitap eh-linden bir gurup (diğer bir guruba): “ İnananlara indirilene, günün başında inanalım, sonunda da inkâr edelim ki, onlar da (inançlarından) dönsünler “(derlerken), (diğer bir gurup da onlara): “Dinimize uyanlardan başkasına asla inanmayalım; aksi halde onlar (bu tür davranışlarımızı) Allah nezdinde (halk arasında) aleyhimize delil olarak kullanırlar “ demektedirler. De ki: “ Doğru yol, Allah’ın (belirlemiş olduğu) doğru yol, size verilmiş olanın aynen bir başkasına da verilmesidir. “ Yine de ki: “Kuşkusuz, lütuf Allah’ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah (lüt-fu ) çok geniş olan, çok bilendir. O, sevgi ve rahmetini dilediğine ayırır. Allah çok büyük lütuf sahibidir.” Al-i İmran Suresi’nin 72-74, Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân.

[34] Örnek için bkz: Bakara Suresi, 2/113, 135.

[35] Bakara Suresi, 2/135, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[36] Hasan Basri Çantay, Kurân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Mürşid Çantay yay., İstanbul 1980.

[37] Bakara Suresi, 2/111, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[38] Şimdi doğru olduğuna inandığımız meali vermek istiyoruz: (Yahudiler): “Ancak Yahudi olanlar,” (Hıristiyanlar ise) “Ancak Hıristiyan olanlar, cennete girecektir.” demişlerdi. Bu, onların kuruntularıdır… Bakara Suresi, 2/111, Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân.

[39] Bakara Suresi, 2/111, DİB Meali. Benzer biçimde tercüme eden mealler için bkz.: Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Matbaai Ebüzziya, İstanbul 1935; Abdülbaki Gölpınarlı, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, Remzi Kitabevi yay., İstanbul 1955; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân’ı Kerîm’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, Bilmen yay., İstanbul 1965; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, Anadolu yay., İzmir 1986;Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ı Kerim Meali, Yeni Boyut yay., İstanbul 2011.

[40] Et-Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, II/428; Ayrıca bkz: Ez-Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmud İbn Ömer el-Harezmî, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, I/310.

[41] “ لَعَلَّ – Lealle” edatı ile ilgili detaylı bilgi için bkz: Mursal Atamov, “Kur’ân-ı Kerim’de “ لَعَلَّ – Lealle” Edatının Kullanılışı ve Anlamları”, s.77-94.

[42] Bakara Suresi, 2/21, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[43] Bakara Suresi, 2/21, DİB Meali.

[44] Örneğin Taberi bu anlamı açıkça ortaya koymaktadır: Et-Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, I/387. Benzer yorumlar için bkz: Ebû Ali Fadl b. Hasan, Et-Tabersi, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l- Kur’ân, Daru’l-Ulum, Beyrut 2005, I/78; Mukatil b. Süleyman, et-Tefsiru’l Kebir, Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabiyy yay., Beyrut 2002, I/93.

[45] A’raf Suresi, 7/168, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[46] Ayetin doğru meali şu şekilde olmalıdır: O Yahudî’leri yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık; içlerinde sâlihleri (iyileri) de vardı, bunlardan aşağı (küfürde) olanlar da. Onları hem nimetle, hem de musibetle imtihan ettik ki, gerçeğe dönsünler. (A. Fikri Yavuz, Kur’ân-ı Kerîm ve İzahlı Meâli Âlisi, İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş. yay., İstanbul 1967).

[47] Mesela bkz: et-Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, X/533-534.

[48] Mesela bkz: En’âm Suresi, 6/51.

[49] Mesela bkz: Zuhruf Suresi, 43/28.

[50] Mesela bkz: Ra’d Suresi, 13/2; İbrahim Suresi, 14/37; Kehf Suresi, 18/6.

[51] Ebu’l A’la’l-Mevdudi de bu sorunu fark ederek meramını şöyle dile getirir: “Okuyucu, Kur’ân’ı incelemeye başlamadan önce, O’nun okunan diğer kitaplardan farklı ve eşsiz bir kitap olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Sıradan kitapların aksine Kur’ân, edebî bir sıraya göre tertip edilmiş belirli konular hakkında bilgi, fikir ve tartışmaları ele almaz. Bu nedenle Kur’ân’a yabancı olan kişi, O’nunla ilk karşılaştığında, bölümler ve kısımlara ayrılmamış veya farklı konuların farklı bir şekilde ele alınmamış ve hayatın farklı yönleri ile ilgili emirlerin düzenli bir şekilde verilmemiş olduğunu görünce şaşkınlığa düşer… İşte bu nedenle yabancı bir okuyucu, kendi kitap anlayışına hiç uymayan bu tip şeylerle karşılaştığında şaşkına döner. Kur’ân’ın, ayetleri arasında hiç ilgi ve bağlantı veya konularında süreklilik bulunmayan bir kitap olduğunu, anlaşılmaz bir şekilde çeşitli konuları ele aldığını veya kelimenin kabul edilen anlamıyla bir kitap olmadığı halde, kitap şeklinde düzenlendiğini düşünmeye başlayabilir.” (Ebu’l-E’la, el-Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’ân, Daru’l-Kalem, Kuveyt 1987, I/7-9.)

[52] A’la Suresi, 87/9, Heyet, Iyık Kuran: Maanilerinin Kırgızça Kotormosu Menen.

[53] Ayetin doğru meali şu şekilde olmalıdır: O halde, sen, yararlı olsun ya da olmasın, öğüt ver! (A’la Suresi, 87/9, Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân).

[54] Fatır Suresi, 35/23.

[55] El-Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’ân, XXII/229.

[56] A’la Suresi, 87/9, H. Basri Çantay Meali.

[57] Bu konu ile alakalı benzer yorumlar için bakınız: Et-Tabersi, Mecmeu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, X/254; Er-Razi, Mefatihu’l Ğayb, XXXI/144; El-Cevzi, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, IX/90; Ebu Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mes’ud El-Bağavi, Ma‘âlimu’t-Tenzîl, Daru Tayyibe, Riyad h.1409, VIII/401; Ebu Muhammed Abdulhak b.Galib İbn Atiyye, Muharrerü’l-Veciz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, Daru’l-İlmiyye, Beyrut 2001, V/470; Ebû Muhammed Mekkî ibn Ebî Tâlib el-Kaysî, El-Hidaye İlâ Buliği’n-Nihaye, Câmiatü’ş-Şârika, Birleşik Arap Emirlikleri 2008, XIII/821; Alauddin Ali b. Muhammed b. İbrahim El-Hazin, Lübabu’t-Te’vil fi Maâni’t-Tenzil, Daru’l-Kutubu’l-İlmiyyi, Beyrut 2004, IV/418; Muhammed b. Yusuf Ebu Hayyan el-Endelusi, el-Bahru’l-Muhit, VIII/454.

[58] Örnekler için bkz: A. Fikri Yavuz, Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı Meal – Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), İşaret yay., İstanbul 2002; Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’ân.

[59] Haber hakkında bilgi için bkz: http://www.for.kg/ru/news/41669, tarih: 04 Mart, 2014.

KUR’AN-I KERİM’DE “ لَعَلَّ – LEALLE” EDATININ KULLANIŞI VE ANLAMLARI

KUR’AN-I KERİM’DE “ لَعَلَّ – LEALLE” EDATININ KULLANIŞI VE ANLAMLARI

Özet

İnsanlığın mazhar olduğu en büyük medeniyetlerinden birini oluşturan İslam medeniyeti Kur’an merkezli bir medeniyettir. Bu yüzden Kur’an’ı Kerim’in doğru bir biçimde anlaşılması hayati bir önem arz etmektedir. Sorunun bilincinde olan âlimlerimiz Kur’an’ın anlaşılması için daha erken dönemlerden “Meanil- Kur’an”, “İ’rabul-Kur’an”, “sarf-nahiv” ve sözlükler konusunda ölümsüz eserler yazmışlardır. Ancak günümüzde Kur’an sahasında eser veren araştırmacılar yüce ecdadımızın bize sunmuş olduğu bu zengin birikimden genelde gereği gibi yararlanamamaktadırlar. Sonuç ortadadır. Birçok Kur’an ayeti yanlış anlaşılmış ve dolayısıyla yanlış çevrilmiştir. Bu çalışma   “ لَعَلَّ – Lealle” edatı bağlamında yaygın olan hataların giderilmesini hedeflemektedir.

Anahtar Kelimeler: “ لَعَلَّ – Lealle” edatı, Kur’an, anlam, nahiv, sarf, sözlük, tefsir.

Abstract

Islamic civilization that constitutes one of the most important civilizations humanity has ever seen is a Quran centered civilization. Therefore to understanding the Quran correctly is of crucial importance. Our scholars, who were aware of the problem composed everlasting works on “maani al-Quran”, “I’rab al-Qur’an”, “morphology (sarf) – syntax (nahiv)” and dictionaries. However our scholars who study on Quranic topics don’t take into consideration these riches our noble ancestors bequeathed to us. Consequently, most of Quranic verses were misunderstood and mistranslated. Our research aims at correcting widespread mistakes in context of “لَعَلَّ – Lealle” preposition.

Keywords: “ لَعَلَّ – Lealle” preposition, Quran, meaning, syntax, morphology, dictionary, exegesis.

Genel Düşünceler

Kur’ân-ı Kerim insanlığın mazhar olduğu son ilahî kelâmdır. Yüce Allah, onu 610-632 yılları arasında son Peygamber Hz. Muhammed vasıtası ile öncelikle ilk nazil olduğu topluma ve o dönemden itibaren de kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa Arapça olarak indirmiştir. Bu yüzden onun doğru anlaşılması büyük bir önem arz etmektedir. Doğru anlaşılabilmesi ise öncelikle inmiş olduğu Arap dilinin ve belağatının en iyi bir biçimde bilinmesine ve Kur’an’ın ilk muhatapları olan Hz. Peygamberin ve O’nun güzide ashabının onu anladıkları gibi anlaşılmasına bağlıdır. Buradan ortaya çıkan sonuç şudur:

  1. Arap dilini ve belagatini iyi bilmek,
  2. Kur’an’ı Hz. Peygamberin ve O’nun güzide ashabının anladığı gibi anlamak.

Erken dönemlerden itibaren âlimlerimiz Arap dili ve belağatı konusunda çok değerli eserler yazmışlar ve onları bizlere ulaştırmışlardır. Aynı şekilde müfessirlerimiz de Asr-ı Saâdet’ten itibaren Hz. Peygamberin ve O’nun güzide ashabının tefsirlerini/yorumlarını bizlere en doğru bir biçimde ulaştırmada son derece titiz davranmışlardır. O halde bizlere düşen, bize ulaşan bu değerli mirası gereği gibi incelemektir; çünkü Kur’an’ı doğru bir biçimde anlamak ancak ve ancak bu mirası değerlendirmemize ve incelememize bağlıdır. Ancak üzülerek ifade edelim ki, bizler bu mirası gereği gibi değerlendirmekten uzak bulunuyoruz. Elbette ki sonuçlar ortadadır: birçok Kur’an ayeti, azımsanmayacak sayıdaki araştırmacılar tarafından, bu aymazlıktan ötürü yanlış anlaşılmıştır. Daha da önemlisi, yapılmış hatalı anlamalarını hatalı biçimde okurlara da yansıtmalarıdır. İşte biz bu araştırmamızda âlimlerimizin bize ulaştırdığı değerli mirası dikkate almamaktan ötürü ortaya çıkan hataları incelemek istiyoruz.  Bu araştırmamızda inceleme konumuzu “ لَعَلَّ – Lealle” edatı ile sınırlamak istiyoruz.[1] “ لَعَلَّ – Lealle” edatını öncelikle Arap dili gramer açısından ele alacağız. Klasik dönemden itibaren Arap dili gramercileri edatların kullanımına özel bir önem vermişlerdir. Bu gramerciler arasında özellikle “ لَعَلَّ – Lealle” edatının anlamı ve kullanımı hakkında bilgi verenleri zikredeceğiz.

Bazı gramerciler, değerli araştırmalarında “ لَعَلَّ – Lealle” edatına aşağıda da göstereceğimiz asıl üç manadan farklı anlamlar vermişlerdir. Mesela “Zan” ve “Şüphe” anlamını verenler arasında şu sözlük sahiplerini örnek gösterebiliriz: Hasan b.Kadim el-Muradî, el-Cana’d-Dani Fi Hurufi’l-Meani; Abu Bakr Muhammed b. Sehl ibn es-Sirac en-Nahvi el-Bağdadi, el-Usul Fi’n-Nahv, Bununla beraber gramercilerimiz genel olarak esas üç farklı anlamına ve kullanımına dikkat çekmişlerdir:

  1. Beklenti ve Ümit,
  2. Sebebiyet,
  3. İstifham.

Gramercilerimizden sonra sözlük yazarlarımızın çok değerli eserlerine yer vermemiz gerekir. Gerçekten de âlimlerimiz erken dönemlerden itibaren bu alanda çok büyük eserler meydana getirmişlerdir.

 

Bu sözcükler incelendiğinde “ لَعَلَّ – Lealle” edatının genel olarak üç farklı anlamda kullanıldığı ortaya çıkar:

  1. Beklenti,
  2. Sebebiyet,
  3. İstifham.

Fakat bu üç ana anlamla beraber bazıları “ لَعَلَّ – Lealle” edatının şüphe ve zan anlamlarına da dikkat çekmektedirler: İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab; el-Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sihah, Tacü’l-Luğa ve Sıhahu’l-Arabiyye.

Bu sözlüklerle ilgili yapmamız gereken en önemli değerlendirme şudur:

 

  1. Baktığımız bu sözlüklerden onu (10) “ لَعَلَّ – Lealle” edatını açıklarken Kur’an’a da atıflarda bulunmaktadır. Daha da önemlisi sadece bu sözlükler “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebebiyet anlamını vermektedirler.[2]
  2. Kimi sözlükler ise Kur’an’ı Kerim ayetlerine atıfta bulunmamaktadırlar. Dolayısıyla üstte de belirttiğimiz gibi “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebebiyet anlamı dikkatleri çekmemektedirler.[3]

 

Açıkça görülmektedir ki gramerciler ve sözlük yazarları “ لَعَلَّ – Lealle” edatı ile ilgili olarak üç farklı anlam tespit etmişlerdir. Önemli olan, söz konusu edatın metinlerde ve ayetlerde hangi anlamda kullanıldığının belirlenmesidir. Biz bu araştırmamızda “ لَعَلَّ – Lealle” edatının yerimizin sınırlı olması nedeniyle sadece Kur’an’ı Kerimdeki kullanımları üzerinde yoğunlaşacağız. “ لَعَلَّ – Lealle” edatı Kur’an’ı Kerimde 129 kez kullanılmıştır.[4] Amacımız bu “ لَعَلَّ – Lealle” edatının geçtiği ayetlerde hangi anlamlarda kullanıldığını belirlemektir. Bu konuda en önemli kaynaklarımız ecdadımızın bize miras bıraktığı tefsir kaynaklarımızdır. Bu kaynaklar, bize Kur’an’ı Hz. Peygamber ve onun güzide ashabının (r.a.) anladığı gibi anlamamıza imkân vermektedirler. İlke olarak geçmişten günümüze dek en önemli tefsir kaynaklarımızı araştırmamızda esas alacağız. Bu yapılmadığı içindir ki birçok araştırmacı, birazdan örnekleyeceğimiz üzere küçümsenmeyecek sayıda Kur’an ayetini yanlış anlamışlar ve dolayısıyla birçok dile yanlış çevirmişlerdir. Yerimizi kısıtlı olması nedeniyle biz burada sadece Türkçe, Rusça ve İngilizce Kur’an çevirileri üzerinde odaklanacağız. Kur’an’ı Kerimde 129 kez geçen “ لَعَلَّ – Lealle” edatını kullanımlarını geçmişten günümüze seçtiğimiz tefsir kaynakları incelediğimiz zaman söz konusu edatın kullanımı ilgili olarak şu sonuca ulaşmış bulunuyoruz:

 

1.      Sebep ifade etmek için 121 kez kullanılmıştır,

2.      Ümit ve beklenti olarak 6 kez kullanılmıştır,[5]

3.      Soru edatı olarak 2 kez kullanılmıştır,[6]

 

Açıkça görülmektedir ki “ لَعَلَّ – Lealle” edatı bütün Kur’an’ı Kerimde ümit ve beklenti kullanım dışında sadece sebep ifade etmek için kullanılmıştır.

Hal böyleyken incelemeye konu olan dillerdeki araştırmacılar tefsir kaynaklarımıza başvurma konusunda gereken özeni göstermedikleri için sebep ifade etmek için kullanılan “ لَعَلَّ – Lealle” edatını “umulur ki, belki” anlamında yanlış çevirmişlerdir. Aşağıda konuyu daha iyi izah edebilmemiz için bazı örnekler sunacağız:

 

Örnek 1: Bakara, 2/183.

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

 

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. (Diyanet İşleri Başkanlığı).[7]

Açıkça görüleceği üzere Diyanet İşleri Başkanlığı çevirisi ayete “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebep anlamı vererek onu doğru bir biçimde çevirmiştir.[8] Ancak şimdi sunacağımız çeviriler bu konuda başarılı olamamışlardır:

  1. Ey imân edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günlerde farz kılındı. Ola ki korunup sakınırsınız. (Celal Yıldırım)[9]
  2. Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız. (Ali Bulaç)[10]
  3. Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır. (Yaşar Nuri Öztürk)[11]
  4. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. (Diyanet Vakfı)[12]

 

Sunacağımız İngilizce çeviri de ayeti doğru çevirmiştir:

O ye who believe! fasting is prescribed to you as it was prescribed to those before you, that ye may (learn) self restraint (Abdullah Yusuf Ali)[13]

 

Türkçedeki “belki, olabilir, şans eseri, umulur ki” gibi kelimelerin Rus dilinde karşılığı “может быть, быть может, авось, возможно, пожалуй ”’dır.  Fakat Rus dilinde yayınlanan meallerde genelde “может быть/ быть может” ifadesi kullanılır. Rus dilinde sebebiyeti bildiren kelimeler ise: “чтобы, чтоб, дабы, для, для того чтоб, для того чтобы, затем чтоб, затем чтобы, ради, с тем чтоб, с тем чтобы” gibi lafızlardır.

Bu kısa bilgiyi verdikten sonra şimdi biz burada Rusça mealleri de zikretmek istiyoruz.

 

İlk önce yanlış tercüme edilen mealleri ele almak istiyoruz:

 

  1. … Предписан вам пост так же, как он предписан тем, кто был до вас, – может быть, вы будете богобоязненны! Пост воспитывает и укрепляет ваши души. (Abd es-Salam el-Mansi ve Sumeyya el-Afifi, Tafsir al-Koran, el-Muntahab, 1999).[14]
  2. О те, которые уверовали! Вам предписан пост, подобно тому, как он был предписан вашим предшественникам, – быть может, вы устрашитесь. (Kuliyev Elmir Rafaeloğlu, Koran, 2002).[15]
  3. О вы, которые уверовали! Вам предписан пост, подобно тому, как он был предписан тем, кто жил до вас, – быть может, вы станете богобоязненными (Osmanov Magomed – Nuri Osmanoviç, Koran, 1995)
  4. О те, которые уверовали! Предписан вам пост, так же как он предписан тем, кто был до вас, – может быть, вы будете богобоязненны! (Kraçkovskiy İgnatiy Yulianoviç, Koran, 1963)[16]

 

Başarılı olan mealler ise şunlardır:

 

  1. О вы, кто верует! Предписан пост вам,
  2. Как он предписан был для тех, кто был до вас,
  3. Чтоб благочестие могли вы обрести (Porohova İman Valeriya Mihaylovna, Koran, 1991)
  4. О те, которые уверовали! Предписан [сделан обязательным] вам (Аллахом) пост, как он (был) предписан тем (общинам), которые были до вас, чтобы вы этим остереглись (Аллаха) [чтобы вы, будучи покорными Ему и исполняя возложенные Им обязательства, могли отдалиться от совершения грехов]! (Abu Adel, Koran, 2008).

 

Örnek 2. Alü İmran, 3/72.

 

وَقَالَت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُواْ بِالَّذِيَ أُنزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُواْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 

Ayeti yanlış tercüme eden mealler arasında şunlardır:

 

  1. Ehli kitabdan bir taife de şöyle dedi: «Varın o mü’minlere indirilene güpe gündüz iman edin, Âhırinde de dönüb küfredin belki onlar da dönerler (Elmalılı)[17]
  2. Ehl-i kitaptan bir gürûh dedi ki: «Mü’minlere indirilmiş olana sabahleyin imân ediniz, akşamleyin de onu inkâr eyleyiniz. Olabilir ki dönüverirler.» (Ö.N.Bilmen)
  3. Kitap Ehlinden bir topluluk, (ayak takımlarına) dediler ki: Şuna (Muhammed’e) inananlara indirilene günün evvelinde inanın, günün sonunda inkâr edin; ola ki (dinlerinden) dönerler.(C.Yıldırım) mealleri bulunmaktadır.[18]

 

Ayeti doğru çevirenler:

  1. And a party of the People of the Scripture say: Believe in that which hath been revealed unto those who believe at the opening of the day, and disbelieve at the end thereof, in order that they may return. (Muhammed Marmaduke William Pickthall)[19]
  2. … “İnananlara indirilene, günün başında inanalım, sonunda da inkâr edelim ki, onlar da (inançlarından) dönsünler”… (Salih Akdemir)[20]

 

Rusça meallerde bu ayeti yanlış çevirenler arasında aşağıdakilerdir:

 

  1. Часть людей Писания говорит: “Уверуйте в то, что ниспослано верующим, в начале дня и перестаньте верить в конце его. Быть может, они обратятся вспять. (Kuliev)[21]
  2. И есть среди людей Писания такие, кто говорит:

“Вы на рассвете дня уверьте в Книгу,

Что тем ниспослана, кто в Господа уверовал (душой),

В конце же дня вы отрекитесь от нее –

Как знать, быть может, отрекутся и они (Porohova)[22]

  1. Некоторые из людей Писания говорят: “Веруйте в начале дня в то, что ниспослано верующим, и отрекайтесь в конце дня. Быть может, они отрекутся [от своей веры]. (Osmanov)[23]
  2. И говорит партия из обладателей писания: “Веруйте в то, что ниспослано тем, которые уверовали, в начале дня и отрекитесь в конце его, – может быть, они вернутся. (Kraçkovskiy)[24]

 

İncelediğimiz Rus dilinde yazılan mealler arasında bu ayeti doğru anlayan bir meal yoktur. Üstte de gösterdiğimiz gibi, bütün mealler buradaki  “ لَعَلَّ – Lealle” edatına “belki” anlamı vermişlerdir.

 

Örnek 3. El-A’raf, 7/57.

 

وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ حَتَّى إِذَا أَقَلَّتْ سَحَاباً ثِقَالاً سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَنزَلْنَا بِهِ الْمَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ كَذَلِكَ نُخْرِجُ الْموْتَى لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

  1. … Olur ki, (bunu yeterince) düşünür de öğüt ve ibret alırsınız. (C. Yıldırım)[25]
  2. … belki düşünür ders alırsınız. (M.Esed)
  3. … Her halde bundan ibret alırsınız.(Diyanet Vakfı)[26]

 

Ayeti doğru çevirenler:

  1. And He it is Who sends forth the winds bearing good newsbefore His mercy, until, when they bring up a laden cloud, Wedrive it to a dead land, then We send down water on it, then bringforth with it of fruits of all kinds; thus shall We bring forth thedead that you may be mindful. (M. H. Shakir)
  2. Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle diriltip çıkarırız. (A. Bulaç).[27]

 

Rusça mealler arasında ayeti yanlış tercüme edenler:

 

  1. … Так изведем Мы и мертвых, – может быть, вы опомнитесь! (Kraçkovskiy)[28]
  2. …Так Мы и мертвых изведем,

(Чтоб воскресить на Суд их);

Быть может, это вас уразумит. (Porohova)[29]

  1. … быть может, вы запомните это как назидание. (Osmanov)[30]
  2. … Быть может, вы помяните назидание. (Kuliev)[31]

 

Ayeti doğru çevirenlerden ise sadece bir meal olmuştur:

  1. И (только) Он [Аллах] – Тот, Который посылает ветры (несущие облака), как радостную весть (о том, что будет дождь), по Своему милосердию. А когда они [ветра] поднимут тяжелое облако, Мы гоним его на безжизненную [засушливую] местность, низводим посредством этого воду [дождь] и выводим ею [водой] всякие плоды. Таким же образом Мы выведем и умерших (из их могил) (в День Суда). (И этот пример приводится), чтобы вы получили пользу от этого наставления! (Abu Adel).[32]

 

Örnek 4. El-A’raf, 7/164.

 

وَإِذَ قَالَتْ أُمَّةٌ مِّنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْماً اللّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَدِيداً قَالُواْ مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

 

Bu ayeti kerimeyi yanlış çevirenlerden bazıları:

 

  1. Ve içlerinden bir ümmet niçin Allahın helâk edeceği veya şiddetli bir azâb ile ta’zib eyliyeceği bir kavme va’z ediyorsunuz dediği vakit o va’ızlar dediler ki: rabbınıza i’tizar edebileceğimiz bir ma’ziret olmak için, bir de ne bilirsiniz belki Allahtan korkar sakınırlar.(Elmalılı)[33]
  2. Ve hani onlardan bir cemaat de dedi ki: «Allah Teâlâ’nın kendilerini helâk edeceği ve şiddetli bir azap ile muazzep kılacağı bir gürûha ne için nasihatta bulunuyorsunuz?» Dediler ki: «Rabbinize karşı itizarda bulunmak için.» Ve umulur ki, ittikada bulunurlar. (Ö.N. Bilmen)
  3. İçlerinden bir topluluk, «Allah’ın yok edeceği veya şiddetli bir azâb ile azâblandıracağı bir kavme neden öğüt veriyorsunuz ?» demişlerdi de, onlar da : «Rabbımıza bir özür (beyan edelim) ve bir de belki Allah’tan korkup kötülüklerden sakınırlar diye (öğüt verme ihtiyacını duyuyoruz), cevabında bulunmuşlardı. (C.Yıldırım)[34]

 

İncelediğimiz meallerden sadece ikisi manayı doğru yansıtmıştır:

… İçlerinden bir grup (cumartesi yasağını çiğneyenleri engellemeye çalışanlara): “Allah’ın yok edeceği ya da (hiç değilse) çok şiddetli bir azap ile cezalandıracağı bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz ki…?” diye sorduklarında, onlar: “Rabbinizin katında sorumluluktan kurtulmak ve (yasağı çiğneyenlerin) Allah bilincine varmalarını (sağlamak) için … ” diyerek karşılık vermişlerdi. (S. Akdemir).[35]

 

Rusça meallere gelince yanlış olanları şunlardır:

 

  1. И вот сказал народ из них: ” Почему вы увещаете людей, которых Аллах погубит или накажет сильным наказанием?” Они сказали: ” Для оправдания пред вашим Господом, и, может быть, они будут богобоязненны!” (Kraçkovskiy)
  2. Когда же некие из них сказали:

“Зачем вы увещаете народ,

Который Аллах (задумал) погубить иль наказать суровой карой?”,

(Они) ответили: “Чтоб оправдаться пред Владыкой вашим
И дать возможность им страшиться Его гнева”. (Porohova)[36]

  1. [Вспомни] также, как некоторые люди из их числа вопрошали: “Ради чего вы читаете наставления людям, которых погубит или сурово накажет Аллах?” Они ответили: “Чтобы оправдаться перед вашим Господом. Да к тому же, быть может, они станут богобоязненными”. (Osmanov)
  2. Вот некоторые из них сказали: “Зачем вам увещевать людей, которых Аллах погубит или подвергнет тяжким мучениям?” Они сказали: “Чтобы оправдаться перед вашим Господом. Быть может, они устрашатся”. (Kuliev)[37]

 

Yine açıkça görülmektedir inceleme konumuz olan mealler arasında bu ayeti doğru yansıtan meal bulunmamaktadır.

 

Örnek 5. Yusuf, 12/62.

 

وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُواْ بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Ayeti yanlış çevirenler listesi:

 

  1. Yûsuf, adamlarına dedi ki: “Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler.” (Diyanet İşleri)[38]
  2. Uşaklarına da dedi: sermayelerini yüklerinin içine koyuverin belki ailelerine avdetlerinde anlarlar belki yine gelirler. (Elmalılı)
  3. Ve (Hazreti Yusuf) hizmetkârlarına dedi ki: «Onların sermayelerini, yükleri içine koyuveriniz. Belki anneleri yanına dönüp gidince, onu bilirler ve umulur ki geri dönerler.» (Ö.N.Bilmen)
  4. Yusuf, uşaklarına, «zahire bedellerini yüklerinin içine yerleştirin, belki ailelerine döndüklerinde anlarlar da yine (bize) dönüp gelirler» dedi. (C.Yıldırım)[39]

 

Doğru çevirenler arasında:

  1. Bunun üzerine Yusuf, hizmetçilerine: “Erzağa karşılık olarak getirdikleri mallarını yüklerine koyun ki, ailelerine döndüklerinde onları bulsunlar (ve böylece tekrar erzak almak üzere Mısır’a kolayca) dönsünler!” demişti. (S. Akdemir).[40]
  2. And he said to his servants: Put their money into theirbags that they may recognize it when they go back to theirfamily, so that they may come back (M. H. Shakir)

 

Rusça mealleri ele alacak olursak, yanlış anlam verenler arasında:

 

  1. И сказал он своим слугам: “Положите товар их в их вьюки, – может быть, они узнают, когда возвратятся к своей семье, может быть, они вернутся!” (Kraçkovskiy)
  2. Своим же слугам он сказал:

“Вы им в седельные вьюки

Их (меновой) товар вложите,

Чтоб обнаружили они его

Только тогда, когда вернутся к своим семьям.

Быть может, это их заставит возвратиться”. (Porohova)

  1. [Йусуф] велел своим слугам: “Положите их [исходный] товар во вьюки. Быть может, они, когда возвратятся в свои семьи, узнают [исходный товар] и вернутся [в Египет]”. (Osmanov)
  2. Он велел своим слугам: “Положите их деньги во вьюки, чтобы они узнали о них, когда возвратятся к своим семьям. Быть может, они вернутся”. (Kuliev)[41]

 

Rusça mealler arasında doğru çevirenler şunlardır:

 

  1. И сказал (Йусуф) своим слугам: «Положите товар их (которым они расплатились за продовольствие) (обратно) в их вьюки, чтобы они узнали, когда возвратятся к своей семье [чтобы обнаружили по прибытии домой], чтобы они вернулись (будучи уверенными в том, что я выполняю свои обещания)!» (Abu Adel).

 

Örnek 6. En-Nahl, 16/90.

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

 

Ayeti yanlış anlayanlar:

  1. Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. (Y.N. Öztürk)[42]
  2. … Böylece (bütün bunları) belki aklınızda tutarsınız. (M. Esed)
  3. … Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (A. Bulaç)
  4. … Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (Tefhimul-Kur’an)[43]

 

Ayete doğru anlam verenler:

  1. Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (Diyanet İşleri).[44]
  2. Allah commands justice, the doing of good, and liberality to kith and kin, and he forbids all shameful deeds, and injustice and rebellion: he instructs you, that ye may receive admonition. (A.Y. Ali)

 

Rusça meallerden Nahl suresinin 90 ayetine yanlış anlam verenler:

 

  1. … Он увещает вас: может быть, вы опомнитесь! (Kraçkovskiy)
  2. … Он наставляет вас, – быть может, вы последуете совету. (Osmanov)
  3. … Он увещевает вас, – быть может, вы помяните назидание. (Kuliev)[45]

 

Bağlamından da açıkça sebebiyet anlama geldiği anlaşılan bu ayeti doğru çevirenler:

  1. Аллах повелевает справедливость,

Благодеяние и щедрость к близким,

Он запрещает мерзость, беззаконие и бунт,

Он вразумляет вас,

Чтоб вы размыслили (и обратились). (Porohova)[46]

 

Örnek 7. Taha, 20/113.

 

وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآناً عَرَبِيّاً وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً

Ayeti yanlış tercüme edenlerden bazıları:

  1. Ve işte onu böyle Arabî bir Kur’an olarak indirdik ve bunda vaîydden türlü şekilde tekrar yaptık, ki belki korunur takvâ yolunu tutarlar, yahud da o, onlara bir zikr ihdas eyler.(Elmalılı)[47]
  2. Ve böylece O’nu bir Arabî Kur’an olarak indirdik ve O’nda tehditlerden mükerrer şeyler açıkladık. Belki korunurlar, yahut onlar için bir öğüt vücuda getirmiş olur. (Ö.N.Bilmen)
  3. İşte böylece onu, Arapça Kur’ân olarak indirdik ve tehdîdden (bölümleri ve belgeleri) değişik tekrarlarla açıkladık; ola ki Allah’tan korkup fenalıklardan sakınırlar veya O, onlara yeni bir hatırlama ve idrâk uyanıklığı sağlar. (C.Yıldırım)
  4. İşte böylece biz, onu Arabca bir KUR’AN olarak indirdik. Onda tehdidlerden nice türlüsünü tekrar tekrar beyan ettik ki, belki sakınır ve takva yolunu tutarlar; yahud o (Kur’an’daki nasihat ve tehditler), onlara bir ibret ve uyanış verir. (A.F. Yavuz)[48]

 

Ayeti doğru çevirenler:

  1. İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık. (Diyanet İşleri).[49]
  2. And thus have We sent it down an Arabic Quran, and havedistinctly set forth therein of threats that they may guard(against evil) or that it may produce a reminder for them. (M.H. Shakir )

 

 

Rusça meallerden ayeti yanlış çevirenlerden bazıları:

 

  1. И так Мы ниспослали Коран арабским и рассыпали в нем угрозы, – может быть, они побоятся, или возбудит это в них воспоминание! (Kraçkovskiy)
  2. Так ниспослали Мы его — Коран арабский –

И поместили в нем угрозы

(Для тех, кто глух к знаменьям Нашим), –

Быть может, побоятся они Бога,

Иль он пробудит в них воспоминание (о Нем). (Porohova)

  1. Таким образом Мы ниспослали Коран на арабском языке и изложили в нем угрозы, – быть может, они устрашатся [Аллаха] или он (т. е. Коран) будет им назиданием. (Osmanov)
  2. Так Мы ниспослали Писание — арабский Коран, повторяя и изъясняя то, что им угрожает, может быть, убоятся они и внемлют увещанию. (Şidfar)[50]

 

 

Ayeti doğru çevirenler ise:

  1. Таким образом Мы ниспослали его в виде Корана на арабском языке и подробно разъяснили в нем Свои угрозы, чтобы они устрашились или чтобы это стало для них назиданием. (Kuliev)[51]

 

Aşağıda vereceğimiz örnek “ لَعَلَّ – Lealle” edatını tercüme edebilmemiz açısından çok dikkat çekicidir. Nitekim bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına hem sebebiyet hem de belki/umulur ki anlamı vermemiz mümkündür. Her iki anlam da bağlamı dikkate alındığında doğrudur. Fakat yine de  “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebebiyet anlamı verilmesi kanaatimizce daha doğrudur.

 

Örnek 8.  Taha, 20/10.

 

إِذْ رَأَى نَاراً فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَاراً لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى

 

Bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına umulur ki ve belki anlamları verenlerden bazıları:

 

  1. Bir vakıt o bir ateş gördü de ehline durun, dedi: benim gözüme bir ateş ilişti belki size ondan bir yalın getiririm, yâhud üzerinde bir kılağuz bulurum (Elmalılı)[52]
  2. Hani o çölde, gece yol alırken, bir ateş gördü uzaktan. “Durun!” dedi, ailesine: “Bir ateş ilişti gözüme. Oraya doğru gideyim, Belki oradan bir kor alıp size getiririm. Belki orada yolu bilen birini bulurum.” (S.Yıldırım)
  3. Hani (o) bir ateş görmüştü de âilesine: “Siz durun ben bir ateş gördüm, belki ondan size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösteren bulurum” demişti. (S.Ateş)[53]

 

Şimdi ayete doğru anlam veren meali alalım:

“Hani o bir ateş görmüştü de ehline (ailesine, yakınlarına): “kesinlikle ben bir ateş gördüm. Ondan size bir kor parçası getirmem yahut ateş üzerinde bir kılavuz bulmam için siz bekleyin” demişti…” (Hakkı Yılmaz)[54]

 

Şimdi Rusça meallerden bu ayete yanlış anlam verenleri inceleyelim:

 

  1. Вот увидел он огонь и сказал своей семье: “Останьтесь, я почуял огонь. Может быть, я вернусь к вам с факелом оттуда или найду у огня верный путь”. (Kraçkovskiy)
  2. Вот он огонь увидел

И сказал семейству своему:

“Останьтесь (здесь).

Я чувствую присутствие огня.

Быть может, от него я принесу вам головешку

Иль у огня того путь верный отыщу”  (Porohova)

  1. Вот он увидел огонь [вдали] и сказал [членам] своей семьи: “Подождите здесь, ибо я увидел огонь. Быть может, я принесу вам головешку или же найду дорогу [и проведу всех] к огню”. (Osmanov)
  2. Вот он увидел огонь и сказал своей семье: “Оставайтесь здесь! Я увидел огонь. Быть может, я принесу вам головню или же найду возле огня дорогу”. (Kuliev).[55]

Gösterdiğimiz bu ayet hiçbir meal tercümeni tarafından doğru anlaşılmayan üçüncü örnektir. Bu ayeti de maalesef doğru yansıtan Rusça meal bulunmamaktadır.

 

Örnek 9. Ed-Duhan, 44/58.

 

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

 

Türkçe mealler arasında ayeti yanlış tercüme edenler:

  1. Şüphe yok ki, onu (Kur’an-ı Mübîn’i) senin lisanınla kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tefekkür ederler. (Ö.N.Bilmen)[56]
  2. Biz Kur’an’ı senin dilinle indirib onu (okuyuşunu) kolaylaştırdık; olur ki anlar ve öğüd alırlar. (A.F.Yavuz)
  3. Biz Kur’ân’ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar. (Elmalılı s 2)
  4. Belki onlar öğüt alıp düşünürler diye, biz onu (Kur’an’ı), senin dilinle kolaylaştırdık. (Tefhimu’l-Kur’an)

 

İncelediğimiz mealler arasında ayeti doğru anlamlandıranlar bazıları:

 

  1. Biz onu, (iyi anlayıb) ibret alsınlar diye, ancak senin dilinle (indirerek) kolaylaşdırdık. (H.B. Çantay).[57]
  2. Verily, We have made this (Quran) easy, in thy tongue, in order that they may give heed. (A. Y. Ali)

 

 

Rusça mealler arasında yanlış olanlar:

 

  1. Мы ведь облегчили его на твоем языке: может быть, они вспомнят! (Kraçkovskiy)
  2. Воистину, Мы сделали его (т. е. Коран) легким [для восприятия] на твоем языке: быть может, они примут как наставление. (Osmanov)
  3. Поистине Мы облегчим Коран, ниспослав его на языке твоем, может быть, они примут увещание. (Şidfar)
  4. На языке твоем тут речи: скорей, быть может, Нас поймут,

Быть может, вспомнят нечестивцы! Так подожди, они-то ждут. (Şumovskiy)[58]

 

 

Rus dilinde anlamı doğru yansıtanlardan bazıları:

  1. Поистине, Мы облегчили тебе чтение Корана и передачу его, ниспослав его на твоём и их языке, чтобы они извлекали уроки, уверовали в него и соблюдали его заветы![59]

 

Sonuç

Sonuç olarak – yukarıda da verilen örneklerden açıkça görüldüğü gibi – Kur’an’ı Kerim’de 129 defa geçen “ لَعَلَّ ” edatının anlamı 121 yerde “sebebiyet” 6 yerde “belki, umulur ki, ümit edilir ki”, 2 yerde “istifham/soru” anlamalarında kullanılmıştır. Bununla birlikte günümüzde araştırmacılar, geçmiş mirası incelemedikleri için bu ayırımın farkına varamamışlar ve dolayısıyla birçok Kur’an ayetini okurlara yanlış aktarmışlardır. O halde bütün çabalar Kur’an’ın doğru bir biçimde okura aktarılmasına yönelik olmalıdır.

 

BİBLİYOGRAFYA

  1. Abd es-Salam el-Mansi ve Sumeyya el-Afifi, Tefsiru’l Kuran, el-Muntehab, yay. Mısır Vakıflar Müdürlüğü, Kahire – 2000.
  2. Abdullah Âtif Tüzüner, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Meâli, yay. Yağmur, İstanbul – 1970.
  3. Abdullah Yusuf Ali, An English İnterpretation of Holy Quran With Full Arabic Text, yay. Sh. Muhammad Ashraf, Pakistan – 1985.
  4. Abdurrahman b. Nasir es-Saadi, Teysiru’l-Kerimi’r-Rahman fi Tefsiri Kelami’l-Mannan, (çev: Kuliev Elmir Rafaeloğlu).
  5. Abdülbaki Gölpınarlı, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, yay. Remzi Kitabevi, İstanbul – 1955.
  6. Abu Adel, Koran, 2008.
  7. Abu Bakr Muhammed b. Sehl ibn es-Sirac en-Nahvi el-Bağdadi (h.v. 316), el-Usul Fi’n-Nahvi, (III cilt), yay. Müessesetü’r-Risale, 3.baskı, Beyrut, 1988.
  8. Abu’l-Huseyn Ahmad b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Makayisi’l-Lüğa, (tah: Abdu’s-Selam Muhammed Harun), Daru’l-Fikr, IV/12-15.
  9. Abu’l-Hasan Ali B. Ahmed El-Vahidi, El-Veciz Fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, (Iı Cilt), 1.Baskı, Yay. Daru’l-Kalem, Lübnan – 1995.
  10. Abu’l-Hasan Ali b. İsmail b. Side el-Mursî, el-Muhkamu ve’l-Muhitu’l-A’zam, yay. Daru’l-Kutubu’l-İlmiyya, (tah:Abdu’l-Hamid Hinravi), Beyrut – 2000.
  11. Abu’l-Hasen İbrahim B. Umar El-Bukaî, Nizamu’d-Durari Fi Tanasubi’l-Ayati Ve’s-Suveri, (I-Xxıı Cilt), Yay. Daru’l-Kitabi’l-İslamiy, Kahire – Trs.
  12. Alauddin Ali B.Muhammed B.İbrahim El-Hazin, Lübabu’t-Te’vil Fi Maâni’t-Tenzil, (I-IV Cilt), Yay. Matbaatü’l-Hayriyye, Mısır – 1309.
  13. Ali Bulaç, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Anlamı, yay. Çıra, İstanbul – trs.
  14. Boguslavskiy Dmitriy Nikolayeviç, Koran, 4.baskı, yay. Çağrı, İstanbul – 2005.
  15. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, (I-XI cilt) yay. Anadolu, İzmir – 1986.
  16. Ebu Cafer Muhammed B.El-Hasan Et-Tusi, Et-Tıbyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, (I-X Cilt), Yay. Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut, Trs.
  17. Ebu’l A’lâ Mevdûdî, Tefhimu’l-Kur’an (VII cilt), yay. İnsan, İstanbul – 1986.
  18. Ebu’l-Ferec Abdurrahman B.Ali İbnü’l-Cevzi, Zadu’l-Mesir Fi İlmi’t-Tefsir, (I-Ix Cilt), Yay. Mektebetü’l-İslami, Dımaşk – 1965.
  19. El-Alûsî, Şihubuddin Es-Seyyid Muhammed, Ruhu’l-Meani, Fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Azim Ve’s-Seb’i’l-Mesani,(I-Xxx Cilt), Yay. Daru’t-Türasü’l-Arabiy, Lübnan Trs.
  20. El-Beydavi, Nasıru’d-Din Ebi Se’yad Abdullah B. Ömer B. Muhammed Eş-Şirazi, Anvaru’t-Tanzil Ve Esraru’t-Te’vil,(I-V Cilt), Yay. Daru İh’yai’t-Türasi’l-Arabiy, Beyrut – 1998.
  21. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Kur’an-ı Kerim ve Meali, Sistem Matbaacılık, (Haz: Dücane Cündioğlu), İstanbul – 2003.
  22. ElSaid M. Badawi, Muhamad Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, Brill, Leiden-Boston, 2008.
  23. Er-Razi, Fahruddîn Muhammed İbn Ziyâuddîn Ömer İbn El-Hüseyn El-Kureşî, Tefsiru’l Fahri’r Razi, Tefsiru’l Kebir Mefatihu’l Ğayb, (I-Xxxıı Cilt), Daru’l –Fikr, Beyrut 1981.
  24. Es’ad Mahmud Hummad, Eyserü’t-Tefasir,4.Baskı, Yay.Mecmeu’l-Luğati’l-Arabiy, (Iıı Cilt), Süriye – 2009.
  25. Es-Sabuni, Muhammed Aliyy, Safvetu’t-Tefasir, (I-Iıı Cilt), Yay. Daru’l-Fikr, Lübnan – 2001.
  26. Es-Seyyid Muhammed Hüseyin Et-Tabatabai, El-Mîzân Fî Tefsîri’l-Kur’an, (I-Xxıı Cilt), Yay. Müessesetu’l-Alemi Li’l-Matbuat, Lübnan – 1997.
  27. Eş-Şevkani, Kadi Muhammed B. Ali B. Muhammed, Fethü’l Kadir, (Tah. Abdurrahman ‘Umayr), Daru’l-Vefa, Beyrut – 1997, (I-V), Beyrut – 2005.
  28. Et-Taberi, Ebu Ce’fer Muhammed İbn Cerir, (Tah: Et-Turkiy, Abdullah İbn Abdu’l-Muhsin), Tefsiru’t-Taberi, Camiu’l-Beyan An Te’vili Âyi’l-Kur’an, Daru Hicr Yayınevi, Birinci Baskı, Kahire – 2001.
  29. Et-Tabersi Ebû Ali Fadl, Mecmeu’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, (I-X Cilt), Yay. Kitabfuruş-İ İslamiyye, Tahran – 1966.
  30. Ez-Zemahşeri, Ebi’l-Kâsım Carullah Muhammed b. Ömer b. Ahmed (h.467-538), el-Mufassal fi San’ati’l-İ’rab, yay. Hilal, 1.baskı, Beyrut, 1997.
  31. Ez-Zemahşeri, Ebi’l-Kâsım Carullah Muhammed B. Ömer B. Ahmed, El-Keşşaf An Hakaiki ‘Avamidi’t-Tenzil Ve Uyuni’l Akavil Fi Vucuhi’t-Te’vil, (I-IV) Daru İhyai’t –Türasi’l-Arabiy, 2.Baskı, Lübnan – 2001.
  32. Fikri Yavuz, Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meâli Âlisi, yay. İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş., İstanbul – 1967.
  33. Hakkı Yılmaz, Nüzul Sırasına Göre Necm Necm Kur’ân’ın Türkçe Meâli, yay. İşaret, İstanbul – 2011.
  34. Hasan Basri Çantay, Kurân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, yay. Mürşid Çantay, (III cilt), İstanbul – 1980.
  35. Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meâli, yay. Özgün Matbaacılık San. Ve Tic. A.Ş., 12.baskı, Ankara – 2006.
  36. Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meâli, yay. Özgün Matbaacılık San. Ve Tic. A.Ş., 12.baskı, Ankara – 2006.
  37. Hüseyin Atay, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı (Meâl), yay. SEK, Ankara – 1995.
  38. İbn Hişâm, Ebû Muhammed Cemâluddîn Abdullah b. Yûsuf, Muğni’l-Lebîb an Kütübi’l-E‘ârîb, (tah. ve şerh: Dr. Abdüllatif Muhammedü’l-Hatib), Silsiletü’t-Türase, trs.
  39. İbni Menzur, Ebu Fadl Muhammed b. Celaluddin Mukrim el-Ensari (tah: heyet), Lisanu’l-Arab, yay. Daru Sadır, Beyrut – trs.
  40. İsfahani, Ebu’l-Kasım el-Hüseyn ibn Muhammed, (Muhammed Halil İtani), el-Müfredet fi Garibi’l-Kur’an, Daru’l-Ma’rife Yayınevi, Lübnan – 2005.
  41. İsmail b. Hammad el-Cevheri, es-Sihah, Tacu’l-luğa ve Sihahu’l-Arabiy, (Ahmad Abdu’l-Gafur Attar), 4.baskı, yay. Daru’l-İlm, Lübnan- 1990.
  42. İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Kur’an, yay. Yıldız Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş., Ankara – 1957.
  43. Kraçkovskiy İgnatiy Yulianoviç, Koran, 12.baskı, yay. Feniks, Rostov – 2010.
  44. Kuliev Elmir Rafaeloğlu, Koran, 7.baskı, yay. Ummah, Yoşkar – Ola – 2009.
  45. Metin Saruhan, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, yay. Erkam Matbaası, 2012.
  46. Muhammed b. Abi Bekir b. Abdi’l-Kadir er-Razi, Muhtaru’s-Sihah, yay. Dairetü’l-Meacim Mektebetü Lübnan, Beyrut – 1986.
  47. Muhammed bin Abu Bakr bin Abdu’l-Kadir er-Razi, Muhtaru’s-Sihah, yay. Dairatü’l-Meacim fi Mektebeti Lübnan, Beyrut – 1946.
  48. Muhammed bin Muhammed Murteza ez-Zebidi, Tacü’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, (tah: Abdulkerim el-İzbavi), yay. Türasü’l-Arabiy, Küveyt – 1965.
  49. Muhammed bin Muhammed Murteza ez-Zebidi, Tacü’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, yay. Türasü’l-Arabiy, Küveyt – 1965.
  50. Muhammed Esed, Kur’an Mesajı Meal – Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), yay. İşaret, İstanbul – 2002.
  51. Muhammed Fuad Abdü’l-Baki, Mu’cemü’l-Müfehres li-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, Darü’l-Kutubü’l-Misriyye yayınevi, Kahire – h.1364.
  52. Muhammed Marmaduke William Pickthall, The Meanıng Of The Glorious Koran, yay. Mentor Books, New York – 1961.
  53. Mukatil B. Süleyman, Tefsiru Mukatil B. Süleyman, Yay. Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabiy, (V Cilt), Lübnan – 2002.
  54. Mustafa Yıldız, Son Mesaj, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali, yay. İşrak, İstanbul – 2007.
  55. Nasr Bin Muhammed Bin Ahmed Bin İbrâhîm Es-Semerkandî, Bahru’l-Ulum, (I-III Cilt), Yay. Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, Lübnan – 2006.
  56. Osmanov Magomed – Nuri Osmanoviç, Koran, 3.baskı, yay. Dilya, Moskova – 2009.
  57. Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri (VII cilt), yay. Bilmen, İstanbul – 1965.
  58. Porohova İman Valeriya Mihaylovna, Koran, 10.baskı, yay. Ripol Klassik, Moskova – 2009.
  59. Sablukov Gordiy Semönoviç, Koran, Muhammedî itikadının kanuni kitabı, 2.baskı, Kazan – 1894.
  60. Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’an, yay. Ankara Okulu, Ankara – 2009.
  61. Salih Parlak, Bilgi Toplumuna Doğru Kur’ân-ı Kerim Meal – Tefsiri, yay. Ek – BİL Matbaası, İstanbul – 2001.
  62. Sami Kocaoğlu, Apaçık Kur’an ve Türkçe Hikmetli Meali, yay. Zafer Matbaası, İstanbul –
  63. Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, yay. Kılıç Kitabevi, Ankara – 1982.
  64. Şidfar Betsi Yakovlevna, el-Koran, yay. Ummah, Moskova – 2003.
  65. Şumovskiy Teodor Adamoviç, Koran, yay. Akt, Moskova – 2004.
  66. Talat Koçyiğit, İsmail Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, yay. Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara – 1985.
  67. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ı Kerim Meali, yay. Yeni Boyut, İstanbul – 2011.

 

 

[1] “ لَعَلَّ ” “lealle” nin  “ َعَلَّ” “alle” kökünden geldiğini söyleyenler de vardır. “ لَعَلَّ ” edatının kökü hakkında daha fazla bilgi için bkz: Muhammed bin Muhammed Murteza ez-Zebidi, Tacü’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, (tah: Abdulkerim el-İzbavi), yay. Türasü’l-Arabiy, Küveyt – 1965, XXX/372; Muhammed bin Abu Bakr bin Abdu’l-Kadir er-Razi, Muhtaru’s-Sihah, yay. Dairatü’l-Meacim fi Mektebeti Lübnan, Beyrut – 1946, s. 250; İbn Hişâm, Ebû Muhammed Cemâluddîn Abdullah b. Yûsuf, Muğni’l-Lebîb an Kütübi’l-E‘ârîb, (tah. ve şerh: Dr. Abdüllatif Muhammedü’l-Hatib),  yay. Silsiletü’t-Türase, II/434-439.

[2] “ لَعَلَّ – Lealle” edatı Allah’ın kitabında kullanıldığında bazılarına göre: ümit ve beklentiyi güçlendirme içindir. Diğer bir gruba göre ise sebebiyet anlamında kullanılır. Bkz: … “ فأمّا لعلَّ إذا جاءت في كتاب الله تعالى، فقال قوم: إنَّها تقويةٌ للرَّجاء والطَّمع وقال آخرون: معناها كَيْ ” . Abu’l-Huseyn Ahmad b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Makayisi’l-Lüğa, (tah: Abdu’s-Selam Muhammed Harun), Daru’l-Fikr, trs, IV/12-15; Abu’l-Hasan Ali b. İsmail b. Side el-Mursî, el-Muhkamu ve’l-Muhitu’l-A’zam, yay. Daru’l-Kutubu’l-İlmiyya, (tah:Abdu’l-Hamid Hinravi), Beyrut – 2000, I/97-98; … Ümit, beklenti ve şüphe için, Kur’an’da zikredildiğinde sebebiyet anlamında kullanılmaktadır. Bkz: … وهي كلمة رجاءٍ وطمَع وشك وقد جاءت في القرآن بمعنى كَيْ … İbn Menzur, Ebu Fadl Muhammed b. Celaluddin Mukrim el-Ensari (tah: heyet), Lisanu’l-Arab, yay. Daru Sadır, Beyrut – trs, XI/607; Muhammed bin Muhammed Murteza ez-Zebidi, Tacü’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, yay. Türasü’l-Arabiy, Küveyt – 1965, XXX/372.

[3] Bu edatın anlamına gelince istenilen veya korkulan bir şeyin beklentisini ifade eder… Bkz: Muhammed b. Abi Bekir b. Abdi’l-Kadir er-Razi, Muhtaru’s-Sihah, yay. Dairetü’l-Meacim Mektebetü Lübnan, Beyrut – 1986, s. 189: … ومعناه التوقع لمرجو أو مخوف وفيه طمع وإشفاق … ; İsmail b. Hammad el-Cevheri, es-Sihah, Tacu’l-luğa ve Sihahu’l-Arabiy, (Ahmad Abdu’l-Gafur Attar), 4.baskı, yay. Daru’l-İlm, Lübnan- 1990, V/1774.

[4] Muhammed Fuad Abdü’l-Baki, Mu’cemü’l-Müfehres li-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, Darü’l-Kutubü’l-Misriyye yayınevi, Kahire – h.1364, s.648-649; ElSaid M. Badawi, Muhamad Abdel Haleem, Arabic-English Dictionary of Qur’anic Usage, Brill, Leiden-Boston, 2008, s.842; İsfahani, Ebu’l-Kasım el-Hüseyn ibn Muhammed, (Muhammed Halil İtani), el-Müfredet fi Garibi’l-Kur’an, Daru’l-Ma’rife Yayınevi, Lübnan – 2005, s. 454-455.

[5] Hud, 11/12; el-Enbiya, 21/111; el-Ahzab, 33/63; eş-Şûrâ, 42/17; et-Talâk, 65/1; Abese, 80/3.

[6] El-Kehf, 18/6; eş-Şuarâ, 26/3.

[7] El-Bakara/183, Heyet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meâli, yay. Özgün Matbaacılık San. Ve Tic. A.Ş., 12.baskı, Ankara – 2006. Ayrıca müfessirlerimizin bu ayete sebebiyet anlamı verenlerden bazıları için bkz: Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, yay. Müessesetü’t-Tarihi’l-Arabiy, (V cilt), Lübnan – 2002, I/160; Et-Taberi, Ebu Ce’fer Muhammed ibn Cerir, (tah: et-Turkiy, Abdullah ibn Abdu’l-Muhsin), Tefsiru’t-Taberi, Camiu’l-Beyan An Te’vili Âyi’l-Kur’an, Daru Hicr Yayınevi, Birinci Baskı, Kahire – 2001, III/156; er-Razi, Fahruddîn Muhammed İbn Ziyâuddîn Ömer ibn el-Hüseyn el-Kureşî, Tefsiru’l Fahri’r Razi, Tefsiru’l Kebir Mefatihu’l Ğayb, Daru’l –Fikr, Beyrut 1981, (I-XXXII), V/76; es-Sabuni, Muhammed Aliyy, Safvetu’t-Tefasir, (I-III cilt), yay. Daru’l-Fikr, Lübnan – 2001. I/108; El-Alûsî, Şihubuddin es-Seyyid Muhammed, Ruhu’l-Meani, fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Azim ve’s-Seb’i’l-Mesani,(I-XXX cilt), yay. Daru’t-Türasü’l-Arabiy, Lübnan trs, II/57; Abu’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Vahidi, el-Veciz fi Tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz, (II cilt), 1.baskı, yay. Daru’l-Kalem, Lübnan – 1995, I/150; Es’ad Mahmud Hummad, Eyserü’t-Tefasir,4.baskı, yay.Mecmeu’l-Luğati’l-Arabiy, (III cilt), Süriye – 2009, I/82.

[8] Ayrıca bkz: Salih Akdemir, Son Çağrı Kur’an, yay. Ankara Okulu, Ankara – 2009; Hasan Basri Çantay, Kurân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, yay. Mürşid Çantay, (III cilt), İstanbul – 1980; Muhammed Esed, Kur’an Mesajı Meal – Tefsir, (çev: C. Koytak; A. Ertürk), yay. İşaret, İstanbul – 2002; Abdülbaki Gölpınarlı, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, yay. Remzi Kitabevi, İstanbul – 1955; Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, yay. Kılıç Kitabevi, Ankara – 1982; Talat Koçyiğit, İsmail Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, yay. Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara – 1985; Salih Parlak, Bilgi Toplumuna Doğru Kur’ân-ı Kerim Meal – Tefsiri, yay. Ek – BİL Matbaası, İstanbul – 2001; Hüseyin Atay, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı (Meâl), yay. SEK, Ankara – 1995; Hakkı Yılmaz, Nüzul Sırasına Göre Necm Necm Kur’ân’ın Türkçe Meâli, yay. İşaret, İstanbul – 2011; Sami Kocaoğlu, Apaçık Kur’an ve Türkçe Hikmetli Meali, yay. Zafer Matbaası, İstanbul – 2009; Ş.  Piriş; Ö. N. Bilmen.

[9] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri,(I-XI cilt) yay. Anadolu, İzmir – 1986.

[10] Ali Bulaç, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Anlamı, yay. Çıra, İstanbul – trs.

[11] Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ı Kerim Meali, yay. Yeni Boyut, İstanbul – 2011.

[12] Ayrıca bkz: A. Metin Saruhan, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, yay. Erkam Matbaası, 2012; Mustafa Yıldız, Son Mesaj, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali, yay. İşrak, İstanbul – 2007; Abdullah Âtif Tüzüner, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Meâli, yay. Yağmur, İstanbul – 1970.

[13] Abdullah Yusuf Ali, An English İnterpretation of Holy Quran With Full Arabic Text, yay. Sh. Muhammad Ashraf, Pakistan – 1985.

[14] Tercümesi: … belki de …

[15] Tercümesi: … belki korkarsınız.

[16] Tercümesi: belki siz Allah’tan korkan biri olursunuz. Aynı şekilde bkz: Şidfar Betsi Yakovlevna, el-Koran, tercüme ve tefsirleri, 2003; Şumovskiy Teodor Adamoviç, Koran, 1995, Sablukov Gordiy Semönoviç, Koran, Muhammedî itikadının kanuni kitabı, 1879, Boguslavskiy Dmitriy Nikolayeviç, Koran, 1971.

[17] Alü İmran, 72. Bu ayeti kerimeye sebebiyet anlamı veren bazı müfessirleri zikretmek istiyoruz:

Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman; I/284; El-Alûsî, Ruhu’l-Meani, III/199; eş-Şevkani, Kadi Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-Kadir, (tah. Abdurrahman ‘Umayr), Daru’l-Vefa, Beyrut – 1997, (I-V), Beyrut – 2005, I/578.

[18] Ayrıca bkz: A. Gölpınarlı; A. Fikri Yavuz, Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meâli Âlisi, yay. İhlas Matbaacılık ve Dağıtım A.Ş., İstanbul – 1967; A. Metin Saruhan; H.B. Çantay; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Abdullah Âtif Tüzüner; Sami Kocaoğlu; M.Esed; S. Ateş; A.Y. Ali; H.B.Çantay; Tefhimul-Kur’an; Diyanet Vakfı.

[19] Muhammed Marmaduke William Pickthall, The Meanıng Of The Glorious Koran, yay. Mentor Books, New York – 1961.

[20] Ayrıca bu ayeti doğru çeviren: Hakkı Yılmaz.

[21] Tercümesi: … belki geri dönerler.

[22] Tercümesi: … belki, onlar da inkar ederler.

[23] Tercümesi: … belki onlar (dinlerinden) dönerler.

[24] Tercümesi: … belki onlar dönerler. Ayrıca bkz: Boguslavskiy; Sablukov; Abu Adel; Şidfar; el-Muntahab; Şumovskiy.

[25] El-A’râf, 57. Burada “ لَعَلَّ – Lealle” edatına sebebiyet anlamını veren bazı tefsirleri göstermek istiyoruz:

Et-Taberi, Camiu’l-Beyan, X/255; Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, II/42; Et-Tabersi Ebû Ali Fadl, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, (I-X cilt), yay. Kitabfuruş-i İslamiyye, Tahran – 1966, IV/431; Ebu Cafer Muhammed b.el-Hasan Et-Tusi, Et-Tıbyan fi Tefsiri’l-Kur’an, (I-X Cilt), Yay. Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Beyrut, Trs, IV/431; Nasr bin Muhammed bin Ahmed bin İbrâhîm es-Semerkandî, Bahru’l-Ulum, (I-III cilt), yay. Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, Lübnan – 2006, I/548.

[26] A. Gölpınarlı bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına anlam vermemiştir. Ayrıca Bkz: S. Ateş, A.Y. Ali; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Abdullah Âtif Tüzüner; Sami Kocaoğlu; Tefhimul Kuran.

[27] A. Gölpınarlı; S. Akdemir; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Hakkı Yılmaz.

[28] Tercümesi: …belki kendinize gelirsiniz.

[29] Tercümesi: … belki bu sizi akıllandırır.

[30] Tercümesi: … belki siz bunu nasihat olarak aklınızda tutarsınız.

[31] Tercümesi: … belki siz nasihati hatırlarsınız.  Ayrıca bkz: Boguslavskiy; Sablukov; Şumovskiy; Betsi Şidfar.

[32] Tercümesi: … bu nasihatten faydalanabilmeniz için.

[33] El-A’râf, 164.

[34] Ayrıca bkz: H.B. Çantay; M. Esed; A.Gölpınarlı; S.Ateş; A.Y. Ali; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Abdullah Âtif Tüzüner; Sami Kocaoğlu; Diyanet Vakfı, Tefhimul-Kur’an.

[35] Ayrıca bkz: Hakkı Yılmaz. Aynı görüşte olan bazı müfessirler:

Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman; II/70; es-Seyyid Muhammed Hüseyin et-Tabatabai, el-Mîzân fî Tefsîri’l-Kur’an, (I-XXII cilt), yay. Müessesetu’l-Alemi li’l-Matbuat, Lübnan – 1997, VIII/300.

[36] “ لَعَلَّ – Lealle” edatına ‘imkân tanıma’ anlamını vermiştir.

[37] Burada da Rusça mealler “ لَعَلَّ – Lealle” edatına “belki” anlamını vermişlerdir. Ayrıca bkz: Abu Adel; Sablukov; Şidfar; Es-Saadi; Boguslavskiy; Şumovskiy.

[38] Yusuf, 62. Açıkça görüldüğü gibi ayetin iki yerinde “ لَعَلَّ – Lealle” edatı geçmektedir. Dolayısıyla her iki “ لَعَلَّ – Lealle” edatını dikkate alacağız.

[39] A.F. Yavuz; H.B. Çantay; M. Esed birinci “ لَعَلَّ – Lealle” edatına doğru anlam vermesine rağmen ikincisine “belki” diyerek yanlış anlam veriyor. Aynı hatayı Abu Adel yapıyor; Ayrıca bkz: S. Ateş; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Sami Kocaoğlu; Abdullah Âtif Tüzüner; Diyanet Vakfı; Tefhimul-Kur’an.

[40] Ayrıca bkz: A. Gölpınarlı; Hakkı Yılmaz; M. M. Pickthall; A.Y. Ali. Sebebiyet anlamını veren bazı müfessirler: Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman; II/342; el-Beydavi, Nasıru’d-din Ebi Se’yad Abdullah b. Ömer b. Muhammed eş-Şirazi, Anvaru’t-Tanzil ve Esraru’t-Te’vil,(I-V cilt), yay. Daru İh’yai’t-Türasi’l-Arabiy, Beyrut – 1998, III/169; Ebu’l-Ferec Abdurrahman b.Ali İbnü’l-Cevzi, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, (I-IX Cilt), Yay. Mektebetü’l-İslami, Dımaşk – 1965, IV/249; Abu’l-Hasen İbrahim b. Umar el-Bukaî, Nizamu’d-Durari fi Tanasubi’l-Ayati ve’s-Suveri, (I-XXII cilt), yay. Daru’l-Kitabi’l-İslamiy, Kahire – trs, X/152.

[41] Zikrettiğimiz dört mealde “ لَعَلَّ – Lealle” edatını “belki de” diye yanlış tercüme etmişlerdir. Ayrıca bkz: Sablukov, Es-Saadi; Boguslavskiy; Şumovskiy.

[42] En-Nehl, 90.

[43] Ayrıca bkz: Abdullah Âtif Tüzüner.

[44] Tabi ki bu ayeti doğru çevirenlerin sayısı az değildir. Buradaki amacımız her cuma halka okunan ayeti hala yanlış çevirenleri göstermekti. Bunun dışında inceleme konumuz olan Türkçe mealleri ayeti doğru tercüme etmişlerdir. Burada, aynı görüşte olan bazı müfessirleri de zikretmede fayda vardır:

Et-Taberi, Camiu’l-Beyan, XIV/336; Et-Tabersi, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, VI/380; Er-Razi, Mefatihu’l-Gayb; XX/105; Alauddin Ali b.Muhammed b.İbrahim El-Hazin, Lübabu’t-Te’vil fi Maâni’t-Tenzil,  (I-IV Cilt), Yay. Matbaatü’l-Hayriyye, Mısır – 1309, III/138.

[45] Açıkça görüldüğü gibi gösterdiğimiz mealler “ لَعَلَّ – Lealle” edatına Ayrıca bkz: Sablukov, Şidfar, es-Saadi; Şumovskiy.

[46] Ayrıca bkz: Abu Adel; Boguslavskiy.

[47] Taha, 113.

[48] Ayrıca bkz: H.B. Çantay; A. Gölpınarlı; A. Metin Saruhan; Salih Parlak; Hüseyin Atay; Abdullah Âtif Tüzüner; Diyanet Vakfı.

[49] Ayrıca bkz: Hakkı Yılmaz; Sami Kocaoğlu; S. Ateş; M. Esed; Mustafa Yıldız. Sebebiyet anlamı veren bazı müfessirleri zikretmek istiyoruz:

Et-Taberi, Camiu’l-Beyan, XVI/178; Ez-Zemahşeri, Ebi’l-Kâsım Carullah Muhammed b. Ömer b. Ahmed, el-Keşşaf an Hakaiki ‘Avamidi’t-Tenzil ve Uyuni’l Akavil fi Vucuhi’t-Te’vil, (I-IV) Daru İhyai’t –Türasi’l-Arabiy, 2.baskı, Lübnan – 2001, III/90; Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, III/42; Şevkani, Fethu’l-Kadir; III/532; Er-Razi, Mefatihu’l-Gayb, XII/121.

[50] Ayrıca bkz: Sablukov; Şidfar; Boguslavskiy; Şumovskiy.

[51] Doğru çeviren diğer mealler için bkz: el-Muntahab; Abu Adel; es-Saadi.

[52] Taha, 10. Benzer ayetler için bkz: Neml, 7; Kasas, 29; mesela bu ayete sebebiyet anlamı verenlerden bazı müfessirler: Mukatil b. Süleyman, III/22.

[53] A. Gölpınarlı ve Hüseyin Atay bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına anlam vermemiştir. Ayrıca bkz: A. F. Yavuz; Ö.N. Bilmen; H.B. Çantay; M. Esed; A.Y. Ali; S. Akdemir; İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Kur’an, yay. Yıldız Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş., Ankara – 1957; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; Sami Kocaoğlu; Abdullah Âtıf Tüzüner. C. Yıldırım; Diyanet Vakfı; Tefhimu’l-Kuran.

[54] Bu ayete sebebiyet anlamını verenler arasında aşağıdaki bazı tefsirleri zikredebiliriz: Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, III/22.

[55] “ لَعَلَّ – Lealle” edatının anlamı burada belki, umulur ki anlamları verilerek asıl anlamından saptırılmıştır. Boguslavskiy bu ayette “ لَعَلَّ – Lealle” edatına anlam vermemiştir. Ayrıca bkz: Sablukov, el-Muntahab, Abu Adel, es-Saadi, Şidfar. Boguslavskiy.

[56] Duhan, 58.

[57] Ayrıca bkz: Diyanet İşleri; M. Esed; S. Akdemir; S. Ateş; A. Metin Saruhan; Mustafa Yıldız; Salih Parlak; A. Göpınarlı; Hüseyin Atay; Hakkı Yılmaz; Sami Kocaoğlu; Abdullah Âtif Tüzüner.

Ayrıca burada ayeti sebebiyet anlamı vererek çevirenleri zikretmek gerekir:

Et-Taberi, Camiu’l-Beyan, XXI/70; el-Cevzi, Abdurrahman b. Ali, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, VII/352; Et-Tabersi, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, IX/70; Şevkani, Fethu’l-Kadir, IV/756; Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman; III/826.

[58] Gösterdiğimiz bu ayetlerde de her dört meal “belki” anlamını vermektedirler.

[59] Ayrıca bkz: Kuliev; Porohova; Sablukov; Boguslavskiy.

Kur’an Okuma ve Tecvid-I (28 Aralık, 2017)

Sevgili arkadaşlar!

  • Yarınki sınavımızın sağlıklı yürütülebilmesi için herkesin sınav saatinde hazır olmaları gerekmektedir.

Ezber:

  • Ezberlediğimiz bütün surelerden sorumlusunuz.

Tecvit:

  • Tecvitten 15 puan verilecektir, iyice hazırlanın.

Meal:

  • Vize’den itibaren ezberlediğimiz surelerin kelime mealini soracağım.

 

Not: Ezber borcu olanlar benimle iletişime geçsinler…




kuranikerim.jpg

Son Çağrı Kur’an’ın Mukaddimesi Üzerine

Kur’an’ın çevirisinin yapıldığı en yaygın dillerden birisi Türkçedir. Türkiye’de kemiyet açısından meal çok olup keyfiyet açısından nev-i şahsına münhasır meal çok azdır. Nev-i şahsına münhasır çalışmalardan birisi Salih Akdemir’in Son Çağrı Kur’an isimli Türkçe mealdir. Akdemir bu çalışmasının “Giriş” bölümünde hem tefsir ilmi hem de Kur’an’ın farklı dillere tercüme edecek meal yazarları için yöntemleri anlatmıştır. Bu çalışmada Akdemir’in söz konusu “Giriş”i incelenecektir.

5352.jpg

11. Son Çağrı Kur’an_ın Mukaddimesi Üzerine-2017

 

 

“يمم /YMM” Kökünün Art Süremli Semantik İncelemesi

Allah Teâlâ ilk peygamberden son peygambere mesajlarını vahiy ile göndermiştir. Dolayısıyla Allah’ın vahiy göndermesi bir zaman süreci içerisinde gerçekleşmiştir. Her peygambere gönderilen vahiyler önce gönderilen vahiyleri tasdik etmektedir. Bu sebeple Kur’an’da kendinden önceki gönderilen vahiylerden alınmış ifadeler bulunmaktadır. Bu ifadelerin manasının doğru bir şekilde tespit edilebilmesi için artsüremli semantik araştırmalara ihtiyaç vardır.

5a3420e63d3b7.jpg

Artsüremli semantik metot ile manasını tespit etmeye çalıştığımız “يمم  /ymm” kökü de Kur’an’dan önceki vahiylerden Kur’an’a geçen ifadelerdendir. Kök Kur’an’da isim olarak önceki vahiylerdeki anlamıyla kullanılmış olmasına karşın fiil anlamında özellikle Türkçe meallerde problem bulunmaktadır. Bu çalışmamızda vahiy sürecinde Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an dönemlerinde “يمم  /ymm” kökünün anlamıyla ilgili tespit edilen bu problemin çözümü sağlandı.

10. “YMM” Kökünün Art Süremli Semantik İncelemesi-2017

BİR TERCÜME TEKNİĞİ OLARAK “SİZ” ZAMİRİNİN “BİZ” ŞEKLİNDE TERCÜMESİ

Kur’an, Arapça nazil olmuştur. Fakat unutulmamalıdır ki Arapçadan kasıt yedinci yüzyılda Araplar tarafından kullanılan Arapçadır. O dönemin Arapçasının bir özelliği olarak, kişiler arasında geçen konuşmalarda, genelde “biz” yerine “siz” zamiri kullanılmaktadır. Araplar arasında kullanılan bu üslup Kur’an-ı Kerim’de de yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Çağımızda Kur’an’ın bu dil özelliğine Muhammed Hamidullah ve Salih Akdemir dikkat çekmiştir. Ancak Hamidullah, meâlinde bu dil özelliğini uygulamazken Akdemir onu çalışmasında dikkate almıştır. Bu makalede, Kur’an’ın bu dil özelliğinin, yani “biz”li zamirlerin “siz”li olarak aktarılmasının üzerinde durulmuştur. Bu özellik, bazı mütercimler tarafından dikkate alınmadığı için çeviri hataları kaçınılmaz olmuştur.

jenerik_site.jpg

9. bir tercüme tekniği olarak siz zamirinin biz şeklinde tercümesi – 2017

Ыйык Куран: Маанилеринин Кыргызча Котормосу Менен Аттуу Котормону Таанытуу Жана Илимий Деңгээлде Изилдеп Чыгуу

Кыргызстанда Ислам багытында илимий изилдөөлөр эми гана өнүгүп келе жатат. 1991-жылдан тарта Ислам багытында эмгектер, эгемендикке жеткенге чейинки убакытка салыштырмалуу алда канча көбүрөөк басылып чыккан. Ислам багытындагы китептерди жана ошондой эле Исламдын негизги булагы болгон Куранды, кыргыз тилине которуу аракеттери күч алган. Алгач Куран түздөн түз араб тилинен эмес, орус тилинен кыргызчага которулган.

59fe17efb08b9.jpg

Акырындык менен Куран түздөн-түз араб тилинен кыргыз тилине которула баштаган. Булардын катарында бир канча жыл мурун бир канча адамдан турган редакциялык топ араб тилин негиз алышып, Куранды кыргызчага которуп чыгышкан. Еркам басылмалары тарабынан басылып чыккан кыргызча Куран котормосу көңүлүбүздү бурууда. Динге кызмат кылуу максатында таза ниет менен Кыргызстанда акысыз таратылган бул котормонун котормо жагынан айрым жерлеринде каталар бар экендиги байкалууда. Бул макалабызда Кыргызстандагы Куран котормолоруна салым кошуу максатында жогоруда айтылган котормону анализ кылып, ичиндеги айрым кемчиликтерди баса белгилеп кетүүнү туура көрдүк.

8. Ыйык Куран Маанилеринин Кыргызча Котормосу -2017

2017-2018 Bahar Dönemi Final/Tefsir Tarihi

Sevgili Öğrenciler!

  • Sorular 7. – 12. Üniteler arasından seçilecektir.
  • Sorular Arapça olacaktır.
  • Sorular, sadece, takip ettiğimiz kitaptan ve derste anlattığım konulardan seçilecektir.(67. sayfa dahildir)

Not: Bu sayfanın güncellenme ihtimali vardır.

Abdullah bin Ümmü Mektûm (r.a.)

مَرْحَبًا بِمَنْ عَاتَبَنِي فِيهِ رَبِّي

Projemize Yeni Bir Yazı Geldi

Projemize Yeni Bir Yazı Geldi

 Sayın hocalarım, sevgili arkadaşlar!
Yeni bir yazımızı bugün aldık,
Çalışma

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

‘nden geldi…

ilgili arkadaşlara teşekkür ederiz…

Projemize İlk Çalışma Ulaştırıldı

Sayın hocalarım, sevgili arkadaşlar!


İlk yazımızı bugün aldık,

Çalışma Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden geldi…

ilgili arkadaşlara teşekkür ederiz…

Tefsir Akademisi